BuhÂrî, Enbiya 47; Muslim, İmÂn 46, (28); Tirmizî, İmÂn 17, (2640).
Muslim'in bir başka rivayetinde şoyle buyrulmuştur: "Kim Allah'tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elcisi olduğuna şehÂdet ederse Allah ona ateşi haram kılacaktır."
2 - Ebu Sa'îd İbnu MÂlik İbni SinÂn el-Hudrî (radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten cıkacaktır."
Ebu Sa'îd der ki: "Kim (bu ihbarın ifade ettiği hakikatten) şupheye duşerse şu ayeti okusun: "Allah şuphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz..." (Nisa, 40).
Tirmizî Sıfatu Cehennem 10, (2601).
Tirmizî hadis icin "sahihtir" demiştir.
3 - Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh) hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Kim: 'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslÂm'ı, Resûl olarak Hz. Muhammed'i sectim (ve onlardan memnun kaldım)' derse cennet ona vÂcip olur".
Ebu DÂvud, SalÂt 361, (1529).
4 - Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh) hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Bir kul İslÂm'a girer ve bunda samimi olursa, daha once yaptığı butun hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu butun şerleri de affeder. Musluman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde muÂmele gorur: Yaptığı her hayır icin en az on misli olmak uzere yediyuz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer icin de, -Allah affetmediği takdirde- bir gunah yazılır."
Buharî hadisi tÂlik olarak kaydeder (İman 31), NesÂî, İman 10, (8, 105).
5 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Sizden biri iciyle dışıyla Musluman olursa, yaptığı herbir hayır en az on mislinden, yedi yuz misline kadar sevabıyla yazılır. İşlediği her bir gunah da sÂdece misliyle yazılır. Bu hÂl, Allah'a kavuşuncaya kadar boyle devam eder."
Buharî, İman 31; Muslim, İman 205, (129).
6 - MuÂz İbnu Cebel el-EnsÂrî (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Kimin (hayatta soylediği) en son sozu LÂ ilÂhe illallah olursa cennete gider"
Ebu DÂvud, CenÂiz 20, (3116).
7 - Ebu Zerr (Cundeb İbnu CunÂde el-GıfÂrî

Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) dorduncu keresinde ilÂve etti: "Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir".
BuhÂrî, Tevhid 33; Muslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18, (2646).
8 - CÂbir İbnu Abdillah el-EnsÂrî (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "İki şey vardır gerekli kılıcıdır" Bir zat: -Ey Allah'ın Rasûlu! gerekli kılan bu iki şeyden maksad nedir? diye sordu: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm):
"Kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmış olarak olurse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah'a hicbir şeyi ortak kılmadan olurse o da cennete girecektir" cevabını verdi."
Muslim, İman 151, (93).
9 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e "Ey Allah'ın Resûlu, kıyamet gunu senin şefaatinle en ziyÂde saadete erecek olan kimdir?" diye sormuştum. Bana: "Hadis'e karşı sende olan aşkı gorunce, bu hususta senden once bana bir başkasının sualde bulunmayacağını tahmîn etmiştim" acıklamasını yaptıktan sonra şu cevabı verdi: "Kıyamet gunu benim şefaatimle en ziyade saadete erecek olan kimse, samimi olarak ve icinden gelerek 'LÂ ilÂhe illallah' diyen kimsedir"
BuhÂrî, İlm 34, Rikak 50.
10 - Suheyb İbnu SinÂn (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Mu'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun icin bir hayırdır. Bu durum, sÂdece mu'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şukreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder bu da hayırdır".
Muslim, Zuhd 64, (2999).
11 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Muhammed'in nefsini kudret eliyle tutan zÂta yemîn ederim ki, bu ummetten her kim -Yahudî olsun, Hristiyan olsun- beni işitir, sonra da bana gonderilenlere inanmadan olecek olursa mutlaka cehennem ehlinden olacaktır".
Muslim, İman 240, (153).
12 - Vehb İbnu Munebbih'in anlattığına gore kendisine: "LÂilÂhe illallah cennetin anahtarı değil mi? dendi de: "Evet, oyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın acılır, yoksa kapalı kalır, acılmaz" cevabını verdi.
BuhÂrî, CenÂiz 1.
13 - Abdullah İbnu Mes'ud el-Huzelî (radıyallahu anh)'nin anlattığına gore, bir adam kendisine "Sırat-ı mustakim (doğru yol) nedir?" diye sordu. Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm), bizi sırat-ı mustakimin bir başında bıraktı. Bunun obur ucu ise cennete ulaşmaktır. Bu ana yolun sağında ve solunda başka tali yollar da var. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan gecenleri kendilerine cağırıyorlar. Kim bu dış yollardan birine sulûk ederse yol onu ateşe goturecektir. Kim de sırat-ı mustakîme sulûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır." İbnu Mes'ud bu acıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu: "İşte bu benim sırat-ı mustakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar...." (En'Âm 152)
(Rezîn İbnu MuÂviye'nin ilÂvesidir). ImÂnın hakikati
14 - Abdullah İbnu Omer İbni'l-HattÂb (radıyallahu anh)'ın anlattığına gore, bir adam kendisine: Gazveye cıkmıyor musun?" diye sorar. Abdullah şu cevabı verir: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'i işittim, şoyle buyurmuştu: "İslÂm beş esas uzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elcisi olduğuna şehÂdet etmek, namaz kılmak, oruc tutmak, KÂbe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak".
