408 - Cundeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Kim Kitabullah hakkında şehsî re'yi ile soz ederse, isĂ‚bet bile etse hatĂ‚dadır.

Ebu DĂ‚vud, İlm, 5 (3652);Tirmizî, Tefsir 1, (2953).

Rezîn şu ilĂ‚vede bulunmuştur: "Kim re'yi ile soz eder de hata ederse kufre duşer."

409 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Kim Kur'Ă‚n hakkında ilme dayanmadan soz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Tirmizî, Tefsir 1, (2951).

410 - Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şoyle buyrulmuştur: "Benim hakkımda da bildiğiniz dışında sozden kacının. Kim bana bile bile yalan nisbet ederse ateşteki yerini hazırlasın. Kim de Kur'Ă‚n hakkında re'yi ile soz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Tirmizi, Tefsir 1, (2952).

KUR'ÂN'IN FAZİLETİNE DAİR

411 - HĂ‚ris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gordum ki halk, zikri terkedip malĂ‚yanî konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye cıkıp durumdan haberdĂ‚r ettim. Bana:

-"Doğru mu soyluyorsun, oyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben:

-"Ben Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ın şoyle soylediğini işittim:

-"Haberiniz olsun bir fitne cıkacak!" Ben hemen sordum:

-"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlu?" Buyurdu ki:

-"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden onceki (milletlerin ahvĂ‚liyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyĂ‚met ahvĂ‚li ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-kufur, taat-isyĂ‚n, haram-helĂ‚l vs. nevinden) cereyĂ‚n edecek ahvĂ‚lin de hukmu var. O, hak ile batılı ayırdeden olcudur. O'nda herşey ciddîdir, gĂ‚yesiz bir kelĂ‚m yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helĂ‚k eder. Kim O'nun dışında hidĂ‚yet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun cokca tekrarı usanc vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere duşuren mumtaz yonleri son bulmaz, tukenmez, O oyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şoyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hic duyulmadık bir tilĂ‚vet dinledik. Bu doğruya goturmektedir, biz onun (Allah kelĂ‚mı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru soyler. Kim onunla amel ederse ucrete mazhar olur. Kim onunla hukum verirse adaletle hukmeder. Kim ona cağrılırsa, doğru yola cağrılmış olur. Ey A'ver, bu guzel kelimeleri oğren."

Tirmizî, SevĂ‚bu'l-Kur'Ă‚n 14, 2908.

412 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Bir grup, KitĂ‚bullah'ı okuyup ondan ders almak uzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka uzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti burur. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yuce cemaatte anar"

Ebu DĂ‚vud, SalĂ‚t 349, 1455. H; Tirmizî, KırĂ‚'at 3, 2946 H.; Muslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu MĂ‚ce, Mukkaddime 17, 225. H.

413 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Sizden kim evine donduğu zaman uc adet gebe, iri, semiz deve bulmayı istemez?" diye sordu. "Hepimiz isteriz" diye cevap verdik. "Oyle ise, buyurdu, kim namazda uc Ă‚yet okusa bu ona, uc iri ve semiz deveden daha hayırlıdır"

Muslim, SalÂtu'l-MusÂfirin, 250 (802).

414 - Ukbetu'bnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Suffa'da iken Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) (dışarı) cıkarak: "Hanginiz hergun hic gunah işlemeden ve akrabalık bağlarını da bozmadan ButhĂ‚n'a veya Akik'e gidip oradan (zahmete ve masrafa girmeden) iki adet iri horguclu dişi deve tutup getirmeyi ister?" diye sordu. Biz: "Ey Allah'ın Resûlu bunu hepimiz isteriz" dedik. Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "-O halde birinizin mescide gidip orada Allah'ın kitabından iki Ă‚yeti oğrenmesi veya okuması, kendisi icin iki deveden daha hayırlıdır. Uc Ă‚yet onun icin uc deveden, dort Ă‚yet onun icin dort deveden ve okunacak Ă‚yetler kendi sayılarınca deveden daha hayırlıdır" buyurdular."

Muslim, Salatû'l-MusĂ‚firin 251; Ebu DĂ‚vud, Salat 349, 1456 H.

415 - İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'i dinledim, şoyle diyordu: "Kur'Ă‚n-ı Kerîm'den tek harf okuyana bile bir sevab vardır. Her hasene on misliyle (kayde gecer). Elif-LĂ‚m-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lĂ‚m bir harf ve mim de bir harftir."

Tirmizi, SevÂbu'l-Kur'Ân 16, 2912. H.

416 - Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "CenĂ‚b-ı Hakk, Kur'Ă‚n-ı Kerim'i (guzel bir sesle acıktan okuyan bir peygambere kulak ver(ip sevabı bol kıl)diği kadar hicbir şeye kulak ver(ip mukĂ‚faat ihsan et)memiştir."

BuhĂ‚rî, Tevhid 32, 52, Fedailu'l-Kur'Ă‚n 19; Muslim, MusĂ‚firin 232, 233, 234, Ebu DĂ‚vud, Vitr 20; Tirmizi, SevĂ‚bu'l Kur'Ă‚n 17; NesĂ‚î, İftitĂ‚h 83; İbnu MĂ‚ce, İkĂ‚met 176, (1340).

417 - BuhĂ‚rî'nin bir rivĂ‚yetinde Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) şoyle buyurmaktadır: "Kur'Ă‚n'ı tegannî etmeyen bizden değildir." (Sahabeden biri, bununla) acıktan okumayı kastediyor demiştir."

BuhĂ‚rî, Tevhid, 32, 44.

Tegannî: "kıraatın huzunlu ve dokunaklı kılınmasıdır."

418 - Ebû UmĂ‚me (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'in şoyle soylediğini işittim: "Allah, geceleyin Kur'Ă‚n okuyan bir kula kulak verdiği kadar hicbir şeye kulak verip dinlemez. Allah'ın rahmeti namazda olduğu muddetce kulun başı ustune sacılır. Kullar, ondan cıktığı andaki kadar hicbir zaman Allah'a yaklaşmış olmaz."

Ebu'n Nadr der ki: "Ondan" tĂ‚biriyle "Kur'Ă‚n'dan" denmek istenmiştir."

Tirmizî, SevĂ‚bu'l- Kur'Ă‚n, 17, 2913 (13).

419 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ı dinledim şoyle diyordu: "Kur'Ă‚n'ı cehren (acıktan) okuyan, sadakayı acıktan veren gibidir. Kur'Ă‚n'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizî, SevĂ‚bu'l-Kur'Ă‚n 20, 2920; Ebu DĂ‚vud, SalĂ‚t 315, 1333; NesĂ‚î, ZekĂ‚t 68.

420 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhumĂ‚) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlu, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Yolculuğu bitirince tekrar yola başlıyan" cevabını verdi. "Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?" diye ikinci sefer sorunca: "Kur'Ă‚n'ı başından sonuna okur, bitirdikce yeniden başlar" cevabını verdi."

Tirmizî, KırĂ‚at 4, 2949. H.

421 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Aziz ve celîl olan Allah diyor ki: "Kim, Kur'Ă‚n-ı Kerîm'i okuma meşguliyeti sebebiyle benden istemekten geri kalırsa, ben ona, isteyenlere verdiğimden fazlasını veririm."

Tirmizi, SevÂbu'l-Kur'Ân 25, 2927.H.

422 - Sehl İbnu MuĂ‚z el-Cuhenî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Kim Kur'Ă‚n'ı okur ve onunla amel ederse, kıyamet gunu babasına bir tĂ‚c giydirilir. Bu tĂ‚cın ışığı, guneş dunyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha guzeldir. Oyleyse, Kur'Ă‚n'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, duşunebiliyor musunuz?"

Ebu DÂvud, SalÂt, 349, 1453.H.

423 - Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Kim Kur'Ă‚n'ı okur, ezberler, helĂ‚l kıldığı şeyi helĂ‚l kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatci kılınır."

