Bir cok insanın Dunyada yaşanan hadiseler karşısında aklına gelen ilk sorulardan birisidir bu. İşte bu sorulara Bediuzzaman hazretleri cevap vermiş, dikkatlice okuduğunuzda Muslumanlar olarak nerede hata yaptığımızı cok net goreceksiniz. Yedi bolumden oluşan cevapların birincisini buraya aktarıyoruz.

Muhim ve mudhiş bir sual:
Neden ehl-i dunya, ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalalet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde; ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyanet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilaf ediyorlar?
İttifak ehl-i vifakın hakkı iken ve hilaf ehl-i nifakın lazımı iken, neden bu hak oraya gecti ve şu haksızlık şuraya geldi?
Elcevab; Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsızlıktan gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakikatdarlıktan değildir.

Belki ehl-i dunyanın ve ehl-i siyasetin ve ehl-i mekteb gibi hayat-ı ictimaiyenin tabakatına dair birer muayyen vazife ile ve has bir hizmet ile meşgul taifelerin, cemaatlerin ve cem'iyetlerin vazifeleri taayyun edip ayrılmış. Ve o vezaif mukabilindeki alacakları maişet noktasındaki maddi ucret ve hubb-u cah ve şan u şeref noktasında teveccuh-u nastan alacakları manevi ucret taayyun etmiş, ayrılmış.Muzahame ve munakaşayı ve rekabeti intac edecek derecede bir iştirak yok. Onun icin, bunlar ne kadar fena bir meslekte de gitseler, birbiriyle ittifak edebilirler.

Amma ehl-i din ve ashab-ı ilim ve erbab-ı tarikat ise, bunların herbirisinin vazifesi umuma baktığı gibi, muaccel ucretleri de taayyun ve tahassus etmediği ve herbirinin makam-ı ictimaide ve teveccuh-u nasta ve husn-u kabuldeki hissesi tahassus etmiyor. Bir makama coklar namzed olur. Maddi ve manevi herbir ucrete cok eller uzanabilir. O noktadan muzahame ve rekabet tevellud edip; vifakı nifaka, ittifakı ihtilafa tebdil eder.

İşte bu mudhiş marazın merhemi, ilacı İHLASTIR.

Yani hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enaniyetin hatırına galib gelmekle "Benim mukafatımı vermek ancak Allah’a aittir.” Yunus Suresi, 10:72 sırrına mazhar olup, nastan gelen maddi ve manevi ucretten istiğna etmekle “Peygambere duşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.” Nur Suresi, 24:54 Sırrına mazhar olup.. husn-u kabul ve husn-u tesir ve teveccuh-u nası kazanmak noktalarının Cenab-ı Hakk'ın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğde dahil olmadığını ve lazım da olmadığını ve onunla mukellef olmadığını bilmekle ihlasa muvaffak olur. Yoksa ihlası kacırır.
İhtar: Teveccuh-u nas istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlası kaybeder, riyaya girer. Şan u şeref arzusuyla teveccuh-u nas ise; ucret ve mukafat değil, belki ihlassızlık yuzunden gelen bir itab ve bir mucazattır. Evet amel-i salihin hayatı olan ihlasın zararına teveccuh-u nas ve şan u şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cuz'iyeye mukabil, kabrin obur tarafında azab-ı kabir gibi nahoş bir şekil aldığından; teveccuh-u nası arzu etmek değil, belki ondan urkmek ve kacmak lazımdır. Şohretperestlerin ve şan u şeref peşinde koşanların kulakları cınlasın. Dip Not :Sahabelerin sena-i Kur’aniyeye mazhar olan isar hasletini kendine rehber etmek, yani, hediye ve sadakanın kabulunde başkasını kendine tercih etmek ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfaat-i maddiyeyi istemeden ve kalben talep etmeden, sırf bir ihsan-ı İlahi bilerek, nastan minnet almayarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır. Cunku, hizmet-i diniyenin mukabilinde dunyada birşey istenilmemeli ki, ihlas kacmasın. Cendan hakları var ki, ummet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekata da mustehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir. Verildiği vakit de “Hizmetimin ucretidir” denilmez. Mumkun olduğu kadar kanaatkarane, başka ehil ve daha mustehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek,“Kendileri ihtiyac halinde olsalar bile başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.” Haşir Suresi, 59:9 sırrına mazhariyetle, bu muthiş tehlikeden kurtulup ihlası kazanabilir. Risale-i Nur / İhlas Risalesi / Said NursiKaynak
__________________