Bediuzzaman'ın Reenkarnasyona Bakışı


Bir internet sitesinde, Risalelerde gecen bir iki kelimenin anlamlarından yola cıkarak, guya Bediuzzaman reenkarnasyona inanıyormuş gibi bir iddia okudum, cok şaşırdım. Bu iddiaya ne dersiniz?

Oncelikle şunu vurgulamak gerekir; Bediuzzaman Said Nursi, Kur'andan Almış olduğu muhteşem ilmiyle, halledilmeyen ve yaşamış olduğu gune kadar biriktirilerek getrilen bir cok soruya, aklın ve kalbin tatmin olacağı şekilde cevap bulmuş bir alimdir. hal boyle oluınca din duşmanları, Said Nursi'nin halk nazarındaki algısını kırmak ve bu milletin ondan istifade etmesini engellemek icin iftira yoluna gitmişlerdir.


Reenkarnasyon, insanın oldukten sonra, ruhunun başka bir bedene girerek hayatını orada devam ettirmesi ve olgunlaştırması fikridir. Eski tabir ile “tenasuh”, yeni tabir ile “ruh gocu”, felsefi tabiri ile “reenkarnasyon”, bir mitolojidir. Yani her toplum ve milletin bazı kesimlerinin tarihi kokeninde farklı isimler altında inandığı ve yaşatmaya calıştığı bir efsane ve Kur’an’ın ifadesi ile bir esatirdir.

Toplumlardaki bu gibi inanclar, ahirete inanmayanlar icin, olumle yokluk ve hicliğe gitmekten kurtulmanın cırpınışları ve bir tatmin olma şeklidir. Zira her insanda ebedi yaşama duygusu vardır. Ahirete inanmayan bazı topluluklar, bu gibi inanclarla kendilerine bir turlu ebediyet kazandırmaya calışıyorlar.

Dunya ve icindekilerden ayrılmak ve bir daha gorememek duşuncesi kişiyi caresiz kılıp, boyle hurafelere sevk ediyor. Reenkarnasyon duşuncesini hem akıl, hem de Kur'an acısından değerlendirecek olursak, ikisi de cevaz vermez.

İslam’a gore reenkarnasyon fikri kufurdur. Kur'an’ın ucte ikisi olumden sonra ikinci yeni bir hayattan bahsediyor. Kur’an kesinlikle reenkarnasyon duşuncesini kabul etmiyor.

Butun hayatı iman hakikatlerini izah ve ispat ile gecen ve ikinci diriliş olan ahiretin varlığını iki kere iki dort eder katiyetinde izah ve ispat etmemişsem, “gel iki parmağını gozume sok” diyen Bediuzzaman, nasıl olur da reenkarnasyona inanabilir. İbni Sina gibi bir dahi “Haşir hakkında akıl yurutulemez, ancak nakli deliller ile inanılabilir.” demektedir. Bediuzzaman ise gunumuz gencliğinin cok rahat anlayacağı bir uslup ve mantık pergeli ile yazdığı Haşir Risalesi ve benzeri eserleri ile milyonlarca insanın imanının kurtulmasına vesile olmuştur.

İnsan Allah’tan korkar. Altı bin sayfalık kulliyatın nerede ise her sayfasında ahiret, haşir mevzusuna bir şekilde değinmesi bir yana, Onuncu Soz ve Yirmi Dokuzuncu Soz gibi iki tane haşir risalesi yazan, surgun ve hapislerde gecen cileli hayatında ahiretin varlığı ile teselli bulan bir zatı, iki kere iki dort eder katiyetinde ispat ettiği ahirete inanmamakla ittiham etmek icin ahiretteki hesaplaşmayı unutmak lazımdır.

Butun Kulliyatın icinde bir kelimeyi cımbızlayıp ve sonra o kelimeyi herkesin gozunun icine baka baka yanlış anlamlandırıp, oradan Bediuzzaman’a boyle cirkin bir iftira atana, ancak ve ancak ahiretin varlığını hatırlatmakla teselli buluyor ve oraya havale ediyoruz.