Tirmizi, SevÂbu'l-Kur'Ân 13, 2907 H.

424 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhumĂ‚) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Kur'Ă‚n'ı okuyup ona sĂ‚hip cıkan kimseye (Ă‚hirette): "Oku ve (cennetin derecelerine) yuksel, dunyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen oyle oku. ZirĂ‚ senin makamın, okuduğun en son Ă‚yetin seviyesindedir" denir."

Ebu DĂ‚vud, Vitr, 20, 1464; Tirmizî, SevĂ‚bu'l-Kur'Ă‚n 18, 2915, H; İbnu MĂ‚ce, Edeb 52, 3780 H.

425 - Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) şoyle buyurdu: "Kur'Ă‚n'da mĂ‚hir olan (hıfzını ve okuyuşunu guzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle berĂ‚ber olacaktır. Kur'Ă‚n'ı kekeleyerek zorlukla okuyana iki sevap vardır."

BuhĂ‚rî, Tevhid 52; Muslim, Musafirin 244; Ebu DĂ‚vud, Vitr 14, (1454); Tirmizî, SevĂ‚bu'l-KurĂ‚n 13 (2906); İbnu MĂ‚ce, Edeb 52, (2779).

426 - Useyd İbnu Hudayr (radıyallahu anh)'ın anlattığına gore: "Geceleyin, (hurma harmanında iken) Kur'Ă‚n'dan Bakara suresini okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun uzerine sukût ederek okumayı bıraktı. At da sukûnete geldi. Useyd tekrar okumaya başlayınca at yine şahlandı. Useyd yine sukût edince at da sukûnete erdi. Az sonra yine okumaya başlayınca at da şahlanmaya başladı. Oğlu Yahya, ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye attan uzaklaştırmak icin yanına gitti. Bir ara başını goğe kaldırınca bir de ne gorsun! Gokte şemsiye gibi bir şey ve icerisinde kandilimsi nesneler var.

Sabah olunca koşup gorduklerini Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a anlattı. Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) kendisine: "O gorduklerin neydi bilir misin?" diye sordu. "Hayır!" cevabı uzerine acıkladı: "Onlar melĂ‚ike idi. Senin sesine gelmişlerdi. Oyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti, cunku halktan gizlenmiyeceklerdi."

BuhĂ‚rî, Fedailu'l-Kur'Ă‚n 15; Muslim, MusĂ‚firîn 242, (796).

427 - el-BerĂ‚ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir zat Kehf suresini okuyordu. Yanında da iki uzun iple bağlı olan atı duruyordu. Derken etrafını bir bulut kapladı. Ve bu bulut ona yaklaşmaya başladı. At da bu durumdan huysuzlanmaya, urkmeye koyuldu. Sabah olunca adam Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a gelip vak'ayı anlattı. Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) ona şu acıklamada bulundu: "Bu sekinet idi, Kur'Ă‚n icin inmişti."

BuhĂ‚rî, Fedailu'l-Kur'Ă‚n 11; Muslim, Musafirin 240, 241, (795); Tirmizi, SevĂ‚bu'l-Kur'Ă‚n 6, 2887. BAKARA SÛRESİ

440 - Ebu UmĂ‚me (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'i işittim, diyordu ki: "Kur'Ă‚n-ı Kerîm'i okuyun. Zira Kur'Ă‚n, kendini okuyanlara kıyamet gunu şefaatci olarak gelecektir. ZehrĂ‚veyn'i yani Bakara ve Âl-i İmrĂ‚n surelerini okuyun! Cunku onlar kıyamet gunu, iki bulut veya iki golge veya saf tutmuş iki grup kuş gibi gelecek, okuyucularını mudĂ‚faa edeceklerdir. Bakara suresini okuyun! Zira onu okumak berekettir. Terki ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar."

Muslim, MusÂfirin, 252, (804).

Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: Bir rekatta, secdeden once, bir kul onu okur, sonra da Allah'tan birşey isterse Allah istediğini mutlaka verir."

441 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) kalabalık bir askerin katıldığı orduyu sefere cıkardı. Askerlere Kur'Ă‚n okumalarını tenbihledi. Ayrıca teker teker gorerek herbirine Kur'Ă‚n'dan bildikleri yerleri okumalarını tenbihliyordu. Derken sıra yaşca en genc birisine gelmişti. Ona: "Kur'Ă‚n'dan sen ne biliyorsun ey falanca? diye sordu. Genc: "Ben , dedi, falan falan sureleri ve bir de Bakara suresini biliyorum." Resûlullah(aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Yani sen Bakara'yı biliyor musun?" diye sordu. "Evet!" cevabı uzerine: "Haydi yuru, seni askerlere komutan tayin ettim" dedi. Askerlerin ileri gelenlerinden biri atılıp: "Yemin olsun, Bakara'yı ezberlememe mĂ‚ni olan şey, hukumleriyle amel edememek korkusundan başka birşey değildir? dedi. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) şu tenbihte bulundu: "Kur'Ă‚n'ı oğrenin ve onu okuyun. Kur'Ă‚n-ı Kerîm'in onu oğrenip okuyan ve onunla amel eden kimse icin durumunu, ici ağzına kadar misk dolu bir kutuya benzetebiliriz. Bu her tarafa koku neşreder. Kur'Ă‚n'ı oğrendiği halde, ezberinde olmasına rağmen okumayıp yatan kimse de ağzı sıkıca bağlanmış, hic koku neşretmeyen misk kabı gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'Ân 2, 2879.H.

442 - NevvĂ‚s İbnu Sem'an anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ın şoyle soylediğini işittim: "KıyĂ‚met gunu Kur'Ă‚n-ı Kerîm ve ona dunyada iken sahip cıkıp onunla amel edenler getirilirler. Bu gelişte, Bakara ve Âl-i İmrĂ‚n sureleri Kur'Ă‚n-ı Kerîm'in onunde yer alırlar." Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) bu iki sure icin uc teşbihte bulundu ki, bir daha onları unutmadım. Şoyle demişti: "Onlar sanki iki bulut veya aralarında nur ve aydınlık olan iki siyah golgelik veya sahiplerini mudafaa vaziyeti almış saflar halinde iki kuş surusu gibidirler."

Muslim, Musafirin 253, (305); Tirmizi, SevÂbu'l-Kur'Ân 5, (2886).

443 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdu ki: "Evlerinizi kabirlere cevirmeyin, icerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kacar."

Muslim, MusÂfirin, 212, (780); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'Ân 2, (2780).

444 - Muslim'in bir rivayetinde yukarıdaki hadise şu ziyade yapılmıştır: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdu ki: "Sizden biri mescidde namazı bitirdi mi, namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Cenab-ı Hakk, namazlarından evine de hayır yaratacaktır"

Muslim, MisÂfirin 210, (778).

445 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) şoyle buyurdular: "Bakara Suresi'nin sonundaki iki Ă‚yeti geceleyin kim okursa o iki Ă‚yet ona kĂ‚fi gelir."

BuhĂ‚rî, MegĂ‚zi 12, FedĂ‚ilu'l-Kur'Ă‚n 10, 17, 37; Muslim, MusĂ‚firin 255, 256, (807-808); Ebu DĂ‚vud, SalĂ‚t 326, (1397); İbnu MĂ‚ce 183, (1369); Tirmizi, Sevabu'l-Kur'Ă‚n 4, (2884).

446 - Nu'mĂ‚n İbnu Beşîr (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Allah, arz ve semĂ‚vatı yaratmazdan iki bin yıl once bir kitap yazdı. O kitaptan iki Ă‚yet indirip onlarla Bakara suresini sona erdirdi. Bu iki Ă‚yet bir evde uc gece okundu mu artık şeytan ona yaklaşamaz."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'Ân 4, 2885.

