Mehasin-i ubudiyetin binlerinden yalnız buna bak ki:

Nebî AleyhisselÂm, ubudiyet cihetiyle muvahhidînin kalplerini ıyd ve Cuma ve cemaat namazlarında ittihad ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem ediyor. Oyle bir surette ki, şu insan, Ma’bud-u Ezelî’nin azamet-i hitabına, hadsiz kalplerden ve dillerden cıkan sesler, duÂlar, zikirlerle mukabele ediyor. O sesler, duÂlar, zikirler birbirine tesanud ederek ve birbirine yardım edip ittifak ederek oyle geniş bir surette Ma’bud-u Ezelî’nin ulûhiyetine karşı bir ubudiyet gosteriyor ki, guya kure-i arz kendisi o zikri soyluyor, o duÂyı ediyor ve aktÂrıyla namaz kılıyor ve etrafıyla, semavatın fevkinde izzet ve azametle nÂzil olan “Akîmu’s-salÂte” [Namazı dosdoğru kılınız. (Bakara Sûresi: 43)] emrini, kure-i arz imtisal ediyor. Bu sırr-ı ittihad ile, kÂinat icinde bir zerre gibi zayıf, kucuk bir mahlûk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle HÂlık-ı Arz ve Semavatın mahbub bir abdi ve arzın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-i kÂinatın neticesi ve gayesi oluyor.

Evet, eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında, bir anda “Allahu ekber” diyen yuzer milyon insanların sesleri, Âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi, Âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip ictima etse, kure-i arz tamamıyla buyuk bir insan olup, azametine nisbeten buyuk bir seda ile soylediği “Allahu ekber”e musÂvî geldiğinden, o muvahhidînin ittihadıyla bir anda “Allahu ekber” demeleri, kure-i arzın buyuk bir “Allahu ekber”i hukmune geciyor. Âdeta bayram namazlarında Âlem-i İslÂm’ın zikir ve tesbihiyle zemin zelzele-i kubraya mazhar olup, aktÂr ve etrafıyla “Allahu ekber” deyip, kıblesi olan KÂbe-i Mukerreme’nin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle “Allahu ekber” diyerek, o tek kelime, etraf-ı arzdaki umum mu’minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessul ediyor. Bir tek “Allahu ekber” kelimesinin aks-i sedasıyla hadsiz “Allahu ekber” vuku bulduğu gibi, o makbul zikir ve tekbir, semavatı dahi cınlatıp berzah Âlemlerine de temevvuc ederek seda veriyor.

İşte, bu arzı boyle kendine sacid ve Âbid ve ibadına mescid ve mahlûklarına beşik ve kendine musebbih ve mukebbir eden Zat-ı ZulcelÂl’e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudatı adedince hamd ediyoruz ki, bize bu nevi ubudiyeti ders veren Resul-i Ekrem AleyhissalÂtu VesselÂmına ummet eylemiş.

Lem’alar, Dokuzuncu Nota, s. 223

LÛ*GAT*CE:

ıyd: Bayram.

imtisal: İtaat etme, yerine getirme.

kure-i arz: Dunya.

mehasin-i ubudiyet: Kulluğun, ibadetin guzellikleri.

muvahhidîn: Tevhid ehli olanlar, bir olan Allah’a inananlar.

***
__________________