
Ustad Bediuzzaman Hazretleri, Euzubesmele ve salavattan sonra derse başlardı. Bayram Yuksel Ağabey Ustad icin “Boş vakit gecirmezdi” der. Ona gore Ustad, “Hicbir zaman mubarek vaktini boş gecirmez, ya okur, ya tashihle meşgul olur veya okutturur, dinlerdi.”1
Ustad “Sadece Risale-i Nurla meşgul olurdu”
Bayram Yuksel anlatıyor: “Ustadımız Risale-i Nur’un hizmetini herşeye tercih ederdi. Hicbir zaman başka kitaplarla meşgul olduğunu gormedik. Daima Risale-i Nurların neşri, te’lifi, tashihi, okuması, yazması ve lÂhika mektupları gibi hizmetlerle meşgul olurdu. Bize de şu dersi verirdi: “Bakın, ben başka kitaplarla meşgul olmuyorum. Siz de Risale-i Nur’dan başka kitaplarla meşgul olmayın. Risale-i Nur size kÂfidir. “Risale-i Nur’un gıda ve taam hukmundeki hakîkatlarından hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his hisselerini alabilir. Yoksa yalnız akıl cuz’i bir hisse alır, otekiler gıdasız kalabilirler. Risale-i Nur sair ilimler gibi okunmamalı. Cunku ondaki iman-ı tahkikî ilimleri başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka cok letÂif-i insaniyenin kût ve nurudur.’2
Arabî Mesnevi-i Nurîye’den uzun sabah dersleri
Bayram Yuksel anlatıyor: “1954’te Isparta’da Ustad Hazretleri Arabî Mesnevî-i Nuriye’den derse başladı. Merhum Tahirî Ağabey, Merhum Zubeyir Ağabey ve Merhum CeylÂn Ağabeylerle beraber geldik. Mustafa Sungur Ağabey de ara sıra gelir, birkac gun kalırdı. Ustadımız ekseriyetle onu bazı hizmetler icin Ankara’ya gonderirdi. Ustadımız sabah namazından sonra derse başlıyordu. Ders beş-altı saat devam ediyordu. Adeta on yedi yaşında bir genc gibi cok hareketli idi. Bizler Arapcayı bilmiyorduk, ama Ustadımız yine derse muntazaman devam ediyordu. CeylÂn Ağabey cok guzel anlıyordu. Tam oğle ezanı okununcaya kadar ders devam ederdi. Yorgunluktan uykumuz gelirdi. Ustadımızın başucundaki saate bakardık, Ustadımız saati ters cevirirdi. Aklımızın, kalbimizin, ruhumuzun ve butunu lÂtifelerimizin derse verilmesini temin ederdi. Zubeyir Ağabey vucuduna iğne batırarak dersleri takip ederdi.
“Ustad bir gun, ‘EvlÂtlarım, bu ders yalnız bizi değil, butun kÂinatı alÂkadar eden bir derstir. Bu dersi mele-i alÂnın sakinleri de dinliyorlar. Bu ders cok muhimdir’ dedi. Hakîkaten bizlere de acaip bir hal oldu. “Yine bir gun dersten sonra, ‘Evlatlarım, siz zannediyor musunuz ki, biz beş altı kişi ders yapıyoruz? Biz bu dersimizle Anadolu’da binler ders yapan cemÂatlerin arasına mÂnen giriyoruz, beraber ders yapıyoruz’ demişti. “Hic Arapca bilmediğimiz halde, cok mukemmel anlamaya başlamıştık. Bu şekilde Arabî Mesnevî-i Nuriye’yi iki defa bitirdik. Bundan sonra da İşÃ‚rÂtu’l-İ’caz’ın yuzuncu sahifesine kadar Isparta’da; gerisini Cam Dağı’nda CeylÂn Ağabey, Zubeyir Ağabey, Ziya Arun ve Sungur Ağabeylere okuttu.”3
Sabah dersi, ders baklavası ve kur’a
Ahmet Gumuş Anlatıyor: “Ustad Bediuzzaman Hazretleri’nin bir usuluydu ki, sabah derslerinden sonra talebelerine ikramda bulunurdu. Kendisinin ‘ders baklavası’ tabir ettiği bu ikramlar umumiyetle kurabiye, elma, uzum, baklava gibi şeylerden olurdu. Bu ikramı yaparken kur’a cektirir ve kendisi de talebeler gibi kur’aya dahil olurdu. Kendisine kur’a isabet eden talebe once alırdı. Boylelikle kendisinin de Risale-i Nur talebesi olduğunu acıkca ifade etmek istiyordu.”4