BuhÂrî, İman 1; Muslim, İman 22 (....); NesÂî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612).
15 - Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader uzerine ilk soz eden kimse Ma'bed el-Cuhenî idi. Ben ve Humeyd İbnu AbdirrahmÂn el-Himyerî, hac veya umra vesîlesiyle beraberce yola cıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. CenÂb-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin icinde Abdullah İbnu Omer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, oburumuz sol tarafından olmak uzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sozu bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu AbdirrahmÂn, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'Ân-ı Kerîm'i okuyorlar. Ve cok ince meseleler bulup cıkarmaya calışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilÂve ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hÂdistir ve Allah onceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler." Abdullah İbnu Omer sozunu yeminle de te'kîd ederek şoyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkca, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Omer İbnu'l-HattÂb (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, sacları simsiyah bir adam yanımıza cıkageldi. Uzerinde, yolculuğa delalet eder hicbir belirti yoktu. Ustelik icimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in onune oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının ustune hurmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslÂm hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) acıkladı: "İslÂm, Allah'tan başka ilÂh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elcisi olduğuna şehÂdet etmen, namaz kılman, zekÂt vermen, Ramazan orucu tutman, gucun yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru soyledin" diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de soyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) acıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, Âhiret gunune inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru soyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) acıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gozlerinle goruyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu gormesen de O seni goruyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Oyleyse kıyametin alÂmetinden haber ver!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şu acıklamayı yaptı:
"Kole kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, ustu cıplak, fakir -Muslim'in rivayetinde fakir kelimesi yoktur- davar cobanlarının yuksek binalar yapmada yarıştıklarını gormendir."
Bu soz uzerine yabancı cıktı gitti. Ben epeyce bir muddet kaldım. -Bu ifade Muslim'deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben uc gece sonra Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'la karşılaştım" şeklindedir- Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) Ey Omer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: "Allah ve Resûlu daha iyi bilir" deyince şu acıklamayı yaptı: "Bu Cebrail aleyhisselÂmdı. Size dininizi oğretmeye geldi."
Muslim, İman 1, (8); NesÂî, İman 6, (8, 101); Ebu DÂvud, Sunnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613).
Ebu DÂvud, bir başka rivayette "Ramazan orucu"ndan sonra "cunublukten yıkanmak" maddesini de ilÂve eder.
Yine Ebu DÂvud'un bir başka rivayetinde şu ziyÂde vardır: "Muzeyne veya Cuheyne kabilesinden bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlu, hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı gecmiş) bir işi mi, yoksa (henuz levh-i mahfuza gecmemiş) şu anda yeni başlanacak olan bir işi mi?" Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Olup bitan bir işi" dedi.
Adamcağız -veya cemaatten biri- yine sordu: Oyleyse niye calışılsın ki? Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şu acıklamada bulundu: "Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli muyesser kılınır, ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli muyesser kılınır."
Benzer bir hadisi, BuhÂrî (rahimehullah) Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den kaydeder.
Bu hadise Tirmizî hÂric diğerlerinde de rastlanır. Mevzubahis rivayette, "şehÂdette bulunman" yerine "Allah'a ibadet edip hicbir şeyi ortak koşmaman" ifadesi de yer alır.
Bu hadiste ayrıca "Yalın ayak, ustu cıplak kimseler halkın reisleri olduğu zaman" ziyadesi de mevcuttur.
Şu ziyade de mevcuttur: (Kıyametin ne zaman kopacağı), Allah'tan başka hickimse tarafından bilinmeyen beş gayıptan (mugayyebÂt-ı hamse) biridir buyurdu ve şu ayeti okudu: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir. Rahimlerde bulunanı o bilir. Kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Ve hic kimse nerede oleceğini bilmez..." (Lokman, 34),
BuhÂrî, İman 37.
Bir başka rivayette "ustu cıplaklar" tÂbirinden sonra "sağır ve dilsizler arzın melikleri (kralları) oldukları zaman" ziyadesi vardır.
NesÂî'nin Sunen'inde şu ziyade mevcuttur: "Dedi ki: Hayır, Muhammed'i hakikatle birlikte irşad ve hidayet edici olarak gonderen zÂt'a yemin olsun, ben o hususta (kıyametin ne zaman kopacağı hususunda) sizden birinden daha bilgili değilim. O gelen de Cibril aleyhisselamdı. Dıhyetu'l-Kelbî suretinde inmiştir."
16 - Enes İbnu MÂlik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'le birlikte otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gosterdik. -NesÂî'deki Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya calan renkteki kimse" diye tasvîr mevcuttur.-
Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi.
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Buyur seni dinliyorum" dedi.
Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Haydi istediğini sor!" Adam: "Rabbin ve senden oncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni butun insanlara peygamber olarak Allah mı gonderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu TeÂla adına soruyorum: Gece ve gunduz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruc tutmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu TeÂla adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Allah'a kasem olsun evet!"
Bu soru-cevaptan sonra adam şunu soyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabîlemin elcisiyim. Adım: DımÂm İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin BuhÂrî'den alınmıştır).
Muslim'in rivayetinde şoyle denir: "Bir adam geldi ve şoyle dedi:
"Bize senin gonderdiğin elci geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gonderildiğine inanmaktasın."
