Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bugunlerde, gayet sadık ve dikkatli bir kardeşimizin ihtiyatsızlığından kucuk bir tokat yemesi munasebetiyle, hem bu dort ay muddetce, binler adam kadar alÂkadar olduğum halde, ahval-i Âlemden, siyaset ve harpten kat’iyen bir haber almayıp ve istemeyip ve merak etmez bir tarzda bulunmamdan, Feyzi ve Emin gibi has kardeşlerimin hayretleri ve istifsarları sebebiyle, bir hakikatten, cok defa beyan ettiğim gibi yine bir parca ondan bahsetmek luzum oldu.

Şoyle ki:

Hakaik-ı imaniye, her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksat olmak; ve sair şeyler ikinci, ucuncu, dorduncu derecede kalmak; ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medar-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lÂzım iken, şimdiki hÂl-i Âlem, hayat-ı dunyeviyeyi, hususan hayat-ı ictimaiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalÂletine ceza olarak gelen gadab-ı İlÂhînin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin tarafgirÂne, damarları ve a’sabları tehyîc edip bÂtın-ı kalbe kadar, hatta hakaik-ı imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fÂnî arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş’um asır oyle şırınga etmiş ve ediyor ve oyle aşılamış ve aşılıyor ki, Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler, o siyasî ve ictimaî hayatın rabıtaları sebebiyle, hakaik-ı imaniyenin hukmunu ikinci, ucuncu derecede bırakıp, o cereyanların hukmune tÂbi olarak, hemfikri olan munafıkları sever, kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velÂyeti tenkit ve adavet eder, hatta hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tÂbî yaparlar.

İşte bu asrın bu acib tehlikesine karşı Risale-i Nur’un hizmet ve meşgalesi, şimdiki siyaseti ve cereyanlarını o derece nazarımdan ıskat etmiş ki, bu Harb-i Umumîyi bu dort ayda merak etmedim, sormadım.

Hem, Risale-i Nur’un has talebeleri, bÂkî elmaslar hukmunde olan hakaik-ı imaniyenin vazifesi icinde iken zalimlerin satranc oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine futur vermemek ve fikirlerini onlar ile bulaştırmamak gerektir.

CenÂb-ı Hak, bize nur ve nurÂnî vazifeyi vermiş, onlara da zulumlu zulumatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara muşteri olmadıkları halde, biz onların karanlıklı oyunlarına vazifemizin zararına bakmaya tenezzul etmek hatadır. Bize ve merakımıza dairemiz icindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kÂfi ve vÂfidir.

Umum kardeşlerimize birer birer selÂm ve bayramlarını tebrik ederiz.

Kastamonu LÂhikası, mektup no: 75, s. 122
__________________