52 - İmam Malik'e ulaştığına gore, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şunu soylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz muddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlunun sunneti".
Muvatta, Kader 3, (2, 899).
53 - Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha buyuktur. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. SemÂdan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Oyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz duşunun"
Tirmizî, MenÂkıb 77, (3790).
54 - İrbÂz İbnu SÂriye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gun Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bize namaz kıldırdı. Sonra yuzunu cemaate cevirerek cok beliğ, cok mÂnidar bir vaazda bulundu. Oyle ki dinleyenlerin gozleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlu, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir kole olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar gorecek. Oyle ise size sunnetimi ve hidayet uzere olan HulefÂ-i RÂşidîn'in sunnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dort elle sarılın. Sonradan cıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sunnette bulunana zıt olarak) her yeni cıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."
Tirmizî, İlim 16, (2678); Ebu DÂvud, Sunne 6, (4607).
55 - MikdÂm İbnu Ma'dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helÂl denmişse onları helÂl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"
Ebu DÂvud, Sunne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12).
Ebu DÂvud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyÂde vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sunnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki mÂnada devam eder.
Ebu DÂvud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri gecmiyen) ehlî eşeğin eti de size helÂl değildir, vahşi hayvanlardan parcalayıcı dişi (kopek dişi) olanlar, keza muÂhedeli olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sÂhibi, ihtiyacı olmadığı icin, kasden terketmişse o mustesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."
56 - Ebu Mûsa Abdullah İbnu Kays el-Eş'arî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Allah'ın benimle gonderdiği ilim ve hidÂyetin misali, bir araziye duşen yağmur gibidir. (Bilindiği uzere), bazı araziler var, tabiatı guzeldir, suyu kabul eder, bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısım arazi var, munbit değildir, ot bitirmez, ama suyu tutar. Onun tuttuğu su ile Cenab-ı Hakk insanları yararlandırır: Bu sudan kendileri icerler, hayvanlarını sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir araziye daha isabet eder ki, bu ne su tutar ne ot bitirir.
Bu temsilin biri Allah'ın dininde ilim sÂhibi kılınana delalet eder, boylesini Allah benimle gondermiş olduğu hidÂyetten yararlandırır; yani hem oğrenir, hem oğretir. Temsilden biri de, buna iltifat etmeyen Allah'ın benimle gonderdiği hidÂyeti hic kabul etmeyen kimseye delalet eder".
BuhÂrî, İlm 20; Muslim, Fedail 15 (2282).
57 - Yine aynı sahÂbe (Ebu Musa) (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Benim misalimle Cenab-ı Hakk'ın benimle gondermiş bulunduğu şeyin misÂli şu adamın misali gibidir: "Bir adam kendi kavmine gelip: "Ben gozlerimle duşman ordusunu gordum, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alın!" der. Kavminden bir kısmı tavsiyesine uyup, geceleyin, telaşa duşmeden oradan uzaklaşır. Bir kısmı da bu haberciyi yalanlar ve yerinden ayrılmaz. Ancak sabahleyin ordu onları yakalar ve imha eder. İşte bu temsil bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Cenab-ı Hakk'tan getirdiklerimi tekzip edip yalanlayanları gostermektedir."
BuhÂrî, Rikak 26; Muslim, FezÂil 15, (2283).
58 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: " Benim misÂlimle sizin misÂliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya (mÂni olmaya) calışır. Ancak hayvanlar galebe calarak coklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe duşmemeniz icin belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz"
BuhÂrî, RikÂk 26, Enbiya 40; Muslim, FezÂil 17, (2284); Tirmizî, EmsÂl 7, (2877).
59 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şoyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki, en guzel soz Allah'ın kitabıdır. En guzel yol da Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in yoludur. İşlerin en kotusu de dine aykırı olarak sonradan cıkarılanıdır. Size vÂdedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."
BuhÂrî, İ'tisam 2, Edeb 70.
60 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) validemiz anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Kim şu dine uymayan bir şey uyduracak olursa, bu merduddur kabul edilmez"
BuhÂrî, İ'tisam 5, Buyu 60, Sulh 5; Muslim, Akdiye 18 (1718); Ebu DÂvud, Sunnet 6, (4606).
Bir rivayette de şoyle denmektedir: "Bizim sunnetimize uymayan bir amel işleyenin yaptığı amel de merduddur." 61 - Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdular: "Kim cemaat'(imiz)den bir karış uzaklaşırsa (kendini dine bağlayan) İslÂm bağını boynundan cıkarıp atmış olur"
Ebu DÂvud, Sunne 30, (4758); Tirmizî, EmsÂl 3, (2867).
62 - Hz. Ali (radıyallahu anh) şoyle demiştir: "Daha once hukmettiğiniz şekilde hukmedin. Zira ben (kargaşaya, nizÂya goturecek) muhalefeti sevmem, t ki halk tek bir cemaat teşkil etsinler veya arkadaşlarımın olduğu gibi ben de oleyim." İbnu Sîrîn merhum, Hz. Ali (radıyallahu anh)'den yapılan rivayetlerin coğunun uydurma ve yalan olduğu goruşunde idi.
BuhÂrî, FedÂilu'l-AshÂb 9.
63 - Enes (radıyallahu anh) şoyle der: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) devrinde mevcut olan şeylerden (kelime-i şehadet dışında) hicbirini artık goremiyorum." Kendisine "namazı da mı?" diye itiraz edilince: "Namaza da ne yaptığınızı bilmiyor musunuz, (oğleyi akşama yakın kılmadınız mı)?" cevabını verir.
BuhÂrî, MevÂkît 7; Tirmizî, KıyÂmet 17, (2449).
64 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den rivÂyet edildiğine gore bir gun kendisi carşıya uğrar ve: "Mescidde Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın mirası taksim edilirken ben sizleri burada goruyorum (Bu ne bicim iş, siz de koşun) buyurur. Herkes mescide koşuşur, bir şey goremeyince: "Taksim edilen bir şey goremedik, sÂdece bazıları Kur'Ân okuyordu" derler. O cevabı yapıştırır. "İyi ya, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın mirası zaten bu değil mi?"
Heysemî, Mecma'u'z-ZevÂid'de, TaberÂnî'nin el-Mu'ce'mu'l-Evsat'ından nakleder (1, 123, 124).
