Zerreler de, yıldızlar da sırr-ı kayyumiyetle ayakta

İKİNCİ ŞUÂ

İki meseledir.

Birinci Mesele:

İsm-i Kayyum’un bir cilve-i a’zamına işaret eden “Onu ne uyuklama ve ne de uyku tutmaz, gafletin hicbir ceşidi hicbir zaman Ona Ârız olamaz.” (Bakara Sûresi: 255.); “Hicbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın.” (Hûd Sûresi: 56.); “Goklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu O’na aittir.” (Zumer Sûresi: 63.) gibi Âyetlerin işaret ettiği hakikat-i a’zamın bir vechi şudur ki:

Şu kÂinattaki ecram-ı semaviyenin kıyamları, devamları, bekaları, sırr-ı kayyumiyetle bağlıdır. Eğer o cilve-i kayyumiyet bir dakikada yuzunu cevirse, bir kısmı kure-i arzdan bin defa buyuk milyonlarla kureler, feza-i gayr-i mutenahi boşluğunda dağılacak, birbirine carpacak, ademe dokulecekler. Nasıl ki, mesel havada, tayyareler yerinde binler muhteşem kasırları kemal-i intizamla durdurup seyahat ettiren bir zatın kayyumiyet iktidarı, o havadaki sarayların sebat ve nizam ve devamlarıyla olculur. Oyle de, o Zat-ı Kayyum-u ZulcelÂl’in madde-i esîriye icinde hadsiz ecram-ı semaviyeye nihayet derecede intizam ve mizan icinde sırr-ı kayyumiyetle bir kıyam, bir beka, bir devam vererek, bazısı kure-i arzdan bin ve bir kısmı bir milyon defa buyuk milyonlarla azîm kureleri direksiz, istinadsız, boşlukta durdurmakla beraber, her birini bir vazife ile tavzif edip gayet muhteşem bir ordu şeklinde, emr-i “Kun feyekûn”den [“Ol” der; oluverir.” (YÂsin Sûresi: 82.)] gelen fermanlara kemal-i inkıyadla itaat ettirmesi, ism-i Kayyum’un a’zamî cilvesine bir olcu olduğu gibi, her bir mevcudun zerreleri dahi, yıldızlar gibi, sırr-ı kayyumiyetle kaim ve o sırla beka ve devam ediyorlar.

Evet, bir zîhayatın cesedindeki zerrelerin her bir azaya mahsus bir hey’et ile kume kume toplanıp dağılmadıkları ve sel gibi akan unsurların fırtınaları icinde vaziyetlerini muhafaza edip dağılmamaları ve muntazaman durmaları, bilbedahe, kendi kendilerinden olmayıp, belki sırr-ı kayyumiyetle olduğundan, her bir ceset muntazam bir tabur, her bir nevi muntazam bir ordu hukmunde olarak, butun zîhayat ve murekkebatın zemin yuzunde ve yıldızların feza Âleminde durmaları ve gezmeleri gibi, bu zerreler dahi hadsiz dilleriyle sırr-ı kayyumiyeti ilÂn ederler.

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nukte, s. 646
__________________