Her şey doğrudan doğruya sırr-ı kayyumiyete bakar

(Dunden devam)

Evet, sırr-ı kayyumiyetin cilvesine bu noktadan bakınız ki, butun mevcudatı ademden cıkarıp, her birisini bu nihayetsiz fezada, “O Allah ki, gokleri, gorduğunuz gibi direksiz yukseltti. (Ra’d Suresi: 2.)” sırrıyla durdurup, kıyam ve beka verip, umumunu boyle sırr-ı kayyumiyetin tecellîsine mazhar eyliyor. Eğer bu nokta-i istinad olmazsa, hicbir şey kendi başıyla durmaz; hadsiz bir boşlukta yuvarlanıp ademe sukut edecek.

Hem nasıl ki butun mevcudat, vucudları ve kıyamları ve bekaları cihetinde Kayyum-u ZulcelÂl’e dayanıyorlar, kıyamları Onunladır; oyle de, mevcudatın keyfiyat ve ahvalinde binler silsilelerin –temsilde hata olmasın– telefon, telgraf silsilelerinin merkezi ve santral direği hukmunde olan sırr-ı kayyumiyette “Butun işler Ona dondurulur. (Hûd Suresi: 123.)” sırrıyla ucları bağlıdır. Eğer o nuranî nokta-i istinada dayanmazlarsa, ehl-i akılca muhal ve bÂtıl olan binler devirler ve teselsuller lÂzım gelecek. Belki mevcudat adedince bÂtıl olan devirler ve teselsuller lÂzım gelir. Mesel bu şey (hıfz veya nur veya vucud veya rızık gibi) bir cihette buna dayanır, bu da otekine, o da ona... Git gide, her halde nihayetsiz olamaz, bir nihayeti bulunacak.

İşte, butun boyle silsilelerin muntehaları, elbette sırr-ı kayyumiyettir. Sırr-ı kayyumiyet anlaşıldıktan sonra, o mevhum silsilelerde birbirine dayanmak rabıtası ve manası kalmaz, kalkar; her şey doğrudan doğruya sırr-ı kayyumiyete bakar.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), Altıncı Nukte, s. 647
__________________