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Doğru soylemiş" dedi.
Adam tekrar: "Oyleyse semayı kim yarattı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Allah!" dedi.
Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve icindekileri kim koydu?" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Allah!" dedi.
Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken ZÂt adına soyler misin, seni peygamber olarak gonderen Allah mıdır?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Evet!" dedi.
Adam: "Elcin iddia ediyor ki biz gece ve gunduz beş vakit namaz kılmalıyız, bu doğru mudur?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Doğru soylemiştir!"
Adam: "Seni gonderen adına doğru soyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Evet!" dedi.
Adam sonra zekÂtı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu.
RÂvi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) de her sualde "Doğru soylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gonderen adına doğru soyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Evet!"
Adam sonra geri dondu ve ayrılırken şunu soyledi: "Seni hakla gonderen ZÂt'a kasem olsun, bunlar uzerine hic bir şey ilÂve etmem, bunları eksiltmem de."
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Bu kimse sozunde durursa cennetliktir!" buyurdu.
BuhÂrî, İlm 6; Muslim, İman 10, (12); Tirmizî, ZekÂt 2, (619); NesÂî, SiyÂm 1, (4, 120); Ebu DÂvud, SalÂt 23, (486).
17 - Talha İbnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e Necid ahÂlisinden bir adam geldi. Sacları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e iyice yaklaşınca gorduk ki, İslÂm'dan soruyormuş.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Gece ve gunduzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu:
"Bu beş dışında bir borcum var mı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun dışında oruc var mı? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Hayır!" Ancak dilersen nÂfile tutarsın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) ona zekÂtı hatırlattı. Adam: "ZekÂt dışında borcum var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Hayır, ama nÂfile verirsen o başka!" dedi.
Adam geri dondu ve gider ayak: "Bunlara ilÂve yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) da: "Sozunde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sozunde durursa cennetliktir" buyurdu.
Ebu DÂvud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sozunde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.
BuhÂrî, İman 34; Muslim, İman 8, (11); NesÂî, SiyÂm, 1, (4, 120); Ebu DÂvud, SalÂt 1, (391); Muvatta, Kasru's-SalÂt fi's-Sefer 94, (1, 175).
18 - Abdullah İbnu Abbas'ın rivayetine gore, bir kadın, kendisine kupte yapılan şıra (nebîz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e geldiği vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebîalılar" diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Merhaba, hoş geldiniz. İnşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız" buyurdu.
Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kÂfir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak haram ayında uğrayabiliyoruz. Oyle ise, bize kesin, acık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da oğretelim. Ve bizi cennete gotursun" dediler.
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) de onlara dort emir ve dort yasakta bulundu: Once tek olan Allah TeÂla'ya imanı emretti ve sordu:
"İman nedir biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlu daha iyi bilir!" dediler. Acıkladı: Allah'tan başka ilÂh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elcisi olduğuna şehÂdet etmek, namaz kılmak, zekÂt vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini odemenizdir."
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mÂmul kup), dubb (su kabağından yapılmış testiler), nakîr hurma kokunden ayrılan canak, muzeffet -veya mukayyer- (ici ziftle -katranla- cilalanmış kap).
BuhÂrî, İman 40, İlm 25, MevÂkîtu's-SalÂt 2, ZekÂt 1, Farzu'l-Hums 2, MevÂkıb 4, MeğÂzî 69, Edeb 98, Haberi'l-VÂhid 5, Tevhîd 56, Muslim, İmÂn 23, 24, 25 (17); Ebu DÂvud, Eşribe 7, (3692); Tirmizî, İman 5, (2614); NesÂî, İman, 25, (8, 120).
19 - Hz. Ali (kerremallahu vechehu) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "Kişi dort şeye inanmadıkca mu'min olmuş sayılmaz: Allah'tan başka ilÂh olmadığına ve benim Allah'ın kulu ve elcisi Muhammed olduğuma, beni (butun insanlara) hakla gondermiş bulunduğuna şehÂdet etmek, olume inanmak, tekrar dirilmeye inanmak, kadere inanmak"
Tirmizî, Kader 10, (2146).
20 - eş-Şerrîd İbnu's-Suveyd es-Sakafî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlu, dedim, annem bana kendisi adına mu'mine bir cariye Âzad etmemi vasiyet etti. Benim yanımda, Sûdanlı (nûbi) siyah bir cariye var, onu Âzad edeyim mi?" Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Cağır, onu (goreyim)" dedi. Cağırdım ve geldi. Cariyeye sordu: "Rabbin kim?" Cariye: "Allah!" dedi, tekrar sordu: "Ben kimim?" Cariye: "Allah'ın elcisisin!" cevabını verince Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Bunu Âzad et, zira mu'minedir" buyurdu.
Ebu DÂvud, EymÂn 19 (3283); NesÂî, VesÂya 8, (6, 251).
21 - MuÂviye İbnu'l-Hakem es-Sulemî anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e gelip: "Bir cariyem var, coban olarak calıştırıyor, koyunlarımı otlatıyordum. Yakınlarda bir koyunumu yitirdi. Ne oldu? diye sorunca, kurt kaptı dedi. Koyunun kaybolmasına uzuldum. İnsanlığım icabı cÂriyenin suratına bir tokat vurdum. Bu davranışımın kefareti olarak bir kole azad etmeyi adadım. Onu Âzad edebilir miyim?" diye sordum. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) cariyeye: "Allah nerede?" diye sordu O:
"Goktedir" deyince, "PekÂl ben kimim? dedi. Cariye: "Sen Allah'ın Resûlusun" cevabını verince, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana yonelerek: "Bunu Âzad et, zira mu'minedir" buyurdu.