447 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Benî İsrail'e: "Kapıdan secde ederek girin ve (dileğimiz gunahlarımızın) dokulmesidir deyin, ta ki hatalarınız bağışlansın" (Bakara 58) denildi. Ama onlar (emri değiştirdiler de kapıdan kıcları uzerine surunerek girdiler ve "kılın icinde bir tĂ‚ne" dediler."

Muslim, Tefsir 1, (3015); BuhĂ‚rî, Enbiya 28, Tefsir, Sure 2, 5, 4, 7; Tirmizi, Tefsir Bakara (2959).

448 - Âmir İbnu Rebi'a (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz karanlık bir gecede Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) ile birlikte bir seferde idik. Kıble istikametini bilemedik. Herkes kendi istikametine yonelerek namazını kıldı. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a actık. Bunun uzerine şu Ă‚yet indi. "...Nereye yonelirseniz Allah'ın yonu orasıdır (Bakara, 115)."

Tirmizi, Tefsir, Bakara (2960), Salat 354, (345).

449 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Omer İbnu'l-HattĂ‚b (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'e hitab ederek: "Ey Allah'ın Resûlu (tavaftan sonra kılınan iki rek'atı) Makam'ın gerisinde kılsak (daha iyi olmaz mı?)" diye bir temennide bulunmuştu, hemen şu Ă‚yet nĂ‚zil oldu: "İbrahim'in makamını namazgĂ‚h yapın..." (Bakara, 125).

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 9. Ahzab 8; Muslim, FezĂ‚ilu's Sahabe 2, (2339); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2963).

450 - el-BerĂ‚ İbnu'l-Âzib (radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) Medine'ye gelince, once Ensar'dan olan ecdĂ‚dının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdîs'e doğru kıldı. Ancak kıblenin KĂ‚be'ye doğru olmasını arzuluyordu. (KĂ‚be'ye doğru) kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'la birlikte ashabtan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rukû halinde idiler. Adam onlara: "ŞehĂ‚det ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'le KĂ‚be'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde KĂ‚be'ye yoneldiler.

Muslumanların Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu. Yuzler KĂ‚be'ye doğru yonelince Yahudiler bundan hic memnun kalmadılar. Arkadan hemen şu mealdeki ayet nĂ‚zil oldu: "Yuzunu goğe cevirip durduğunu goruyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru yola hidĂ‚yet eder" (Bakara, 144).

BuhĂ‚rî, İman 30, Tefsir, Bakara 12, 18, Salat 31; Muslim, MesĂ‚cid 11, (525); Tirmizi, Bakara (2966), Salat 252, 339; Nesai, Kıble 1 (2, 60) Salat 22, (1, 242).

451 - Muslim ve Ebu DĂ‚vud'un Enes' (radıyallahu anh)'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şoyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e doğru yonelmiş halde, sabah namazının rukûunda iken, Benî Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve: "Kıble istikameti KĂ‚be'ye cevrildi" dedi. Bu sozunu iki kere tekrar ettil. Cemaat rukûda iken KĂ‚be'ye yoneldiler."

Muslim, MesÂcid 15, (527); Ebu Davud, Salat 206, (1045).

452 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anh) anlatıyor: "Âyet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) kıbleyi KĂ‚be'ye yoneltince Muslumanlar sordular: "Ey Allah'ın Resûlu, Beytu'l-Makdis'e yonelerek namaz kılmış ve şimdi olmuş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yoneldiğin istikameti, peygambere uyanları, cayanlardan ayırd etmek icin kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah imanlarınızı (ibĂ‚detlerinizi) boşa cıkaracak değildir" (Bakara, 143).

Ebu Davud, Salat 16 (4680); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2968).

453 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "(KıyĂ‚met gunu) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ummeti gelir. Cenab-ı Hakk ona:

-"Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):

-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb TeÂla bu sefer ummetine sorar:

-"Nuh (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) size tebliğ etmiş miydi?"

-"Hayır!" bize peygamber gelmedi" derler. Rabb TeĂ‚la Hz. Nuh (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a yonelerek:

-"Soylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?" diye sorar. Nuh (aleyhisselĂ‚m):

-" Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm) ve ummeti!" der ve Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in ummeti:

-"Nuh tebligatta bulundu" diye şehĂ‚dette bulunur. Bu duruma şu Ă‚yet işĂ‚ret eder: "Biz boylece sizleri vasat bir ummet kıldık, tĂ‚ ki insanlara karşı şĂ‚hidler olasınız" (Bakara, 143).

BuhĂ‚ri, Tefsir, Bakara 13, Enbiya 3, İ'tisĂ‚m 19; Tirmizi, Tefsir Bakara (2965). İbnu MĂ‚ce, Zuhd 34, (4284).

454 - Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "(...Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hic kimse gelmedi" derler."

Tefsir 2965. 455 - Urve İbnu'z-Zubeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚)'ye şu (mealdeki) ayet hakkında sordum: "Şuphesiz ki SafĂ‚ ile Merve Allah'ın şeĂ‚irlerindendir. Kim KĂ‚be'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur." (Bakara, 158). Dedim ki: "Kasem olsun (ayetten) SafĂ‚ ve Merve'yi tavaf etmeyenlere de bir gunĂ‚h yoktur (manası cıkmaktadır)." Bana dedi ki: Ey kızkardeşimoğlu soylediğin ne kadar cirkin! Âyetin, senin te'vil ettiğin mĂ‚nĂ‚da olması icin, "onları tavaf etmeyene herhangi bir gunah terettup etmez" şeklinde olmalıydı. Halbuki Ă‚yet Ensar hakkında inmiştir. Bunlar Musluman olmazdan once, Muşellel'deki azgın MenĂ‚t'a tapınıyorlar, ona telbiye getiriyorlardı. MenĂ‚t'a telbiye getirenler, SafĂ‚ ile Merve arasında tavaf etmekten cekiniyorlardı. Bunun uzerine Cenab-ı Hakk: "SafĂ‚ ve Merve Allah'ın şeĂ‚irindendir..." Ă‚yetini indirdi.

Aişe (radıyallahu anhĂ‚) şunu da soyledi: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) Safa ile Merve arasında tavafta bulunmayı sunnet kıldı. Bunu terketmek kimseye cĂ‚iz olmaz."

Zuhri der ki: Ebu Bekr İbnu Abdi'r-RahmĂ‚n'a bu hadisi haber verdim. Bana şunu soyledi: "Ben bu bilgiyi (hadisi) duymamıştım. Ben Ă‚limlerden bazılarını dinledim şoyle diyorlardı: "Hz. Aişe'nin Menat icin telbiye getirenlerden haber verdikleri dışında kalan halkın tamamı Safa ve Merve'yi tavaf ediyorlardı. Ne zaman ki Cenab-ı Hakk Kur'Ă‚n-ı Kerim'de tavafından bahsedip Safa ve Merve'den soz etmeyince: "Ey Allah'ın Resûlu! Biz Safa ve Merve'yi tavaf ediyorduk. Halbuki CenĂ‚b-ı Hakk KĂ‚be'nin tavafını emrediyor, Safa ve Merve'den bahsetmiyor, Safa ve Merve'yi tavaf etmemizde bize bir mahzur var mı?" dediler. Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hakk: "SafĂ‚ ve Merve Allah'ın şeĂ‚irindendir. Oyle ise kim Beytullah'a hac yapar veya umre ziyĂ‚retinde bulunursa SafĂ‚ ve Merve'yi de tavaf etmesinde bir gunah yoktur" Ă‚yetini indirdi.

