Tılsım-ı kÂinatı keşfeden Kur’Ân-ı Hakîmin
muhim bir tılsımını halleden

Otuzuncu Soz

Ene ve zerre’den ibaret bir elif, bir nokta’dır.

Şu Soz İki Maksattır. Birinci Maksat ene’nin mahiyet ve neticesinden, İkinci Maksat zerre’nin hareket ve vazifesinden bahseder.

Birinci Maksat

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِنَّا عَرَضْنَا اْلاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا اْلاِنْسَانُ اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً 1

ŞU ÂYETİN buyuk hazinesinden tek bir cevherine işaret edeceğiz. Şoyle ki:

Gok, zemin, dağ, tahammulunden cekindiği ve korktuğu emanetin muteaddit vucuhundan bir ferdi, bir vechi ene’dir. Evet, ene, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar Âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir şecere-i tûb ile muthiş bir şecere-i zakkumun cekirdeğidir. Şu azîm hakikate girişmeden evvel, o hakikatin fehmini teshil edecek bir mukaddime beyan ederiz. Şoyle ki:

__________________