65 - İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine gore, şoyle buyurmuştur. "Bir yol takip etmek isteyen, bu yolu, olmuş olanların yolundan secsin. Zira hayatta olanların fitnesinden emin olunamaz. Olmuş olanlar ise Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in AshÂbıdırlar. Onlar bu ummetin en efdalidir. Kalpce en temizleri, ilimce en derînleri, amelce en ihlaslıları yine onlardır. Allah, Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in sohbeti ve dininin yerleşmesi icin onları secmiştir. Oyleyse sizler onların ustunluğunu idrak edin, onların yolundan gidin, elinizden geldikce onların ahlÂkını ve yaşayış tarzlarını kendinize ornek kılın. Zira onlar en doğru yolda idiler."
İbnu Abdilberr, CÂmi'ul-BeyÂni'l-İlm ve Fadlihi'de kaydetmiştir 2,9.
66 - İbnu AbbÂs (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine gore şoyle buyurmuştur: "Kim Allah'ın Kitabını oğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dunyada dalÂletten cıkarıp doğru yola sevkeder, Âhirette de kotu hesabtan korur."
67 - Omer İbnu'l-HattÂb (radıyallahu anh)'dan rivayet edilir ki, şoyle buyurmuştur; "Gecesi gunduz gibi olan cok aydınlık bir şeriat uzere terkedildiniz. Coldeki bedevîlerin ve mahalle mekteplerindeki cocukların dini uzere olun. (Âyet ve hadisten oğretilenleri olduğu gibi takib edin, kendinizden katıp karıştırmadan taklid edin.)
Bunun benzeri merfu olarak Ahmed İbnu Hanbel (Musned 4, 126) ve İbnu Mace (Sunen, Mukaddime 6, (43) ) rivayet etmişlerdir.
68 - Hz. Ali (radıyallahu anh) şoyle buyurmuştur: "Sizler geniş bir caddeye bırakıldınız. Bu, uzerinde Ummu'l-Kitap olan (yÂni Allah'ın kesin hukumlu Âyetleriyle istikameti tesbit edilmiş) bir yoldur."
(AshÂb'ın buyuklerine ait son beş rivayeti Rezîn merhum tahric etmiştir).
AMELDE İTİDAL
69 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in zevce-i pÂklerinin hÂne-i saÂdetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus acıklanınca sanki bunu az bularak: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) kim, biz kimiz? Allah O'nun gecmiş ve gelecek butun gunahlarını affetmiştir (bu sebeple O'na az ibadet de yeter) dediler. İclerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep oruc tutacağım, hic bir gun terketmeyeceğim" dedi. Ucuncusu de: "Kadınları ebediyen terkedip, onlara hic temas etmeyeceğim" dedi. (BilÂhere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) onları bularak: "Sizler boyle boyle soylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en cok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kacınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruc tutar, bazan yerim: namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sunnetim budur), kim sunnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu.
BuhÂrî, Nikah 1; Muslim, Nikah 5, (1401); NesÂî, Nikah 4, (6,60).
70 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm), ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kacındıklarını işitti. Bunun uzerine Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bir hutbe okudu: Âdeti vechile CenÂb-ı Hakk'a hamd ve senÂda bulunduktan sonra şoyle buyurdu: "Allah icin soyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip, kacınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah'a yeminle soyluyorum, ben Allah'ı onlardan cok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından cok daha fazladır."
BuhÂrî, İ'tisam 5, Edeb 72; Muslim, FedÂil 127, (2356).r
71 - Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bunun uzerine şoyle buyurdu: "Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; oruc da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah'tan kork, zira ehlinin senin uzerinde hakkı var, misafirin senin uzerinde hakkı var, nefsinin senin uzerinde hakkı var. Oyle ise bÂzan oruc tut, bÂzan ye. Namaz da kıl, uykunu da al"
Ebu DÂvud, SalÂt 317 (1369).
Rezîn merhum, şunu ilÂve ediyor: Osman (radıyallahu anh) butun gece namaz kılmak, gunduzleri de hep oruc tutmak, kadınlarla da hic nikah yapmamak uzere yemîn etmişti. Osman Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a yemininden sordu. Bunun uzerine meali şu olan Âyet nÂzil oldu: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden (lağv) dolayı değil, fakat kalplerinizin kasdettiği yeminden dolayı sorumlu tutar" (Bakara, 225). 72 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anh) anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e benim "Hayatta kaldığım muddetce vallahi gunduzleri oruc tutacağım geceleri de namaz kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni cağırtarak: "Sen boyle boyle soylemişsin doğru mu?" dedi. "Annem babam sana feda olsun, evet boyle soyledim ey Allah'ın Resûlu" dedim. "İyi ama, dedi, sen buna guc yetiremezsin, bazan oruc tut, bazan ye; gece kalk, uyu da. Ayda uc gun tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ucret veriyor. Bu uc gun, aynen yıl orucu yerine gecer" buyurdu. Ben: "Soylediğinizden daha fazlasına guc yetiririm" dedim. "Oyleyse, dedi, bir gun oruc tut, iki gun ye" Ben tekrar "Bundan başkasına da guc yetiririm" dedim. "Oyleyse, dedi, bir gun tut, bir gun ye. Bu Hz. DÂvud aleyhisselam'ın orucudur. Bu en kıymetli oructur -veya en efdal oructur.-" Ben yine: "Ben bundan daha fazlasına guc yetiririm" dedim. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Bundan efdali yoktur" buyurdu.
BuhÂrî, Savm 54, 55, 56, 57, 58,59, Teheccuk 7, 19, Enbiya 37, FedÂilu'l-kur'Ân 34, NikÂh 89, Edeb 84, İsti'zan 38; Muslim, SıyÂm 181-194, (1159); Ebu DÂvud, SıyÂm 53, (2425); NesÂî, SıyÂm 76, (4, 209-210); Tirmizî, Savm 57, (770).
Bir başka rivayette şoyle gelmiştir: "Bana haber verildiğine gore sen yıl orucu tutuyor, her gece de "Kur'Ân'ı (hatmen) okuyormuşsun, doğru mu?" dedi. Ben: "Evet ey Allah'ın Resûlu, doğrudur, ancak bunda maksadım sadece hayırdır" dedim." Rivayette konuşma şoyle devam eder: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana:
"-Kur'Ân'ı ayda bir kere oku" dedi. Ben:
"-Daha fazlasına da guc getirebilirim" dedim.
"-Oyleyse her gun gunde bir kere oku" dedi. Ben tekrar:
"-Bundan fazlasına da guc getirebilirim" dedim.
"-Oyleyse, buyurdu, her yedi gecede bir kere oku, daha aşağı duşme" dedi. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana şunu da soyledi:
"-Bilmezsin, belki uzun bir omrun olur (yaşlılığında ahdi yerine getiremezsin)". Abdullah der ki: Ben nefsime şiddetli davrandıkca, (bundan vazgecmem icin) bana da şiddet gosterildi. İhtiyarladığım zaman, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in tanıdığı ruhsatı kabul etmiş olmayı temenni ettim."
