Muslim, İmÂret 3, (1819).
1678 - Hz. Ebû Hureyre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "İnsanlar bu işte Kureyş'e tÂbidirler. Muslumanları Musluman olanlarına, kafirleri kafir olanlarına tÂbidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyede hayırlı olanlar fıkhı oğrenirlerse İslam'da da hayırlıdırlar. Bu işe en cok nefret edenleri insanların en hayırlısı bulacaksın. Onlar (rızaları hilÂfına) icine duşmedikce buna tÂlib olmazlar."
BuhÂrî, MenÂkıb 1; Muslim, İmÂret 2, (1818).
1679 - İbnu Omer (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Bu iş (emîrlik) insanlardan iki kişi bÂki kaldıkca Kureyş'te olmaya devam edecektir."
BuhÂrî, MenÂkıb 2, AhkÂm 2, Enbiya 1; Muslim, İmÂret 4, (1820).
1680 - Sefine (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "HilÂfet, ummetim arasında otuz yıl surecektir. Bundan sonra saltanat gelecektir." Said İbnu CumhÂn dedi ki:
"Sonra ilÂve etti: "Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in hilÂfetine Hz. Omer'in hilÂfetini, Hz.Osman'ın hilÂfetine Hz. Ali'nin hilÂfetini (radıyallahu anhum ecmain) ekle (parmaklarınla say) bak!" dedi. Bunları (sayınca hakikaten) otuz yıl bulduk."
Sefine'ye: "Emevîler, hilÂfetin kendilerinde (devam ettiğini) zannederler"denmişti, şu cevabı verdi: "Benî'z-Zerk yalan soyluyor. Onlar krallardır, hem de en kotu krallar."
Ebû DÂvud, Sunnet 9 (4648, 4647); Tirmizî,Fiten 48, (2227).
1681 - Hz. CÂbir İbnu Semure (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Bu din, hepsi Kureyş'ten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve guclu olacaktır. "
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a soruldu:
"Sonra ne olacak?"
"Sonra herc (fitne ve kargaşa) gelecek!" diye cevap verdi."
Buharî, AhkÂm 51; Muslim, İmÂret 5-9 (1821); Tirmizî, Fiten 46, (2224). Bu uc kitap, hadisin "Kureyş'ten" kelimesine kadar kısmını: "Ebû DÂvud da Medhi 1, (4279), 4280) tamamını tahric etmiştir.
İMAMLIGI VE EMİRLİGİ SAHİH OLANLAR
1682 - Ebû Saîd (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "İki halifeye birden biat edildi mi, onlardan ikincisini olduruverin."
Muslim, İmÂret 61, (1852).
1683 - Arface İbnu Şureyh (radıyallÂhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bolmek isterse, onu olduruverin. "
Muslim, İmaret 60, ( 1852).
1684 - Ebû Hureyre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Benî İsrail'i peygamberler (aleyhimusselÂm) idÂre ediyorlardı. Bir peygamber olunce onun yerine ikinci bir peygamber geciyordu. Ancak, benden sonra peygamber yok. Ama ardımdan halifeler gelecek ve cok olacaklar. "
Orada bulunanlar:
"(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular.
"Onceki biatınıza sadÂkat gosterin. Onlara haklarını veriın. . Onlar uzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin.Zîra Allah teÂlÂ, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu."
Buharî, Enbiy 50;Muslim, İmaret 44, (1842).
1685 - Hz. Enes (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm), İbnu Ummi Mektum'u, iki defa kendi yerine Medine'de halef bıraktı."
Ebû DÂvud, HarÂc 3, (2931).
1686 - Ebû Bekre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'tan işitmiş olduğum bir kelimenin Cemel Vak'ası sırasında Allah'ın izni ile faydasını gorduım. Şoyle ki bir ara, neredeyse ashÂb-ı Cemel'e katılarak onların yanında yer alıp savaşmaya karar vermiştim. Hemen, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın, "İranlıların başına KisrÂc'nın kızı kralice oldu" diye haber geldiği zaman (soylemiş olduğu sozu hatırladım ve onlara katılmaktan vazgectim. O zaman Efendimiz

BuhÂrî, Fiten 17, MegÂzi 82; Tirmizî, Fiten 75, (2263); NesÂî, KudÂt 8 (8, 227).
Tirmizî'de şu ziyade gelmiştir: "Hz. Aişe Basra'ya geldiği zaman bunu hatırladım. Bu soz sayesinde Allah beni muhÂfaza etti".
İMAM VE EMÎRİN VAZİFELERİ
1687 - İbnu Omer (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Hepiniz cobansınız ve hepiniz surunuzden mes'ulsunuz. İmam cobandır ve surusunden mes'uldur. Erkek ailesinin cobanıdır ve surusunden mes'uldur. Kadın, kocasının evinde cobandır, o da surusunden mes'uldur. Hizmetci, efendisinin malından sorumludur ve surusunden mes'uldur."
İbnu Omer der ki: "Bunları Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'tan işitmiştim. Zannediyorum ki şoyle de demişti:"Kişi bÂbasının malında cobandır, o da surusunden mes'uldur."
BuhÂrî, AhkÂm 1, Cum'a 11, İstikrÂz 20, Itk 17,19, VesÂya 9, NikÂh 81, 90; Muslim, İmÂret 20, (1829); Tirmizî, CihÂd 27,1705; Ebû DÂvud, İmÂret 1, (2928). 1688 - İbnu Meryem el-Ezdî (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Hz. MuÂviye (radıyallÂhu anh)'nin yanına girmiştim. Bana:
"Ey Ebû fulÂn, seni hangi ruzgÂr attı?" diyerek (ziyaretimden memnuniyeti izhÂr etti). Ben de: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'tan işitmiş olduğum şu hadisi, (size hatırlatmayı duşundum)" dedim: "Allah kime Muslumanların işlerinden birşeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaclarına, isteklerine, darlıklarına perde olur (giderirse), kıyÂmet gununde Allah da onun ihtiyac, istek ve darlıklarına perde olur (giderir)."
RÂvî der ki: "Bunun uzerine Hz. MuÂviye (radıyallÂhu anh) insanların ihtiyaclarıyla ilgilenmek uzere bir adam tÂyin etti."
