Dunyayı Tutan Ne?
sevgi aşk
Hasret Dunya hasret uzerine kuruludur.

Bir hasretle oyle doner durur.

Sular hasretle akar, ruzgar hasretle eser, guneş hasretle doğar.

İnsan, bir hasretle, ama neye olduğunu bilmediği bir hasretle dolaşır durur.

Lakin kimi anlar vardır, ay ışığının aydınlattığı odalarda bir garip gonul kulluğunu anlar, hasretini cektiğiyle hasbi halleşir, zikreder, şukreder...

Suyun, ruzgarın , gecenin, sabahın, dunyanın o an hasreti diner. Zamanın hasreti sona erer. Cunku, hasreti cekilen bir kulun gonlundedir.

Guneş, hep boyle bir gonule doğmak ister.

Ruzgar , hep ondan yana eser.

Sular yonunu değiştirir, ona doğru akar.

Ve hayat pek cok parıltılı yerde soner, garip viranedeki yaralı gonule doğar.

Zikreden, yeşil ağac gibidir

Ebu Said r.a. bir gun Rasulullah s.a.v.'e sordu:

- Ya Rasulallah , kıyamet gunu Allah katında en ustun dereceye hangi kullar erişir?

Efendimiz s.a.v. buyurdu:

- Allah'ı cokca zikredenler. Ebu Said r.a .:

- Ya Rasulallah , onlar Allah yolunda savaşan gaziden de mi ustun olacaklar?

- Evet ; bir gazi kılıcıyla kÂfirlerin ve muşriklerin arasına dalsa, kılıcı kırılıp kendisi kana boyanıncaya kadar savaşsa, yine de Allah'ı cokca ananlar derece bakımından ondan ustundur.

Ve yine Efendimiz s.a.v. buyurdular:

“Gafiller arasında Allah'ı zikreden gonul, kuru calılar arasındaki yeşil ağac gibidir.

Yeşil ağactır, yani diridir, hayattadır, meyve verir, besler.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurdular:

- Dunyada yuksek derecelere sahip olanlar, cennete onde gidenler, ilk girenler oldu.

Ashaptan birisi sordu:

- Yuksek derecelere sahip olanlar kimlerdir ya Rasulallah ?

Efendimiz s.a.v. buyurdu ki:

- Allah'ı cok zikreden erkekler ve kadınlardır.

“Allah'ın zikrine sarılın

Bir gun Ebu Hureyre r.a. sokakta eğleşen insanlara şoyle seslendi:

- Burada boyle boşu boşuna ne duruyorsunuz? Mescide koşun, orada Rasul -i Ekrem'in mirası bolunuyor. Siz de hakkınızı alın.

Oradakiler hemen mescide koştular ve boyle bir mal taksiminin olmadığını gorerek geri donduler. Ebu Hureyre r.a.'ı bulup boyle bir taksimatın olmadığını soylediler. Ebu Hureyre r.a. sordu:

- Ya ne gordunuz, orada ne yapılıyordu?

- Kimisi Kur'an okuyor, kimisi zikrediyor.

Ebu Hureyre r.a. dedi ki:

- İşte Rasul -i Ekrem'in mirası bunlardır: Kur'an -ı Kerim ve zikir.

. . .

Hz. Omer r.a. demiştir ki:

“İnsanlardan soz ederek nefislerinizi oyalamayın. Bu sizin icin bir musibettir. Allah'ın zikrine sarılın.

İbn -i Mesud r.a. ise zikri ve zikir arkadaşlığını şoyle teşvik etmiştir:

“Allah'ı cokca zikredin. Allah'ı anma konusunda yardımcı olacak kimselerden gayrısının arkadaşlığını, dostluğunu kaybetmeniz sizin icin zarar değildir.

. . .

Habib bin Ubeydullah r.a ., Ebu'd - Derda r.a. ile birlikteydi. Birisi gelerek Ebu'd - Derda r.a.'a şoyle dedi:

- Hadi bana oğut ver!

Ebu'd - Derda r.a. dedi ki:

- Sevincli , huzurlu anlarında Allah'ı zikret ki, O da seni sıkıntıya duştuğunde ansın.

Dunyada cennet bahceleri

Efendimiz s.a.v. bir gun dolaşırken ashaptan birkac kişiye rastladı ve onlara şoyle dedi:

- Cennet bahcelerine rastladığınızda orada oturun, oradaki nimetlerden faydalanın.

