Kader, bizi bu meclise cağırdı

On Sekizinci Nukte

Eskişehir Hapishanesinde yazılmış bir parca

Kardeşlerim,

Muteaddit defa Risale-i Nur’un şakirdlerini lÂyık oldukları tarzda mudafaa etmişim. İnşaallah mahkemede bağırarak derim. Hem Risale-i Nur’u, hem şakirdlerinin kıymetlerini dunyaya işittireceğim.

Yalnız size bunu ihtar ederim ki: “Bu mudafaamdaki kıymeti muhafaza etmenin şartı, bu hÂdisedeki ağız yanmasıyla Risale-i Nur’dan kusmemek ve Ustadından darılmamak ve kardeşlerinden –sıkıntıdan gelen bahanelerle– nefret etmemek ve birbirine kusur bulmamak ve isnad etmemektir.”

Yalnız, tahattur edersiniz ki, Risale-i Kader’de ispat etmişiz ki: “Başa gelen zulumlerde iki cihet var ve iki hukum vardır: Biri insanın, biri kader-i İlÂhînin. Aynı hÂdisede insan zulmeder, fakat kader Âdildir, adalet eder. Bu meselemizde, insanın zulmunden ziyade, kaderin adaleti ve hikmet-i İlÂhiyenin sırrını duşunmeliyiz.”

Evet, kader, Risale-i Nur Talebelerini bu meclise cağırdı. Ve mucahede-i maneviye inkişaf etmesinin hikmeti, onları bu hakikaten cok sıkıntılı olan medrese-i Yusufiyeye sevk etti. İnsan zulmu ve bahanesi bir vesile oldu. Onun icin sakınınız; birbirinize “Boyle yapmasaydın, ben tevkif olmazdım” demeyiniz.

Said Nursî

Lem’alar, Yirmi Sekizinci Lem’a, s. 443
__________________