"İstinsah" kelimesi nerede, "tenasuh" nerede?.. En basit bir sozluğe baksanız dahi bu iki kelimenin birbirinden ne kadar uzak anlamlar taşıdığını gorursunuz. İstinsah, "sahifeyi coğaltmak, nushasını yazmak, kopya etmek" gibi anlamlara gelirken; tenasuh ise bir kavram olarak, "ruhun bir bedenden başka birinin bedenine intikal etmesi" şeklinde ortaya atılan batıl bir inanıştır. İddia sahibi, Bediuzzaman’ın eserinde gecen “istinsah” kelimesini, "Bediuzzaman tenasuhe, yani reenkarnasyona inanıyor." diye yorumlamasını ve buna da kesin bir delilmiş gibi sahiplenmesini anlamak mumkun değildir. Allah bizleri istikametten ayırmasın, kin ve garazdan muhafaza eylesin diye dua etmekle yetinmek istiyoruz.

Bu konuyu acıklarken ozellikle onemli gorduğumuz bir kac noktaya cevap vermek istiyoruz:

1. Bediuzzaman’ın tenasuh konusundaki goruşu:

Bu konuda fazla acıklamaya ihtiyac duymayan bazı ornekleri, bizzat Bediuzzaman Hazrtetlerinden dinlemekte fayda vardır:

“İşte صَرْحًا kelimesiyle ve şu cuz'i hadise ile, dağsız bir colde olduğundan dağları arzulayan ve Halıkı tanımadığından tabiat-perest olup rububiyet dava eden ve asar-ı ceberutlarını gostermekle ibka-yı nam eden, şohret-perest olup dağ-misal meşhur ehramları bina eden ve sihir ve tenasuhe kail olup cenazelerini mumya edip dağ misillu mezarlarda muhafaza eden Mısır firavunlarının an'anesinde hukumferma bir dustur-u acibi ifade eder. ”(1)

“َMesela, الْيَوْمَ نُنَجِّيكَ بِبَدَنِكَ ayetiyle gark olan Firavun'a der: "Bugun gark olan cesedine necat vereceğim." demesiyle, umum Firavunların tenasuh fikrine binaen cenazelerini mumyalamakla...” (2)

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı uzere, Bediuzzaman, tenasuh dediğimiz reenkarnasyon fikrine Firavunların inandığını ve bu yuzden de cesetlerini mumyaladığını dile getirmektedir.

Şimdi insaf ve izan sahibi olan bir kimse, Bediuzzaman Hazretleri gibi, bir allamenin Firavunların inancı olarak takdim ettiği tenasuh fikrine sahip olabileceği ihtimaline ihtimal verir mi?

Ustad'ın aşağıdaki ifadeleri de onun bedenin olmesiyle, curuyup dağılmasıyla ruha bir zarar vermeyeceğini gostermektedir. Bunlar aynı zamanda reenkarnasyonun doğru olmadığını da dolaylı olarak ispat etmektedir:

"Ey haşir ve neşri inkar eden kafasız! Omrunde kac defa cismini tebdil ediyorsun? Sabah ve akşam elbiseni değiştirdiğin gibi her sene de bir defa tamamıyla cismini tebdil ve tecdid ediyorsun, haberin var mıdır? Belki her senede, her gunde cisminden bir kısım şeyler olur, yerine emsali gelir. Bunu hic duşunemiyorsun. Cunku kafan boştur. Eğer duşunebilseydin, her vakit alemde binlerce numuneleri vukua gelen haşir ve neşri inkar etmezdin. Doktora git, kafanı tedavi ettir."(3)

"...kendimi uc buyuk cenaze başında gordum:

"Biri: Elli beş yaşıma kadar, elli beş olmuş ve hayat-ı omrumde defnedilmiş Saidlerin kabri ustunde, bir mezar taşı olarak kendimi gordum."

"İkinci cenaze: Zaman-ı Adem'den (A.S.) beri, benim hemcinsim ve nev'im vefat edip mazi kabrinde defnedilmiş olan o buyuk cenazenin başında mezar taşı hukmunde olan bu asrın yuzunde gezer, karınca gibi kucuk bir zihayat suretinde kendimi gordum."