Dediler ki:

- Ya Rasulallah , cennet bahceleri nedir?

Rasulullah s.a.v. şoyle buyurdu:

- Zikir halkaları cennet bahceleridir. Allah'ın meleklerden oluşan birlikleri vardır. Onlar yeryuzundeki zikir meclislerine konar, oralarda otururlar. O halde meleklerle donatılmış bu cennet bahcelerine siz de dahil olun.

. . .

Yine ashaptan bir topluluğa hitaben Rasulullah s.a.v. şoyle dedi:

- Allah kıyamet gunu birtakım insanları yuzleri nurlu olarak inciden minberler uzerinde diriltecek, halk onlara imrenecek. Halbuki bu kimseler ne peygamber ne de şehittirler.

Ashaptan birisi sordu:

- Ya Rasulallah , peki onların ozellikleri nedir? Vasıflarını soyle ki kendilerini tanıyalım.

Rasulullah s.a.v. buyurdu:

- Onlar değişik kabilelerden, muhtelif beldelerden oldukları halde birbirlerini Allah icin seven ve Allah'ı anmak uzere bir araya gelen kimselerdir.

Nerede, kimlerleyiz?

Bir cakıl taşı altın madeninde bulunmakla altına donmez. Yine taştır, yalnızca bir cakıl taşı. Oysa insan...

Rasulullah s.a.v. Ebu Salih r.a. ile bulundukları bir gun buyurdular:

“Yeryuzunde seyahat eden bazı melekler vardır. Bunlar zikir meclislerine uğradıklarında diğer arkadaşlarını cağırır, Gelin, aradığınız buradadır' der ve zikredenleri goklere kadar kuşatır, tavaf ederler. Allahu Teal , Kullarımı nasıl gordunuz' diye sorar. Melekler, Onları seni zikreder, seni tesbih ederken gorduk' derler. Allahu Teal , Şahit olun, ben onları mağfiret ettim' der. Melekler, Fakat onların arasında zikir icin değil de başka bir ihtiyacından dolayı bulunan birisi var' derler. Allahu Teal , Onlar oyle insanlardır ve oyle topluluktur ki, onlarla birlikte olanlar da fena insanlar değildir. O insanları da zikir meclisinin hatırına affettim' buyurur.

Zikreden bir insan altından kıymetlidir, yanındaki cakıl taşını kendi cevherine dondurur.

. . .

Hz. Muaviye r.a. mescitte halka olup oturan bir cemaate rastladı ve onlara sordu:

- Ne sebeple halka olup oturdunuz?

- Allah'ı zikretmek uzere oturduk, dediler.

- Allah icin soyleyin, sadece bu yuzden mi halka olup oturdunuz?

- Evet , vallahi bundan başka bir sebepten dolayı oturmuyoruz.

Bunun uzerine Muaviye r.a. dedi ki:

- Ben sizi başka bir şeyle itham ettiğim icin yemin ettirmedim. Şu sebeple ki, Rasul -i Ekrem bir gun boyle bir cemaate rastlamış ve bu şekilde kendilerine ne yaptıklarını iki kez tekrarlattıktan sonra şoyle demiştir: “Muhakkak ki ben sizi itham ettiğim icin yemin ettirmedim. Sizi, yaptığınız bu guzel amele bir kez daha şahitlik ettirmek istedim. Zira Cebrail a.s. bana gelip yuce Allah'ın sizinle meleklere iftihar ettiğini haber verdi.

Sadece O biliyor

Ağzımızdan cıkan sozlerdir ki, bizi hem vezir hem rezil eder.

Soz vardır dağlar aştırır, soz vardır duz yolda ayağımızı kaydırır.

Rasulullah s.a.v. bir gun ashabından birkac kişiye sordu:

- İcinizde her gun Uhud Dağı buyukluğunde amel yapabilecek bir kimse var mıdır?

Ashab -ı Kiram sordular:

- Ya Rasulallah , buna kim guc yetirebilir? Efendimiz s.a.v .:

- Buna hepinizin gucu yeter, buyurdu. Sahabiler :

- Ya Rasulallah , o amel nedir? diye sorunca, Efendimiz s.a.v. buyurdu ki:

- Subhanallah ' Uhud Dağı'ndan buyuktur. Elhamdulillah' Uhud Dağı'ndan buyuktur. Allahu Ekber ' Uhud Dağı'ndan buyuktur.

