Risale-i Nur, manevî tahribata ve anarşilik ve bolşevizm, tabiiyyun ve maddiyyunluğa ve şukùk ve şubehata ve kufr-u mutlaka karşı bir sedd-i Kur’Ânî hizmetini bihakkın ifa etmesiyle, bu vatanı bu tehlikeli dunya fırtınası icinde muhafazaya bir vesile olduğu ve bir sadaka-i makbule hukmune gecip İkinci Harb-i Umumî’nin belÂsına ve başka memleketlerde vuku bulan belÂların bu memlekete girmesine mumanaatla manevî bir siper teşkil ettiği bedahetle aşikÂr olmuştur.
Bu muddeayı Risale-i Nur’a nazar eden en muannid feylesoflar da tasdik etmeye mecbur kalmışlardır. İşte o Risale-i Nur 500 bin talebesiyle ve 600 bin nushasıyla herkesin kalbinde iman dersiyle bir yasakcı bırakıp asayişi temin etmekle, “Vel teziru vÂziratun vizra uhr” [En’am Sûresi: 164] yani “Birinin gunahıyla başkası mesul olamaz” diye olan Kur’Ân’ın bir kanun-u esasîsini tatbike calışmasıyla ve milyonlarla okuyanlar icinde hicbirisi onu okumaktan zarar gormemesiyle, bu zamanda bir mu’cize-i Kur’Âniye ve bu vatan ve millet icin bir vesile-i def-i bel olduğu ispat edildiği halde; ve yirmi beş seneden beri gizli, ifsatcı, anarşi hesabına calışan komiteler desiseleriyle mahkemeleri aleyhine sevk edip calıştıkları ve beş vilÂyette beş buyuk mahkeme Risale-i Nur’un eczalarını inceden inceye tetkik edip medar-ı mesuliyet bir tek nokta bulamayıp beraet verdikleri ve sonra da yirmi yerde yirmi adliye ayrıca alÂkadar olup, mucib-i mesuliyet bir cihet olmadığından suc yok diye karar verdikleri ve Afyon Mahkemesi de iki defa iadesine karar verdiği halde, risalelerin iadesini ve tamam intişarını iktiza eden kanunî, hukukî esbab-ı mucibe mevcut iken, beş seneden beri gizli komitelerin aldatmaları ve desiseleriyle ve bahanelerle Afyon Mahkemesi’nde beş senedir o mubarek risalelerin sahiplerine teslimi tehir edilmektedir. Halbuki buyuk emniyet dairelerince, zabıtaca sabit olduğu gibi, yuz binler Nur Talebelerinde ve yuz binler Nur nushalarında hicbir zarar, bir vukuat gorulmemesi, kaydedilmemesi gosteriyor ki, Risale-i Nur asayişin temel taşına hizmet eden bir sadaka-i makbule hukmundedir. Maddî ve manevî tehlikelerden bu memleketi muhafazaya vesile olduğu tahakkuk eden bir hakikat-i Kur’Âniyedir.

Emirdağ LÂhikası, mektup no: 326, s. 507

***
__________________