Bayram yuksel anlatıyor: “Sabah dersinden sonra bize, ders baklavası diye bir teberruk verirdi. Yani bir elması varsa, bıcakla parcalayıp kur’a cekerdik. İlk kur’a kime isabet etse ilk sefer o alır, bazen bir salkım uzumu kac kişi olsak kur’a cekerek paylaşırdık. Bazen Isparta’da yapılan beyaz kurabiye tatlısından aldırırdı. Dersi evvel Ustadımız okur, sonra sırayla hep okurduk. O zamanlar hatt-ı Kur’Ân’dan ders yapardık. Yeni yazı eserler yoktu. Fakat lÂhika mektupları hem el yazısı, hem hatt-ı Kur’Ân’la teksir edilerek coğaltılırdı. “O sırada Sebilurreşad gibi dindar mecmualarda Ustad’dan ve Risale-i Nur’dan bahisler cıkardı. Ustadımız onları bizlere yazdırırdı. Bazan guzel yazılar cıkarsa lÂhika olarak neşrettirirdi.5
Recep Onaz anlatıyor: “1960 yılı Ramazan’ının ilk gunlerinde yine Ustadı gormek icin gitmiştim. Mustafa Ezener Ağabey, ‘Bugun Ustadla ders yapacağız’ dedi. İceri girdiğimizde diğer arkadaşlarda vardı. Ben Ustadımızın yuzune bakmadan elini opup oturdum. Ders esnasında Tarihce-i Hayat takip ediliyordu. Bir kitap da bana vermişlerdi. Dersin yerini buldum, fakat takip edemedim. Zira gozlerim durmuyor, kendiliğinden yaşlar boşanıyordu. Bu halim ders bitinceye kadar devam etti. Sadece eser elimde, oylece kalmıştım. Dersten sonra Ustad ders baklavası olarak, kurabiye taksimi icin CeylÂn Calışkan’a bir sayı tutturdu. Sayı sırası gelen, kurabiyeyi almıştı. Sonra Ustadımızla vedalaştık ve ayrıldım. Sonra ben o gozyaşlarımı; bu gozler Ustadımızı dunyada son kez gorecekmiş ve bir daha goremeyecekmiş gibi yorumlamıştım.”6
Barla Nahiye Mudurunun hanımının Ustad’dan ders alışı
Muhittin Yuruten anlatıyor: “Ustad Hazretleri’nin bir gun bana şoyle bir tavsiyesi olmuştu: ‘Bir catı altında yabancı bir kadınla, sakın yalnız olarak bulunma. İster ders, ister başka bir vesileyle olsun. Bunu sakın yapma. Cocuk dahi olsa, yanında muhakkak bir kimse bulunsun.’
“Sonra da başından gecen şu hadiseyi anlattı: “Barla’daki Nahiye Muduru benden ders alıyordu. Aldığı dersi de evde hanımına anlatıyormuş. Ailesi de, mutlaka benim ağzımdan ders almayı arzu ediyormuş. Benim ise kadınlarla bir alÂkam yok. Mudur Bey gelir gider, hanımının da ders almasını isterdi. Nihayet birgun, ‘Seninle beraber mestûre olarak gelsin. Senin hatırın icin bir ders vereyim’ dedim. Geldiler. İşin garibi şu ki, kadın ayakkabısını dışarıya, kocası da iceriye cıkarmıştı. Ben de kimse gelmesin diye kapıyı kilitlemiştim. Ders esnasında kapı acılmak icin zorlanmıştı. Bu arada ben hemen ayakkabılara baktım. Hanımın ayakkabısı dışarıda idi. Dersten sonra mudur ve hanımı gittiler. Biraz sonra kapıyı zorlayan geldi. Ona dedim: ‘Dışarıda kadın ayakkabılarını gorduğun zaman kalbine bir şey geldi mi?’ ‘Ustadım, kat’iyyen birşey gelmedi’ dedi.’
“Ustad konuşmalarında sık sık, ‘İhtiyatı, tedbiri elden bırakmayın’ diyerek bizi ikaz ederdi.”7
Dipnotlar:
1- Son Şahitler, 4.Cild, s.139
2- Son Şahirler, 3.Cild, s.52
3- Son Şahitler, 3.Cild, s. 71
4- Son Şahitler, 4.Cild, s. 150
5- Son Şahitler, 3.Cild, s.46
6- Son Şahitler, 4.Cild s. 139
7 -Son Şahitler, 3.Cild s. 208
__________________