Mantovani’nin ‘Film Encores’ uzuncalarındaki (1957) ‘Summertime in Venice’ (1955) (Alesandro Icini).
‘Daimi buluşma yerleri’ olan gol kenarında iki sevgili.
Gul; “Kurbağaya bak Ali. ‘Kurbağalardan biri olurse eşi de olurmuş’ derler… Tıpkı Leyla ile Mecnun gibi.”
Ali; “Ben de kurbağalar gibiyim Gul. Bir kere seven insanlardanım… Ama icimde bir his var. Nasılsa ayrılacağız… Sen, peşinde suruyle zuppenin pervane olduğu bir zengin kızısın. Bense şoforun biri. İkimiz de aşktan kavrulsak gitsek (bile) senin o burnu Kaf Dağı’nda dolaşan cevren yok mu eninde sonunda bir kulpunu bulup ayırırlar bizi.”

‘İmkÂnsız’ın istenebildiği 60’lar. Arı Biskuvi Fabrikası sahibi (filmde ismi soylenmeyen) Feridun Colgecen’in guzel kızı Gul, şoforleri Ali’yi sevmiş. Delikanlı da ‘zil zurna’ Âşık ama zorluğun ayırtında; “Benim fakir odam senin yaşadığın koşke kumes bile olamaz”. Genc kız ise O’nun koltuğu altında yaşamayı saraylara değişmiyor. “Sofranda yiyeceğim soğan ekmek en nefis ziyafetlerden daha lezzetlidir.”
Şoforumuz, kucuk yaşta kimsesiz kalmış. Yeni bir elbise, deliksiz pabuc anımsamıyor. Cocukluğu oyunla değil bir lokma ekmek peşinde gecmiş. Şimdi tek amacı, Gul’un neşe yaraşan gozlerine yaş duşurmemek.
Keşke sorun yalnızca ‘zenginlik-fakirlik’ olsa. Dalavereci mudur Turgut da Gul’un peşinde! Fabrikatorun gozune girmek icin yapmadığı yağcılık kalmamıştı. ‘Mevki sahibi ve gittiği her yerde kral gibi itibarı var’. Ama ‘bir şofor bozuntusu kendisine rakip olunca ayazda kalmış karanfile doner’. Punduna getirse Ali’yi ‘supurge tohumu gibi ekecek’. Adamları Necip ve Mustafa’ya “Gul’e sahip olup herifin (neredeyse elini ayağını optuğu fabrikatorden, şimdi boyle soz ediyor) damadı oldum mu ben de siz de sulaleniz de bir eli yağda bir eli balda lort gibi yaşarız” demişti. Her fırsatta ‘fitleyip’, kahramanımızın ‘sepetlenmesini sağlar’. Ama hırsını alamamış. Ali’yi esaslı bir şekilde silkelemek istiyor. “Sillenin nerden geldiğini anlamayacak.”
‘Goldfinger’daki (1964) (John Barry) ‘Dawn Raid on Fort Knox’ ve ‘The Death of Goldfinger – End Titles’. Adamları onde O arkada, hic yoktan kavga cıkarırlar. Mustafa’nın yaralanması ile kabak Ali’nin başında patlıyor. ‘325. maddenin A bendi’ gereğince 7 bucuk ay hapis!
İstanbul Cezaevi’nde kimleri tanımayız ki; Soyguncular kralı Hakkı Haktan; Tek yumrukta adam temizleyen Ali Seyhan; Canavar Rıza ve mahkûmların ‘Melek’ dedikleri gardiyan KÂmil Baba. En ilginci de ‘hem imam hem de belediye nikÂhlı karısını bıckı makinesiyle doğrayıp paket paket postaladığı icin gazetelere kadın kasabı diye gecen’ Şakir Dayı. ‘Eşi olen kurbağa da cok yaşamaz’ kuralının bir istisnası olarak hapiste ama keyfi yerinde!
