İnsan, kÂinatın merkezi ve zîşuur meyvesi

(Dunden devam)

Şimdi, ism-i Adl’in cilve-i a’zamı arkasından, Birinci Nuktede izah edildiği gibi, ism-i Kuddus’un cilve-i a’zamına bak ki, kÂinatın butun mevcudatını oyle temiz, pak, safî, guzel, suslu, berrak yapar gosterir ki, butun kÂinata ve butun mevcudata Cemîl-i Mutlak’ın hadsiz derecede cemal-i zatîsine lÂyık ve nihayetsiz guzel olan Esma-i Husnasına munasip olacak guzel Âyineler şeklini vermiştir.

ElhÂsıl, İsm-i A’zam’ın bu altı ismi ve altı nuru, kÂinatı ve mevcudatı ayrı ayrı guzel renklerde, ceşit ceşit nakışlarda, başka başka ziynetlerde bulunan yaldızlı perdeler icinde mevcudatı sarmıştır.

Beşinci ŞuÂ’nın İkinci Meselesi: KÂinata tecellî eden kayyumiyetin cilvesi vahidiyet ve celÂl noktasında olduğu gibi, kÂinatın merkezi ve medarı ve zîşuur meyvesi olan insanda dahi, kayyumiyetin cilvesi, ehadiyet ve cemal noktasında tezahuru var. Yani, nasıl ki kÂinat sırr-ı kayyumiyetle kaimdir; oyle de, ism-i Kayyum’un mazhar-ı ekmeli olan insan ile, bir cihette kÂinat kıyam bulur. Yani, kÂinatın ekser hikmetleri, maslahatları, gayeleri insana baktığı icin, guya insandaki cilve-i kayyumiyet, kÂinata bir direktir.

Evet, Zat-ı Hayy-ı Kayyum, bu kÂinatta insanı irade etmiş ve kÂinatı onun icin yaratmış denilebilir. Cunku insan, camiiyet-i tamme ile butun esma-i İlÂhiyeyi anlar, zevk eder. Hususan rızıktaki zevk cihetiyle pek cok Esma-i Husnayı anlar. Halbuki melÂikeler onları o zevkle bilemezler.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesi’nin Bir Meyvesi), Altıncı Nukte, s. 655

LÛ*GAT*CE:

camiiyet-i tamme: Tam anlamıyla toplayabilme, farklı nitelikleri kendinde bulundurma.

cilve-i a’zam: en buyuk goruntu, tecellî.

ism-i Adl: CenÂb-ı Hakk’ın adaletle hukmetme manasındaki Adl ismi.

kayyumiyet: Hicbir şeye muhtac olmadan surekli var olan ve yarattıklarını varlık Âleminde tutan manasında Allah’ın bir sıfatı.

zîşuur: Şuur sahibi.
__________________