Ebu Bekr İbnu AbdirrahmĂ‚n der ki: "Ben bu Ă‚yetin, (yukarda zikredilen) her iki grub hakkında da inmiş olduğunu goruyorum. Yani, hem cĂ‚hiliye devrinde Safa ve Merve'yi tavaftan cekinenler hakkında inmiştir, hem de oncekileri tavaf ettikleri halde, İslĂ‚m'dan sonra -Allah'ın KĂ‚be'yi tavaf etmeyi emretmiş olmasına rağmen Safa ve Merve'yi zikretmemiş olması sebebiyle- bunları tavaftan cekinenler hakkında inmiştir. Safa ve Merve'nin de (Kur'Ă‚n'da) zikri KĂ‚be'yi tavaf emrinden sonra gelmiştir.

BuhĂ‚rî, Hacc 79, Umre 10, Tefsir, Bakara 21; Muslim, Hac 260-263 (1277); Ebu Davud, MenĂ‚sik 56, (3901); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2969); NesĂ‚î, MenĂ‚sik 168, (5, 238-239); Muvatta, Hacc 129, (1, 373).

456 - BuhĂ‚rî ve Muslim'den gelen bir rivayette şoyle denir: "Ancak, Musluman olmazdan once Ensar ve bunlarla birlikte GassĂ‚n, Menat icin telbiyede bulunurlar, Safa ile Merve arasında tavaftan cekinirlerdi. Bu davranış onlara ecdad yĂ‚digarı bir Ă‚det idi. Menat icin ihrama giren Safa ile Merve arasında tafaf yapmazdı. Musluman olunca bu hususta Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'e sordular. Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hakk "SafĂ‚ ve Merve Allah'ın şeĂ‚irindendir..." Ă‚yetini indirdi.

457 - MucĂ‚hid, İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhuma)'tan rivayet ettiğine gore şunu anlatmıştır: "Beni İsrail'de kısas vardı, fakat diyet yoktu. CenĂ‚b-ı Hakk Muhammed ummetine şoyle buyurdu: "Oldurulenler hususunda size kısas farz kılınmıştır. Hur hur ile, kole kole ile, kadın kadın ile kısas edilir. Olduren, olenin kardeşi tarafından affedilmişse, kendisine orfe uymak ve affedene guzellikle (diyet) odemek gerekir" (bakara, 178). Buradaki "afv"dan maksad, Ă‚mden oldurmelerde kişinin diyet almayı kabul etmesidir. "Orfe uymak ve affedene guzellikle odemek" e gelince, bundan maksad (mağdur tarafın) orfe uygun miktarda bir diyet istemesi, oburunun de bunu guzellikle odemesidir. Âyetin devamındaki: "Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve birrahmettir" ibĂ‚resi de, "sizden oncekilere farz kılınanlarda olmayan bir hafifletme" demektir, (cunku onlara diyet imkĂ‚nı tanınmamıştı). Âyetin son kısmı olan "Bundan sonra tecavuzde bulunana elim azab vardır" ibaresinden diyet almayı kabul etmesine rağmen (kan dĂ‚vası guderek) kĂ‚tili olduren kimse kastedilmektedir."

BuhĂ‚ri, Tefsir, Bakara 2, 23; DiyĂ‚t 8; NesĂ‚î, KasĂ‚me 27, (8, 36, 37).

458 - AtĂ‚'nın anlattığına gore, İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anh) şu ayeti okurken dinlemiştir: "Oruca dayanamayanlar, bir duşkunu doyuracak kadar fidye verir" (Bakara, 184). İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anh) ayeti okuduktan sonra ilave etti: "Bu ayet, oruc tutmaya tahammul edemeyen yaşlı erkek ve yaşlı kadın hakkında mensûh değildir. Onlar da her bir gunun orucu yerine bir fakir doyururlar."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 25; NesĂ‚î, SiyĂ‚m 63 (4, 190-191); Ebu Davud, Savm 3, (2318), Sıyam 2, (2316).

459 - Ebu DĂ‚vud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi ki: "Oruca dayanamayanlar, bir duşkunu doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve boylece orucunu tutmuş sayılır." Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi icin daha hayırlı olur. Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır" (Bakara 184). Sonra Cenab-ı Hakk şoyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa yediği miktarda başka gunlerde oruc tutar."

Ebu Davud, Savm 2(2316).

460 - Yine Ebu DĂ‚vud'un bir başka rivayetinde şoyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip, fidye odemeye ruhsat veren Ă‚yet) hĂ‚mile ve emzikli kadınlar icin sabittir, mensuh değildir."

NesĂ‚î'de rivayet şoyledir: "Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine (tahammul edilmez) bir meşakkat addedenler icin bir yoksula yetecek kadar fidye gerekir. Ayetin "Kim de hayır duşunerek (bir fakire yetecek miktardan fazlasını) verirse" hukmu mensuh değildir, bu onun icin daha hayırlıdır. (Fidye vermektense) oruc tutmanız daha hayırlıdır. Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya şifĂ‚sız hastalığa yakalananlar icindir."

NesĂ‚î, Sıyam 63, (4, 190-191).

461 - Selemetu'bnu'l-Ekva (radıyallahu anh) anlatıyor: "Oruca takat getiremeyenler, bir fakire yetecek kadar fidye vermesi gerekir" ayeti indiği zaman orucu yiyip fidye verenler vardı. Bu hĂ‚l muteakip ayetin inmesine kadar devam etti. Bu ayet oncekini neshetti. Yani asıl hukum şudur: "Kim Ramazan ayında hazır bulunursa orucunu tutsun."

Buhari, Tefsir, Bakara 2,26; Muslim, Sıyam 149 (1145); Ebu Davud, Savm 2 (2315); Tirmizi, Savm 75, (798); NesĂ‚î, Sıyam 63, (4, 190).

462 - İbnu Omer (radıyallahu anhuma)'den, rivayete gore oruca gucu yetmeyenin fidye vermesi gereğini beyan eden ayeti "fidyetun taĂ‚mu mesĂ‚kine" şeklinde (yani fakirlerin yiyeceği kadar fidye) okudu ve bu Ă‚yetin mensûh olduğunu soyledi."

Buhari, Tefsir, Bakara 2, 26.

463 - Nu'mĂ‚n İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) buyurdular ki: "Dua, ibadettir", sonra şu ayeti okudu: "Rabbiniz: Bana dua edin ki size icĂ‚bet edeyim. Bana ibĂ‚det etmeyi buyukluklerine yediremeyenler varya, alcalmış ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuşlardır" (Mu'min, 69).

Ebu Davud, Salat 358, (1479); Tirmizi, Tefsir 2, (2973, 3244), DaavĂ‚t 2, (3369); İbnu MĂ‚ce, DuĂ‚ 1, (3828).

464 - Rezin şu ilĂ‚ve rivayeti kaydetti: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ın AshĂ‚bı (radıyallahu anhum ecmain) sordular: Rabbimiz yakın mıdır, biz ona hafif sesle hitab edelim, uzaksa yuksek sesle taleblerimizi soyleyelim?" Bunun uzerine şu Ă‚yet indi: "Kullarım sana benden sorarlarsa, (soyle ki) ben yakınım. Dua edenin duasına, bana dua ettiği takdirde icĂ‚bet ederim" (Bakara, 186).

(Cami'u'l-Usûl'de bu rivayet oncekinin devamıdır).

465 - BerĂ‚ İbnu Âzib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ramazan orucu farz kılındığı vakit, Muslumanlar ay boyu kadınlara temas etmezlerdi. Bazı kimseler bu meselede nefislerine itimad edemiyorlardı. Bunun uzerine şu mealdeki ayet nazil oldu: "...Allah nefsinize guvenmiyeceğinizi biliyordu. Bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti." (Bakara, 187).

Buhari, Tefsir, Bakara 2, 27.

