Said Nursinin Mehdi Hakkındaki Sozleri
Said Nursinin Mehdi Hakkındaki Duşunceleri


Mehdiyet konusu, İslam tarihi boyunca gundemde olan ve merak uyandıran bir konudur. Oyle ki buyuk İslam alimi ve Hicri 13. asrın muceddidi Bediuzzaman Said Nursi, İslam tarihinde pek cok kişinin Hz. Mehdi'nin kendi donemlerinde geleceğini duşunerek yanıldıklarını belirtmiştir.

Bediuzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Kulliyatı'nın pek cok yerinde, Peygamber Efendimiz (sav)'in mujdelediği Hz. Mehdi'nin kendisinden sonra geleceğini haber vermiş ve Mehdiyet hakkında hadislerde gecen konulara acıklık getirmiştir. Hz. Mehdi'nin ve talebelerinin geleceğiyle ilgili Said Nursi'nin ifadelerinden biri şoyledir
:
"Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sunbullenir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)

Fakat gunumuzde bazı kimselerin, Bediuzzaman'ın ahir zamanda geleceği mujdelenen Hz. Mehdi olduğu yanılgısına duştuğu gorulmektedir.

Oysa, Bediuzzaman eserlerinde, kendisinin ahir zamanda mujdelenen Mehdi olmadığını, nedenleri ile birlikte pek cok defa acıklamıştır. Bunu anlamak icin kendisinin bu konudaki sozlerini incelemek yerinde olacaktır.

Bu kitapcıkta, Bediuzzaman Said Nursi'nin kendisinin ahir zamanda gelecek olan Hz. Mehdi olmadığına dair eserlerinde yer verdiği acıklamaları ele alınmaktadır.

İstikbal-i dunyeviyede (dunyanın geleceğinde) 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sozler, s. 318)

Bediuzzaman, bazı şahısların Hz. Mehdi'nin gecmişte geldiğini duşunerek yanıldıklarını belirtmiş ve Hz. Mehdi'nin geliş zamanı hakkında bilgi vermiştir:

Bediuzzaman bu sozleriyle İslam tarihinde pek cok kişinin Hz. Mehdi'nin kendi donemlerinde geleceğini duşunerek yanıldıklarını belirtmiş ve Hz. Mehdi'nin, Peygamberimiz (sav)'den "1400 SENE SONRA" geleceğini hatırlatmıştır. Bu cok onemli bir bilgidir. Bediuzzaman burada ne 1373, ne 1378 ne 1398 ne de başka bir tarih vermemiş tam olarak 1400 yıl sonrasından bahsetmiştir. Bu tarih Miladi 1980 yılına denk gelmektedir. Hicri 13. yuzyılın muceddidi olarak Hicri 14. yuzyıla kadar muceddidlik gorevini yerine getiren Bediuzzaman, Hicri 1379 yani Miladi olarak 1960 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla Bediuzzaman Hz. Mehdi'nin gelişi icin kendi yaşadığı donemden cok ileriki bir tarihi belirtmektedir. Bediuzzaman bu acıklamasıyla, acık ve kesin bir tarih vererek kendisinin Hz. Mehdi olmadığını ifade etmekte, Hz. Mehdi'nin kendi vefatından yaklaşık 20 sene kadar sonra geleceğini mujdelemektedir.

Bediuzzaman ayrıca risalelerinde Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak "her yuz yıl başında bir muceddid gonderileceğini" hatırlatmıştır. Bediuzzaman "1400 YIL SONRA" tarihini vererek aynı zamanda "14. ve 15. yuzyıllar arasında gorev yapacak olan muceddidin de Hz. Mehdi olduğunu" haber vermektedir.

Bediuzzaman Hz. Mehdi icin "1400 sene sonra GELECEK" ifadesini kullanarak, Hz. Mehdi'nin kesin olarak "geleceğini" mujdelemektedir. Bediuzzaman bu sozleriyle Hz. Mehdi'nin manevi bir kişi olmadığını, "belirtilen tarihte gelecek bir şahıs olduğunu" acıklamaktadır.

