Eskişehir Mahkemesi Mudafaasından:

İddianamede, muteaddid mıntıkalarda Risale-i Nur’un neşir ve tamimine adamlar vasıtasıyla calıştığım beyan ediliyor.

Cevaben derim ki:

Ben bir koyde, gurbette, kimsesiz, husn-u hattım yokken, tarassud altında, herkes benim muavenetimden cekinirken, yalnız gayet mahdud dort-beş ahbabıma bir yadigÂr olarak hatırat-ı imaniyeyi gonderdiğime “Neşir ve tamime calışıyor” demek, ne kadar hilÂf-ı hakikat olduğunu elbette takdir edersiniz. Benim gibi haddinden cok fazla teveccuh-u Âmmeye mazhar bir insanın, on beş sene Van’da tedris ile meşgul olduğum halde, bir tek dostuma bir-iki imanî risalelerimi gondermekle buna nasıl neşriyat denilir? Benim matbaam yok, kÂtiplerim yok, husn-u hattım yok; elbette neşriyat yapamadım. Demek Risale-i Nur cazibedardır, kendi kendine intişar ediyor. Yalnız bu kadar var ki: “Onuncu Soz” namında haşre dair olan risaleyi, daha yeni harfler cıkmadan evvel tab ettirdik. Hukûmetin buyuk memurlarının ve mebuslarının ve valilerinin ellerine gecti; kimse itiraz etmedi. Ondan, sekiz yuz nusha intişar etti. Onun intişarı munasebetiyle, onun gibi sırf uhrevî ve imanî bir kısım risaleler, kendi kendine, bir kısım insanların eline gecti. Elbette ihtiyÂrsız, kendi kendine bu intişar, benim hoşuma gitmiş. Ben de bazı husûsî mektuplarımda, bu takdirimi teşvik tarzında yazmışım. Bu uc aydır, bu kadar taharriyat-ı amîka neticesinde, koca bir memlekette, on beş-yirmi adamın ellerinde kitaplarımı bulmuşlar. Benim gibi otuz sene telifat ve tedrisÂtla omru gecen bir adamın, yirmi husûsî dostunda bazı husûsî risaleleri bulunması, ne suretle neşriyat olur? O neşriyatla, nasıl “Bir hedefi takip edebilir” denilir?

B. S. N. Tarihce-i Hayatı, Eskişehir Hayatı, s. 263

LÛ*GAT*CE:

husn-u hat: Guzel yazı.

intişar: Yayılma.

muavenet: Yardım.

neşriyat: Yayın, yayma.

taharriyat-ı amîka: İnceden inceye araştırmalar.

tarassud: Gozaltı.

tedris: Ders verme, oğretim.

***
__________________