Gul’un Ali’yi gormeye geldiği sahnede Mantovani’nin ‘Continental Encores’ (1959) albumundeki ‘Autumn Leaves’ (1945) (Joseph Kosma) melodisi var. Sevgilerini ‘araya giren sungulu jandarmalar, demir parmaklıklar bile azaltamamış’.
‘Emrinde yuzlerce kişiye boyun eğdiren’ Fabrikator, kızının Turgut’la evlenmesini istiyor. ‘O hapishane kuşuna, o katile’ varırsa reddedecek, evden kovacakmış!
‘Sayılı gun cabuk gecer’. Ali tahliye olur. Gul, ‘sırtındaki elbiseden başka hicbir şey almadan, parasını da dalkavuk Turgut’u da babasına bırakarak evden ayrılıyor’.
Bir tek davetlinin olmadığı nikÂh. Şahitleri, bulunmaz dost KÂmil Baba.
Hayganoş ve Artin Badik’in pansiyonunda bir oda tutarlar. Kendilerine bir yuva kurana kadar burada kalacaklarmış. [24 numaralı bu evi Filiz Akın’ın Hulya rolunde olduğu ‘Olume Kadar/Olumden Beter’ (1965) filminden anımsıyoruz].
Ali iş arıyor. ‘Hayat muşterek, evliliğin bir adı da can yoldaşlığı’ ama Turgut rahat bırakır mı? Kafasına koymuş bir kere; Onları ayıracak. Adamlarına hayat dersi vermeye devam ediyor; “Aşk dediğin şey ‘canım cicim’ laflarıyla gelir, gelir ucu paraya dayanır. Para olmayınca da sevgi suyunu ceker… Ben birini parmağıma doladım mı o kimse gitsin kendini denize atsın.”
Allem eder, kalem eder Hayganoş ve kocasını ‘sabıkalı Ali’nin Onları Macar Salamı gibi doğrayacağına’ inandırır.
Yeni evlilerin tek kurtuluşu Anadolu’ya gitmek.
Bunun da onlemini almış Turgut. Adamlarıyla fabrika bekcini olduruyor. Suc da, tabii, hicbir şeyden habersiz kahramanımızın ustune atılır.
Tekrar hapishane!
‘Goldfinger’daki (1964) (John Barry) ‘Teasing the Korean’. Mahkemenin kararı bu kez ‘450. maddenin 10. bendi mucibince temyizi kabil olmak uzere idam’!
Sevdiğine “Bazı insanlar talihsizlikle doğarlar” demişti. Ama duşunduğu kadar talihsiz değilmiş. ‘Temyiz’ surecinde cinayeti goren bir tanık ortaya cıkar.
Ne olurdu bundan haberi olsa da kacmasa, Sirkeci Garı’nda, hic istemeden KÂmil Baba’yı yaralamak zorunda kalmasaydı.
“Hatırlar mısın ‘kurbağalardan biri olunce eşleri yaşamaz’ derdin” dediğinde daha kotu şeyler olacak zannettik. Neyse ki polise teslim olur. Az bir ceza ile kurtulacakmış.

‘Ziyaret gunu’. Gul gelmiş. Kamil Baba’nın deyişiyle ‘hanım kızımız’; Şoforlere gore ‘şerbet gibi karı, yengemiz’!
Koğuşta Hakkı Haktan’ın Ali’ye soyledikleri; “Aşk bu be. Oyle kitaba, akla, fikre uymuyor. Az evvel ‘sen şoforsun, milyonerin kızında işin ne’ dedik. Arkadan ‘kut’, koskoca milyonerin kızı duştu mahpushanelere.”
(Yazan: Murat Celenligil)


Yonetmen: Turker İnanoğlu,
Oyuncular: Filiz Akın, Ayhan Işık, Nubar Terziyan, Turgut Ozatay, Nevzat Okcugil

Tanıtım ;


__________________