Bir başka rivayet de buna benzer, ancak şu ziyade var: "Bunu yaparsan gozun (uykusuzluktan) ferini kaybeder, nefsin de yorulur. Devamlı tutulan oruc, oruc sayılmaz."
Rivayette: "DÂvud aleyhisselamın orucunu tut: O, bir gun tutar bir gun yerdi. Duşmanla karşılaşınca da gucu kuvveti yerinde olduğu icin kacmazdı" ziyadesi de var.
Bir başka rivayette: "Allah'a en hoş gelen oruc, Hz. DÂvud (aleyhisselam)'un namazıdır. O, gecenin yarısını uyur, ucte birini kalkar, altıda birini uyurdu. Bir gun oruc tutar, bir gun yerdi" buyrulmuştur.
73 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) şunu anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gunduzleri de yayıp uzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın yanına donep (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikce arttı. Bunun uzerine Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) onlara yonelerek şunu soyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkca Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in ailesi bir iş yapınca onu sÂbit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı).
BuhÂrî, İman 16, EzÂn 81, RikÂk 18; Muslim, SalÂt 283, (782); Muvatta, SalÂtu'l-Leyl 4, (1, 118); NesÂî, KıyÂmu'l-Leyl 1 (3, 218); Ebu DÂvud, Salat 317, (1368).
BuhÂrî'nin Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette: "Orta yolu tutun, guzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yuruyun (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hic kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlu?" dediler. "Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muÂmele etmezse ben de!"
(BuhÂrî, Rikak 18)
BuhÂrî ve NesÂî'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini gecmeye calışmasın, (başa cıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.
(BuhÂrî, İman 29).
74 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve mujdeleyin." Bir rivayette de: "...Isındırın, nefret ettirmeyin..." buyrulmuştur.
BuhÂrî, İlm 12, Edeb 80; Muslim, Cihad 6, 7, (1732-1733).
75 - Sehl İbnu Ebî UmÂme (radıyallahu anh)'nin anlattığına gore, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanına girerler. Enes'i yolcu namazı kılıyormuşcasına cok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan cıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik. "Farz namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in namaz tarzıdır. Bilerek hic bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki:
"(Yıl orucu, her gece teheccut, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk cıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (gecmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah Da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekÂyasıdır. "Onlar, uzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, guya Allah'ın rızasını kazanmak icin kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riÂyet etmediler" (Hadîd, 27).
Ebu DÂvud, Edeb 52, (4904)
76 - Enes (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) mescide girmişti ki, iki direk arasına gerilmiş bir ip gordu. "Bu da ne?" diye sordu. Bu, Zeyneb (radıyallahu anh)'in ipidir, namaz kılarken uykusu gelince buna takılıyor (ip onun duşmesini onluyor)" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm):"Hayır (olmaz oyle şey) cozun ipi. Şevkiniz varken namaz kılın, uykunuz gelince de yatın" emretti.
BuhÂrî, Teheccud 18; Muslim, MusÂfirîn 219, (784); Ebu DÂvud, SalÂt, 308, (1312); NesÂî, KıyÂmu'l-Leyl 17, (3, 218).
77 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) diyor ki: "Yanımda BenîEsed kabilesinden bir kadın vardı. Bu sırada Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) iceri girdi ve: "Bu kimdir?" buyurdu. "Falancadır, geceleri hic uyumaz, (ibadet yapar)" dedim. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "Sus, yeter! Size, tÂkat getirebileceğiniz amel yaraşır. Siz (ibadet yapmaktan) usanmadıkca, Allah da (sevab vermekten) usanmaz. Allah'a en hoş gelen dinî amel, kişinin devamlı olarak yaptığı ameldir" buyurdu.
BuhÂrî, İman 32, Teheccud 18; Muslim, SalÂtu'l-MusÂfirin 2220-221 (785); Muvatta, Salatu'l-Leyl 4, (1, 118); NesÂî, Salatu'l-Leyl 17 (3, 218).
78 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "Her şeyin bir şevki vardır. Her şevkin de bittiği bir zaman vardır. (Yapacağı işe karşı bu şevki) duyan kişi işini yaparken mutedil hareket eder ve bu itidali devam ettirirse, muvaffak olacağını umid edin, (cunku bu şekilde takibine devam edebilir). Şayet (aşırılığa duşerek dikkat cekmiş ve) parmakla gosterilecek hÂle gelmişse ona itibar edip (sÂlihlerden) saymayın"
Tirmizî, KıyÂmet 21, (2455). 79 - Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) Selman'la Ebu'd-Derda (radıyallahu anhuma)'yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu'd-DerdÂ'yı ziyaret etti. Evde, Ebu'd-DerdÂ'nın hanımını duşuk bir kıyafet icinde buldu. "Bu halin ne?" diye sordu, kadın: "Kardeşiniz, Ebu'd-DerdÂ'nın dunya ile alakası kalmadı" diye acıkladı.
Ebu'd-Derda geldi ve Selman (radıyallahu anh)'a yemek getirerek: "Buyur, ye!" dedi ve ilave etti: "Ben orucum!". Selman: "Hayır sen yemezsen ben de yemem" dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu'd-Derd (Selman'dan gece namazı icin musaade istediyse de, Selman: "Uyu" dedi. Beraber uyudular. Bir muddet sonra Ebu'd-Derda namaza kalkmak istedi. Selman tekrar: "Uyu!" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman "Şimdi kalk!" dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şu nasihatta bulundu: "Senin uzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sÂhibine hakkını ver." Ertesi gun Ebu'd-DerdÂ, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e anlattı. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) "Selman doğru soylemiş" buyurdu.
BuhÂrî, Edeb 86, Savm 51, Teheccud 15; Tirmizî, Zuhd 64 (2415).
80 - Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in kÂtibi Hanzala İbnu'r-Rebî el-Esedî (radıyallahu anh) anlatıyor:
Birgun Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'la karşılaştık. Bana:
"-Nasılsın?" diye sordu.
"-Hanzala munafık oldu"dedim.
"-Subhanallah, sen neler soyluyorsun?" diye şaşırdı. Ben acıkladım.