Muslim, MesÂcid 33, (537); Muvatta, Itk 8, (2, 776); NesÂî, Sehv 20 (3, 18); Ebu DÂvud, EymÂn 19 (3282).
22 - AbbÂs İbnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in şoyle soylediğini işittim: "İmanın tadını, Rabb olarak Allah'ı, din olarak İslÂm'ı, peygamber olarak Muhammed'i secip rÂzı olanlar duyar."
Muslim, İman 56, (34); Tirmizî, İmÂn 10, (2625).
23 - Abdullah İbnu MuÂviye el-GÂzirî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "Uc şey vardır. Kim onları yaparsa imanın tadını alır: Sadece Allah'a kulluk eden, Allah'tan başka ilÂh olmadığını bilen, her yıl gonul hoşluğuyla zekÂtını veren! ZekÂtını da yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz, kucuk hayvanlardan vermez, aksine mallarının orta hÂllilerinden verir. Zira Cenab-ı Hakk ne en iyisinden vermenizi emretmiştir, ne de en adisinden olana rÂzı olmuştur."
Ebu DÂvud, ZekÂt 4, (1582).
24 - Behz İbnu Hakîm İbni Mu'Âviye İbni Hayde el-Kuşeyrî babası tarikiyle dedesinden şunu rivayet ediyor: "Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlu, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemiyeceğim diye şunların (ellerinin parmaklarını gostererek) adedinden fazla yemin ettim. Meğerse, Allah ve Resûlunun oğrettiği dışında hicbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah rızası icin senden soruyorum. Allah seninle bizlere ne gonderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "İslÂm"ı dedi. "PekÂla, dedim, İslÂm'ın alÂmetleri nedir?" Şu cevabı verdi: "Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terkettim" demen, namaz kılman, zekÂt vermendir. Her Musluman bir başka Muslumana haramdır. İki Musluman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Musluman olduktan sonra muşrikleri terkedip, Muslumanlara karışmadıkca hicbir ameli (Allah katında) makbul değildir."
NesÂî, ZekÂt 72, (5, 82).
25 - Sufyan İbnu Abdillah es-Sakafî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlu, bana İslÂm hakkında oyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve sizden başka kimseye İslÂm'dan sormaya hacet bırakmasın" dedim. Şu cevabı verdi: "Allah'a inandım de, sonra da doğru ol" buyurdu.
Muslim, İman 62, (38).
26 - Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yonelir, bizim kestiğimizi yerse işte o, Muslumandır".
NesÂî, İman 9, (8, 105). BuhÂrî, Salat 28.
Hadisi NesÂî tahric etmiştir. Ancak, BuhÂrî, Ebu DÂvud ve Tirmizî tarafından da rivayet edilmiş olan uzunca bir hadisin bir parcasıdır. Bak:
Tirmizî, İman 2, (2611); Ebu DÂvud, Cihad 104, (2641). MecÂz hakkında
MECÂZ HAKKINDA
27 - Ebu Hureyre anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "İman, yetmiş kusur -bir rivayette de altmış kusur- şubedir. Haya imandan bir şubedir."
BuhÂrî, İman 3; Muslim, İman 57-38, (35-36); Ebu DÂvud, Sunnet 15, (4676); Tirmizî, İman 6, (2617); NesÂî, İman 16, (8, 110); İbnu MÂce, Mukaddime 9, (57).
Bir rivayette şu ziyÂde vardır: "Bu şûbelerden en ustunu "LÂilÂhe illallah" sozudur, en aşağı mertebede olanı da yolda bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara cıkarmaktır."
28 - Hz. Enes, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın şoyle buyurduğunu anlatıyor:
"Uc haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar: Allah ve Resûlunu bu ikisi dışında kalan herşeyden ve herkesten daha cok sevmek, bir kulu sırf Allah rızası icin sevmek, Allah, imansızlıktan kurtarıp İslÂm'ı nasib ettikten sonra tekrar kufre, inancsızlığa duşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak."
BuhÂrî, İman 9, 14, İkrÂh 1; Muslim, İman 67, (43); Tirmizî, İman 10, (2626); NesÂî, İman 3, (8, 96); İbnu MÂce, Fiten 23, (4033).
NesÂî'nin kaydettiği bir diğer rivayette "bu ikisi dışında kalan" tabirinden sonra şu ziyÂde vardır. "Allah icin sevmek, Allah icin buğzetmek."
29 - Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) bildiriyor; Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurmuştur: "Sizden biri, beni, babasından, evladından ve butun insanlardan daha cok sevmedikce iman etmiş sayılmaz"
BuhÂrî, İman 8; Muslim, İman 70, (44); NesÂî, İman 19,(8,114, 115).
NesÂî'nin bir rivayetinde "...malından ve ailesinden daha sevgili..." denmektedir.
30 - Yine Hz. Enes (radıyallahu anh)'in rivayetine gore Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurmuştur: "Sizden biri, kendi icin sevdiğini kardeşi icin de sevmedikce gercek imana eremez."