466 - BuhĂ‚rî, Ebu DĂ‚vud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde de şoyle gelmiştir: "AshĂ‚b-ı Muhammed (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'in (başlangıcta) durumu şoyleydi: Bir kimse oruclu iken, iftar vakti gelince, iftarını acmadan uyuyacak olsa, artık o gece yemediği gibi ertesi gunu de yiyemez, o gunun akşamına kadar beklerdi. Kays İbnu Sırma el-EnsĂ‚ri (radıyallahu anh) oruclu olduğu bir gunde iftar vakti girince hanımına gelerek yiyecek birşey olup olmadığını sordu. Kadın: "Hayır, yok!" ancak bekle, sana yiyecek arıyayım" dedi. Kays, gun boyu calışan birisiydi, beklerken uyuyakaldı. Hanımı gelince baktı ki uyuyor: "Eyvah mahrum kaldın, yiyemiyeceksin" diye eseflendi.

Ertesi gun, oğleye doğru Kays (radıyallahu anh) aclıktan baygın duştu. Durumu Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a anlattılar. Bunun uzerine şu ayet nazil oldu: "Oruc tuttuğunuz gunlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı..." (Bakara, 187). Buna Muslumanlar fevkĂ‚lede sevindiler. Arkadan, "Tanyerinde beyaz iplik, siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyin, icin." Ravi der ki: "Bu ayet, Kays İbnu Amr hakkında nazil olmuştur."

Buhari, Savm 15; Tirmizi, Tefsir 2, (2972); Ebu Davud, Savm 1, (2314); NesĂ‚î, Sıyam 29, (4, 147-148).

467 - Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyore: "Beyaz iplik siyah iplikten, sizce ayrılıncaya kadar yiyin icin" ayeti indiği zaman "tan yerinde" kelimeleri henuz nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar oruc tutacakları zaman ayaklarına siyah ve beyaz (iplik) bağlar, bunlar gorulunceye kadar yiyip icmeye devam ederlerdi. Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hakk: "Tan yerinde" kelimelerini inzal buyurdu. O zaman herkes anladı ki burada beyaz ve siyah ipliklerden maksad gunduz ve gece imiş."

BuhĂ‚rî, Savm 16, Tefsir, Bakara 2, 28; Muslim, Sıyam 35, (1091). 468 - Beş kitapta da gelen bir başka rivayet şoyle: "Adiy İbnu Hatim (radıyallahu anh) biri siyah, biri beyaz iki kostek bağı aldı. Bir gece bunlara baktı fakat biri diğerinden ayrılmıyordu. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a şoyle bildirdi: "Yastığımın altına biri siyah biri beyaz iki iplik koydum." Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) ona takıldı: "Beyaz iplikle siyah iplik senin yastığının altında iseler yastığın cok geniş olmalı."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 28, Savm 16; Muslim, Sıyam 33, (1090); Ebu Davud, Savm 17, (2349); Tirmizi, Tefsir, 2 (2974-2975); NesĂ‚î, Sıyam 29, (4, 148).

469 - Adiy'in bir başka rivayeti şoyledir: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a: "Ey Allah'ın Resûlu! Ayette gecen "beyaz ipliğin siyah iplikten ayrılması"nedir, bunlar iki iplik değil mi?" diye sordum da bana: "İki ipliğe baktı isen sen gercekten kalın enselisin" dedi ve şu acıklamayı yaptı: "Hayır iki iplik değil, onun biri gecenin karanlığı, diğeri de gunduzun beyazlığıdır."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 28.

470 - BerĂ‚ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ensar hac yapıp da dondukleri zaman evlerine kapılarından girmezlerdi. Onlardan biri hac donuşu kapıdan evine girdi. Fakat hemşehrileri onu bu davranışı sebebiyle kınadılar. Bunun uzerine şu Ă‚yet nazil oldu: "İyilik, evlere arkasından girmeniz değildir. Kotulukten sakınan kimse (nin ameli) iyidir. Evlere kapılarından girin" (Bakara, 189).

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 29, Umre 18; Muslim, Tefsir, NisĂ‚, (3026).

471 - Huzeyfe (radıyallahu anh), "Allah yolunda infak edin, kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın. İhsanda bulunun. Allah ihsan edenleri sever" (Bakara, 195) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Bu ayet infak ile alakalı olarak nazil oldu."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2,31.

472 - Eslem İbnu İmrĂ‚n anlatıyor: Medine'den gazve icin yola cıktık. Niyetimiz İstanbul'du. Cemaatin başında Abdurrahman İbnu HĂ‚lid İbni'l-Velid vardı. Rum askerleri sırtlarını şehrin surlarına yaslamış mudafaada idiler. Bizden biri tek başına duşmana saldırıya gecti. Halk: "Dur, dur! LĂ‚ilahe illallah, eliyle kenidini tehlikeye atıyor!" diye bağrıştılar. Ebu Eyyub el-EnsĂ‚rî hazretleri (radıyallahu anh) atılarak: "Ey ensĂ‚r topluluğu, bu ayet bizim hakkımızda indi. CenĂ‚b-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a yardım edip, İslĂ‚m galebe calınca biz: "Artık işlerimizin başında kalıp, onları yoluna koyalım" dedik. Bunun uzerine Allah'u TeĂ‚la bu Ă‚yeti indirdi. Yani "Ellerimizle kendimizi tehlikeye atmak" demek malın-mulkun başında kalıp onları duzene koymak icin cihadı terketmektir."

Tirmizî, Tefsir, Bakara 2, (2976); Ebu DĂ‚vud, CihĂ‚d 23, (2512).

473 - Abdullah İbnu Ma'kıl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh)'ye "Oructan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fidye lĂ‚zımdır" (Bkara, 196) mealindeki ayetten sordum. Dedi ki: "Başımda bitler kaynaştığı halde Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a goturuldum. Beni gorunce: "Meşakkatin, bu gorduğum dereceye ulaşacağını zannetmezdim. Bir koyun bulabilecek misin?" dedi. "Hayır" cevabını verdi. (Bunun uzerine şu ayet nazil oldu: "...İcinizde hasta olan veya başından rahatsız varsa fidye olarak ya oruc tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir..." (Bakara, 196) Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Uc gun oruc tut veya her fakire yarım sa' yiyecek vermek suretiyle altı fakiri doyur, başını traş et" dedi. Bu Ă‚yet hassaten benim hakkımda nazil oldu, ancak umumen hapimize şĂ‚mildir."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2,32, MeğĂ‚zi 35, Tıbb 16; Muslim, Hacc 80, 85 (1201); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2977); Ebu DĂ‚vud, MenĂ‚sık, 43, (1856); İbnu MĂ‚ce, Menasik 8, 6, (3079); Muvatta, Hacc, 239 (1-117); NesĂ‚î, MenĂ‚sik 96, (5, 194-195).

474 - Ebu UmĂ‚me et-Temîmî anlatıyor: "Ben hac sırasında, ucret mukabili hizmet veren birisi idim. Bana: "Senin haccın hac sayılmaz" dediler. Bilahere İbnu Omer (radıyallahu anh)'e rastladım. O'na: "Ben hacc sırasında, ucretle hizmet veren birisiyim, halk bana: "senin haccın hacc sayılmaz diyorlar" dedim. İbnu Omer (radıyallahu anhuma): "İhrama girmiyor, telbiye okumuyor, tavafta bulunmuyor musun?" dedi: "Hepsini yapıyorum" diye cevap verdim. Cevabım uzerine şu acıklamayı yaptı: "Senin haccın hacc sayılır. Nitekim Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a bir adam gelmiş, senin bana sorduğuna yakın şeyler sormuştu. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) sukût buyurdu ve adama cevap vermedi. Derken şu Ă‚yet nazil oldu: "(Hacc mevsiminde, ticĂ‚ret yaparak) Rabbinizden rızık istemenizde bir gunah yoktur..." (Bakara, 198). Bunun uzerine Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) o adamı cağırtarak, Ă‚yeti okudu ve: "Haccın hacc sayılır" buyurdu."

Ebu DĂ‚vud, MenĂ‚sık 7, (1733).