"-Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden soz edilir, sanki gozlerimizle gormuş gibi oluruz. Oradan ayrılıp coluk cocuğumuza, bağ bahcemize karışınca coklukla unutup gidiyoruz". Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de:
"-Allah'a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum" dedi. Beraberce Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e gittik ve bu durumu actık. Bize:
"-Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı ZulcelÂl'e kasem olsun siz, benim yanımdaki hÂli dışarda da devam etirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda musafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazan oyle bazan boyle olması normaldir (munÂfıklık değildir)" dedi ve (son cumleyi uc kere tekrarladı."
Muslim, Tevbe 12, (2750); Tirmizî, Kıyamet 60, (2516).
81 - İmam MÂlik'in kaydettiğine gore Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) yatsıdan sonra ailesine birini yollayarak: "(Boş sozleri keserek) yazıcı melekleri rahatlatmak istemez misiniz?" diye haber gonderdi."
Muvatta, Kelam 9, (2, 987).
82 - İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'e azadlı bir cariyenin geceleri namaz, gunduzleri de orucla gecirdiği haber verilince şoyle buyurur: "Her calışanda bir şevk mevcuttur, her şevkin de bir sonu vardır. Kimin şevkinin sonu sunnetimde kalırsa doğru yoldadır. Kim de hata eder (sunnetimin hÂricinde kalır) ise o da sapıtmıştır."
83 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "İşlerin en hayırlısı orta ve itidal uzere olanıdır". (Bu son iki hadisi Rezîn tahric etti).
el-Makasıdu'l-Hasene bu rivayeti İbnu's-Sem'Ânî'nin Zeylu TÂrîhi'l-BağdÂd'da kaydettiğini, senedinde mechul ravinin yer aldığını belirtir.
KİTABU'L-EMANET
84 - Huzeyfetu'bnu'l-YemÂn (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gordum, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'Ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temÂyullerin) Kur'Ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: "Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emÂnet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yÂni şoyle ki, ayağın uzerinden bir kor parcasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış gorursun. Ne var ki, icinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) bir cakıl tanesi aldı, onu ayağının uzerinde yuvarladı. (Ve sozune devam etti: )
"Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hÂle gelinir ki artık) alış verişe giden insanlarda (itimad, guven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta durustler "falanca kabilede durust insanlar varmış" diye parmakla gosterilirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi" diye ovulduğu olur." (Huzeyfe devam etti: )
-Ben oyle gunler gordum ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. MuhÂtabım Musluman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mÂni olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, Âmiri(nden vÂliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugun sizden sadece falanca falanca ile (gonul huzuruyla) alış veriş yapabilirim."
BuhÂrî, Rikak 35, Fiten 13; Muslim, İman 230, (143); Tirmizî, Fiten 17, (2180); İbnu MÂce, Fiten 27, (4053).
85 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki:
"Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin." "Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular. "İşler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladı."
BuhÂrî, Rikak 35, İlm 2.
86 - Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in şu sozunu rivayet etmiştir: "Sana emanet bırakanın emÂnetini geri ver. Sana ihÂnet edene ihÂnet etme"
Ebu DÂvud, Buyu 81 (3534); Tirmizî, Buyu 38, (1264).
87 - Ebu Musa (radıyallahu anh)'nın rivayetine gore Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurmuştur: "Emîn bir Musluman mal muhafızı olsa ve vazîfesini durustlukle yapsa, şoyle ki, kendisine (sadaka vs. nevinden) emredileni gonul hoşluğuyla eksiksiz ve tam olarak yerine verse, sadakayı veren iki kişiden biri olur."
BuhÂrî, ZekÂt 25, VekÂlet 16, İcÂre 1; Muslim, ZekÂt 79 (1023); Ebu DÂvud, ZekÂt 43, (1684); NesÂî, ZekÂt 66, (5, 79-80).
NesÂî, hadisin başında şu ziyadeyi kaydetti: "Mu'min kişi, diğer mumine karşı duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler."
EMR-İ Bİ'L-MA'RUF VE NEHY-İ ANİ'L-MUNKER
88 - TÂrık İbnu ŞihÂb anlatıyor: "Bayram hutbesini okuma işini namazdan one alanın ilki Mervan'dır. O, bu işe tevessul edince cemaatten birisi ayağa kalkarak: "Yanlış iş yapıyorsun, namazın hutbeden once kılınması gerekir" dedi. Mervan: "Artık o usul terkedildi" diyerek devam etmek istedi. Ebu Saîdu'l-Hudrî ortaya atılarak: "Bu adam, uzerine duşen vazifesini yaptı. Zira ben Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in şoyle soylediğini işittim: "Sizden kim (sunnetimize uymayan) bir munker gorurse (seyirci kalmayıp) onu eliyle duzeltsin. Buna gucu yetmezse lisanıyla duzeltsin. Buna da gucu yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir."
MelÂhim 17, (4340); Muslim, İman 78 (49); Ebu DÂvud; SalÂtu'l-İydeyn 248 (1140); Tirmizî, Fiten 11 (2173); NesÂî, 17 (8, 111); İbnu MÂce, Fiten 20, (4013);
Tirmizî'nin rivayetinde şoyle denir: "Bir adam kalkarak ey Mervan sunnete muhalefet ettin..." dedi.
Ebu DÂvud şu ziyadeyi kaydeder: Sen bayram gununde minberi (musallaya) cıkardın. Halbuki daha once bayramda minber cıkarılmazdı. Bir de hutbeyi namazda one aldın."
Nevevî rivayetinde bu acıklamalar yok, sadece Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in sozleri var.
89 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu: "Benden once Allah'ın gonderdiği her peygamberin mutlaka ummetinden havarîleri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sunnetiyle amel ederler emirlerini de yerine getirirlerdi. Sonra, bu peygamberlerin ardından oylesi kotulukler zuhûr etmişti ki, yapmadıklarını soyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Kim bu guruhla eliyle mucahede ederse mu'mindir. Kim onunla diliyle mucahede ederse o da mu'mindir. Kim de onlarla kalbiyle mucahede ederse o da mu'mindir. Bunun gerisine, artık zerre miktar iman yoktur.
Muslim, İman 80, (50). 0 - Yine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdu ki: "İsrailoğulları bir kısım gunahlar işlemeye başlayınca Âlimleri onları bu işlerden menettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgecmediler. Zamanla Âlimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber icmeye başladılar. Allah da bunun uzerine, berikinin dalÂletini oburune katarak, biriyle diğerinin kufrunu artırdı. "DÂvud'un ve Meryem oğlu İsÂ'nın diliyle onları lÂnetledi..." (Maide, 78).
Sonra, ayakta bulunan Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) oturarak sozunu tamamladı: "Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim, onları hak adına kotuluklerden men etmezseniz (siz de rızaya eremezsiniz).
