
Hazret-i Ustadımızın Afyon hapsinde yazdığı ve el yazısı nushalarda bulunan kıymeddar bir gayr-i munteşir (neşrolmamış) mektubunu takdim ediyoruz.
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Ey musibete, hastalığa ve hapse duşen bicare insan!
Uzun bir omur isterseniz ve buyuk bir ticaret arzu ederseniz ve manevi buyuk bir surur ve sevinc isterseniz ve umum vaktinizi, hatta uykuda dahi olsa, ibadette olmak isterseniz, oyle ise farz namazını terketmeyiniz.
İşte bu farz namaz sizin hapiste ve hastalıktaki herbir dakika omrunuzu bir saat kadar ibadet zamanına cevirebilir. Ve ahiretiniz icin musibette gecen dakikalar bir ibadet ve tesbih taneleri gibi olur.
Farz namaz ise, tesbihi ceken ip gibi onları cem edip dağılmaktan muhafaza ediyor. Nefs-i emmarenin bir parca tembelliğinin hatırı icin ruh ve kalb ve aklın zahmetini ve sıkıntısını cekmek, hapis ve hastalığı ve musibeti ikileştirir. Yani maddi musibete merakla manevi bir musibeti ilave eder.
Farz namaz, ruha ve kalbe ferah etmekle beraber nefis dahi zahir az bir zahmet icinde bir istirahat hissedebilir. İşsiz ve ozursuz bir insan, hapis gibi yerlerde musibetlerde herşeyden ziyade Cenab-ı Hakkın dergahına namaz ile cıkar medet ister.
Hastaların piri, ustadı, Hazret-i Eyyub Aleyhisselam’dır. Mahpusların piri ustadı dahi, Hazret-i Yusuf Aleyhisselam’dır.
Medrese-i Yusufiye’de (hapiste) oturanlar Namazsız kalmamalı. Hususan Şuhur-u selasede (ucaylarda) ayetle seksen uc sene dort ay manevi uzun bir omru kazandıran Ramazan-ı Şerif ayındaki oruc ve namaz gibi ibadet, buyuk şevk ile yapılmaz mı? Hususen gunahlardan bir derece kesilmiş olan hapiste, musibette ve hastalıktaki insanlar daha ziyade (bu uc aya) hurmet edip farzları eda etmek gerektir, elzemdir.
Namazı vaktinde kılmanın ne derece tukenmez uhrevi bir sermaye olduğu bununla anlaşılıyor ki: Herbir namaz vaktinde alem-i İslam denilen muazzam camiinde yuz milyondan fazla bir cemaat-ı kubra namaz kılıyor. O cemaatte her bir adam umum o cematte hem şefaatci, hem duacı olur.O vakit namaza iştirak etmeyen hissesini alamaz.
Kaynayan miri ve askeri kazanına ve karavanasını goturmeyen tayinatını alamadığı gibi, o cemaat-ı kubranın manevi matbahında, kaynayan kazanından manevi erzakını alamaz.
Belki vaktinde namaza iştirakle o cemaatın ordusuna iştirak etmiş olmakla ve dualarına “amin” demek hukmunde olan namazı vaktinde kılmakla kazanılabilir.
İşte alem-i ebedi olan ahiretin nihayetsiz hayatını tukenmez boyle ab-ı hayat ceşmesi hukmunde olan ucyuz elli milyonun dualarını ve şefaatlerini, namazı vaktinde kılmakla kazanılabilir.
Evet her asırda ucyuz elli milyondan ziyade efradı bulunan muslumanlardan her vaktin namazında hic olmazsa yuz milyondan fazla bir cemaat-ı azam beraber اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ "ihdinas sıratal mustekim" deyip:
“Bizleri doğru yola hidayet eyle” Namazın akabinde, “mu’minleri mağfiret eyle” diye dua ve niyaz ediyorlar.
Bu şefaat ve bu dua bir mu’mine ahiret icin tukenmez bir sermayedir. Ebedi hayatına daimi bir varidat temin eder.
SAİD NURSİ
Kaynak
__________________