بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاۤءَ الدُّنْياَ بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْناَهَا رُجوُماً لِلشَّياَطِينِ 1

EY KOZMOĞRAFYANIN ruhsuz meseleleriyle zihni darlaşan ve aklı gozune inen ve şu Âyetin azametli sırrını o sıkışmış zihninde yerleştiremeyen mektepli efendi! Şu Âyetin semÂsına yedi basamaklı bir merdivenle cıkılabilir. Gel, beraber cıkacağız.

BİRİNCİ BASAMAK

Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi semÂvÂtın da kendine munasip sekeneleri bulunsun. Lisan-ı şer’îde, o ecnÂs-ı muhtelifeye “melÂike ve ruhaniyat” tesmiye edilir.

Evet, hakikat oyle iktiza eder. Zira, zemin, kucukluğu ve hakaretiyle beraber, zîhayat ve zîşuur mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burclar sahibi muzeyyen kasırlar hukmunde olan semÂvÂt dahi zîşuur ve zevi’l-idrak mahlûklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu Âlem sarayının seyircileri ve şu kÂinat kitabının mutalÂacıları ve şu saltanat-ı Rububiyetin dellÂllarıdırlar. Cunku, kÂinatı had ve hesaba gelmeyen tezyinat ve mehÂsin ve nukuş ile suslendirip tezyin etmesi, bilbedÂhe, mutefekkir istihsan edici ve mutehayyir takdir edicilerin enzÂrını ister.

__________________