Ebu DÂvud, MelÂhim 17, (4336); Tirmizî, Tefsîr, MÂide (3050), İbnu MÂce, Fiten 20, (4006);
91 - Kays İbnu Ebî HÂzım anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) CenÂb-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler şu Âyeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in: "İnsanlar, zÂlimi gorup elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumî bir bel gondermesi yakındır" dediğini işittik." Keza ben, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın: "İclerinde kotulukler işlenen bir cemiyet, bu kotulukleri bertaraf edecek gucte olduğu halde, seyirci kalır, mudÂhale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumî bir bel gondermesi yakındır" dediğini işittim.
Ebu DÂvud, MelÂhim 17, (4338); Tirmizî, Tefsir, MÂide (3059), Fiten 8 (2169); İbnu MÂce, Fiten 20 (4005).
92 - Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve munkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumî bir bel gondermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez."
Tirmizî, Fiten 9, (2170).
93 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Sizler yardım gorecek, ganimetler elde edecek ve bircok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah'tan cekinsin, ma'rufu emredip, munkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nisbet ederse, ateşteki yerini hazırlasın."
Tirmizî, Fiten 70, (2258).
94 - Urs İbnu Amîre el-Kindî (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Yeryuzunde bir kotuluk işlendiği vakit, ona şÃ‚hid olan bunu takbîh ederse (kotu olduğunu te'yîd ederse), o kotuluğu gormemiş gibi zararından kurtulur. O kotuluğe şÃ‚hid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şÃ‚hid olmuş gibi mÂnen zarar gorur."
Ebu Davud, MelÂhim 17, (4345).
95 - Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"ZÂlim sultanın yanında gerceği soylemek en buyuk cihaddandır."
Ebu DÂvud, MelÂhim 17, (4344); Tirmizî 13, (2175); İbnu Mace, Fiten 20, (4011).
TİLAVETE TEŞVİK
901 - Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Şu Kur'Ân'ı muhafazaya itina gosterin. Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan ZÂt-ı ZulcelÂl ‚ kasem olsun Kur'Ân-ı Kerim'in (hafızalardan) kacması, develerin bağlarından boşanıp kacmasından daha kolaydır."
Buharî, Fedailu'1-Kur'Ân 23; Muslim, SalÂtu'l-MusÂfırîn 231 (791).
902 - İbnu Omer (radıyallahu anhumÂ) Resûlullah'ın şoyle soylediğini rivayet etmiştir:
"Kur'Ân-ı Kerim'i ezberlemiş olan kimse, bağlı devesi olan kimse gibidir, bu adam devesine itina gosterirse onu elinde tutar, salıverirse deve ceker gider."
Buharî, FedÂilu'l-Kur'Ân 23; Muslim, SalÂtu'l-MusÂfirin 226, (789); Muvatta, Kur'Ân, 4, (1,202); NesÂî,SalÂt 37, (2,154).
903 - Hz. CÂbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Aramızda bedevî ve gayr-ı Arapların da bulunduğu bir cemaatte Kur'Ân okuyorduk. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) yanımıza geldi.
"Okuyun, dedi. Her okuyuş guzeldir. Oyle kimseler gelecek ki, onlar, Kur'Ân'ın kelime ve lafızlarını, ok yapılacak cubuğun duzlenmesi gibi duzleyecekler. Ondan elde edilecek ucreti Âhirete bırakmayıp dunyada alacaklar."
Ebu DÂvud, SalÂt 139, (830).
TİLÂVET ÂDÂBI
904 - Ber (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şoyle buyurdu:
"Kur'Ân-ı Kerim'i sesinizle guzelleştirin."
Ebu Davud, SalÂt 355, (1468); NesÂî,SalÂt 83, (2,179,180); İbnu MÂce, İkÂmet 176, (1342).
Derim ki: Buharî, bu rivayeti Sahih'inin sonunda bab başlığında (tercumede) kaydetmiştir (Tevhid 52). "Kur'Ân'ın sesle tezyininden maksad, kıraat sırasında sesin yukseltilmesidir (Doğruyu Allah bilir).
905 - Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kur'Ân'ı Arap lahn'ı ve Arap sesleri uzere okuyun. Sakın ha ehl-i aşk ve ehl-i kitabeyn'in lahn'ı uzere okumayın. Bilesiniz, benden sonra bir kavm gelecek ki, onlar Kur'Ân'ı okurken, şarkı ve mÂtem tercîi gibi terci' ile okuyacaklar. Onların (imanları laftadır) gırtlaklarından ote gecmez. KaIbleri fitne ve fesada uğramıştır. Boylelerinden hoşlanan kimselerin kalpleri de fitne ve fesad icindedir."
Rezîn rivayet etmiştir. (Suyutî, CÂmiu's-Sağîrde kaydeder (Feyzu'l-Kadir 2, 65).
906 - Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) mescidde i'tikÂf'a girmişti. Cemaatin Kur'Ân'ı cehrî olarak okuduklarını işitti. Perdeyi aralayıp şoyle seslendi:
"Bilin ki, herkes Rabbine hususî şekilde munÂcaatta bulunuyor, bir birinizi (seslerinizle) rahatsız etmeyin. Biriniz okurken (veya namazda iken) diğerinin kıraatini bastırmasın."
Ebu DÂvud, SalÂt 315, (1332).
907 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) anlatıyor: "Bir gece bir adam kalkıp yuksek sesle Kur'Ân okudu. Sabah olunca, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm): "(Şu kimseye Allah rahmet buyursun) iskat etmiş olduğum bir Âyeti bana hatırlatmış oldu" dedi."
Buharî, ŞehÂdÂt 11, FedÂilu'l-Kur'Ân 26; Muslim, MusÂfırin 225, (788); Ebu DÂvud, SalÂt 315, (1331). 908 - Ummu HÂnî (radıyallahu anhÂ) anlatıyor: "Ben evimin damında otururken Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın kıraatini işitirdim."
NesÂî, İftihah 81, (2,179); İbnu MÂce, İkamet 179, (1349).
909 - Abdullah İbnu Ebî Kays anlatıyor: "Hz. Aişe'ye, "Resulullah'ın geceleyin kıraati nasıldı? gizli mi okurdu, sesli mi okurdu?" diye sordum. Bana:
" Her iki şekilde de okurdu: Bazan gizli, bazan sesli!" diye cevap verdi. Ben: "Bu işte genişlik yapan Allah'a hamdolsun" dedim..
Tirmizî, SalÂt 330, (449), SevÂbu'l-Kur'Ân 23, (2925); Ebu Davud, SalÂt, 343, (1437); NesÂi, SalÂtu'l-Leyl 23, (3, 224); Tirmizî hadise: "Hasen-sahih" demiştir.
