Ey mu’minler!

Ehl-i iman aşiretine karşı tecavuz vaziyetini almış ne kadar aşiret hukmunde duşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri icindeki daireler gibi, yuz daireden fazla vardır. Her birisine karşı, tesanud ederek, el ele verip mudafaa vaziyeti almaya mecbur iken, onların hucumunu teshil etmek, onların harim-i İslÂm’a girmeleri icin kapıları acmak hukmunde olan garazkÂrÂne tarafgirlik ve adavetkÂrÂne inat, hicbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O duşman daireler, ehl-i dalÂlet ve ilhaddan tut, t ehl-i kufrun Âlemine, t dunyanın ehval ve mesÂibine kadar, birbiri icinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi duşmanlar var. Butun bunlara karşı kuvvetli silÂhın ve siperin ve kal’an, uhuvvet-i İslÂmiyedir. Bu kal’a-i İslÂmiyeyi kucuk adavetlerle ve bahanelerle sarsmak, ne kadar hilÂf-ı vicdan ve ne kadar hilÂf-ı maslahat-ı İslÂmiye olduğunu bil, ayıl.

EhÂdis-i şerifede gelmiş ki: “Ahirzamanın Sufyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına gececek eşhas-ı muthişe-i muzırraları, İslÂm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri herc u merc eder ve koca Âlem-i İslÂm’ı esaret altına alır.”

Ey ehl-i iman! Zillet icinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilÂfınızdan istifade eden zalimlere karşı “İnneme’l-mu’minûne ıhvetun” [Mu’minler ancak kardeştirler. (Hucurat Sûresi: 10.)] kal’a-i kudsiyesi icine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı mu- hafaza ve ne de hukukunuzu mudafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir cocuk ikisini de dovebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir kucuk taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte, ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husûmetkÂrÂne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hice iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı ictimaiyenizle alÂkanız varsa, “Mu’min icin mu’min, sağlam yapılmış bir binanın birbirine kuvvet veren taşları gibidir.” (Buharî, SalÂt: 88) dustur-u Âliyeyi dustur-u hayat yapınız; sefalet-i dunyeviyeden ve şekàvet-i uhreviyeden kurtulunuz.

Mektubat, Yirmi İkinci Mektub, Beşinci Vecih, s. 317

LÛ*GAT*CE:

adavetkÂrÂne: Duşmanlık edercesine.

ehl-i dalÂlet ve ilhad: Hak yoldan sapmış ve dinsiz olanlar.

ehval: Korkular.

eşhas-ı muthişe-i muzırra: Zararlı ve dehşetli şahıslar.

harim-i İslÂm: İslÂmın mahremi, yabancılara yasak olan mukaddes yeri.

kal’a: Kale.

mesÂib: Musîbetler.

şekàvet-i uhreviye: Ahiret sıkıntısı, azabı.

şikak: Uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilÂf.

tahassun: Sığınma.

tesanud: Dayanışma.

teshil: Kolaylaştırma.

uhuvvet-i İslÂmiye: İslÂm kardeşliği.

***
__________________