Manevî ibadet ve uhrevî sevap cihetini duşun

Altıncı Deva (HAŞİYE)

Ey dunya zevkini duşunup hastalıktan ıztırap ceken kardeşim! Bu dunya eğer daimî olsaydı ve yolumuzda olum olmasaydı ve firak ve zevalin ruzgÂrları esmeseydi ve musîbetli, fırtınalı istikbalde manevî kış mevsimleri olmasaydı, ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. Fakat madem dunya bir gun bize “Haydi dışarı” diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak. O bizi dışarı koymadan, biz bu hastalıklar ikazatıyla şimdiden onun aşkından vazgecmeliyiz. O bizi terk etmeden, kalben onu terke calışmalıyız.

Evet, hastalık bu manayı bize ihtar edip der ki: “Senin vucudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya musait muhtelif maddelerden terkib edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla. MÂlikini tanı, vazifeni bil, dunyaya nicin geldiğini oğren.” Kalbin kulağına gizli ihtar ediyor.

Hem madem dunyanın zevki, lezzeti devam etmiyor, hususan meşrû olmazsa, hem devamsız, hem elemli, hem gunahlı oluyor; o zevki kaybettiğinden hastalık bahanesiyle ağlama, bilÂkis hastalıktaki manevî ibadet ve uhrevî sevap cihetini duşun, zevk almaya calış.

HÂŞİYE: Fıtrî bir surette bu lem’a tahattur ettiğinden, altıncı mertebede iki deva yazılmış. Fıtrîliğine ilişmemek icin oylece bıraktık; belki bir sır vardır diye değiştirmedik.

Lem’alar, s. 330

LÛ*GAT*CE:

fıtrî: İnsanın kendi iradesiyle değil de, İlÂhî bir şekilde gelen.

firak: Ayrılık.

tahattur: Hatırlama.

uhrevî: Ahiretle ilgili.

zeval: Sona erme.
__________________