Tirmizi, AhkÂm 6, (1332,1333); Ebû Davud, HarÂc 13, (2948).
1689 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Adil olanlar, kıyamet gunu, Allah'ın yanında, nurdan minberler uzerine Rahman'ın sağ cihetinde olmak uzere yerlerini alırlar. -Allah'ın her iki eli de sağdır Onlar hukumlerinde, aileleri ile velÂyeti altında bulunanlar hakkında hep adÂleti gozetenlerdir."
Muslim, İmÂret 18, (1827); NesÂî, ÂdÂb 1, (8, 221).
1690 - Hasan el-Basrî, Ma'kıl İbnu YesÂr (radıyallÂhu anh)'dan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları uzerine coban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak olmuş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder."
BuhÂrî, AhkÂm 8, Muslim, İman 227, (142); İmÂret 21, (142).
Muslim'in Hasan Basrî'den kaydettiği diğer bir rivÂyet şoyledir:
"Aiz İbnu Amr (radıyallÂhu anh), Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın AshÂb-ı Guzin'inden biri idi. Ubeydillah İbnu Ziyad'ın yanına girdi ve hemen ona: "Ey oğulcuğum, ben Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın: "Cobanların en kotusu hutame denen merhametsiz deve surucusudur, sakın onlardan olma"dediğini işittim" dedi. Ubeydullah: "Otur, sen muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın ashabının kepeğindensin" deyince: "Onların kepeği var mıydı? Kepek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti" diye cevap verdi."
1691 - Adiyy İbnu Amîre el-Kindî (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Bir işe me'mur tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne veya ondan daha kucuk bir şeyi gizlemiş olsa, bu bir hiyanettir (gulûl), kıyamet gunu onu getirecektir. "
Bunun uzerine, Ensar'dan bir zat kalkarak:
"Ey Allah'ın Resûlu! Vazifeyi benden geri al!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm):
"Sana ne oldu?" diye sordu:
"Senin (az once şunu şunu) soylediğini işittim ya!" deyince Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm):
"Ben onu şu anda tekrar ediyorum: "Kimi memur tayin edersek az veya cok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır, ne yasaklanırsa onu terkeder."
Muslim, İmÂret 30, (1833).
1692 - Ebû Said (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kıyamet gunu, insanların Allah'a en sevgi1i ve mekÂn olarak en yakın olanı, Âdil imamdır. Kıyamet gunu, insanların Allah'a en menfuru O'ndan mekÂn olarak en uzak olanı da zÂlim sultandır."
Tirmizî, AhkÂm 4, (1329).
EMİR OLMANIN KOTULUĞUĞU
1693 - MikdÂm İbnu Ma'dikerib (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) omuzuma vurdu ve:
"Ey Kudeym (Mikdamcık)! Emîr, kÂtip, Ârif olmadan olursen kurtuluşa erdin demektir!" dedi."
Ebu DÂvud, HarÂc 5, (2933).
1694 - Ebû Zerr (radıyallÂhu anh) anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlu! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?"
Bu sozum uzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da:
"Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) kıyamet gunu rusvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle uzerine duşen vazifeleri eksiksiz ed ederse o hÂric" buyurdu."
Muslim" İmÂret 17, (1826); Ebu DÂvud, VesÂy 4, (2868); NesÂî, VesÂya 10, (6, 255).
Ebû DÂvud'un diğer bir rivÂyetinde şoyle gelmiştir: "Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf goruyorum. Ben kendim icin istediğimi senin icin de isterim. Sakın iki kişi uzerine Âmir olma, yetim malına da velilik yapma."
Yine Ebû DÂvud'un bir diğer rivÂyeti (HarÂc 5, (2934) şoyle: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Âriflik haktır, halka Âriflik gereklidir, ancak Ârifler ateştedir. "
1695 - Abdurrahman İbnu Semure (radıyallÂhu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Ey Abdurrahman! Emîrlik isteme. Eğer senin talebin uzerine sana emîrlik verilirse, istediğin şeyin sorumluluğu sana yuklenir. Eğer sen talibi olmadan sana emîrlik verilirse, o işte yardım gorursun. Bir iş icin yemin eder, sonra da aksini yapmakta hayır gorursen, daha hayırlı gorduğun ne ise onu yap, ettiğin yemin icin de kefÂrette bulun."
BuhÂrî, AhkÂm 5, 6, EymÂn 1; Muslim, İmÂret 19, (1652); Ebu DÂvud, HarÂc 2, (2929); Tirmizî, Nuzur 5, (1529); NesÂî, AdÂbu'l-Kudat 5, (8, 225).
1696 - Ebû Musa (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Yanımda amcamın evlatlarından iki kişi daha olduğu halde Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın huzuruna girdim. Yanımdakilerden biri:
"Ey Allah'ın Resûlu! Allah'ın sana tevdi ettiğn işlerden bazıları uzerine bizi emîr tayin et" dedi. Diğeri de aynı talepde bulundu. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın onlara cevabı şu oldu:
"Biz, -Allah'a kasem olsun- bu işe, onu taleb eden veya ona hırs gosteren hic kimseyi tayin etmeyiz!"
BuhÂrî, AhkÂm 7,12, İcÂre 8, İstitÂbe 2; Muslim, İmÂret 7, (1733); Ebû DÂvud, HarÂc 2, (2930); NesÂî, AdÂbu'1-KudÂt 4, (8, 224).
İMAM VE EMÎRE İTAATİN VACİB OLUŞU
1697 - Hz. Enes (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Dinleyin ve itaat edin! HattÂ, ustunuze, başı kuru uzum danesi gibi siyah Habeşli bir kole bile tayin edilmiş olsa, aranızdaKitabullah'ı tatbik ettikce. . . (itaatten ayrılmayın)."
BuhÂrî, AhkÂm 4, EzÂn 54, 56.
1698 - Hz. Ebû Hureyre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kim bana itaat etmişse mutlaka Allah'a itaat etmiştir. Kim de banas isyan etmiş ise, mutlaka Allah'a isyan etmiştir. Kim emîre itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.
