KÂinatta hassas bir mizanla iş goruluyor

(Dunden devam)

İşte, cesed-i hayvanînin huceyratından ve kandaki kureyvat-ı hamra ve beyzadan ve zerratın tahavvulÂtından ve cihazat-ı bedeniyenin tenasubunden tut, t denizlerin varidat ve masarifine, t zemin altındaki ceşmelerin gelir ve sarfiyatlarına, t hayvanat ve nebatatın tevelludat ve vefiyatlarına, t guz ve baharın tahribat ve tamiratlarına, t unsurların ve yıldızların hidemat ve harekÂtlarına, t mevt ve hayatın, ziya ve zulmetin ve hararet ve burudetin değişmelerine ve dovuşmelerine ve carpışmalarına kadar, o derece hassas bir mizanla ve o kadar ince bir olcuyle tanzim edilir ve tartılır ki, akl-ı beşer hicbir yerde hakikî olarak hicbir israf, hicbir abes gormediği gibi, hikmet-i insaniye dahi her şeyde en mukemmel bir intizam, en guzel bir mevzuniyet goruyor ve gosteriyor. Belki, hikmet-i insaniye, o intizam ve mevzuniyetin bir tezahurudur, bir tercumanıdır.

İşte, gel, guneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak. Acaba bu muvazene, guneş gibi, Adl ve Kadîr olan Zat-ı ZulcelÂl’i gostermiyor mu? Ve bilhassa, seyyarattan olan gemimiz, yani kure-i arz, bir senede yirmi dort bin senelik bir dairede gezer, seyahat eder. Ve o harika sur’atiyle beraber, zeminin yuzunde dizilmiş, istif edilmiş eşyayı dağıtmıyor, sarsmıyor, fezaya fırlatmıyor. Eğer sur’ati bir parca tezyid veya tenkis edilseydi, sekenesini havaya fırlatıp fezada dağıtacaktı. Ve bir dakika, belki bir saniye muvazenesini bozsa, dunyamızı bozacak, belki başkasıyla carpışacak, bir kıyameti koparacak.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), İkinci Nukte, s. 601
__________________