910 - KatÂde (merhum) anlatıyor: "Hz. Enes (radıyallahu anh)'e Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in kıraatından sordum. Şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) medleri (uzun heceleri) uzatırdı." Sonra ornek olarak BismillÂhirrahmÂnirrahim'i okudu ve uzatılacak yerleri belirgin şekilde uzattı: Bismillaahi'yi uzattı, er-rahmaan'ı uzattı, er rahiim'i uzattı."
Buharî, Fedaili'1-Kur'Ân 42, 29; Ebu DÂvud, SalÂt 355, (1465).
911 - Ummu Seleme (radıyallahu anhÂ)'den, "Onun Hz. Peygamber (aleyhissalÂtu vesselÂm)'in kıraatını acık bir şekilde harf harf tavsif ettiği rivÂyet edilmiştir."
Tirmizî, SevÂbu'I-Kur'Ân 23, (2924); Ebu DÂvud, SalÂt 335, (1456); NesÂÎ, SalÂt 83, (2,181).
912 - Abdullah İbnu Muğaffel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ı devesinin ustunde Feth suresini okurken gordum. Sureyi terci' uzere okuyordu."
Buharî, Fedailu'l-Kur'Ân 24, 30, MeğÂzi 48, Tefsir, Feth 1, Tevhid 50; Muslim, MusÂfirin 237, (794); Ebû DÂvud, SalÂt 355, (1467).
913 - Hz. Aişe (radıyallahu anhÂ) anılatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm), Bismillahirrahmanirrahim, elhamdu lillÂhi rabbilÂlemin diye FÂtiha suresini Âyet Âyet tertil uzere okurdu."
Rezîn ilavesidir.
914 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana:
" Kur'Ân'ı bana oku!" dedi. Ben (hayretle):
"- Sana indirilmiş bulunan Kur'Ân'ı mı sana okuyayım?" diye sordum. Bana:
" Evet, ben onu kendimden başkasından dinlemeyi seviyorum!" dedi.
Ben de ona Nisa suresini okumaya başladım. Ne zaman ki, "Her ummete her şÃ‚hid getirdiğimiz ve ey Muhammed, seni de bunlara şÃ‚hid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak?" mealindeki Âyete (41. Âyet) geldim.
" Dur!"dedi. Durdum ve donup Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a baktım. Bir de ne goreyim, iki gozunden de yaşlar akıyordu."
Buharî, FedÂilu'l-Kur'Ân 32, 33, 35; Muslim, MusÂfırin 247, (700); Tirmizî, Tefsir, Nisa, (3027, 3028); Ebu Davud, İlm 13, (3668).
915 - Esma (radıyallahu anhÂ) anlatıyor: "Seleften hic kimse Kur'Ân-ı Kerim'in tilÂveti sırasında bayılıp duşmezdi. Onlar ağlarlar ve urperirlerdi. Sonra bedenleri ve kalpleri zikrullah icin yumuşardı."
Rezîn ilavesidir. (Bağavî Tefsiri'nden alınmıştır 7, 238).
916 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Sizden kim Vettîni ve'z-zeytuni suresini okuyup son Âyeti olan: "Allah hÂkimlerin hÂkimi değil mi?" (8. Âyet) ayetine gelince: "Evet, ben buna şehÂdet edenlerdenim" desin. Kim de LÂ uksimu bi-yevmi'l-kıyÂme'yi okuyup son Âyeti olan "(Butun bunları yapan Allah) oluleri tekrar diriltmeye kÂdir değil midir?" (Kıyamet 40) Âyetini de okudu mu: "Rabbimizin izzetine andolsun evet!" desin. Kim de MurselÂt suresini okuyup en sondaki, "Artık bundan sonra hangi soze inanacak onlar?" (50. Âyet) Âyetini de tamamladı mı: "Allahu TeÂla'ya inandık" desin."
(Ebu DÂvud, SalÂt 154, (887); Tirmizî, Tefsir, Tin, (3344), Hadis; Ebu DÂvud'da tam olarak, Tirmizî'de, "Ben buna şehÂdet edenlerdenim"e kadar olan kısmı rivÂyet edilmiştir.
917 - Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki: "Sizden biri geceleyin kalkınca Kur'Ân diline dolaşıp ne dediğini anlamamaya başlayınca hemen yatsın."
Muslim, MusÂfırin 223, (787); Ebu Davud, Salat 308, (1311).
918 - Huzeyfe (radıyallahu anh) şoyle demiştir: "Ey Kurr cemÂati, doğru yolda gidin. Siz cok one gecmiş kimselersiniz. Eğer (doğru yoldan ayrılarak, ifrat ve tefritle), sağa sola meyledecek olursanız (kotulukte cok one gecmiş bulunarak) buyuk bir dalÂlete duşmuş olacaksınız."
Buharî, İ'tisam 2.
KUR'ÂN'I HİZB VE EVRAD KILMA
919 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs'ın daha once zikri gecen: "Bana haber verildi ki sen gunduzleri oruc tutuyor, geceleri de namaz kılıyormuşsun, doğru mu?.." diye başlayan hadis bu konuya girer.
920 - AbdurrahmÂn İbnu Abdi'l-KÂrî (rahimehullah) anlatıyor: "Omer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın şoyle soylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) buyurdular ki:
"Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah namazı ile oğle namazı arasında tamamlasın. Bu takdirde, sanki gece (mutad vaktinde) okumuş gibi aynı SevÂba nail olur."
Muslim, MusÂfırin 142, (747); Muvatta, Kur'Ân 3, (1, 200); Tirmizî, SalÂt 20, (581); Ebu Davud, SalÂt 309, (1313).
İHTİLÂFIN CEVAZI
921 - Omer İbnu'l-HattÂb (radıyallahu anh) anlatıyor: "HişÃ‚m İbnu Hakim İbni HizÂm'ı, FurkÂn suresini farklı şekillerde okurken dinledim. Resûlullah ( aleyhissalÂtu vesselÂm) bana bu şekillerden hicbiriyle okumamıştı. Namazın icinde adamın uzerine atılacak oldum. Kendimi zorla zabtedip namazı bitirmesini bekledim. SelÂmı verir vermez ridasından tutup kendime doğru cektim ve: "Sana bu sureyi (boyle okumayı) kim oğretti?" diye sordum. HişÃ‚m: "Onu bana Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) oğretti!" demez mi! (Tepem attı):
"- Yalan soyluyorsun, onu Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana da oğretti, ama senin okuduğuna hic benzemiyor!" dedim. Adamı derdest edip doğru Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a goturdum.