BuhÂrî, AhkÂm 1, Cihad 109; Muslim, İmaret 33, (1853); NesÂî, Bey'at 27, (7,154). 1699 - Hz. İbnu Omer (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Musluman kişiye, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak, masiyet (Allah'a isyan) emredilmişse o haric, eğer masiyet emredilmişse, dinlemek de yok, itaat de yok."
BuhÂrî, AhkÂm 4, Cihad 108; Muslim, İmÂret 38, (1839); Tirmizî, Cihad 29, (1708); Ebû Davud, Cihad 86, (2626); NesÂî, Bey'at 34, (7,160).
1700 - Hz. Omer (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Size emîrlerinizin en hayırlıları kimlerdir, en şerirleri kimlerdir haber vereyim mi? Onların en hayırlıları sizlerin sevgisine mazhar olanlar, sizleri sevenlerdir; lehlerinde hayırla dua edersiniz, onlar da size hayır dua ederler. UmerÂnızın şerirleri de sizin buğzettiklerinizdir, onlar da size buğzederler, siz onlara lÂnet edersiniz, onlar da size lÂnet ederler"
Tirmzî, Fiten 77, (2265).
1701 - Ebû Hureyre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kim itaatten dışarı cıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde olurse, cahiliye olumu ile Olur."
BuhÂrî, AhkÂm 4; Muslim, İmÂret 53, (1848); NesÂî, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948).
Ebû Hureyre'nin bir rivÂyetinde şoyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kim itaatten cıkar, cematten ayrılır (ve bu halde olurse) cahiliye olumu ile olmuş olur. Kim de korukorune cekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkcılık) icin gadablanır veya asabiyete cağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da oldurulurse bu olum de cahiliye olumudur. Kim ummetimin uzerine gelip iyi olana da, kotu olana da ayırım yapmadan vurur, mu'min olanlarına hurmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sozu de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim. "
Muslim, İmÂret 53, (1848); NesÂî, Tahrim 28, (7,123); İbnu MÂce, Fiten 7, (3948).
1702 - Ebû Bekre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Kim Allah'ın yeryuzundeki sultanını alcaltırsa, Allah da onu alcaltır. "
Tirmizi, Fiten 47, (2225).
İMAMLARIN VE EMÎRLERİN YARDIMClLARI
1703 - Hz. Aişe (radıyallÂhu anhÂ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Allah bir emîr icin hayır diledi mi ona doğru sozlu bir vezir nasib eder. Bu, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah emîre hayır dilemezse, kotu bir vezir musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz."
Ebû DÂvud 'HarÂc 4, (2932); NesÂî, Bey'at 33, (7,159).
1704 - Ebû Said ve Ebû Hureyre (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Allah bir peygamber gonderdiği veya onun yerine bir halife getirdiği zaman mutlaka onun iki tane de yakını olmuştur: Biri ma'rufu emretmiş ve ona teşvik etmiş, diğeri de şerri emretmiş ve şerre teşvik etmiştir. Ma'sum (yani kotulukten korunmuş) olan, Allah'ınkoruduğu kimsedir."
Buharî, AhkÂm 42; NesÂî, Bey'at 32, (7,158).
1705 - Ka'b İbnu Ucre (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana şunu soyledi:
"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek umeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulumlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; Âhirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulumlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! Namaz burhandır. Oruc sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları sondurur, tıpkı suyun ateşi sondurduğu gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir. "
Tirmizî, SalÂt 433. (614); NesÂî, Bey'Ât 35, 36, (7,160).
1706 - Cubeyr İbnu Nufeyr (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Kesir İbnu Murre, Amr İbnu 'l-Esved ve el-MikdÂm (radıyallÂhu anhum) dediler ki: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Emîr, halka karşı suizanna duşerse halkı ifsad eder."
Ebû DÂvud, Edeb 44, (4989).
ULEFA-İ RÂŞİDÎN VE ONLARIN SECİMLERİ
1707 - İbnu AbbÂs (radıyallÂhu anhuma) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallÂhu anh), Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı rahmeti RahmÂn'a kavuşturan hastalığı sırasında yanından dışarı cıktı. (Dışarıda bekleyen) halk:
"Ey Ebû'1-Hasan, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) ne durumda?" diye sodular.
"Allah'a hamdolsun iyileşti!" dedi. Hz. AbbÂs (radıyallÂhu anh) elinden tuttu. Ve:
"Uc gun sonra Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) olecek, sen bir başkasına) me'mur olacaksın. Ben, vallahi Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın bu hastalığından (kurtulamayıp) vefat edeceğini goruyorum. Zîra ben, Abdulmuttaliboğullarının olum sırasında aldığn şekli biliyorum. Gel Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a gidip bu "iş" (hilafet) kimde kalacak onu soralım. Bizde kalacaksa (şimdiden) bilmiş oluruz. Bizden başkasına kalacaksa kendisiyle konuşuruz, bizi (ona) tavsiye eder" dedi.
Ali (radıyallÂhu anh):
"Eger, biz onu sorsak bunun uzerine (hilafeti) bize yasaklasa, halk ondan sonra onu asla bize vermez. Vallahi ben boyle bir şey soramam!"dedi."
BuhÂrî, İstizÂn 29, MeğÂzî 83.
1708 - Cubeyr İbnu Mut'im (radıyallÂhu anh) anlatıyor: "Bir kadın, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a gelerek bir hususta kendi siyle konuştu. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm), (kendisine) tekrar gelmesini emretti. Bunun uzerine kadın:
"Ya seni bulamazsam!" dedi. Kadın ( bu sozuyle) sanki olumu kasdetmişti, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm):
"Eğer beni bulamazsan, Ebu Bekir'e uğra!" diye cevap verdi."
