Akıl Neyi Bilir? -
Akıl itaati gerektirir Allah yolunda olmaya calışanların en buyuk engellerinden biri de, her akıllarına gelen şeyin doğruluğunu iddia etmeleridir. Halbuki akıl her taraftan saldırıyla karşı karşıyadır. Nefisten vesvese gelir, şeytan bozgunculuk eder, insanın tabiatı da fena arzularla kuşatılmıştır.

Durum boyleyken Hak yolcularında akıllarına her geleni Allahtan gelmiş gibi kabul etme meyli gorulur. Gercek ise coğu zaman tersidir. Nefsin hevası kandırır. Nefs sağ elinde Kuran ve tesbihle gelirken, diğer elinde ve koynunda hancerini gizler. Nefsin mushafı, aklını, ruhunu, kalbini, sırrını katleder.

Akıl nuranî, nefs zulmanîdir. Akıl Allahtandır, nurdur; nefs cehennemdendir, zulmettir. “Peki nasıl oluyor da akıl bu nefse yeniliyor? dersen, akıl bedende gariptir. Allahın ikramıyla konmuştur. Evin sahibi nefstir.

Allah TealÂ, Hz. Adem a.s.ın pak cesedini bulunduğu mekana koydu. Ruha “Gir! diye emretti. Ruh, cesede baktı ki dar, kucuk, sıkıntılı... Allah TealÂ; “Zorlu gir, sıkıntılı gir. buyurdu. Ruh cesede girdi, once beyinde tecelli etti. Ruhun nuraniyeti sonra goze indi. Goz bir baktı, alt tarafı camur, ust tarafı akıl. Daha sonra genize geldi. İlk defa “ElhamdulillÂh. dedi. Adem a.s.ın ilk sozu bu oldu. Mumin, ne verilirse hamd etmekle mukelleftir. Hayırdan, şerden ne verildi ise Allahı bilen mumin “ElhamdulillÂh der. Sonra aşağı indi, diz kapağına geldi.

Cibril a.s. elinde uc nuranî lÂtif şeyle geldi. Adem a.s.a bu ucunden birini almasını soyledi. O, aklı aldı. Bu uc nuranî lÂtif şey, akıl, iman ve hay idi. Akıl cesede girdi. İman: “Bana Allah emretti, akıl neredeyse ben oradayım. diyerek o da girdi. Hay da: “Rabbim bana emretti, iman neredeyse ben de oradayım. diyerek o dahi girdi.

Aklımızı ahmak nefsimize esir yapmayalım. Vucut iklimimizdeki kılıc akıl kılıcıdır, onu nefse vermeyelim. Aklı olmayana din yoktur. Akıl yoksa namaz, oruc, hac farz olmaz. Adam torun ve sakal sahibidir ama ahireti anlayacak aklı yoksa tımarhaneye koymak lÂzım gelir. Reşit nedir? Medenî kanunda on sekiz, dinimiz hukmunce hayırla şerri ayırt ettiği yaş o adamın ruşdudur.

Akıl itaati gerektirir, nerede konuşulup nerede susulacağını bilir. fiu halde biz irademizle itaatin dışında ne yapabiliriz? Eğer yaparsak, akılsız olarak, yani akıl vucutta yokmuş gibi yaparız.

* * *

Aslolan insanın Rabbini bilmesi, her şeyiyle Ona muhtac olduğunu idrak etmesidir. Mana yolcululuğundan maksat da budur, maneviyat erliği de... Gerisi Alemlerin Rabbinin lutfudur. Kul her halukÂrda şukredici, haline razı, verilenden memnun olmalıdır. Haline şukretmeden “Yok mu daha? demek edep dışıdır. İkram sahibini gormemek, bilmemek demektir.

Allahı bilen kendisinin bir şey olmadığını bilir. Başka bir deyişle, kendisinin bir şey olmadığını bilen Allahı bilir. Butun ilimler bilinse, akla, kalbe bilgi aksa da aksi durumda bir fayda etmez. Bize duşen vazife Allahın emanetini sıkı tutmak. Dinimize sahip cıkmak, imanımızı muhafaza etmek, Allahın peygamberlerine, evliyasına hurmet etmektir. Bunu yapan musluman ne kadar bahtiyar, ne kadar talihli bir insandır! Sonu da inşallah ebedi cennet hayatıdır. En Guzelin ve Onun guzellerinin gulunce gonulde gul actıran cemallerinden buyuk nimet yoktur.

Allah dilediğine dilediğini verir, dilediğini alır. Bu yalnızca Onun bileceği bir iştir. Kime ne lutfedilmişse bu da yalnızca o kişiyi ilgilendirir. Bize duşen yuzumuzu her halde memnuniyetle Rabbimize cevirip, gonulden minnettar olmaktır. Alemlerin Rabbi Allaha hamdolsun.

Mehmet ILDIRAR semerkand dergisi