"- Ey Allah'ın Resûlu, dedim, bu adamı Furkan suresini, bana hic okumadığın cok farklı şekillerde okuyor gordum!"
Resûlullah, sukunetle:
" Hele yakasını sal!" diye emretti ve ona donerek:
" Ey HişÃ‚m oku bakalım!" dedi. HişÃ‚m, kendisinden işittiğim şekilde, sureyi yeniden okudu. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) bana yonelerek:
" Evet, sure bu şekilde indirildi!" buyurdu. Sonra bana:
" Ey Omer, dedi. Sen de oku!"
Aynı sureyi ben de, bana oğretmiş olduğu şekilde okudum. Bunun uzerine Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) şu acıklamayı yaptı:
" Evet sure bu şekilde (de) nÂzil oldu. Biliniz ki, bu Kur'Ân yedi harf (şekil) uzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun."
Buharî, Fedailu'l-Kur'Ân 5, 27, Husumat 4, Tevhid 53; Muslim, MusÂfirin 270, (818); Ebu Davud, SalÂt 357, (1475); TirmizÎ, KırÂ'Ât 2, (2944); NesÂÎ, SalÂt 37, (2, 150-152); Muvatta, Kur'Ân 5, (1,102). KUR'ÂN'IN TERTİBİ BOLUMU KUR'ÂN'IN TERTİBİ VE CEM'İ
922 - Zeyd İbnu SÂbit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), (irtidÂd edenlere karşı yapılan) YemÂme Savaşı sırasında beni cağırttı. Gittim. Yanında Hz. Omer (radıyallahu anh) oturuyordu. Ebu Bekir bana:
"- Bak! Omer, bana gelip: "KurrÂ'nın da katılmış bulunduğu YemÂme
savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurrÂları tuketeceğinden, onlarla birlikte Kur'Ân'ın da cokca zÂyi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur'Ân'ın cem'edilmesini emretmeni uygun goruyorum!" dedi. Ben kendisine:
"- Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Omer (radıyallahu anh):
"- Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Omer, taleb ve muracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Omer'de aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Omer gibi inanmaya başladım."
Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) bana yonelerek şunu soyledi:
"- Sen genc, akıllı bir kimsesin, hic bir hususta sana karşı bir itimadsızlığımız yok. Ustelik sen Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'a vahiy katipliği yaptın, nÂzil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur'Ân'ın peşine duş ve onu cem'et!"
Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ebu Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiğin işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"- Siz, Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) beni ikna icin:
"- Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve muracaatlarının peşini bırakmadı. Oyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr'in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'Ân'ın peşine duştum. Onu kumaş parcaları, hurma yaprakları, duz taş parcaları ve ezberlemiş olanların hÂfızalarından toplamaya başladım. Tevbe suresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebu Huzeyme- el-EnsÂri'nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Omer (radıyallahu anh)'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı.
Sonra Resûlullah'ın zevce-i pÂkleri Hafsa Bintu Omer İbni'l-HattÂb (radıyallahu anhumÂ)'a intikal etti ve onun yanında kaldı."
Buharî, FedÂilu'1-Kur'Ân 3, 4, Tefsir, Tevbe 20, AhkÂm 37; Tirmizî, Tefsir, Tevbe, (3102).
923 - Zuhrî, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten rivayet ediyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh) Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın yanına geldi ve:
"- Ey Emiru'l-Mu'minin! Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi, kitapları hakkında ihtilÂfa duşmeden, bu ummetin imdadına yetiş!" dedi. Hz. Osman (radıyallahu anh) derhal Hz. Hafsa (radıyallahu anhÂ)'ya birisini yollayarak:
"- Sendeki Suhuf'u bize gonder, istinsah edip sana tekrar iÂde edeceğiz" diye haber saldı. Hz. Hafsa (radıyallahu anhÂ) da gonderdi. Hz. Osman (radıyallahu anh) Kur'Ân'ın istinsahı icin Zeyd İbnu SÂbit, Abdullah İbnu'z-Zubeyr, Saîd İbnu'l-As ve Abdullah İbnu'l-HÂris İbni HişÃ‚m (radıyallahu anhum ecmain)'a emretti: Onlar da bunu istinsÂh ettiler.
Hz. Osman Kureyşli gruba: "Kur'Ân-ı Kerim'le ilgili olarak herhangi bir hususta siz ve Zeyd İbnu SÂbit ihtilÂf edecek olursanız, onu Kureyş lisanına uygun olarak yazın. Cunku Kur'Ân onların lisanı uzere indi" dedi. Calışma esnasında hey'et bu minval uzere hareket ettiler.
Suhuf'u mushaflar halinde ortaya koyma işi bitince, Hz. Osman (radıyallahu anh) her diyara bir mushaf gonderdi. Ayrıca bunun hÂricinde kalan bir sahife veya mushafın yakılmasını emretti. Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm)'dan işitmiş olduğum, AhzÂb suresine ait bir Âyet(e ait yazılı parca bana gelmemişti), eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu SÂbit el-EnsÂrî (radıyallahu anh)'de cıktı. Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) onun şÃ‚hitliğini iki kişinin şÃ‚hitliğine denk tutmuştu. Bu Âyet şu idi: (MeÂlen): "Mu'minlerden Allah'a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hic değiştirmemişlerdir" (AhzÂb 23).
BuhÂri, Fedailu'l-Kur'Ân 2, 3, Menakıb 3, Tirmizî, Tefsir, Tevbe, (3103).
924 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) zamanında Kur'Ân-ı Kerim'i dort kişi cem'etmiştir ve hepsi de EnsÂrî'dir: Ubey İbnu Ka'b, MuÂz İbnu Cebel, Zeyd İbnu SÂbit, Ebu Zeyd (radıyallahu anhum ecmain). "Enes'e: "Ebu Zeyd de kim?" diye Sorunca: "Amcalarımdan biri"dedi."
Buharî, FedÂilu'l-Kur'Ân 8, MenÂkıbu'l- EnsÂr 17; Muslim, FedÂilu's-Sahabe 119, (2465); Tirmizî, MenÂkıb, (3796).
925 - Buharî'nin bir diğer rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhumÂ): "Resûlullah (aleyhissalÂtu vesselÂm) zamanında Muhkem'i cem'ettim" demiştir. Yanındakiler kendisinden: "Muhkem'le neyi kastediyorsun?" diye sorunca: "Muhkem, mufassal (sureler)dir" diye cevap vermiştir".
Buharî, FedÂilu'I-Kur'Ân 25.