475 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "UkĂ‚z, Mecenne ve Zulmecaz cahiliye devrinin panayırları idi. İslĂ‚m geldiği zaman halk, hac mevsiminde ticaret yapmayı gunah addeder oldular. Bunun uzerine şu ayet nazil oldu: "Hac mevsiminde Rabbinizden rızık taleb etmenizde sizin icin bir gunah yoktur." Âyeti İbnu Abbas şu şekilde okudu."

Buhari, Tefsir, Bakara 2,34, Hacc 150, Buyû 1; Ebu Davud, Menasık 5, (1732), 7, (1734).

476 - Yine İbnu AbbĂ‚s anlatıyor: "Yemen ahĂ‚lisi, hacca geliyorlar fakat beraberlerinde azık almıyorlardı. "Biz mutevekkil kimseleriz" diyorlardı. Meke'ye gelince bu davranışlarını halka sordular. Bunun uzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Azıklanın, ancak bilin ki, en hayırlı azık takvĂ‚dır" (Bakara, 197).

Buhari, Hacc 6; Ebu Davud, MenĂ‚sık 4, (1730).

477 - İbnu Abbas (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Kişi ihramsız olarak (yani Mekke'de ikamet edenler veya umre icin gelip, umreden sonra ihramı cıkaranlar) Beytullah'ı ziyaret eder. Bu imkĂ‚n, hacc niyetiyle ihram giymeye kadar devam eder. Arafat'a cıkınca, kime deve, sığır veya davardan kurban muyesser olmuşsa, dilediğini kurban eder. Bunlardan biri olmazsa, ona hactaki, uc gunun orucu terettup eder. Bu gunler, arefe gununden evvele ait olmalıdır. Bu uc gunun sonuncu gunu arefe gunune tesaduf ederse, bunda bir gunah yoktur. Sonra Arafat'da vakfe'ye gider ikindi namazından akşam karanlığının gelmesine kadar vakfede kalır.

İbnu Abbas anlatmaya uslubu biraz değiştirerek devam ediyor.

"Sonra Arafat'tan insanlar sokun edince, orayı terketsinler. Topluca geceyi gecirecekleri yere (Muzdelife'ye) gelsinler. Orada Allah'ı cokca zikretsinler, sabah vakti girmezden once bilhassa tekbir ve tehlili cok yapsınlar sonra buradan da topluca hareket etsinler. Cunku (eskiden beri) herkes buradan hareket ederdi. CenĂ‚b-ı Hakk: "İnsanların toplu olarak sokun ettiği yerden siz de sokun edin, (eski yaptıklarınızdan) Allah'a af dileyin. Allah bağışlar ve merhamet eder" (Bakara, 199). Şeytan taşlayıncaya kadar akmaya (ve cok zikretmeye) devam edin" buyurmuştur.

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 35.

478 - İbnu Museyyeb anlatıyor: "Suheyb (radıyallahu anh) muhacir olarak Mekke'den yola cıktı. Kureyş'ten bazıları onu takibe başladılar. Bunun uzerine o da devesinden inerek sadağında ne kadar ok varsa hepsini cıkardı. Takipcilere: "Allah'a kasem olsun oklarımın hepsini atıncaya kadar bana yetişemezsiniz. Sonra elimde durdukca kılıcımı kullanacağım. Eğer dilerseniz, size Mekke'de toprağa gomduğum malın yerini soyleyeyim, mukabilinde siz de beni serbest bırakın, yoluma devam edeyim" dedi. Takipciler teklifini kabul ettiler. (O da sağ salim yoluna devam etti). Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ın yanına varınca şu ayet nazil oldu: "İnsanlardan oyle kimse de vardır ki, Allah'ın rızasını isteyerek nefsini satın alır..." (Bakara, 207). Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Ebu Yahya'nın alış-verişi kĂ‚rlı oldu" der ve ayeti tilavet buyurur", (Rezin'in ilavesidir. BagĂ‚vi ve İbnu Kesir tefsirlerinde senedsiz olarak kaydederler).

479 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhumĂ‚) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu sozleri nazil olduğu zaman: "Yetim ruşdune erinceye kadar, onun malına o en guzel olanından başka bir suretle yaklaşmayın"; keza "Yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar cılgın bir ateşe gireceklerdir" (Nisa 10) yanında yetim bulunanlar hemen gidip yetimlerin yiyeceğini ve iceceğini kendilerinin yiyip iceceklerinden ayırdılar. Yetime ait yiyecek ve iceceklerden bir şey artsa ona dokunulmuyor, yiyinceye veya kokuşup bozuluncaya kadar saklanıyordu. Bu hal, bir kısım muşkilatlara sebep oldu. Durum Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a arzedildi. Bunun uzerine şu ayet nazil oldu: "Sana yetimleri sorarlar. De ki: Onları faydalı ve iyi bir hale getirmek hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşarsanız onlar sizin kardeşlerinizdir" (Bakara 220). Bu ayet uzerine yetimlerin yiyeceklerini ve iceceklerini kendi yiyecek ve iceceklerine karıştırdılar."

Ebu Davud, VesĂ‚ya 7, (2871); NesĂ‚î, VesĂ‚ya 11, (6, 256-257).

480 - NĂ‚fi anlatıyor: İbnu Omer (radıyallahu anhuma) Kur'Ă‚n okuduğu zaman, okuma işinden cıkıncaya kadar hic konuşmazdı. Bir gun ben (Mushaf'ı, yuzunden takip ediverdim, o da ezberden) Bakara suresini okudu. Bir ayete gelince bana: "Bu ayet ne hakkında indi biliyor musun?" diye sordu. Ben "Hayır!" deyince: "Şu, şu mesele icin" diye acıkladı, sonra (okumaya) devam etti.

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 39. 481 - CĂ‚bir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudiler: "Kadına arka istikametinden temas edilirse cocuk şaşı doğar" derlerdi. Bunun uzerine: "Kadınlarınız sizin (evlad yetiştiren) tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi gelin" ayeti nazil oldu" (Bakara 223).

Buhari, Tefsir, Bakara2, 39; Muslim, Nikah 117 (1435); Ebu Davud, Nikah 46, (2163); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2982).

482 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Hz. Omer (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a gelerek: "Ey Allah'ın Resûlu mahvoldum" buyurdu. Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Niye mahvoldun ne var?" diye sorunca acıkladı: "Bu gece bineğimi ters cevirdim (arka canibinden yanaştım). "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) hicbir cevap vermedi. Cenab-ı Hakk peygamberine şu ayeti vahyetti: "Kadınlarınız sizin tarlalarınızdır. Tarlanıza istediğiniz gibi gelin." Duburunden ve hayız halinde temastan kacınmak şartıyla onden, arkadan, nasıl istersen oyle gel."

Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2984).

483 - Yine İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anh) anlatıyor: "Allah, İbnu Omer (radıyallahu anh)'i mağfiret buyursun, bir hususta yanılmıştı. Şu Ensariler putperestti ve ehl-i kitaptan Yahudilerle birlikte idiler. Ensar (İslĂ‚m'dan once) ilim yonuyle Yahudilerin kendilerinden ustun olduklarına inanırlardı. Bu sebeple onların bircok davranışlarını aynen taklid ediyorlardı. Ehh-i kitaba has Ă‚detlerden biri de kadınlarına tek istikametten (yani on cihetten) yanaşırlardı. Bu, kadın icin de en uygun tarzdı. Ensar topluluğu, bu Ă‚deti de Yahudilerden aynen almıştı. Kureyşliler ise, kadınları hoş olmayan şekilde acarlar, onlara arka cihetlerinden, on cihetlerinden, sırt ustu yatmış vaziyette yeneşırlardı. Medine'ye muhacir olarak Mekkeliler gelince onlardan bir erkek Medineli bir kızla evlendi. Erkek, kadına Kureyş usulunce temas etmek istedi. Kadın buna musaade etmedi. "Bizde kadına tek istikametten temas edilir, sen de oyle yap, aksi halde bana dokunma" dedi.