NesÂî'nin rivayetinde "...hayır şeylerden" ziyÂdesi mevcuttur.
BuhÂrî, İman 6; Muslim, İman 71, (45); NesÂî, İman 19, (3, 115); Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyamet 60, (3517); İbnu MÂce, Mukaddime 9, (66).
31 - Ebu UmÂme (radıyallahu anh), Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in şoyle dediğini rivayet ediyor: "Kim Allah icin sever, Allah icin buğzeder, Allah icin verir, Allah icin vermezse imanını kemÂle erdirmiştir".
Ebu DÂvud, Sunnet 16, (4681).
32 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) hazretleri Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in şoyle dediğini rivayet etmiştir:
"Musluman, diğer Muslumanların elinden ve dilinden zarar gormediği kimsedir. Mu'min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir."
Tirmizî, İman 12, (2629); NesÂî, İman 8, (8, 104, 105).
33 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) hazretleri, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın şoyle dediğini rivayet etmiştir:
"Musluman, diğer Muslumanların elinden ve dilinden zarar gormedikleri kimsedir. MuhÂcir de Allah'ın yasakladığı şeyi terkedendir."
BuhÂrî, İman 4; Muslim, İman 64, (40); Ebu DÂvud, CihÂd 2, (2481); NesÂî, İman 9, (8, 105). (Metin BuhÂrî'ye aittir).
Sahiheyn ve NesÂî'de gelen bir başka hadiste şoyle denir: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlu, İslÂm'da hangi amel daha hayırlıdır?" Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Yemek yedirmen, tanıdık tanımadık herkese selam vermen" dedi.
34 - Ebu Saîdi'l-Hudrî (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in
şoyle dediğini rivayet etti:
"Bir kimsenin mescide alÂkasını gorurseniz, onun mu'min olduğuna şehÂdet edin, zira CenÂb-ı Hakk şoyle buyuruyor: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve Âhiret gunune inananlar imar ederler" (Tevbe 18),
Tirmizî, Tefsir, Sûre 2, (3092).
35 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) dedi ki: "Uc şey vardır ki imanın aslındandır:
1. LÂilÂhe illallah diyene saldırmamak: İşlediği herhangi bir gunahı sebebiyle bu kimseyi tekfir etme, herhangi bir ameli sebebiyle de İslÂm'dan dışarı atma.
2. Cihad, bu Allah'ın beni peygamber olarak gonderdiği gunden, bu ummetin DeccÂl'e karşı savaşacak en son ferdine kadar cereyan edecektir, onu, ne imamın zÂlim olması, ne de Âdil olması ortadan kaldıramayacaktır.
3. "Kadere iman".
Ebu DÂvud, Cihad 35, (2532).
36 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in ashabından bir kısmı ona sordular: "Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geciyor, normalde bunu soylemenin gunah olacağına kaniyiz." Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Gercekten boyle bir korku duyuyor musunuz?" diye sordu. Oradakiler Evet! deyince: "İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez) dedi.
Muslim, İman 209 (132); Ebu DÂvud, Edeb 118 (5110).
Diğer bir rivayette: "(Şeytanın) hilesini vesveseye donuşturen Allah'a hamdolsun" demiştir.
Muslim'in İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan kaydettiği bir rivayet şoyledir: "Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulû, bazılarımız icinden oyle sesler işitiyor ki, onu (bilerek) soylemektense komur kesilinceye kadar yanmayı veya gokten yere atılmayı tercîh eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)" Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Hayır bu (korkunuz) gercek imanın ifadesidir" cevabını verdi."
KELİME-İ ŞEHÂDET VE ONUN DİL İLE İKRARININ HUKMU
37 - İbn-i Omer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Ben insanlar Allah'tan başka ilÂhın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elcisi olduğuna şehÂdet edinceye, namaz kılıncaya, zekÂt verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. İslÂm'ın hakkı hÂric. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah'a kalmıştır".
BuhÂrî, İmÂn 17; Muslim, İman 36, (22);
Muslim'deki rivayette "İslÂm'ın hakkı hÂric" ibÂresi mevcut değildir.
38 - Ubeydullah İbnr Adiy İbnu'l-HıyÂr (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) ashabıyla otururken bir adam gelerek gizlice bir şeyler fısıldadı. Ne gibi bir sır tevdi etmişti bilmiyorduk. Nihayet Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) onu acıkladı. Meğerse o zat, munafıklardan birini oldurmek icin izin istiyormuş. Adama: "Peki o Allah'tan başka ilÂh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elcisi bulunduğuna şehÂdet etmiyor mu?" diye sordu. Adam: "Hayır o şehÂdeti ikrÂr etmiyor" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Namaz kılıyor mu?" diye sordu. Adam: "Hayır namaz da kılmıyor" deyince, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm); "Allah'ın oldurmekten beni men ettiği kimseler işte boyleleri" buyurdu"
Muvatta, Kasru's-SalÂt 84, (1, 171).
39 - TÂrik el-Eşca'î (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın şoyle soylediğini haber verdi:
"Kim LÂilÂhe illallah der ve Allah'tan başka mÂbudları reddederse, Allah onun malını ve kanını haram kılar. (Samimî olup olmadığı meselesi Allah'a aittir.)