SUNNETE UYMA
5952 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki: "Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah'a itaat etmiştir. Kim de bana isyan ederse muhakkak ki Allah'a isyan etmiştir."
5953 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gun) Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm yanımıza cıkageldi. Biz o sırada fakirlikten soz ediyor ve korkumuzu dile getiriyorduk.
"Fakirlikten mi korkuyorsunuz? Ruhumu kudret elinde tutan ZÂt-ı ZulcelÂl'e yemin olsun! Mutlaka dunya malı uzerinize akıtılacaktır. Oyleki, sizden birinin kalbini (haktan başka istikametlere) sadece ve sadece dunyalık meylettirecektir. Allah'a yemin ederim! Ben sizleri, gecesi ve gunduzu apaydın olması bakımından eşit olan tertemiz kalplere sahip olarak bırakıyorum!" buyurdular."
Ebu'd-Derda devamla der ki: "Vallahi, Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm doğru soyledi. Vallahi o bizi, gecesi ve gunduzu aydınlık olması bakımından eşit olan tertemiz kalplere sahip olarak bırakmıştı."
5954 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh demiştir ki: "Ben size Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm'dan bir hadis naklettiğim vakit, Resûlullah'ın bu sozunun hakka en uygun, hidayete en muvafık ve takvaya en mutabık olduğuna inanın."
5955 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki: "Sizden birinin, benden rivayet edilen hadisleri, rahat koltuğuna kurulmuş vaziyette dinleyip: "(Rivayeti bırak! Bana) Kur'an'dan oku!" dediğini sakın duymayayım! Soylenen guzel sozu ben soylemişimdir."
HADİS RİVAYETİNDEN CEKİNME
5956 - Amr İbnu Meymûn anlatıyor: "Ben, İbnu Mes'ud radıyallahu anh ile; perşembe akşamları karşılaşmayı hic aksatmazdım. Bu gelişlerimde, onun herhangi bir şey hususunda: "Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki" dediğini hic işitmedim. İşte bu akşamlardan birinde, "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki" diyerek (soze başladı, fakat arkasını getirmeyip) başını one eğdi. (Biraz bekledikten sonra) kendisine baktım. Gomleğinin ilikleri cozulmuş, gozlerinden yaşlar boşanmış, avurtları şişmiş vaziyette ayakta duruyordu.
(Bir muddet bu vaziyette, kaldıktan sonra) sozunu şoyle tamamladı:
"Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm oyle veya onun berisinde veya yukarısında veya ona yakın veya ona benzer bir şey soylemişti."
BİD'ADAN MUNAKAŞADAN KACMAK
5957 - Abdullah İbnu AbbÂs radıyallahu anhuma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki: "Allah, bidat sahibi, bid'atını terketmedikce, onun amelini kabul etmeyecektir."
5958 - Hz. Enes İbnu MÂlik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki: "Batıl ve haksız yolda iken (munakaşa ve) yalanı bırakana cennetin kenarında bir koşk bina edilir. Haklı olduğu halde munakaşayı bırakan kimse icin cennetin ortasında bir koşk bina edilir. Kim de ahlÂkını guzelleştirirse ona cennetin en Âla yerinde bir koşk bina edilir." REY VE KIYASTAN KACMA
5959 - MuÂz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm, beni Yemen'e gonderdiği zaman şoyle tenbihte bulundular: "Sakın bildiğin (şer'i deliller dışında bir şeyle) hukum verip, mesele cozmeye kalkmayasın! Şayet cozmede zorluk cektiğin bir mesele karşına cıkarsa (rastgele hukmetmekten) geri dur, meselenin aydınlanmasını bekle veya o hususu bana yaz."
5960 - Abdullah Amr İbnu'l-As radıyallahu anhum anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm'ın şoyle soylediğini işittim:
"Beni İsrail'in durumu, aralarında muvelledun denen farklı milletlere mensup esir kadınlardan doğan cocuklar tureyinceye kadar itidal uzere devam etti. Bu yeni turediler şahsı re'yleri ile fetva verip kendilerini de, başkalarını da dalÂlete attılar."
SUNNET (CIĞIR) ACMAK:
6005 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm'in yanına gelmişti. AleyhissalÂtu vesselam, ashabı ona yardım etmeye teşvik etti. Ashaptan biri:
"Benim yanımda şu kadar mal var!" dedi. Cemaatte bulunup da adama yardım etmeyen kalmadı, herkes az veya cok bir yardımda bulundu. Bunun uzerine AleyhissalÂtu vesselÂm şu hitabede bulundu:
"Kim bir hayrı başlatır ve başkaları da onu devam ettirirse, o kimse yaptığı hayrın sevabını eksiksiz alır ve o hayrı takip edenlerin hayrının bir mislini -onların hayırlarından hicbir eksilme olmaksızın- aynen alır. Kim de kotu bir cığır acar ve bu cığırdan başkaları da giderse, bu adama, o kotu işin gunahı eksiksiz gelir; ayrıca o kotu yoldan gidenlerin gunahının bir misli de -onların gunahından hicbir şey eksiltmeden- ona gelir."
6006 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki:
"Kim bir dalÂlete cağırır ve buna uyulursa, bu kimseye kendine uyanların gunahının bir misli aynen gelir, onların gunahından da bir şey eksilmez. Kim de bir hayra cağırır ve kendisine uyulursa, buna da kendine uyanların sevaplarının bir misli verilir, bu ona uyanların sevabından bir şey eksiltmez."
6007 - Ebu Cuhayfe anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki:
"Kim bir hayrı başlatır ve kendinden sonra da onunla amel edilirse, bu kimse hem kendi amelinin ve hem de oburlerinin amelinin sevabını -onların sevabını eksiltmeksizin- aynen alır. Kim de kotu bir iş işler ve kendinden sonra bunu başkaları da işlerse, bu kimseye hem kendi işinin gunahı hem de onu takliden işleyenlerin gunahı, onlarınkinden -bir eksiltme hasıl etmeden- aynen gelir."
6008 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalÂtu vesselÂm buyurdular ki:
"Dunyada bir şeye cağıran kimse, Kıyamet gunu, bu cağrısına devam ettirilir, hatta bir kişi bir kişiyi cağırmış bile olsa."
KUR'
Kur'Ân ve hadise uymaya dair
Ayetler, Dualar, Hadisler0 Mesaj
●60 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaþam & Danýþman
- Eðitim Öðretim Genel Konular - Sorular
- Ayetler, Dualar, Hadisler
- Kur'Ân ve hadise uymaya dair
-
13-09-2019, 13:43:13