BuhÂrî AhkÂm 57, Fedailu Ashabı'n-Nebî 5, İ'tisÂm 24; Muslîm, Fedailu's-SahÂbe 10, (2386); Tirmizî, MenÂkıb, (3677). 1709 - Hz. Aişe (radıyallÂhu anhÂ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) vefat ettiği zaman, bÂbam Ebû Bekir (radıyallÂhu anh), Mescid-i Nebî'den bir mil kadar uzaklıkta olan) Sunh nÂm mevkide idi-ki Âliye (denen Medine'nin yuksek kısmını ki burası Hazrec'e mensup Beni'l-HÂrise'nin menzillerinin bulunduğu mevki)yi kasdetmektedir-Hz. Omer (radıyallÂhu anh) kalkıp :
"Vallahi Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) vefat etmedi. Allah mutlaka onu geri gonderecektir, o da (munafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek. . ." diyordu. Derken Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) geldi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın yuzunu actı ve optu.
"Annem bÂbam sana feda olsun. Sağlığında hoştun, olumunde de hoşsun! Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı ZulcelÂl'e yemin olsun, Allah sana ebediyyen iki olum tattırmayacak!" dedi. Sonra dışarı cıkıp:
"(Hz. Omer'i kasdeterek): "Ey (Peygamber olmedi diye) yemin eden kişi, ağır ol!" dedi. Hz. Ebû Bekir konuşmaya başlayınca Hz. Omer (radıyallahu anhumÂ) oturdu. Hz. Ebû Bekir Allah'a hamd u sena ettikten sonra:
"Haberiniz olsun! Kim Muhammed'e tapıyor idiyse bilsin ki artık Muhammed olmuştur. Kim de Allah'a tapıyor idiyse o da bilsin ki Allah hayydır, olumsuzdur!" dedi ve şu Âyeti okudu: "Ey Muhammed, şuphesiz sen de oleceksin, onlar da olecekler" (Zumer 30). Şu Âyeti de okudu:
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan once de peygamberler gecmişti. Olur veya oldurulurse geriye mi doneceksiniz? Geriye donen, Allah'a hicbir zarar vermez. Allah, Şurkederlerin mukÂfÂtını verecektir" (Âl-i İmrÂn 144).
Bu acıklama uzerine halk boğuk boğuk ağlamaya" başladı. Ensar (radıyallÂhu anhum), Benî Saîde yurdunda, Sa'd İbnu UbÂde'nin etrafında toplandı. (MuhÂcir de oraya geldi. Ensarîler):
"Bizden bir emîr, sizden de bir emîr!" dediler. Hz. Ebû Bekir, Hz. Omer, Hz. Ebû Ubeyde (radıyallÂhu anhum) de oraya geldiler. Hz. Omer konuşmaya başladı ise de Hz. Ebû Bekir onu susturdu.Hz. Omer (bilahere) şoyle diyordu:
"Vallahi, ben konuşmayı şu sebeple arzu etmiştim: (Zihnimde) hoşuma giden sozler hazırlamış, Ebû Bekir bunlara ulaşamaz (onun hatırından bunlar gecmeyebilir) diye endişe etmiştim. Ama, yemin olsun, Ebû Bekir oyle bir konuştu ki, vallahi icimde hazırlamış olduğum guzel sozlerin hepsine isÂbet etti, (benim aklıma gelmeyen daha da guzelini) beliğ şekilde ifade etti. Onun sozleri arasında şu da vardı:
"(Ey EnsÂr) biz (Kureyşli)ler emîrleriz, sizler de vezîrlersiniz!"
Bu soz uzerine HubÂb İbnu'1-Munzir ayağa kalktı ve :
"Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emîr, sizden de bir emir olacak!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh): '
"Hayır! Olmaz bu. Bizler emîrleriz, sizler de vezîrlersiniz" dedi.
Rezîn şunu ilÂve etti: "Hz. Ebû Bekir devamla şunu soyledi: "Bu "iş" (hilÂfet), şu Kureyş cemaati icin meşrû tanınacaktır. Onlar, yer îtibÂrıyla Arapların ortasındadır, şerefce de (eskiden beri) en gozdeleridir. Oyleyse, Omer'e veya Ebû Ubeyde'ye biat edin!"
Hz. Omer atılarak:
"Bilakis, biz sana biat ediyoruz. Sen bizim efendimizsin, en hayırlımızsın, ustelik Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a da en sevgili olanımızsın!" dedi ve Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in elinden tutup ona biat etti. Hz. Omer (radıyallÂhu anh)'i muteakip halk da ona biat etti.
Bunun uzerine biri:
"Sa'd İbnu UbÂde'yi katlettiniz!" diye bağırdı. Hz. Omer (radıyallÂhu anh) ofkeyle:
"Allah onu katletsin!" dedi. Hz. Aişe (radıyallÂhu anhÂ) devamla der ki: "Bu her iki konuşmada gecen sozleri de Allah fÂideli kıldı. Nitekim Hz. Omer'in konuşması halkı korkuttu. Aralarında nifak vardı, onun konuşmasıyla Cenab-ı Hakk nifakı bertaraf etti. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) de halkın nazarını Allah'a cevirip, uzerinde oldukları hakkı (İslÂm'ı) oğretti. Oradan şu Âyeti okuyarak ayrıldılar. (MeÂlen): "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan once de peygamberler gecmişti. Olur veya oldurulurse geriye mi doneceksiniz? Geriye donen, Allah'a hicbir zarar vermez.. Allah şukredenlerin mukÂfaatını Verecektir" (A1-i ImrÂn 144).
BuhÂrî, FedÂilu'l-AshÂb 5, CenÂiz 3, MegÂzi 83; NesÂî, CenÂiz 11, (4,11).
(İbnu Deybe diyor ki: ) "Derim ki: "Rezîn şunu ilÂve etti" sozu, et-Tecrid'de ve Tecrid'in aslında mevcuttur. Bu ziyÂde aynısıyla Sahîh-i BuhÂrî'de mevcuttur. Allahu a'lem."
Es-Sunuh (veya es-Sunh) avÂli'l-Medîne'de bir yer adıdır. Orada Benî'l-HÂris İbnu'l-Hazrec'in evleri vardır.
"Allah sana iki olumu tattırmasın" sozu, yÂni dunyada.. tattırmasın demektir. Hz. Ebû Bekir, bu sozu Hz. Omer (radıyallÂhu anhumÂ)'in şu sozunu red maksadıyla soylemiştir: "Allah, peygamberini geri gonderecek, O da (munafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek." Sakîfe: Evin sofa (ustu kapalı onu acık) kısmı. Toroslarda evin bu kısmına yazlık tÂbir edilir.
