Hayat bir şeye girdiği vakit, onu bir Âlem hukmune getirir

(Dunden devam)

Beşinci Remiz

Hem hayatın on altıncı hassasında denilmiş ki: Hayat bir şeye girdiği vakit, o cesedi bir Âlem hukmune getirir; cuz ise kull gibi, cuz’iye dahi kullî gibi bir camiiyet verir.

Evet, hayatın oyle bir camiiyeti var; Âdeta umum kÂinata tecellî eden ekser Esma-i Husnayı kendinde gosteren bir cami Âyine-i ehadiyettir. Bir cisme hayat girdiği vakit kucuk bir Âlem hukmune getirir; Âdeta kÂinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi cekirdeği hukmune geciyor. Nasıl ki bir cekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; oyle de, en kucuk bir zîhayatı halk eden, elbette umum kÂinatın HÂlık’ıdır.

İşte bu hayat, bu camiiyetiyle en gizli bir sırr-ı ehadiyeti kendinde gosterir. Yani, nasıl ki azametli guneş, ziyasıyla ve yedi rengiyle ve aksiyle, guneşe mukabil olan her bir katre suda ve her bir cam zerresinde bulunuyor. Oyle de, her bir zîhayatta, kÂinatı ihata eden esma ve sıfÂt-ı İlÂhiyenin cilveleri beraber onda tecellî ediyor. Bu nokta-i nazardan hayat, kÂinatı, rububiyet ve icad cihetinde inkısam ve tecezzi kabul etmez bir kull hukmune, belki iştiraki ve tecezzisi imkÂn haricinde bulunan bir kullî hukmune getirir.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Beşinci Nukte, s. 637
__________________