Muslim, İman, 37, (23).
Yine Muslim'in bir başka rivayeti "Kim Allah'ı birlerse" diye başlar ve yukarıdaki şekilde devam eder (38. hadis). Biat ahkÂmı
BİAT AHKÂMI
40 - Ubadetu'bnu's-SÂmit (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz, bir seferinde Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'le aynı cemaatte beraber oturuyorduk ki: "Allah'a hicbir şey ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina fazîhasını işlememek, Allah'ın haram ettiği cana meşrû bir sebep olmaksızın kıymamak şartları uzerine bana biat edin" buyurdu.
Bir diğer rivayette "...Cocuklarınızı oldurmemek, halde ve istikbalde iftirada bulunmamak, meşru dairedeki emirlerde -ne bana ne de vazifelilere- isyan etmemek uzere biat edin. Kim vereceği bu sozlere sÂdık kalır, ahdine vefa gosterirse karşılığını Allah'tan alacaktır. Kim de bu yasaklardan birini işleyecek olursa artık işi Allah'a kalmıştır, dilerse affeder, dilerse azab verir, cezalandırır" buyurdu. Biz de bu şartlarla biat ettik."
BuhÂrî, İman 11; Muslim, Hudud 41, (1709); NesÂî, Bey'a 17, (7, 148); Tirmizî, Hudud 12, (1439).
NesÂî, bir başka rivayette "...karşılığını Allah'tan alacaktır" ifadesinden sonra şu ziyadeyi kaydeder: "Kim bunlardan birini işler, sonra da dunyada cezalandırılırsa, cektiği bu ceza onun icin kefaret ve o gunahtan temizlenme olur."
BuhÂrî, Muslim, Muvatta ve NesÂî'de gelen bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e zor durumlarda olsun, kolay durumlarda olsun, hoş şartlarda olsun nÂhoş şartlarda olsun, aleyhimize kayırmaların yapılıp, hakkımızın ciğnendiği hallerde olsun itaat etmek, idareyi elinde tutanlara karşı iktidar kavgası yapmamak, nerede olursak olalım hakkı soylemek, Allah'ın emrini yerine getirmede kınayanların kınamalarından korkmamak uzere biat ettim."
Bir başka rivayette şu ifadeye rastlanmaktadır: "...İktidar sahibine karşı onda, Allah'ın kitabında gelmiş bulunan bir delil sebebiyle te'vil goturmeyen acık bir kufur gorulmedikce iktidar kavgası yapmamak..."
41 - Avf İbnu MÂlik el-Eşca'î (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in huzurunda yedi veya sekiz veyahut dokuz kişiydik. "Allah Resûlu'ne biat etmiyor musunuz?" dedi. Ellerimizi uzatarak: "Hangi şarlara uymak uzere biat edeceğiz ey Allah'ın Resûlu?" dedik. Şu cevabı verdi:
"Allah'a ibadet etmek ve O'na hicbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek -ve bu sırada gizli bir kelime fısıldayarak devamla- "Halktan hicbir şey istemeyin" buyurdu. Avf İbnu Malik İlÂveten der ki, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'i benimle dinleyen o cemaatten oylelerini biliyorum ki, bineğinin uzerinde iken kazara kamcısı duşse kimseye "Şunu bana verir misin?" diye talebde bulunmaz (iner kendisi alır)dı."
Muslim, ZekÂt 108, (1043); Ebu DÂvud, ZekÂt 27, (1642); NesÂî, SalÂt, 5, (1, 229); İbnu MÂce, CihÂd 41, (2867).
42 - İbnu Omer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e kulak vermek ve itaat etmek şartıyla biat ederken "Gucunuzun yettiği şeylerde" diyordu.
BuhÂrî, Ahkam 42; Muslim, İmÂret 90, (1867); NesÂî, Bey'at 18, (7, 148); Tirmizî, Siyer 37, (1597); Muvatta, Bey'at 1, (2, 982); İbnu MÂce, CihÂd 43, (2874).
43 - Umeyme bintu Rukayka (radıyallahu anh) dedi ki: "EnsÂr'dan bir grup kadınla Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e gelip kendisine: "Allah'a hicbir şeyi ortak koşmamak, calmamak, zina etmemek, cocuklarımızı oldurmemek, halde ve istikbalde iftira atmamak, sana meşrû emirlerinde isyan etmemek şartları uzerine biat ediyoruz" dedik. Hemen ilÂve etti: "Gucunuzun yettiği ve takatınızın kÂfi geldiği şeylerde". Biz: "Allah ve Resûlu bize karşı bizden daha merhametlidir, haydi biat edelim" dedik.
Sufyan merhum der ki: Kadınlar, biatı (erkekler gibi) musÂfaha ederek yapmayı kastedmişlerdir. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Ben kadınlarla musÂfaha etmem, benim yuz kadına toptan soylediğim soz her kadın icin ayrı ayrı soylenmiş yerine gecer" buyurdu.