Onların bu ihtilafı buyudu ve herkes duydu. Oyle ki Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a da intikal etti. Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Kadınlarınız (cocuk yetiştirdiğiniz) tarlanızdır. Tarlaya dilediğiniz gibi gelin" (Bakara 223). "Dilediği gibi" den maksad (istikĂ‚met olarak) onlerinden, arkalarından, sırt ustu yatmış olarak. Ancak bu geliş cocuk mahalline olacak."

Ebu DÂvud, NikÂh 46, (2164).

484 - Ummu Seleme (radıyallahu anhĂ‚) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Kadınlarınız (cocuk yetiştirdiğiniz) tarlalarınızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi gelin" ayetiyle ilgili olarak şoyle buyurdu: "Tek yoldan (ki o da cocuk yoludur) olmak kaydıyla dilediğiniz şekilde temas kurun"

Tirmizi, Tefsir, Bakara, (2983).

485 - Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚) anlatıyor: "Kur'Ă‚n'daki: "Allah sizi (dil alışkanlığı olarak maksadsız yapılan) lağv yeminleriniz icin muĂ‚heze etmez" ayeti kişinin sozunde sıkca kullandığı, "vallahi evet", "billahi hayır" gibi yeminleri icin nĂ‚zil oldu."

BuhÂri, Eyman 14, Tefsir, Maide 8; Ebu DÂvud, Eyman 7, (3254); Muvatta, Eyman 9, (2, 477).



Yukarıdaki metin Buhari'den alınmadır. Hadisi, Ebu Davud hem Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'in sozu olarak hem de Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin sozu olarak iki şekilde rivayet etmiştir.

İmam Malik Muvatta'da bu hadisle ilgili olarak şunu soyler: "Bu mevzuda işittiğimin en guzeli şudur: "Ayette gecen "Lağv", bir kimsenin oyle bildiği icin bir şey hakkında yaptığı yemindir, ancak sonradan, o şeyin, bildiği gibi olmadığını anlar. Bu durumda yaptığı yemin icin kefĂ‚ret gerekmez. Ancak bir kimse de cıkıp, gunahkar ve yalancı olduğunu bile bile, birilerini memnun etmek veya bir malı elde etmek icin yemin ederse bu oylesine buyuk bir gunahtır ki, bunun kefareti yoktur."

486 - İbnu AbbĂ‚s (radıyallahu anhuma), "Kur'Ă‚n-ı Kerim'deki: "Kocaları, bekleme muddeti icinde barışmak isterlerse onları geri almaya (herkesten) cok lĂ‚yıktırlar..." (Bakara 228) ayeti hakkında şunu soyledi: "Erkek hanımını uc talakla da boşasa hanımını geri almaya herkesten daha cok hak sahibi idi. Ancak bu hukum, CenĂ‚b-ı Hakk'ın şu sozu ile neshedildi: "Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutma ya da iyilik yaparak bırakmadır..." (Bakara 229).

Ebu Davud, TalĂ‚k 10, (2195); NesĂ‚î, TalĂ‚k 74, (6, 212).

487 - Urvetu'bnu'z-Zubeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cahiliye devrinde kişi hanımını boşar, iddeti sona ermeden geri almak isterse, alma hakkına sahipti. Bu şekilde bin kere boşayıp geri donebilirdi. (Bu hal bir adamın şu hĂ‚disesine kadar devam etti.) Bir gun adam hanımını boşadı ve iddeti dolmak uzere iken hanımını geri aldı, sonra tekrar boşadı ve hanımına: "Allah'a kasem olsun seni evime almıyorum ve ebediyen başkasına da helal olmayacaksın" dedi. Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince, adam: "Seni boşuyorum, iddetin dolmadan tekrar geri alacağım ve bu boylece devam edip gidecek" dedi. Kadın Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚)'ye gitti, durumu anlattı. Hz. Aişe cevap vermedi. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ı bekledi. Gelince vak'ayı anlattı. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) da cevap vermedi (vahiy bekledi). Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Boşama iki defadır ya iyilikle tutma ya da iyilik yaparak bırakmadır" (Bakara 229). O gunden itibaren insanlar bu yeni talaka yoneldiler, boşayan da boşamayan da. "

Tirmizi, TalĂ‚k 16, (1192); Muvatta, Talak 80, (2, 588). (Parantez icindeki acıklayıcı kısımlar Tirmizi'deki ziyadeden alınmıştır.

488 - Ma'kıl İbnu YesĂ‚r (radıyallahu anh) anlatıyor: Benim bir kızkardeşim vardı. Evlenmek icin buna muracaat edenler oldu. Fakat kimseye musbet cevap vermiyordum. Derken amcamın oğlu istedi. Kız kardeşimi ona nikahladım. Allah'ın dilediği kadar bir muddet beraber yaşadılar. Sonra amcam oğlu onu talak-ı ric'i ile boşadı. Ancak tekrar almadan terketti. İddeti tamamlandı. Kız kardeşimle evlenmek isteyenler bana muracaat edince amcam oğlu da, muracaat ederek tekrar almak istedi. Kendisine: "Daha once de cok isteyenler oldu, kimseye vermedim, seni hepsine tercih ederek sana verdim, seninle evlendirdim. Sen onu talak-ı ric'i ile boşadın. (Geri alma hakkın olduğu halde terkettin ve iddeti doldu. Başkaları istemeye gelince, sen de tĂ‚lib oldun, taleble almak istiyorsun. Allah'a kasem olsun onu asla sana vermeyeceğim" dedim. Ma'kıl der ki: Bunun uzerine benim hakkımda şu Ă‚yet nazil oldu: "Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini bitirdiler mi, aralarında meşru bir surette anlaştıkları takdirde, artık kendilerini kocalarına nikah etmelerin engel olmayın" (Bakara 232). Yine Ma'kıl ilave ediyor: "Ayet uzerine, yeminim icin kefarette bulundum ve kız kardeşimi, eski kocasına nikahladım"

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara 2, 40, Talak 44; Ebu DĂ‚vud, NikĂ‚h 21,(2087); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (298).



BuhĂ‚rî'nin bir rivayetinde şoyle denir: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) Ma'kıl'ı cağırdı, Ă‚yeti kendisine tilĂ‚vet buyurdu. Bunun uzerine o, muşkulpesendliği bıraktı ve Allah'ın emrine boyun eğdi"

BuhĂ‚rî, Talak 44.

489 - İbnu Abbas (radıyallahu anhuma) Kur'Ă‚n'ın: "(Vefat iddeti bekleyen) kadınları nikahla isteyeceğinizi cıtlatmanızda.... uzerinize bir vebĂ‚l yoktur" (Bakara 235) ayetinden maksadı, "Evlenmeyi arzu eden kişinin: "Ben nikahlanmak istiyorum, kadına ihtiyacım var, sĂ‚liha bir kadına kavuşmak istiyorum" demesidir" diye acıklamıştır.

Buhari, NikÂh, 34.

490 - Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) Hendek Savaşı sırasında "Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim orta namazımıza mani oldular, gunaş batıncaya kadar kılamadık" buyurdu.

Bir rivayette: "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından alıkoydular" denir. Bir diğer rivayette: "Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık" denir.

BuhĂ‚rí, Tefsir, Bakara 2, 42, Cihad 98, MeğĂ‚zi 29, Daavat 58; Muslim, Mesacid 202-206, (627); Ebu Davud 5, (409); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2987); NesĂ‚î, Salat 14 (1, 236); İbnu MĂ‚ce, Salat 6, (684).