Nesîc: Ağlayan kişinin hıckırığını icine tıkarak sessiz ağlaması. 1710 - İbnu AbbÂs (radıyallÂhu anhumÂ) anlatıyor; "Ben, MuhÂcirler'den bir coğundan Kur'an oğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Omer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma donuşte: )
"Bugun Hz. Omer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de gorseydin. Dedi ki: "Ey mu'minlerin emîri, bir adam gorsen ki sana: "Keşke Omer olmuş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivÂyetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in biatı cabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Omer bu soze (daha once hic gormediğim kadar) ofkelendi ve:
"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve muşaverede olmaksızın) idÂreyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.
Abdurrahman ilÂveten dedi ki: "(Bunun uzerine) Hz. Omer'e:
"Ey mu'minlerin emîri, dedim, boyle bir şey yapma. Zîra hacc mevsiminde insanların cuhel ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak uzere halkın icinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler soylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifÂde etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sunnettir (hicretin yapıldığı, sunnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh ulemÂsı ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatca soylersiniz. Âlimler sozlerinizi eksiksiz oğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."
(Bu sozum uzerine) Hz. Omer (radıyallÂhu anh):
"PekÂla, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallÂhu anhumÂ) devamla dedi ki:
"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma gunu oğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."
Rezîn şu ilÂvede bulundu: "Oğle sıcağında cıktım." Sonra onceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:
"(Camiye gelince) Saîd İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nufeyl (radıyallÂhu anh)'i minberin koşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Omer İbnu'1- HattÂb (yerinden minbere doğru) cıktı. Onun gelmekte olduğunu gorunce yanımdaki Saîd İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nufeyl'e:
"Bu oğle, Omer, halife olduğu gunden beri hic yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, soylediğimi hoş karşılamadı ve:
"Daha once konuşmadığı şeyi konuşması ne mumkun!" deyip beni reddetti.
Hz. Omer (radıyallÂhu anh) minbere oturdu. Muezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a lÂyık olduğu hamd ve senÂda bulundu. Sonra şunları soyledi:
"Emm ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın soylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sozlerimi anlar ve hÂfızasına alabilirse bineğinin goturduğu her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hic kimseye hakkımda yalan soylemesini helÂl etmiyorum. Allah celle şÃ‚nuhu, Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm)'i hakla gonderdi, kendisine kitap indirdi. Allah'ın indirdikleri meyanında recm Âyeti de vardı. Biz onu okuduk, anladık ve ezberledik. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) recm cezası verdi. O'ndan sonra da bizler verdik. Şahsen aradan fazla zaman gecince, bazılarının cıkıp: "Allah'ın kitabında biz recm Âyeti bulamıyoruz" diyerek Allah'ın indirmiş olduğu bir farzı terkedip sapıtmalarından korkuyorum, recm, Allah'ın kitabında muhsan yani bÂliğ, akil, sahih bir evlilikle evlenmiş ve gerdek yapmış olduğu halde zin eden kadın ve erkeklere -isbatlayıcı beyyine veya hamilelik, veya itiraf olduğu takdirde-uygulanması gereken bir haktır." Zin haddiyle ilgili bÂbta zikri gecmiş olan İbnu AbbÂs hadisi zikrettikten sonra dedi ki:
"...Ve dahi bana ulaştı ki, birileri şoyle demiş: "Omer olunce, (herkesle istişÃ‚re, biat aramaksızın) falancaya biat edeceğim." Sakın ha! Hic kimseyi, "Hz. Ebû Bekirin secimi de oldu bittiye geldi. (Biz de onun secilme tarzına uygun olarak birini secebiliriz)" gibi sozler aldatmasın. Haberiniz olsun, -evet onun secimi cabuk olmuştur bu doğru- ancak, Allah (umumiyetle cabuk yapılan işlerde bilÂhere karşılaşılan) şerlerden (bu ummeti) korumuştur. Sizden hic kimseye, Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'e yapıldığı şekilde (alÂka gosterilerek) boyunlar koparcasına nazarlar cevrilip baş uzatılmaz. Oyle ise, Muslumanların istişÃ‚re ve te'yidi tahakkuk etmeksizin kim bir başkasına biat ederse bilsin ki, ne biat edene, ne de edilene itibar edilmeyecektir. Boyle bir biat akdi, edeni de edileni de olume maruz bırakacaktır. (Hz. Ebû Bekir'e yapılan biat boyle kıt duşuncelilerin zannettiği gibi değildir. İc yuzunu anlatayım: )
Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın ruhunu Cenab-ı Hakk kabzettiği vakit, haberimiz oldu ki, Ensar buyuk bir grup hÂlinde bizden ayrı olarak Benî SÂide sakî inde toplanmışlar. Ali, Zubeyr ve bunlarla birlikte (AbbÂs gibi diğer) bazıları bizden ayrılarak (cenazeyle meşgul olmak uzere) geride kaldılar. Muhacirler de Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in etrafında toplandılar. Hz. Ebû Bekir'e:
"Ey Ebû Bekir, haydi şu EnsÂrî kardeşlerimizin yanlarına gidelim!" dedim. Onlara (bir an once yetişmek uzere) yuruduk. Yakınlarına varınca, onlardan iki sÂlih zatla karşılaştık. Kavmin (Sa'd İbnu UbÂde'yi halife secme hususundaki) kararlarını zikrettiler, sonra da:
"Ey MuhÂcirler cemaati nereye gidiyorsunuz?" diye sordular. Biz:
"Şu EnsÂrî kardeşlerimize gidiyoruz!" dedik.
"Hayır, onlara yaklaşmayın, hukumlerini versinler" dediler. Ben:
"Vallahi onlara gideceğiz" dedim ve yuruduk. Onları Benî SÂide sakîfinde bulduk. Ortalarında uzeri ortulu birisi vardı.
"Bu da kim?" dedim.
"Bu Sa'd İbnu Ubade'dir!" dediler. Ben:
"Nesi var?" diye sordum.
