Muslumanın Ortak Aklı İSTİŞARE
Sevk ve idare sorumluluğu, doğru tespitler yapmayı, doğru cozumler uretmeyi, doğru kararlar almayı gerektirir.
Fakat insan her zaman her şeyin doğrusunu bilemeyebilir. Beşerdir şaşar, yanılır, hata eder.
Ne kadar iyi niyetli, ne kadar zeki ve mahir olursa olsun, her meselede isabetli karar vermesi mumkun değildir.
Boyle bir ihtimalle zarara uğramamızı, yanlışa duşmemizi, emek ve imkanlarımızın heba olmasını istemeyen Cenab-ı Hak, bizi istişareye davet eder.
Efendimiz s.a.v., Hepiniz cobansınız ve surunuzden sorumlusunuz. buyurur. Bu bir benzetmedir. Kim olursa olsun, herkesin mutlaka bir sevk ve idare sorumluluğu taşıdığına işaret eder. Nitekim hadis-i şerifin devamında, imam veya emir ummetin, erkek aile halkının, kadın evinin ve cocuklarının, hizmetci efendisinin malının cobanı olarak orneklenir. Turkceye coban diye aktarılan hadis metnindeki rÂî kelimesi, bir topluluğu en guzel şekilde yoneten, yonetimi altında olanları koruyup gozeten, her bakımdan guvenilen ve bu sebeple de kendisine riayet edilen kimse demektir.
Evet, hepimizin doğru yonetmekle mukellef olduğu bir meşguliyet sahası vardır mutlaka. Tek başımıza olduğumuzu, kendimizden başka kimsenin sorumluluğunu taşımadığımızı iddia etsek bile vardır. En azından vucut azalarımızın, duygularımızın, kabiliyet veya imkanlarımızın doğru yonde kullanılmasından sorumluyuz.
Şu veya bu derecedeki sevk ve idare sorumluluğu, doğru tespitler yapmayı, doğru cozumler uretmeyi, doğru kararlar almayı gerektirir. Fakat insan her zaman her şeyin doğrusunu bilemeyebilir. Beşerdir şaşar, yanılır, hata eder. Ne kadar iyi niyetli, ne kadar zeki ve mahir olursa olsun, her meselede isabetli karar vermesi mumkun değildir. Boyle bir ihtimalle zarara uğramamızı, yanlışa duşmemizi, emek ve imkanlarımızın heba olmasını istemeyen Cenab-ı Hak, bizi istişareye davet eder.
Muslumanın şiarı
İstişare, herhangi bir konuda en doğru metot ve cozume ulaşmak, en uygun kararı almak icin bilgisine, uzmanlığına, ahlÂkına guvenilen kişi veya kişilerle goruş alışverişinde bulunmak demektir.
İstişare muslumanın şiarıdır. Kuran-ı Kerimin Şûr suresi 38. ayetinde muminlerin işlerini kendi aralarında istişare ile gormeleri ovulmuştur. Âl-i İmran suresinin 159. ayetinde ise Hz. Peygamber s.a.v.e hitaben, (Etrafında toplanıp sana tabi olanlarla) istişare et buyurulmuş, Efendimiz s.a.v. de vahiyle belirlenmemiş hemen her konuda ashabıyla istişare etmiştir.
Ebu Hureyre r.a.ın Dostlarıyla Rasulullahtan daha fazla istişare eden bir kimse gormedim. dediği haber verilir. Esasen vahye mazhar olması ve fetaneti sebebiyle Allah Rasulu s.a.v.in istişareye, diğer insanların goruş ve tekliflerine ihtiyacı yoktur. Buna rağmen istişareye memur edilmesi, ulemamızın da belirttiği gibi, ummetine bu hususta da ornek olmak, onları teşvik etmek icindir.
Nitekim sırat-ı mustakimin ancak sunnet-i seniyyeye sımsıkı sarılmakla yurunebileceğini bilen muslumanlar, istişareyi hayatlarının vazgecilmez bir usulu haline getirmişlerdir. Aileden devlet yonetimine kadar her kademede işlerini istişare ile gormuşler, aşılamaz sanılan yalcın dağları birbirlerine danışa danışa aşıp yuksek bir medeniyetin kurucusu olmuşlardır.
Hz. Peygamber s.a.v.in ornekliğiyle daha Hulefa-yi Raşidin doneminde bir yonetim tarzı haline getirilerek kurumsallaştırılan istişareyi, Batılı toplumlar asırlar sonra nice acıların ardından keşfedebilmişlerdir ancak.
Petekten bal sağmak
Bugun artık musluman olsun olmasın herkes istişarenin gerekliliğine inanmış gorunuyor. Neredeyse butun devletlerin meclisleri, senatoları var. Şirketler kadrolu danışmanlar istihdam ediyor. Herhangi bir konuda yetki ve sorumluluk alan kişilerin etrafında musteşarlardan muşavirlerden gecilmiyor. Sivil toplum organizasyonları bile sık sık istişarî toplantılarla gundeme geliyor.
Fakat istişarenin bu kadar yaygınlık kazanmış ve benimsenmiş olması, yanlışlıkları her gecen gun biraz daha azaltıp yapılan işleri daha guzel, daha hayırlı, daha verimli kılıyor mu, orası şupheli.
İstişare, meşveret ve muşavere kelimeleri aynı kokten gelir ve hepsi de aşağı yukarı aynı manayı, yani maksada ulaştıracak en doğru yolu gostermek, hedeflenen şeye işaret etmek manasını karşılar. Yine aynı kokten tureyen şura kelimesi ile ise daha ziyade istişare icin toplanma veya istişare eden topluluk kastedilir.
Butun bu kelimelerin kok manalarından biri de balı peteğinden cıkarmak, bal sağmaktır. Boylece hem istişare ile ulaşılan neticenin hayırlı, faydalı ve guzel olması gerektiğine, hem de bu neticenin ortak bir cabayla kazanılabileceğine işaret edilir.
Kokteki bu petekten bal sağmak manası bir şeyi daha duşundurur: Her petekte bal olmaz, dolayısıyla da her petekten bal almaya calışmak beyhude bir cabadır. Yahut petek bal ile doludur da peteği kovandan cıkarmanın, balı sağmanın usulune ve zamanına riayet etmeyince heba olur gider.
semerkand dergisi