491 - Hz. Aişe'nin azadlısı Ebu Yunus anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚), kendisine bir mushaf yazmamı emretti ve dedi ki: "Şu Ă‚yete gelince bana haber ver: "Namazlara ve bilhassa orta namazına devam edin" (Bakara, 238). Yazarken bu ayete gelince ona haber verdim. Bana şunu imla ettirdi: "Namazlara ve orta namazına ve ikindi namazına devam edin ve Allah icin yalvaranlar olarak eda edin" (Bakara, 238). Hz. Aişe (radıyallahu anhĂ‚): "Ben bunu Resûlullah'dan işittim" dedi.

Muslim, Mesacid 207. (629); Ebu DĂ‚vud, Salat 5, (410); Tirmizi, Tefsir, Bakara 2, (2986); NesĂ‚î, Salat 6, (1, 236); Muvatta, Salat 25, (1, 138-139).

492 - Amr İbnu RĂ‚fi (radıyallahu anh)'nin anlattığına gore, "Hz. Hafsa (radıyallahu anhĂ‚)'ya bir mushaf yazıyormuş. Hz. Hafsa (radıyallahu anhĂ‚) kendisinden,onceki hadiste -(Ebu Yunus'tan) Hz. Aişe'nin- taleb ettiği hususu aynen taleb ettiğini anlatmıştır."

Muvatta, CmÂ'a 25, (1, 139).

493 - Şakik İbnu Utbe, BerĂ‚ İbnu'l-Âzib (radıyallahu anhuma)'ten naklettiğine gore, demiştir ki: "Once şu ayet nazil oldu: "Namazlara ve bilhassa ikindi namazına devam edin." Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) bunu bize Allah'ın dilediği muddetce okudu. Sonra Allah bunu nashetti ve şu ayeti indirdi: "Namazlara ve bilhassa orta namazına devam edin." Şakik'in yanında oturmakta olan bir zat kendisine: "Oyle ise bu ikindi namazıdır." BerĂ‚ dedi ki: "Ben bu Ă‚yetin nasıl nazil olduğunu Allah'ın nasıl neshettiğini sana haber verdim."

Muslim, MesĂ‚cid 208, (630). 494 - İmam Malik (rahimehumullah)'e ulaştığına gore, Ali İbnu Ebi TĂ‚lib (radıyallahu anh)'e İbnu Abbas (radıyallahu anhuma), Kur'Ă‚n'da zikri gecen "orta namaz"a (salĂ‚tu'l-vusta) sabah namazı demişlerdir.

Muvatta, CemĂ‚'a 28, (1, 137). Tirmizi, bu hadisi İbnu Abbas ve İbnu Omer'den muallak (senetsiz) olarak zikretmiştir. Tirmizî, SalĂ‚t 133, (182).

495 - Zeyd İbnu SĂ‚bit ve Hz. Aişe (radıyallahu anhumĂ‚) "Orta namazı, oğlen namazıdır" derlerdi.

Muvatta, CemÂ'a 27, (1, 139); Tirmizi, Salat 133, (182); Ebu DÂvud, SalÂt 5, (411).

496 - Ebu DĂ‚vud'un Zeyd (radıyallahu anh)'den kaydettiğine gore, Hz. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) oğle namazını zevalden sonra sıcağın en şiddetli olduğu saatte kılardı. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'ın kıldığı namazlar icinde ashabına en zor geleni bu namaz idi. Bunun uzerine şu ayet nazil oldu: "Namazlara ve orta namazına devam edin." Zeyd devamla dedi ki: "(Orta namazı, oğlen namazıdır, zira) bundan once iki namaz var (birisi geceden -yatsı-, diğeri gunduzden -sabah-), ondan sonra da iki namaz var (biri gunduzden -ikindi- diğeri geceden -akşam-)".

Ebu Davud, Salat 5, (411).

497 - Abdullah İbnu'z-Zubeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a, Bakara suresinde gecen: "Sizden zevceler (ini geride) bırakıp olecek olanlar eşlerinin (kendi evlerinden) cıkarılmayarak yılına kadar faidelenmesini (bakılmasını) vasiyyet etsinler" (Bakara 240), ayeti diğer bir ayetle (Bakara, 234) neshedildiği halde nicin bu mensuh ayeti de Kur'Ă‚n-ı Kerim'e yazıyorsunuz?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Ey kardeşim oğlu bu ayeti terk mi edelim, (bunu mu soyluyorsun)? Hayır, ben hicbir şeyi yerinden oynatmam."

BuhĂ‚rî, Tefsir, Bakara, 2, 45.

498 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) şoyle buyurdular: "Her şeyin bir şerefi var. Kur'Ă‚n-ı Kerîm'in şerefesi de Bakara suresidir. Bu surede bir Ă‚yet vardır ki, Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin efendisidir: "Ayetu'l-Kursî".

Tirmizî, SevĂ‚bu'l-Kur'Ă‚n 2, (2881).

499 - Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) bana: "Ey Ebu'l-Munzir, Allah'ın Kitabından ezberinde bulunan hangi Ă‚yetin daha buyuk olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Ben: "O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur, O, Hayy'dır, Kayyûm'dur (yani diridir her şeye kıyam sağlayandır" (Bakara, 225) -ki buna Ayet'u'l-Kursî denir- dedim. Goğsume vurdu ve: "İlim sana mubĂ‚rek olsun ey Ebu'l-Munzir!" dedi."

Muslim, MusÂfirin 258, (810); Ebu DÂvud, Vitr, 17, (SalÂt 325, (1460).

500 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m) beni Ramazan zekatını muhĂ‚fazaya tĂ‚yin etmişti. Derken kara bir adam gelerek zĂ‚hireden avuc avuc almaya başladı. Ben derhal kendisini yakaladım ve: "Seni Resûlullah(aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a cıkaracağım" dedim. Bana: "Ben fakir ve muhtac bir kimseyim, ustelik uzerimde bakmak zorunda olduğum coluk-cocuk var, ihtiyaclarım cidden coktur, şiddetlidir" dedi. Ben de onu salıverdim. Sabah olunca Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m):

-Ey Ebu Hureyre! Dun akşamki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlu: Bana şiddetli ihtiyacından ve coluk-cocuktan dert yandı. Bunun uzerine ona acıyarak salıverdim, dedim. Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m):

-Ama o sana muhakkak yalan soyledi. Haberin olsun, o tekrar gelecek! buyurdu. Bu sozunden anladım ki, herif tekrar gelecek. BinĂ‚enaleyh onu beklemeye başladım. Derken yine geldi ve zahireden avuclamaya başladı. Ben de derhal yakaladım ve: "Seni mutlaka Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'a cıkaracağım" dedim. Yine yalvararak: "Beni bırak, gercekten cok muhtacım, uzerimde coluk-cocuk var, bir daha yapmam" dedi. Ben yine acıdım ve salıverdim.

Ertesi gun Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m):

-Ey Ebu Hureyre, dun geceki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlu, bana ihtiyacından coluk-cocuğundan dert yandı. Ben de acıdım ve salıverdim, dedim. "Ama" dedi, Resûlullah: "O yalan soyledi fakat yine gelecek."

Ucuncu sefer yine gozetledim. Yine geldi ve zahireden avuc avuc almaya başladı. Onu yine yakalayıp:

-Seni mutlaka Hz. Peygamber (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m)'e gotureceğim. Bu ucuncu gelişin, ustelik sıkılmadan başka gelmeyeceğim deyip yine de geliyorsun, dedim. Yine bana rica ederek şoyle soyledi: "Bırak beni, sana birkac kelime oğreteyim de Allah onlarla sana fayda ulaştırsın". Ben:

-Nedir bu kelimeler soyle! dedim. Bana dedi ki:

-Yatağa girdin mi Ayetu'l-Kursî'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin uzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz dedi. Ben yine acıdım ve serbest bıraktım.

Sabah oldu, Resûlullah (aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m): "Dun akşamki esirini ne yaptın?" diye sordu. Ben:

-Ey Allah'ın Resûlu, bana birkac kelime oğreteceğini, bunlarla Allah'ın bana faide ihsan buyuracağını soyledi, ben de kendis