"Ucuncu cenaze ise; insanlar gibi her sene dunya yuzunde seyyar bir dunyanın vefatıyla buyuk dunya da bu ayetin sırrıyla vefat edeceği, hayalimin onunde tecessum etti."(4)

“... Oyle ise; madem cesed gelip gecicidir. Mevt ile butun butun cıplak olmak dahi ruhun bekasına tesir etmez ve mahiyetini de bozmaz. Yalnız muddet-i hayatta tedrici cesed libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Gayet kat'i bir hads ile belki muşahede ile sabittir ki, cesed ruh ile kaimdir. Oyle ise ruh, onun ile kaim değildir. Belki ruh, binefsihi kaim ve hakim olduğundan; cesed istediği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklaliyetine halel vermez. Belki cesed, ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değil. Belki ruhun libası bir derece sabit ve letafetce ruha munasib bir gılaf-ı latifi ve bir beden-i misalisi vardır. Oyle ise, mevt hengamında butun butun cıplak olmaz, yuvasından cıkar, beden-i misalisini giyer."(5)

2. Lemeat'ta yer alan ve Bediuzzaman’ın aşağıdaki manzum ifadesine yapılan itiraz:

"Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır icinde
Said’den yetmiş dokuz emvat ba-asam alama.
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor husran-ı İslama.
Mezar taşımla pur-emvat enindar o mezarımla
Revanım saha-i ukba-yı ferdama..."(6)


İtirazcının burada yaptığı itiraz işin ozuyle ilgili değildir. Aksine 79-80 gibi belli bir sayının nasıl olduğuyla alakalıdır. Burada Ustad'ın doğum tarihi 1873 olarak verilmiştir. Cunku bu, -cok az kimsenin kabul ettiği bir tarih olmasına rağmen- itirazcının işine geldiği icin tercih edilmiştir. Bu da konuya bakış acısının "uzumu yemek değil, bağcıyı dovmek" olduğunu işaretidir. Halbuki, Tarihce-i Hayat'ta olduğu gibi, Nur talebelerinin buyuk coğunluğuna gore, bu tarih, 1876-1877’dır.

Bir haşiyede Bu manzumenin telif tarihi olarak yer alan “hicri 1337” tarihi, miladi 1919 olarak verilmiştir. Doğrusu miladi, 1918’dir. Gerci arada pek fazla bir fark yoktur. Şayet o tarih, 1918 kabul edilse, Beduzzaman o vakit 41 yaşındadır. Şayet 1919 kabul edilse bu taktirde 42 yaşındadır. (1877+41=1918). Doğduğu yıl ile ifade ettiği sekseninci yıl sayılmazsa, bu sayı tam 40 yıl olur.

Kaldı ki, burada Bediuzzaman’ın maksadı, kendi doğum yılını, ay ve gununu nazara alarak bir tespitte bulunmak değildir. Maksat, olumden sonra insanların ruhlarının baki kalacağını, kabirde butun bedenin curumuş olması, kişilerin asli kimliğinin değişmeyeceğini belirtmektir. Bunu da bugunku muspet ilmin kabul ettiği ve kesin gozuyle baktığı “insanların hucrelerinin buyuk coğunluğunun altı ayda bir olup yerlerine başka hucrelerin geldiğini” şeklindeki ilmi gercekler cercevesinde yapmıştır. Bu gerceği “Aşura” adlı makalesinde cok acık olarak ifade etmiştir. Burada da kendi şahsı uzerinden bir acıklama yaparak, bu konuyu manzum şekilde ifade etmiştir. Bunun iki yıl fazla veya eksik olması konuya ne zarar verir!.. Kaldı ki yazılan resmi tarih kayıtlarına rağmen Ustad'ın bu manzumeyi yazdığı sırada kendini 40 yaşında bilmesinin ne sakıncası vardır!.. Belki en doğrusu da budur...

3. “Aşura” Adlı Makale ve Reenkarnasyon İddiası:

"S- “Sen kimsin? Olsen yine sen misin? Bedenin inhilali, ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?”

"C- “Ben bu anda seksen Said’den telhis ile tezahur etmişim. Onlar, muselsel şahsi kıyametler ve muteselsil istinsahlar ile calkalanıp şu zamana beni fırlatmışlar."

"Şu Said, yetmiş dokuz meyyit... bir hayy-i natıkın fihristesidir. Eğer zamanın suyu donup dursa, mutemessil olan o Saidler birbirlerini gorseler, şiddet-i tehalufden birbirlerini tanımayacaklardır."