. . .

Hz. Aişe r.a.'a “ Rasul -i Ekrem'den bize bir şeyler anlat dediklerinde, Aişe r.a. şunları soyledi:

- O , namazdan once misvak kullanılarak kılınan namazı, misvak kullanılmadan kılınan namazdan yetmiş kat ustun tutardı.* “Başkalarının duymadığı hafî (sessiz) zikir, sesli zikirden yetmiş kat ustundur buyurur bunu şoyle anlatırlardı: “Kıyamet gunu Allah, mahlukatı hesaba cekmek uzere bir araya topladığında, Hafaza Melekleri kulun yaptıklarından yazdıkları şeyleri getirirler. Allah onlara: Bakın bakalım o kimsenin başka bir hayrı kalmış mı?' diye sorar. Melekler, Ey Rabbimiz, bizim bildiklerimizden ve zaptettiklerimizden hicbir şey bırakmadık, hepsini sayıp yazdık, getirdik' derler. Bunun uzerine Cenab -ı Hak sorguya cekilen kuluna şoyle der: Benim katımda senin icin saklı bir şey var. Sen onu bilmezsin, meleklerim de bilmezler. Ben seni onunla mukafatlandıracağım . O amel senin gizli zikrindir'

Her an, her durumda

Kur'an -ı Kerim'de “Onlar ayakta iken, otururken ve yanları ustune yatarken Allah'ı zikreder. ( Âl -i İmran, 191) ve: “Ey iman edenler! Allah'ı cokca zikredin ve onu sabah akşam tesbih edin. ( Ahzap , 41-42 ) buyuruldu .

Yani zikir diğer ibadetler gibi zamana, mekÂna ve hale bağlı değil. Her an, her durumda Rabbimiz'i zikretmemiz emrolunuyor . Efendimiz s.a.v. de cennet ehlinin yalnızca dunyada zikirsiz gecen anlarına uzuleceğini soyleyerek, zikirsiz anları hasret anları olarak nitelendiriyor.

İbn -i Mesud r.a. anlatıyor, Allah Rasulu s.a.v. akşama erişince: “Bizler akşama vardık. Mulk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye gucu yetendir. Rabbim! Bu gecede ve bu geceden sonraki gecelerde vuku bulacak hadiselerin en hayırlısını senden niyaz ederim. Bu gecede ve bundan sonraki gecelerde vuku bulacak hadiselerin şerrinden de sana sığınırım. derdi.

Rasulullah s.a.v. sabaha ulaşınca da, “Bizler sabaha ulaştık. Butunuyle Allah icin olan mulk de sabaha ulaştı. der ve Allah'a sığınarak gece ve sabahta onu zikrederdi.

İbn -i Abbas r.a. ise Rasulullah s.a.v.'in şu sozunu bize nakleder: “Şu iki goze asla cehennem ateşi değmez: Gecenin ortasında Allah korkusundan ağlayan goz, Allah yolunda geceyi nobet tutarak uykusuz geciren goz.

Dunyayı tutan ne?

Sabit el-Bunanî r.a. bir gun şoyle dedi:

- Ben, Rabbimin beni ne zaman zikrettiğini cok iyi biliyorum.

Bu sozu duyanlar irkilerek sordular:

- Bunu nasıl bilebilirsin?

Sabit el- Bunani r.a. şu cevabı verdi:

- Ben onu zikrettiğim zaman, o da beni zikrediyor.

. . .

Dunya hasret uzerine kuruludur.

Rabbimiz'e duyduğumuz hasret uzerine...

Dunyayı ayakta tutan da, hasretlik cekenlerin sevgisidir.

Cunku sevgi ve hasret birbirine her şeyden ziyade yakışır.

Seven, her an sevdiğiyle beraber olmanın hasretiyle kavrulur. Seven her yerde, her insanda, her nesnede sevdiğini gorur. Seven, her anını sevdiğini anarak doldurur.

Zikir, O'nun yolunda en değerli, en kolay adım oldu.

Neden hem en kolay, hem en değerli oldu?

Cunku zikir dunyayı ayakta tutan sevgi uzerine kuruldu.


Elvida UNLU =semerkand dergisi