"Titriyor!" dediler. Biraz oturmuştu ki, hatipleri şehÂdet getirerek soze başladı. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senÂyı ifade ettikten sonra şu konuşmayı yaptı:
"Emm ba'd! Biz Allah'ın ensÂrı ve İslÂm'ın ordusuyuz. Siz ey MuhÂcirler, asıl kavminden kopup gelmiş (icimizde) az bir grupsunuz!"
(Anladık ki) bunlar, aslen mustehak olduğumuz fonksiyonumuzdan bizi koparmak, emîrlikten uzak tutmak istiyorlardı.
Hatip sozlerini tamamlayınca konuşmak arzu ettim. Bu esnÂda, icimden soyleyecek guzel sozler hazırlamıştım, bunlar hoşuma da gitmişti. Bunları Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in huzurunda soylemek istiyordum. Ben bÂzan onun hiddetini yatıştırıyordum. Konuşmak istediğim sırada Ebû Bekir:
"Acele etme!"dedi. Onu ofkelendirmek istemedim (ve konuşmaktan vazgectim). Ebû Bekir (radıyall hu anh) konuştu. O aslında benden daha cok hilme sahip, daha vakur idi. Allah'a yeminle soyluyorum, icimde hazırladığım butun guzel sozleri eksiksiz aynı guzellikte ve hatt daha da guzel bir bicimde bu konuşması esnasında soyledi. Demişti ki:
"Hakkınızda soylediğiniz hayır (ve fazilet ne varsa) hepsine lÂyıksınız. Ancak bu (emîrlik) işi, Kureyş kabilesine (meşru) tanınır. Onlar, neseb yonuyle de, yurt yonuyle de Arab'ın ortasında yer alır. Ben sizin icin şu iki şahıstan birini uygun buldum, bunlardan hangisini isterseniz ona biat edin!"
Boyle deyip -benim ve Ebû Ubeyde İbnu'l-CerrÂh'ın ellerimizden tuttu. Ebû Bekir, ikimizin arasında oturuyordu. Onun (ikimizi imamlığa teklif eden cumlesinden başka) butun soyledikleri hoşuma gitti. Vallahi, Ebû Bekir'in bulunduğu bir kavmin başına emîr secilmektense, ortaya cıkarılıp boynumun vurulmasını gerektirecek bir gunah işlemek bana daha sevgili gelirdi. Ancak, nefsimin bana olum Ânında hoş gosterdiği şeyi şimdi bulamıyorum. Derken Ensar'ın (HubÂb İbnu'l-Munzir adındaki) bir sozcusu:
"Beni (hasta hayvanların kaşınarak rahatladıkları) kaşınma cubukcağızı, yaslandığı dikme ile ayakta duran hurma fıdancığı kabul edin (ve fıkrimi dinleyin. Diyorum ki):
"Sizden bir emîr, bizden de bir emîr olsun, ey Kureyş cemaati!" dedi.
Bunun uzerine her kafadan bir soz cıkmaya başladı, gurultu coğaldı. Oyle ki ihtilÂfcıkacak diye korktum. Hz. Ebû Bekir'e:
"Ey Ebû Bekr, uzat elini!" dedim. Elini uzattı, ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra da EnsÂr biat etti. Sa'd İbnu UbÂde (radıyallÂhu anh)'nin uzerine atıldık. Derken onlardan biri:
"Sa'd İbnu UbÂde'yi oldurdunuz!" demez mi? Ben de:
"Sa'd İbnu UbÂde'yi Allah oldursun!" dedim.
Hz. Omer (radıyallÂhu anh) der ki: "Vallahi biz, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in defni sırasında, Hz. Ebû Bekir'in seciminden daha ehemmiyetli bir şey duşunemedik. Biat gercekleşmeden halkı terketmemiz halinde, oradan ayrılınca, arkamızdan kendilerinden birini halife seciverecekler diye korktuk. Boyle bir durumda ya bize de rÂzı olmaya olmaya biat edecek veya muhalefet edecek ikisi de fesad olacaktı.
Bilesiniz, Muslumanlarla istişÃ‚re etmeden kim bir başkasına biat ederse, ne biat edene, ne de kendisine biat edilene itibar edilmez, ikisinin de oldurulmesinden korkulur.
BuhÂrî, MuhÂribin 30, 31, İ'tisÂm 16, MezÂlim 19, MenÂkıbu'l-EnsÂr 46, MegÂzî 11; Muslim, Hudud 15, (1691) Muslim'de hadis muhtasar olarak kaydedilmiştir.
1711 - Hz. Âişe (radıyallÂhu anhÂ) anlatıyor:
"Hz. FÂtıma ve Hz. AbbÂs (radıyallÂhu anhumÂ) Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'e uğrayıp, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) onlara:
"Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın: "Bize kimse vÂris olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Âl-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah'a yemin olsun Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın yaptığını gorduğum bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O'nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi.
Bunun uzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anhumÂ)'e kustu ve altı ay sonra olunceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. Olumunu Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'e haber vermedi.
Hz. Ali, Fatıma (radıyallÂhu anhumÂ) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alÂkası ondan kesildi.
Bir adam Zuhrî (rahimehullah)'ye: Ali, (Hz. Ebû Bekir'e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu.
"Hayır, vallahi hayır, Benî Haşim'den hic kimse geri kalmadı. Ali (radıyallÂhu anh), insanların nazarlarının kendinden cevrildiğini gorunce Hz. Ebû Bekir (radıyall hu anh)'le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Omer'in gelmesini istemiyordu, cunku ondaki şiddet ve hiddet hÂlini biliyordu. Hz. Omer (radıyallÂhu anh):
"Onlara tek başına gitme!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh):
"Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) onlara gitti. Hz. Ali (radıyallÂhu anh)'nin yanına girdi. Benî HÂşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebû Bekir'i gorunce) kalktı. Allah'a hamd u senada bulundu. Sonra şunu soyledi:
"Emm ba'd! Ey Ebû Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkÂrımız değildir, sana karşı bir rekÂbet duşuncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı mustebit davrandınız!"
Sonra Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a olan yakınlığını zikretti.
