بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَاۤءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِى لَهُ 1

KUR’ÂN-I HAKÎM ile felsefe ulûmunun mahsul-u hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen, şu gelecek sozlere dikkat et.

İşte, Kur’Ân-ı Mu’cizu’l-BeyÂn’ın, butun kÂinattaki Âdiyat namıyla yad olunan, harikulÂde ve birer mucize-i kudret olan mevcudat ustundeki Âdet ve ulfet perdesini keskin beyanatıyla yırtıp, o hakaik-ı acibeyi zîşuura acıp, nazar-ı ibretlerini celb edip, ukûle tukenmez bir hazine-i ulûm acar.

Felsefe hikmeti ise, butun harikulÂde olan mucizat-ı kudreti Âdet perdesi icinde saklayıp cahilÂne ve lÂkaydÂne ustunde gecer. Yalnız harikulÂdelikten duşen ve intizam-ı hilkatten huruc eden ve kemÂl-i fıtrattan sukut eden nadir fertleri nazar-ı dikkate arz eder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder.

MeselÂ, en cami’ bir mucize-i kudret olan insanın hilkatini Âdi deyip lÂkaytlıkla bakar. Fakat insanın kemÂl-i hilkatinden huruc etmiş, uc ayaklı yahut iki başlı bir insanı bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder.

MeselÂ, en lÂtif ve umumî bir mucize-i rahmet olan, butun yavruların hazine-i gaybdan muntazam iÂşelerini Âdi gorup kufran perdesini ustune ceker.

__________________