En kucuk bir zîhayat mahlûk, kÂinatın bir fihristesi

(Dunden devam)

Hem cilve-i ehadiyet sırrıyla, en kucuk bir zîhayat mahlûk, kÂinatın bir misal-i musağğarası ve kucuk bir fihristesi hukmunde olduğundan, o tek zîhayata sahip cıkan, butun kÂinatı kabza-i tasarrufunda tutan Zat olabilir. Ve bir cekirdek, hilkatce bir ağactan geri olmadığı ve bir ağac kucuk bir kÂinat hukmunde olduğu, her bir zîhayat dahi kucuk bir kÂinat ve kucuk bir Âlem hukmunde olduğundan, bu sırr-ı ehadiyet cilvesi, şirk ve iştiraki muhal derecesine getiriyor.

Bu kÂinat, o sırla, değil yalnız tecezzi kabul etmez bir kulldur; belki mahiyetce, inkısam ve iştiraki ve tecezzisi imkÂnsız ve muteaddit elleri kabul etmez bir kullî hukmune gectiğinden, ondaki her bir cuz, bir cuz’î ve bir ferdi hukmunde ve o kull dahi bir kullî hukmunde olduğundan, hicbir cihetle iştirakin imkÂnı olmuyor. Bu ism-i Ferd’in cilve-i a’zamı, hakikat-i tevhidi, bu sırr-ı ehadiyetle bedahet derecesinde ispat ediyor.

Evet, kÂinatın envaları birbiri icine girift olması ve kenetleşmesi ve her birinin vazifesi umuma baktığı cihetle, kÂinatı, rububiyet ve icad noktasında tecezzi kabul etmez bir kull hukmune getirdiği misillu, kÂinatta faaliyet gosteren ef’al-i umumiye-i muhita dahi, birbirinin icinde tedahul cihetiyle, yani, mesel hayat vermek fiili icinde, aynı anda iaşe ve terzık fiili gorunuyor. Ve o iaşe, ihya fiilleri icinde, aynı zamanda o zîhayatın cesedini tanzim, techiz fiilleri muşahede olunuyor. Ve o iaşe, ihya, tanzim, techiz fiilleri icinde, aynı vakitte tasvir, terbiye ve tedbir fiilleri nazara carpıyor. Ve hakeza, boyle muhit ve umumî ef’alin birbiri icine tedahulu ve girift olması ve ziyadaki yedi renk gibi imtizÂc, belki ittihad etmesi haysiyetiyle ve o ef’alin her biri mahiyetce bir birlik ve vahdet icinde ekser mevcudata ihatası ve şumulu ve vahdanî birer fiil olduğundan, her halde failinin bir tek Zat olması ve her biri umum kÂinatı istil etmesi ve sair ef’al ile muavenettarÂne birleşmesi itibarıyla, kÂinatı tecezzi kabul etmez bir kull hukmune getirdiği gibi; zîhayat mahlûkların her birisi, kÂinatın bir cekirdeği, bir fihristesi, bir numunesi hukmunde olduğundan, kÂinatı rububiyet noktasında tecezzi ve inkısamı imkÂn haricinde bir kullî hukmune getirmiştir.

Demek kÂinat oyle bir kulldur ki, bir cuz’e Rab olmak, umum o kulle Rab olmakla olur. Ve oyle bir kullîdir ki, her bir cuz, bir ferd hukmune gecip, bir tek ferde rububiyetini dinlettirmek, umum o kullîyi musahhar etmekle olabilir.

(Devamı var)

Lem’alar, Otuzuncu Lem’a (Eskişehir Hapishanesinin Bir Meyvesi), Dorduncu Nukte, s. 622

LÛ*GAT*CE:

cilve-i ehadiyet: birlik cilvesi.

ef’al-i umumiye-i muhita: her şeyi kuşatan umumî fiiller.

misal-i musağğara: kucultulmuş misal, ornek.

tecezzi: parcalanma, bolunme.

zîhayat: hayat sahibi, canlı.
__________________