Butun kÂinatı yaratamayan, en kucuk bir zîhayatı yaratamaz

(Dunden devam)

Farzımuhal olarak, en kucuk bir zîhayat mahlûk tabiata havale edilse, “Bunu yap” denilse, Risale-i Nur’un cok yerlerinde kat’î burhanlarla ispat edildiği gibi, o kucuk zîhayatın azaları ve cihazatları adedince kalıplar, belki makineler bulundurmak gerektir; t ki tabiat o işi gorebilsin.

Hem, maddiyyun denilen bir kısım ehl-i dalÂlet, zerrattaki tahavvulÂt-ı muntazama icinde hallÂkıyet-i İlÂhiyenin ve kudret-i Rabbaniyenin bir cilve-i a’zamını hissettiklerinden ve o cilvenin nereden geldiğini bilemediklerinden ve o kudret-i SamedÂniyenin cilvesinden gelen umumî kuvvetin nereden idare edildiğini anlayamadıklarından, madde ve kuvveti ezelî tevehhum ederek, zerrelere ve hareketlerine ÂsÂr-ı İlÂhiyeyi isnad etmeye başlamışlar. Fesubhanallah! İnsanlarda bu derece hadsiz cehalet olabilir mi ki, mekÂndan munezzeh olmakla beraber, her bir yerde, her bir şeyin icadında her şeyi gorecek, bilecek, idare edecek bir tarzda bulunur bir vaziyetle yaptığı fiilleri ve eserleri cÂmid, kor, şuursuz, iradesiz, mizansız ve tesaduf fırtınaları icinde calkanan zerrata ve harekÂtına vermek, ne kadar cahilÂne ve hurafetkÂrÂne bir fikir olduğunu, zerre kadar aklı bulunanların bilmesi gerektir.

Evet, bu herifler vahdet-i mutlakadan vazgectikleri icin, hadsiz ve nihayetsiz bir kesret-i mutlakaya duşmuşler. Yani, bir tek ilÂhı kabul etmedikleri icin, nihayetsiz ilÂhları kabul etmeye mecbur oluyorlar. Yani, bir tek Zat-ı Akdes’in hassası ve lÂzım-ı zatîsi olan ezeliyeti ve hÂlıkıyeti, bozulmuş akıllarına sığıştıramadıklarından, o hadsiz, nihayetsiz, cÂmid zerrelerin ezeliyetlerini, belki ulûhiyetlerini kabul etmeye, mesleklerince mecbur oluyorlar. İşte sen gel, echeliyetin nihayetsiz derecesine bak!

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nukte, s. 643
__________________