Muvatta, Bey'a 2, (2, 982); Tirmizî, Siyer 37, (1597). Muhtelif ahkÂmlar
MUHTELİF AHKÂMLAR
44 - Amr İbnu Ebî'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'le birlikte Veda haccı'nda bulundum. Orada Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) irad ettiği hutbede once Allah TeÂla'ya hamd u sena, hatırlatma ve tavsiyelerden sonra şoyle devam etti: "Hangi gun (bu gunden) daha (mukaddes ve) haramdır? Bu soruyu uc kere tekrarladı. Cemaat: "el-Haccu'l-Ekber gunu" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) devam etti: "Oyle ise bilin ki, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, birbirinize, bu ayınızda, bu beldenizde şu gununuz nasıl haramsa oylece haramdır, mukaddestir. Bilin ki herkesin cinayetinden kendisi sorumludur. Hicbir babanın cinayetinden oğlu sorumlu tutulmaz. Haberiniz olsun ki, Musluman, Muslumanın kardeşidir. Bu sebeple, bir Muslumana, bizzat kendisi helal kılmadıkca kardeşinin hicbir şeyi helÂl değildir. Bilin ki cahiliye devrinden kalan butun faizler mulgadır, terkedilecek ve alınmayacak. Faize verilen paranın sÂdece sermaye kısmını yÂni aslını alacaksınız, -boylece ne zulum ve haksızlık etmiş ne de zulme ve haksızlığa uğramış olacaksınız- Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib'in faizi hÂric. Zira onun tamamı mulgadır, terkedilmiştir. Haberiniz olsun ki, cahiliye devrinden kalan butun kanlar da terkedilmiştir. (intikam peşine duşulmeyecek). İlga ettiğim ilk cÂhiliye kanı da el-HÂris İbnu Abdu'l-Muttalib'in kanıdır. HÂris, Benu Leys'ten tuttuğu bir sut anneye bebeğini emzirtiyordu. Cocuğu Huzeyl adında birisi (bir kavga sırasında attığı bir taşla kazÂen) oldurmuştu. Sakın ha, kadınlara da iyi muamele yapın. Cunku onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek dovmek gibi) bir başka şey yapmak hakkına sÂhip değilsiniz. Ancak acık bir cirkinlikte bulunulursa o hÂric. Cirkin iş yapmaları hÂlinde, once yataklarını ayırın, (yine de devam edecek olurlarsa) yaralamıyacak şekilde dovun. Bundan sonra itaat ederlerse, (onların yaptığına ayırma-dovme gibi muamelelere) zulmen devam etmek icin bir yol (bir bahÂne) aramayın. Bilin ki, sizin kadınlarınız uzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizler uzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız uzerindeki haklarınız istemediğiniz kimselere yatağınızı ciğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadıklarınızın girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.
Haberiniz olsun, şeytan şu beldenizde kendisine ebediyen tapılmayacağını idrak etmiştir. Fakat, sizin onemsemediğiniz şeylerde ona itaat devam edecek, bunlar da onu memnun kılacak (menfî neticeler hÂsıl edecek)tır.
Tirmizî, Fiten 2, (2610); Tefsir 2, (3087); Muslim, Hacc, 194, (1218).
45 - İbnu Omer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) Veda Haccı'nda şunu soylediler: " (Ey ahÂli) hangi ayın hurmetce daha ileri olduğunu biliyor musunuz?" Halk: "Şu icinde bulunduğumuz ay değil mi?" dedi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Peki, hangi bolgenin hurmetce daha onde olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Halk: "Şu yerler değil mi?" cevabını verdi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) tekrar: "PekÂla hangi gunun hurmetce daha ustun olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Halk: "Şu icinde bulunduğumuz gun değil mi?" diye cevap verdi. Bunun uzerine Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) sozlerine şoyle devam etti: "Oyleyse bilin ki Allah TeÂla, sizlere, meşrû sebep dışında kanlarınızı, mallarınızı, ırzlarınızı haram kılmıştır, tıpkı şu beldede, şu ayda, şu gunumuzu haram kıldığı gibi." Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) bundan sonra uc sefer tekrar ederek sordu: "Duydunuz mu, tebliğ ettim mi?" Halk her defasında "Evet" cevabını verdi.
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) sozlerini şoyle tamamladı: "Sakın ha! Benden sonra tekrar kufre donup birbirinizin boyunlarını vurmaya kalkmayın!"
BuhÂrî, Hudud 9, RiyÂt 2, Hacc 132, MeğÂzi 77, Fiten 8, Edeb 43; Muslim, İman 120 (66); Ebu DÂvud, Sunne 16, (4686). Metin BuhÂrî'ye aittir.
46 - Ebu Bekre Nufey'u'bnu'l-HÂris es-Sakafî (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "Zaman, done done Allah'ın arz ve semÂvÂtı yarattığı gundeki duzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dordu haram aydır. Haram aylar da uc tanesi peş peşe gelir: "Zul-kade, Zu'l-hicce ve Muharrem. Bir de CumÂdî ve ŞÃ‚ban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) sordu:
"-Bu ay hangi aydır?" Biz: "Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik. Bir muddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu soylediler:
"-Bu zi'l-hicce değil mi?"
"-Evet!" karşılığını verdik. Devam etti:
"-Peki burası neresidir?" Biz:
"-Allah ve Resûlu daha iyi bilir" cevabını verdik. Yine sustu ve biz bolgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık.
"-Burası haram bolge değil mi?" dedi.
"-Evet" dedik.
"-İcinde bulunduğunuz gun nedir?" diye tekrar sordu, biz yine:
"-Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik. Tekrar sustu ve biz yine gunun ismini değiştirecek zannına duşmuştuk ki:
"-Kurban gunu değil mi?" dedi.
