ALTINCI SEBEP

Ehl-i hakkın ihtilÂfı namertliklerinden, himmetsizliklerinden, hamiyetsizliklerinden olmadığı gibi; gafletli ehl-i dunyanın ve ehl-i dalÂletin hayat-ı dunyeviyeye ait işlerde samimÂne ittifakları dahi mertlikten, hamiyetten, himmetten değildir. Belki, ehl-i hakkın, ekseriyetle ahirete ait olan faydaları duşunmekle, o ehemmiyetli ve kesretli meselelere hamiyeti, himmeti, mertliği inkısam eder. Hakikî sermaye olan vaktini bir meseleye sarf etmediği icin, meslektaşlarıyla ittifakı muhkemleşmiyor. Cunku meseleler cok, daire dahi geniştir.

Gafletli ehl-i dunya ise, yalnız hayat-ı dunyeviyeyi duşunduklerinden, butun hissiyatıyla ve ruh ve kalbiyle, şiddetli bir surette hayat-ı dunyeviyeye ait meselelere sarılır. Ve o meselede ona yardım edene kuvvetli yapışır. Ve hakikat nokta-i nazarında beş paraya değmeyen ve ehl-i hak ona on para kıymet vermeyen meselelere, divane olmuş elmascı bir Yahudînin beş paralık cam parcasına beş lira fiyat verdiği gibi, beş yuz lira kıymetindeki vaktini o meseleye hasreder. Elbette bu kadar fiyat verip ve şiddetli hissiyatla sarılmak, bÂtıl yolunda dahi olsa, samimî bir ihlÂs olduğundan, o meselede muvaffak olur ve ehl-i hakka galebe eder. Bu galebe neticesinde ehl-i hak zillete ve mahkûmiyete ve tasannua ve riyaya duşup ihlÂsı kaybeder. O namert, himmetsiz, hamiyetsiz bir kısım ehl-i dunyaya dalkavukluk etmeye mecbur olur.

Ey ehl-i hak! Ey hakperest ehl-i Şeriat ve ehl-i hakikat ve ehl-i tarikat! Bu muthiş maraz-ı ihtilÂfa karşı birbirinizin kusurunu gormeyerek, yekdiğerinizin ayıbına karşı gozunuzu yumunuz. “Boş sozlerle, cirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan gecip giderler. (Furkan Suresi: 72.)” edeb-i Furkanî ile edebleniniz. Ve haricî duşmanın hucumunda dahilî munakaşatı terk etmek ve ehl-i hakkı sukuttan ve zilletten kurtarmayı en birinci ve en muhim bir vazife-i uhreviye telÂkki edip, yuzer ÂyÂt ve ehadis-i Nebeviyenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavunu yapıp, butun hissiyatınızla, ehl-i dunyadan daha şiddetli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz, yani, ihtilÂfa duşmeyiniz. “Boyle kucuk meseleler icin kıymettar vaktimi sarf etmektense, o cok kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymettar şeylere sarf edeceğim” deyip cekilerek ittifakı zayıflaştırmayınız. Cunku bu manevî cihadda kucuk mesele zannettiğiniz, cok buyuk olabilir. Bir neferin, bir saatte, muhim ve hususî şerÂit dahilindeki nobeti bir sene ibadet hukmune bazen gecmesi gibi, bu ehl-i hakkın mağlûbiyeti zamanında, manevî mucahede mesailinde, kucuk bir meseleye sarf olunan senin kıymettar bir gunun, o neferin o saati gibi bin derece kıymet alabilir, bir gunun bin gun olabilir. Madem livechillÂhtır, o işin kucuğune, buyuğune, kıymetli ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlÂs ve rıza-i İlÂhî yolunda zerre, yıldız gibi olur. Vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Madem neticesi rıza-i İlÂhîdir ve mÂyesi ihlÂstır; o kucuk değildir, buyuktur.

Lem’alar, Yirminci Lem’a, s. 269
__________________