Ali bunları zikrettikce Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anhumÂ) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) şehÂdet getirdi, Allah TeÂla'ya hamdetti, senÂda bulundu. Sonra şunları soyledi:
"Emm ba'd! Allah'a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle soyluyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hic ayrılmış değilim. Zîra, ben Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'tan şunu işittim:
"Bize kimse vÂris olamaz, bıraktığımız sadakadır. Âl-i Muhammed bu maldan yer. " Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın yaptığını gorduğum bir işi terketmem, Allah'ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (radıyallÂhu anh):
"Biat icin oğleden sonra buluşalım"dedi. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) oğleyi kılınca, cemaate yonelip Hz. Ali (radıyallÂhu anh)'nin (biatı geciktirmedeki) beyan ettiği ozurleri halka anlattı. Sonra da Hz. Ali (radıyallÂhu anh) kalkıp, Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'in hakkını tazim buyurdu, faziletlerini, İslÂm'a sebkat eden hizmetlerini zikretti. Sonra Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'e yaklaşıp biat etti. Halk, Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin etrafını sarıp:
"İsabet ettin, cok iyi bir davranışta bulundun" diyerek takdir ettiler. Hz. Ali (radıyallÂhu anh) bu ma'ruf işe donduğu zaman halk (tekrar) kendisine yakınlık (ve alÂka) gosterdi."
BuhÂrî, Fedailu'l-Ashab 12; Muslim, Cihad 53, (1759). Metin Muslim'dendir. Hadis BuhÂrÎ'de muhtasardır.
1712 - Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallÂhu anhÂ) bir gun hastalanmış:
"Vay başım, (oluyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) (şaka olsun diye):
"Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfàr eder, dua ediveririm!"dedi. Bunun uzerine Hz. Âişe (radıyallÂhu anhÂ) birden parladı:
"Vay başıma gelen. Vallahi goruyorum ki olmemi istiyorsun. Ben oleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacaksın ha!" dedi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) (sozu değiştirerek) dedi ki: "Bilakis ben oluyorum, vay başım! Ebu Bekir'e ve oğluna birinzi gonderip (benden sonra hilÂfet hususunda "ben daha lÂyığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime gececeği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Boyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mu'min1er de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgectim)."
BuhÂrî, AhkÂm 51, Merd 16; Muslim, Fedailu's-SahÂbe 11, (2387).
1713 - Hz. Âişe (radıyallÂhu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh), olum Ânı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Omer'i cağırttı ve:
"Ey Omer, ben Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın ashabı uzerine seni halife seciyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet gunu mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Omer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet gunu sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İcerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Omer'i sectim. Kendim icin de, Muslumanlar icin de hayrı sectim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Omer (radıyallÂhu anh), ayağa kalkıp hamd u sena ettikten sonra şunları soyledi:
"Ey insanlar, ben size, hic bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup oğretecek değilim. Ben Omer'im. Size emîr olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Muslumanlara saygı gostermeye gayret edenlere bırakırım. İşte boyleleri, Muslumanlara emîr olamya başkalarından daha cok layıktır."
Muvatta'da bulunamamıştır.
1714 - Ma'dan İbnu Ebî Talha anlatıyor:
"Hz. Omer (radıyallÂhu anh), cuma gunu hutbe verdi. Once Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları soyledi:
"Ben ruyamda bir horoz gordum, bana uc gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini secmemi soyluyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlu (aleyhissalÂtu vesselÂm) ile gonderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim cabucak gelirse hilÂfet, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) olurken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin muşÃ‚veresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu secime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslÂm'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın duşmanlarıdır, kÂfırlerdir, sapıklardır.
Sonra sozune şoyle devam etti:
"Ey Rabbim, seni EnsÂr'ın umerÂsına şÃ‚hid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalÂtu vesselÂm) sunnetini oğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde muşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."
Hz. Omer (radıyallÂhu anh)'in bu hutbesinden bir cuma gecmişti ki hancerlendi. Yanına girmek icin once Muhacirler'e, sonra EnsÂr'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir burde ile yarası sarılmış, uzerinden kanlar akıyor vaziyette gorduk.
"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.
"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz muddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar coğalırken onlar azalıyor. Size EnsÂr'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevîleri de vasiyet ediyorum.
Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."
Bir rivayette şoyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, duşmanınızın duşmanıdır. Size zımmîleri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."
BuhÂrî, AhkÂm 51, Muslim, İmÂret 12, (1823); Tirmizî, Fiten 48, (2226); Ebû DÂvud, HarÂc 8, (2939).
Bir rivayette şoyle gelmiştir: "Hz. Omer (radıyallÂhu anh) hancerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize secseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:
"Yani işinizi sağken de, olmuşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini sececek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir secmiştir. Secimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) da secimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime"
Abdullah İbnu Omer (radıyallÂhu anhumÂ) dedi ki: "(Omer'in bu sozu uzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:
"Allah hayırlı mukÂfaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."
1715 - Hz. Âişe (radıyallÂhu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallÂhu anh), olum Ânı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Omer'i cağırttı ve:
"Ey Omer, ben Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın ashabı uzerine seni halife seciyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet gunu mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Omer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet gunu sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İcerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Omer'i sectim. Kendim icin de, Muslumanlar icin de hayrı sectim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Omer (radıyallÂhu anh), ayağa kalkıp hamd u sena ettikten sonra şunları soyledi:
"Ey insanlar, ben size, hic bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup oğretecek değilim. Ben Omer'im. Size emîr olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallÂhu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Muslumanlara saygı gostermeye gayret edenlere bırakırım. İşte boyleleri, Muslumanlara emîr olamya başkalarından daha cok layıktır."
Muvatta'da bulunamamıştır.
1716 - Ma'dan İbnu Ebî Talha anlatıyor:
"Hz. Omer (radıyallÂhu anh), cuma gunu hutbe verdi. Once Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları soyledi:
"Ben ruyamda bir horoz gordum, bana uc gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini secmemi soyluyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlu (aleyhissalÂtu vesselÂm) ile gonderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim cabucak gelirse hilÂfet, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) olurken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin muşÃ‚veresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu secime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslÂm'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın duşmanlarıdır, kÂfırlerdir, sapıklardır.
