İslamiyetten once arabistanın durumu

İslÂmiyet’ten once Araplar, henuz millet hÂline gelemedikleri icin; kabîleler hÂlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına “Şeyh” deniyordu. Hicaz ve Yemen bolgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle collerde cadır ve gocebe hayÂtı geciriyorlardı. Hicaz bolgesinde uc onemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve TÂif’ti. Mekke’de Kureyş Kabîlesi, TÂifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazrec adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak uzere uc yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle gocebe idiler.

Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yuzunden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dort ayında (Muharrem, Recep, Zilka’de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi. Bu aylara “eşhur-i hurum”(1) (savaşılması, kan dokulmesi haram olan hurmetli aylar) denir. Bu esnÂda, butun kabîleler guvenlik icinde seyÂhat edebildikleri icin, genellikle buyuk panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke’nin hÂkimi, KÂbe ve civÂrındaki putların koruyucusu oldukları icin Kureyş kabîlesi, diğer butun kabîlelerden saygı gorurdu. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyÂhat edebiliyorlardı.

Hicaz bolgesindeki panayırların en onemlileri, Mekke civÂrında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zulmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ulkenin dort bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şÃ‚irler, hatipler, kÂhinler ve ceşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. TÂif’le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, KÂbe’nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde KÂbe duvarında asılmış olan yedi unlu kasideye “el-Muallekatu’s-seb’a” (Yedi Askı) denilmiştir.

Muslumanlıktan once, Arapların coğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilÂh diye tapıyorlardı. En onemli putlar, Hubel, LÂt, MenÂt, UzzÂ, Vedd, Suva’, Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke’de KÂbe ve civÂrına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kÂbîlenin ayrı bir putu, her putun ozel bir ziyÂret gunu vardı. Boylece yılın her gununde putlarını ziyÂrete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticÂret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hÂline gelmiş bulunuyordu.

Arabistan’da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve SÂbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, cok az sayıda, Hz. İbrahim’in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan “Hanîf”ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve SÂide oğlu Kuss bunlardandı.

İslÂmiyetten once Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye’de) “Nebtî”, guneyinde (Yemen’de) “Himyerî”, Irak’ta ise “SuryÂnî” yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak’a ticÂret icin yaptıkları seyÂhatlarda Arapca’yı Nebtî ve SuryÂnî yazıları ile yazmayı oğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından “Nesih”; SuryÂnî yazısından da “Kûfî” denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Comertlik, konukseverlik, sozde durma, duşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himÂye, cesÂret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri ustun, fakirleri hor gorme, icki ve kumar duşkunluğu, kabilecilik gayreti ile kan dokme gibi son derece cirkin Âdetleri de vardı. Hele kole ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, olen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirÂs alamadıkları gibi, kendileri mirÂs malları arasında, mirÂscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş Âdeta meslek hÂline gelmişti. Bu yuzden bazı kimseler kız cocuklarını diri diri kumlara gomecek derecede vahşet gostermişlerdi.(3)

İslÂmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, butun dunya, zulum, sefÂhet ve cehÂletin karanlığı icindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar icinde bunalmış olan insanlık, bir murşit, bir kurtarıcı beklemekteydi.
Kur’Ân-ı Kerîm “CÂhiliyet Devri” denilen bu karanlık donemi, “İnsanların kendi elleriyle işledikleri kotulukler yuzunden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı.”(4) ifÂdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.

“Aralarında birine bir kızı olduğu mujdelendiği zaman, ici gamla dolarak yuzu simsiyah kesilir. Kendisine verilen kotu mujde yuzunden halktan gizlenmeye calışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gomsun? Ne kotu hukum veriyorlar.” (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrıca bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)