"Ben onların ustunde yuvarlandım. Hasenat, lezzat dağıldı kaldı. Seyyiat, alam toplandı yuklendi. Nasıl ki şimdi o merhalelerde daima ben benim.. oyle de; mevtimle gelecek menzillerde de ben yine benim. Lakin, her senede şu menzilhanelerde zerrat iki muhaceret-i umumi yaptığından (ENE) dahi libasını değiştirir. Yırtılmış Said’i atar, yeni Said’i giyer.”(7)

Bu gunku Turkce ile ifade edersek:

“Ben bu anda, seksen Said’den suzulmuş bir hulasa olarak ortaya cıkmışım. Onlar zincirleme/ardarda gelen şahsi kıyametler ve zincirleme istinsahlar (ardarda gelen nushalar) ile calkalanıp beni şu zamana fırlatmışlardır."

"Şu Said yetmiş dokuz olu ve bir konuşan canlının ozetidir. Eğer zamanın suyu donup dursa ve ardarda gelen Saidler birbirlerini gorseler, ciddi farklılıklardan dolayı birbirlerini tanımayacak*lardır. Ben onların (o bedenlerin) ustunde yuvarlandım; iyilikler/guzellikler ve lezzetler dağıldı gitti. Sıkıntılar ve uzuntuler toplandı (şimdiki şahsıma) yuklendi kaldı. Nasıl ki şimdi o merhalelerde daima ben ben idim... Oyle de olumumden sonra gelecek konaklarda da yine ben ben olacağım. Ancak her sene konak yerlerindeki zerreler (yani vucuttaki hucreler) yılda iki kere hicret ettikleri (vucuttan ayrıldıkları) icin, “ENE” de elbisesini değiştirir; yırtılmış Said’i atar, yeni Said’i giyer.”

Bu ifadelerin gercek manasını anlamak icin şu noktalara dikkat etmek gerekir:

a. Bu makalenin hedefi, olumden sonra insanın kimliğinin aynen devam ettiğinin ispatıdır. Boyle bir makalenin reenkarnasyonla yakından uzaktan ilgisi yoktur ve olamaz da. Onun icin bu makalede oyle bir muhteva asla soz konusu değildir.

b. Bu makalede, insanın asıl mahiyetini, ozunu meydana getiren unsurun ruh olduğu, onun olumden sonra da baki kalacağı, bedenin curuyup dağılması onun kimliğini etkilemeyeceği hususu işlenmiştir. Bu gerceğin delili olarak da, her yıl iki defa (altı ayda bir) bedendeki hucrelerin buyuk bolumunun olup, yerine başka hucrelerin gelmesine rağmen, insan kişilik ve kimliğinin aynen devam etmesi orneği gosterilmiştir. Cunku, muspet ilimle kesin olarak ortaya konmuş bu hakikat, insanın asıl ozu olan ruhun varlığını, birliğini ve devamlılığının gostergesidir.

c. Makalede yer alan “ENE” ben/benlik manasına gelir. Bu ise, insanın ozunu yani ruhunu ifade etmek icin kullanılmıştır. Risale-i Nur’da bu ifadeye cokca rastlamaktayız. Bu da konunun, ruhun bekası ekseninde cereyan ettiğini gosterir.

d. Makalenin hic bir yerinde “tenasuh/reenkarnasyon” kelimesine yer verilmemiştir.

İlginctir; itirazcı adam, makalenin gerek Arapca, gerek Turkce versiyonunda kullanılan “İstinsah” kelimesini -sırf iftirasına dayanak olsun diye- “tenasuh” olarak tercume etmiştir.

Halbuki az bir Arapca veya Turkce bilen şunu cok iyi bilir ki, “istinsah” kelimesi, bir şeyin nushalarını coğaltmak, kopyasını almak, kayıt altına almak, kayıtlara gecirmek manasına gelir. Tenasuh ise, bir terim olarak kullanılır ve bununla reenkarnasyon kastedilir.

Nitekim, Kur’an’da “istinsah” kavramı (nestensihu), insanların amellerinin kaydı icin kullanılmıştır.(Casiye, 45/29).

Dipnotlar:

(1) bk. Sozler, Yirmi Beşinci Soz, Birinci Şule, İkinci Şua.

(2) bk. Emirdağ Lahikası-II, s.128. (86. Mektup, HAŞİYE)

(3) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe.

(4) bk. Lem'alar, Yirmi Altıncı Lem'a, On İkinci Rica.

(5) bk. Sozler, Yirmi Dokuzuncu Soz, Birinci Mebhas.

(6) bk. Sozler, Lemeat (Ed-Dai)

(7) bk. Asara-ı Bediiye, İşarat, s.93-94.
__________________