Sonra sozune şoyle devam etti:
"Ey Rabbim, seni EnsÂr'ın umerÂsına şÃ‚hid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalÂtu vesselÂm) sunnetini oğretsinler (zekatı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde muşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."
Hz. Omer (radıyallÂhu anh)'in bu hutbesinden bir cuma gecmişti ki hancerlendi. Yanına girmek icin once Muhacirler'e, sonra EnsÂr'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir burde ile yarası sarılmış, uzerinden kanlar akıyor vaziyette gorduk.
"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.
"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz muddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar coğalırken onlar azalıyor. Size EnsÂr'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevîleri de vasiyet ediyorum.
Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."
Bir rivayette şoyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, duşmanınızın duşmanıdır. Size zımmîleri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."
BuhÂrî, AhkÂm 51, Muslim, İmÂret 12, (1823); Tirmizî, Fiten 48, (2226); Ebû DÂvud, HarÂc 8, (2939).
Bir rivayette şoyle gelmiştir: "Hz. Omer (radıyallÂhu anh) hancerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize secseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:
"Yani işinizi sağken de, olmuşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini sececek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir secmiştir. Secimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) da secimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime. . . "
Abdullah İbnu Omer (radıyallÂhu anhumÂ) dedi ki: "(Omer'in bu sozu uzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:
"Allah hayırlı mukÂfaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi." 1717 - Abdullah İbnu SelÂm (radıyallÂhu anh) anlatıyor:
"Hz. Osman (radıyallÂhu anh) muhÂsara edildiğn zaman, namaz kıldırma işine Hz. Ebû Hureyre (radıyallÂhu anh)'yi tayin etti. BÂzan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elci yollayıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "HilÂfetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı cıkarmam" diyerek reddetti.
"Onlar seni oldurecekler!" dediler. O:
"Beni oldurduğunuz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, duşmanla elbirlik savaşamayacaksınız. Gore gore ihtilÂfa duşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı cıkardığnnız şu ihtilÂf sakın ola başınıza, sizden oncekilerin maruz kaldığı belÂyı dolamasın!" dedi. İhtilÂlcilerin tazyikleri artınca, cuma gunune oruclu olarak girdi. Gun biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:
"Şu anda ruyamda Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı gordum. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.
O gun olduruldu. Sonra Hz. Ali (radıyallÂhu anh) hutbe okumak uzere kalktı. Hamd u senÂdan sonra:
"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gozlerinizi, kulaklarınızı dort acın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin icine duşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:
"Allah bu ummeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sunnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Oyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."
Hz. Ali (radıyallÂhu anh) bunları soyleyip minberden indi ve beytu'l-maldan arta kalan servete yonelerek Muslumanlar arasında taksim etti."
Rezîn ilÂvesidir, kaynağı bulunamamıştır.
1718 - Hasan Basrî (rahimehullah) hazretleri anlatıyor:
"Hasan İbnu Ali, vallahi Hz. MuÂviye (radıyallÂhu anhumÂ)'yi dağlar gibi buyuk askerî birliklerle karşıladı. Bunun uzerine Amr İbnu'1-As, Hz. MuÂuiye ye:
"Ben vallahi, oyle askerî birlikler goruyorum ki, bunlar kendileri gibi (sayıca ve keyfıyetce) akrÂn olan birlikleri oldurmedikce geri donmezler" dedi. MuÂviye de Amr (radıyallÂhu anh)'a -ki vallahi Hz. MuÂviye bu iki adamın hayırlısıdır- şu cevabı verdi:
"Ey Amr, soyle bakalım! Şunlar (bizimkiler) oburlerini, oburleri de şunları oldurseler Muslumanların işlerini kim benim adıma yurutecek, kim kadınlarının, yetimlerinin bakımını benim adıma uzerine alacak?"
Sulh yapmak icin, Kureyş'in Benî Abdişşems boyundan iki kişiyi yani Abdurrahman İbnu Semure ve Abdullah İbnu Âmir'i, Hz. Hasan (radıyallÂhu anh)'a gonderdi. Bunlara:
"Haydi, şu zÂta gidin, ona (sulh yapmak istediğimizi) soyleyin. (HilÂfet arzusundan vazgecmesini) taleb edin, (buna mukabil ne isterlerse) verin!" dedi. Bunlar Hz. Hasan (radıyallÂhu anh)'ın yanına gidip, huzuruna cıktılar. (Hz. MuÂviye'nin tenbihine uygun olarak) konuştular. (HilÂfeti Hz. MuÂviyeye bırakması halinde ne isterse vereceğini) soylediler. Hz. Hasan (radıyallÂhu anh) onlara:
"Bizler Abdulmuttalib'in oğullarıyız. Beytu'l-maldan bir hissemiz var. Bu ummet (ihtiyac karşısında mal icin) kanını isrÂf etmeye başladı. (Beytu'1-maldan bize ayrılacak hisse nedir?)" dedi. Onlar:
"Hz. MuÂviye size şunları teklif ediyor, hilÂfetten vazgecmenizi taleb ediyor, mukabilinde ne istediğinizi soruyor" dediler. Hz. Hasan (radıyallahu anh):
"Sizin bu vaadlerinizi bize kim tekefful edecek?" dedi. Elciler:
"Sana biz tekefful ediyor, garanti veriyoruz!" dediler. Hz. Hasan her ne talebte bulundu ise hepsine:
"Biz tekefful ediyoruz!" diyerek teminat verdiler. Boylece Hz. Hasan, Hz. MuÂviye (radıyallÂhu anhumÂ) ile sulh yaptı.
Hasan Basrî demiştir ki:
"Ben Ebû Bekir (radıyallÂhu anh)'i işittim şoyle demişti: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı minberde gordum, yanında Hz.Hasan İbnu Ali vardı. BÂzan halka yoneliyor, bazan Hasan'a yoneliyor ve: "Şu oğlum, seyyiddir. Umulur ki, Allah bununla iki muazzam Musluman orduyu sulha kavuşturacak" diyordu."
BuhÂrî, Sulh 9, MenÂkıb 25, Fedailu'l-AshÂb 22, Fiten 20.