
Hayatını İman hizmetine adamış bir şahsiyet; bu yolda cekmiş olduğu acıları,işkenceleri ve yaşamış olduğu surgunlere aldırış etmeden, sarsılmadan gecen bir omur. bunca acı sadece Allah'ın rızasını kazanmak icindi yoksa halklardan taktir beklemiyordu. bunun en buyuk delili hayatıydı.
Ustad insanların kendisine teveccuh etmelerinden, aşırı hurmet gostermelerinden rahatsızlık duyardı. Gunumuzde bazı buyuk zatların turbelerinde İslamın ozune aykırı bazı davranışlar sergilendiği acıkca gorulmektedir. Bu acıdan kabrinde rahatsız edilmek istememiştir. Bu konuda şoyle der:
"Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, manevi dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur'daki a'zami ihlas ile butun butun terk-i enaniyet icin buna bir manevi sebep hissediyorum."
Bu konuda Ustad'ın hizmetinde bulunan talebelerinin bir lahikasını aşağıda takdim ediyoruz:
"Biz Ustadımızdan sorduk: Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men'ediyorsunuz?"
"Cevaben Ustadımız dedi ki:
"Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki Firavunların dunyevi şan u şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine cevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mana-yı harfiden mana-yı ismiyle tamamen kendilerine cevirtmeleri ve uhrevi istikbalden ziyade dunyevi istikbali hayal edinmiş olmaları ile; eski zamandaki lillah icin ziyarete mukabil ehl-i dunya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dunyevi şan u şerefine ziyade ehemmiyet verir, oyle ziyaret ediyorlar."
"Ben de Risale-i Nur'daki a'zami ihlası kırmamak icin ve o ihlasın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem şarkta, hem garbda, hem kim olursa olsun okudukları Fatihalar o ruha gider."
"Dunyada beni sohbetten men'eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle beni sevab cihetiyle değil, dunya cihetiyle men'etmeye mecbur edecek." dedi.
(Hizmetinde Bulunan Talebeleri)
MEZARININ YIKILMASI
Bediuzzaman, omrunun sonlarında neşrettiği mektublarda kabrinin gizli olmasını vasiyet eder.
"Benim kabrimi gayet gizli bir yerde... bir iki talebemden başka hic kimse bilmemek lazım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum."
1960 da (hicri 1379 da) Urfa'da vefat eder. Halilurrahman dergahına defnedilir. Talebeleri hayret icindedirler. Cunku, o gune kadar Bediuzzaman'ın her dediğinin cıktığını gorurlerken, kabrinin bilinmemesi meselesi cıkmamıştır.
Her gun, binlerce insan, kabrini ziyaret etmektedir. İşin sırrı 27 Mayıs İhtilali'yle ortaya cıkar. İhtilal hukumetinin emriyle, 12 Temmuz 1960'da gece yarısı Bediuzzaman'ın kabri parcalanır. Na'şı bir ucakla Isparta istikametine goturulur. Talebeleri o zaman Bediuzzaman'ın vasiyetini ve şu sozlerini daha iyi anlarlar:
"Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır icinde
Said'den yetmiş dokuz emvat, baasam alama
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş
Beraber ağlıyor husran-ı İslama..."
KAYNAK
__________________