"-Evet" cevabımız uzerine sozune devam etti:
"-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gununuzun haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba cekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kÂfirler olmayın. Bu soylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan soz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sozu, bizzat dinleyenden daha iyi beller." Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) sonra şunu ekledi: " Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?" uc defa tekrarladı.
"-Evet" cevabımız uzerine:
"-Ya Rabbi şÃ‚hid ol!" dedi.
BuhÂrî, Hacc 132, EdÂhî 5; Tefsîr, BerÂe 8, Bed'i'l-Halk 2, Fiten 8, İlm 9; Muslim, KasÂme 29, (1679); Ebu DÂvud, Hac 63, (1947).
Muslim'in rivÂyetinde şu ziyade var: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) beyazı galebe calan alaca iki koyuna yoneldi ve onları kesti. Sonra da koyunun bir parcasını alıp aramızda taksim etti."
Rezîn, rivayetin arasına şunu ilÂve eder: "Uc şey vardır, bir mu'minin kalbi onlara karşı ebediyen ihÂnet etmez; ameli sırf Allah icin yapmak, idareyi elinde tutana karşı hayırhah olmak, Muslumanların cemaatine katılmak, cunku onların duaları cemaate dahil olanların hepsini icine alır." İbnu'l-Esîr: "Bu ziyÂdeyi ana kitaplarda (Kutub-i Sitte) gormedim" der.
Bu ziyadenin mÂnası şudur: Bu uc şeyde kalbler huzura kavuşur. Kim bunlara yapışır, riayet ederse, kalbi hıyÂnet, hile ve şer gibi mÂnevî kirlerden temiz kalır.
47 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor; Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Her cocuk fıtrat uzerine doğar" buyurdu ve sonra da "Şu ayeti okuyun" dedi: "Allah'ın yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum; 30). Sonra Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) sozunu şoyle tamamladı: "Cocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden once, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?" Dinleyenler: "Ey Allah'ın Resûlu, kucukken olenler hakkında ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şu cevabı verdi: "(Yaşasalardı) nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir."
BuhÂrî, CenÂiz 80, 93; Muslim, Kader 22, (2658); Muvatta, CenÂiz. 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu DÂvud, Sunnet 18, (4714).
Bir başka rivayette: "Doğan hicbir cocuk yoktur ki, konuşmaya başlayıncaya kadar şu din uzere olmasın" buyurulmuştur. ImÂn ve islÂm'a giren muteferrik hadisler
İMÂN VE İSLÂM'A GİREN MUTEFERRİK HADİSLER
48 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Mu'min, mutemadiyen ruzgarın eğici tesirine mÂruz bir bitkiye benzer. Mu'min, devamlı belalarla başbaşadır. MunÂfığın misali de cam ağacıdır. Kesilip kaldırılıncaya kadar hic ırgalanmaz."
BuhÂrî, Mard 1; Tirmizî, EmsÂl 4, (2870); Muslim, Sıfatu'l-MunÂfıkûn 58, (2809).
49 - İbnu Omer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurmuştu: "Mu'min, yaprağını hic dokmeyen yeşil bir ağaca benzer." Halk falanca ağac, fişmekÂnca ağac diye tahminde bulundular, (fakat isabet ettiremediler). Ben, "Bu, hurma ağacıdır" demek istedim, ancak (yaşım kucuk olduğu icin) utandım. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm): Bu hurma ağacıdır" diyerek acıkladı."
BuhÂrî, İlm 4, Edeb 79; Muslim, Sıfatu'l-MunÂfıkûn 64, (2811).
50 - NevvÂs İbnu Sem'Ân (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Allah, bize iki tarafında iki ev bulunan bir doğru yolu misal veriyor. -Bir rivayette iki ev değil "İki sur" denmiştir- Bu evlerin acık olan kapıları vardır. Kapıların uzerine de perdeler cekilmiştir. Biri yolun başında, biri de onun yukarısında durmuş iki dÂvetci (gelip gecenlere) şu dÂveti okuyorlar: "Allah cennete cağırır, dilediğini doğru yola eriştirir" (Yunus, 25).
Yolun iki yakasındaki kapılar ise Allah'ın hududu (yani yasakları)dur. Hic kimse perdeyi acmadan bu yasaklara duşmez. Kişinin yukarısındaki davetci, Rabbisinin vÂiz'idir"
Tirmizî, EmsÂl 1 (2863).
Rezîn, bu temsili, İbnu Mes'ûd tarafından rivayet edilen bir hadisle acıklar: Doğru yol; "İslÂm'dır, kapılar; Allah'ın haramlarıdır, perdeler; Allah'ın hudududur (yasaklar); yolun başındaki dÂvetci; Kur'Ân-ı Kerîm'dir. Bunun yukarısındaki davetci; her mu'minin kalbinde yerleştirilmiş olan (bazan vicdan, bazan sağ duyu diye ifade edilen) hakkÂniyet duygusu -ki, buna bazı hadislerde lumme-i melekîye de denmiştir- vÂizullah'tır."
51 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "İslÂm garib olarak başladı, tekrar başladığı gibi garîb hÂle donecektir. Gariblere ne mutlu!"
Muslim, İmam 232, (145) Tirmizî, İman 13 (2631).