“Evet Allah ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfatıyla muhittir. Daire-i ihatasından haric bir şey yoktur. Fakat insan cuz’î ve kısa zihniyle Allah’ın azametine ve şemsin etrafında seyyaratı tedvir ettiğine bakarken, mesel arı gibi kucuk hayvanlar ile iştigal etmesini uzak goruyor. Cunki VÂcibu’l-Vucud’u, mumkine kıyas ediyor. Halbuki bu kıyasa gore kucuk hayvanlara buyuk bir zulum olur. Cunki onlar da (hicbir şey yoktur ki, O’nu ovup tesbih etmesin) kaziyesince HÂlıklarını tesbih etmekle, Allah’tan maada kimseyi Rab tanımıyorlar. Binaenaleyh buyuğun kucuğe tekebbur etmeye hakkı yoktur. (Mesnevî-i Nuriye)
Şirket, ortaklık, mu’minlere neden zor geliyor? “LÂkin ittihad cehl ile olmaz. İttihat imtizacı efkÂrdır. İmtizac-ı efkÂr, marifetin şuÂıyla olur.” (Rumuz)
Şirket, iştirak, mu’minlerin maddî ve manevî hizmetlerde (akıl ve mesailerin tanzimi ve paylaşımı gibi) değerini yeteri kadar anlayamadıkları bir şey...
Allah’ın ortağı olmadığından, mu’minler ondan gelen imanı kendi hayatında bir tekliğe oykunme olarak yansıtabiliyor. Halbuki acizler arasında ortaklık kacınılmazdır. Enaniyet ister istemez ortaklığı insan icinde reddediyor. Halbuki, “elif” Allah’ın tekliğini ifade ederken, “vav” insanı, acz ve fakrla birlikte kucaklaşmayı simgeliyor.
Ehl-i iman bir turlu ittifak edemiyor, şahs-ı manevinin gucunu kavrayamıyor. Şirketleşmenin kişiyi zaafa uğratacağı duşunuluyor. Kollektif iş ve san’atlarda Muslumanlar yetersiz kalıyorlar. Yani bir kalite uretmek icin birleşmiş yeteneklerin organizesinde etkisizleşiyorlar. Elbette, insanlar hatadan hali değildir, Muslumanlar da acz ve fakrın eliyle dinlerini tutmaktadırlar. Zaaflarının, gunluk sapmalarının, nefsin ve enaniyetin bozduğu fıtratlarını tamirle meşgul olurken eksiklerini de gosterebileceklerdir.
Tevhid-i imanî tevhidi kulûbu istese de, maksadda ittihad gercekleşse.. yine de, dunya duzleminde ittifak icin gundelik sorunlarla boğuşmak durumundadırlar. Ortaklık dunyevî boyutu ile kardeşliğin manevî ve hukukî boyutunu aşamayacağı icin buradaki neticesizlikler Muslumanların hakkaniyetine zarar vermese de, şevkin kırılması ile hırs, gıybet gibi zararlıların yol bulmasına yol acabiliyor. Zira, ayrı kalanlar her ne kadar kalpleri bir olsa da, kırılmaya daha acık hale gelirler. Bediuzzaman, “İhlÂs ve Uhuvvet Risaleleri”nde iman ve İslÂmiyetin verdiği ic gucun ve hakkaniyetin yanlış tevehhumunun ortaklığa engel olmasını orneklerle acıklıyor. Zayıfların ya da ic Âleminde acze duşenlerin ortaklıkları guclu neticeler verirken, guclulerin “teklik”leri onları zaafa itiyor, diyor.
Batıda medeniyeti yukselten doğru; zayıf ve basitlikleri aşmanın, kıt imkÂnlarını zenginliğe donuşturmenin yolu olarak birlikte calışmak, insandan devletlere uzanan ittifak zincirleri kurmayı başarabilmesiydi. Terakki ittifakta, ortak iş yapmakta iken, Muslumanlar ayrılıklarıyla guclerinden duşerek hem zenginliklerini hem de medeniyeti kaybettiler. Tembellik ve tenperverlik, nemelÂzımcılık gibi, istibdada yol acan huylar edindiler. Bu kadar bozulmanın ardından, mu’minlerin, kardeşleriyle ittifakları nasıl olacaktır?
“... Madem ki insanın, mumkinatın kudreti, bilbedahe semavatın, kure-i arzın halkına, icadına muktedir değildir. Bir taşın, hicbir şeyin halkına da muktedir olamaz. Demek arzı ve butun nucum ve şumusu tesbih taneleri gibi kaldıracak, cevirecek kuvvetli bir ele mÂlik olmayan kimse, kÂinatta dÂvÂ-yı halk ve iddia-yı icad edemez. Sun’î tasarrufat-ı beşeriye ise, fıtratta cari olan nevamis-i İlÂhînin sereyanlarını keşf ile, tevfik-i hareket edip, lehinde istimal etmektir.” (Sunûhat)
Neticede ehli iman bilir ki, parcaların birleşmesi ancak birinin gucu kadar bir “yaratma” etkisi yapabilir, yani hakikatte “yok etkisi”dir sozkonusu olan. Ancak birinin değil hepsinin birden “fıtratta cari olan nevamis-i İlÂhînin sereyanlarını keşf ile, tevfik-i hareket edip, lehinde istimal etmek”ten ibaret olan “sun’î tasarrufat-ı beşeriye” ancak iştirak ile mumkun bir ikrÂm-ı İlÂhi’ye muhatap kılabilir (Bediuzzaman buna “ihlÂs ve niyet-i hÂlisenin kerÂmeti” diyor). Mu’minin bu “evrensel”liğidir ki butun ideolojilerin ustunde bir “birleşme”yi mumkun kılar. (Risale-i Nur’daki şefkat budur ki, Nur Talebelerini siyasetten men eden sırdır).
Diğer taraftan “emek” nasıl birleşecek, emekciler ittifak edebilecek serbestiyet ve malikiyete nasıl kavuşacaklardır?
“Beşer esirliği parcaladığı gibi, ecîrliği de parcalayacaktır”. Nasıl?
“Bir ru’yada demiştim: Devletler, milletlerin hafif muharebesi; tabakat-ı beşerin şedid olan harbine terk-i mevki ediyor.
Zira beşer, edvarda esirlik istemedi, kanıyla parcaladı. Şimdi ecîr olmuştur; onun yukunu ceker, onu da parcalıyor. Beşerin başı ihtiyar; edvar-ı hamsesi var. Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet, esaret, şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır geciyor.” (Sozler)
__________________
PDU ® Emek ve İttihad
Dini Bilgiler0 Mesaj
●35 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- PDU ® Emek ve İttihad
-
13-09-2019, 13:33:31