
Tarih boyunca hakka hizmet yolunda gayret gosteren insanlar farklı farklı yollar takip etmiştir.
Bu yuzden de ortaya ceşitli tarikler cıkmıştır.
İ’la-i kelimetullahı esas maksat yaparak hizmet etmeye calışan bu insanlar CenÂb-ı Hakk’ın bazı sıfatlarının tecellisine ayrıca mazhar olmuşlardır.
Mesel Hz. MevlÂn CelÂleddin-i Rumî daha cok Vedud ismine, Hz. Abdulkadir-i Geylani HÂyy ismine mazhardırlar.
İşte on ucuncu asrın minaresinin başında bulunan Bediuzzaman Hz. ve Risale-i Nur eserleri de en cok HÂkim ve Rahim ismine ayinedarlık etmiştir.
Bu hususu 4. Mektupta Ustad Hz. şoyle acıklar: “Şu hic ender hic olan kardeşinize yalnız hizmeti Kur’Ân’a istihdamı hengÂmında ve o hazine-i binihayenin delÂlı olduğu bir vakitte İsm-i Rahim ve İsm-i HÂkim mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Butun Sozler o mazhariyetin cilveleridir.”
Malûmdur ki Risale-i Nur mesleğinin dort esası; acz, fakr, şefkat ve tefekkurdur. Bu esaslardan acz, fakr ve şefkat Nurlar’ın Rahim ismine, tefekkur de HÂkim ismine mazhar olduklarını gosteriyor.
Bu zamanda esasat-ı imaniyenin kokune taarruz olduğundan bozulan kalplerin tamiri ve iman meselelerinin kat’î delillerle ispat edilmesi icin CenÂb-ı Hak rahmetinden, merhametinden, şefkatinden Risale-i Nur gibi bir eser ihsan etmiştir. Bu da Rahim isminin bir cilvesidir.
Eski zamanda insanların imanı kuvvetli olduğundan daha cok “nedir?, nasıldır?” soruları sorulurdu. Kur’Ân-ı Kerîm’den ve Hadis-i Şeriflerden delil gosterildiği zaman da tam kabul edilirdi.
Fransız İhtilÂli’nden sonra kilisenin baskısından kurtulan Avrupa insanları başta din olmak uzere her şeyi sorgulamaya başlamıştır. Dolayısıyla ortaya “neden?” sorusu cıkmıştır.
İslÂmiyet de hurriyet devrinde ortaya cıkan bu “neden?” sorusundan nasibini alarak sorgulanmaya başlanmıştır.
İşte her derde lÂyık devayı gonderen Zat-ı Zulcemal sorgulanan meselelerin sebeplerini, nicinlerini, hikmetlerini acıklayan Risale-i Nur gibi bir eseri kereminden bu asır insanlarına hediye etmiştir.
Şimdi sorulan bu “neden?” muhtevalı sorulara ornekler vererek cevaplarını da Kulliyata havale edelim;
“Neden bir cuz’i hakikat-ı imaniyeyi inkÂr eden kÂfir olur?”
“Neden ehl-i dunya, ehl-i gaflet rekabetsiz ittifak ettikleri halde ehl-i hak ve ehl-i vifak rekabetli ihtilÂf ediyorlar?”
“Namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisi nedendir?”
İşin bir diğer boyutu da şu ki; bir ehl-i iman bu zamanın dehşetli dalÂletinin galebesinden acaba İslÂmiyette bir hakikatsizlik mi var diye muteessir olurken, işitir ki Risale-i Nur gibi bir eser cıkmış iman meselelerini kat’î bir şekilde ispat eder, fen ve felsefeden gelen suallere mukni cevaplar verir, bununla tam ferah bulur ve kalben musterih olur.
Kur’Ân guneşinin bir şuÂı olan Risale-i Nur’u bize ikram eden Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun…
http://www.yeniasya.com.tr/osman-yet...e-i-nur_437874
__________________