Bediuzzaman verdiği bu bilgiyle ayrıca Hz. Mehdi'nin gecmişte ve Bediuzzaman'ın kendi yaşadığı donemde henuz gelmemiş olduğu konusuna da acıklık kazandırmaktadır. Cunku dikkat edilirse Bediuzzaman "Hz. Mehdi geldi ya da gelmiş" dememekte, "gelecek zaman" belirten bir kelime kullanmakta ve "GELECEK" demektedir.

Bediuzzaman Hz. Mehdi icin "HAKİKAT" kelimesini kullanmıştır. Bediuzzaman bu ifadesiyle, Hz. Mehdi'nin gelişinin bir hakikat yani hicbir şupheye yer bırakmayacak kadar "kesin bir gercek" olduğunu belirtmiştir.

Bediuzzaman bu sozuyle ayrıca, Hz. Mehdi'nin gelişinden once Mehdi olduğu sanılan şahısların aksine, "1400 sene sonra gelecek olan Mehdi'nin bir hakikat" olacağını belirtmiştir. Yani bu kutlu zatın, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde mujdelediği tum ozelliklere sahip olan "GERCEK MEHDİ" olacağını ve bu ozellikleriyle Mehdi sanılan kişilerden ayırt edilip tanınacağını hatırlatmıştır.

Bediuzzaman daha once de bircok kişinin, Hz. Mehdi'nin geliş tarihi ile ilgili ceşitli kanaatlere kapıldıklarını ve bu mubarek zatın "kendi yaşadıkları yuzyıla yakın" bir tarihte geleceğini sandıklarını belirtmiştir. Ancak Bediuzzaman "KARİB (YAKIN) ZANNETMİŞLER" diyerek soz konusu kişilerin Hz. Mehdi'nin onceki tarihlerde cıkmış olabileceğini duşunmekle yalnızca bir "zanda bulunduklarını" ancak yanıldıklarını hatırlatmıştır. Gercekte ise Hz. Mehdi'nin "Hicri 1400 yılında" geleceğini ve bu tarihten sonra faaliyetlerine başlayacağını bildirmiştir. Nitekim Bediuzzaman'ın verdiği bu tarih Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde verilen bilgilerle tam bir uyum halindedir.

Şimdi, Hz. Mehdi gibi eşhasın hakkındaki rivayatın (rivayetlerin) ihtilafatı (farklılıkları) ve sırrı şudur ki: Ehadisi tefsir edenler (hadisleri acıklayanlar), metn-i ehadisi tefsirlerine (hadis metinlerindeki acıklamalar) ve istinbatlarına (gizli manaları meydana cıkarmalarına) tatbik etmişler. Mesela: Merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Hz. Mehdiyye veya Sufyaniyye'yi (Hz. Mehdi ve Sufyan ile ilgili olayları) merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur ederek (duşunerek) oyle tefsir etmişler (acıklamışlar). (Sozler, s. 359)

Bediuzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu icin Hz. Mehdi ile ilgili olayların da bu şehirde gercekleşeceğini bildirmiştir:

Peygamberimiz (sav) hadislerinde, kendisinden sonra gelecek bircok şahıs olacağını bildirmiştir. Bu kişilerin bazıları gelmiş, vazifelerini yapıp vefat etmişlerdir. Her yuzyıl başında gonderilen muceddidler bunlardan bazılarıdır. Peygamberimiz (sav)'in geleceğini haber verdiği şahısların bazıları da halen beklenmektedir. Bediuzzaman da eserlerinde halen beklenmekte olan bu ahir zaman şahısları hakkında hadisler doğrultusunda detaylı bilgiler vermiştir. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin yanı sıra, Deccal ve Sufyan (hadislerde ahir zamanda İslam dunyası icerisinde ortaya cıkacağı ve Hz. Mehdi'ye karşı mucadele edeceği bildirilen ve Sufyan-ı Deccal olarak anılan şahıs) gibi inkara dayalı bir mucadele verecek ahir zaman şahısları da Bediuzzaman'ın bilgi verdiği bu kişiler arasındadır.

Bediuzzaman buradaki "HZ. MEHDİ GİBİ EŞHASIN (ŞAHISLARIN)" sozleriyle oncelikle cok acık bir şekilde Hz. Mehdi'nin manevi bir varlık olmadığını, "BİR ŞAHIS OLDUĞUNU" belirtmiştir. Bediuzzaman bu ifadesiyle ayrıca Hz. Mehdi gibi, diğer ahir zaman şahıslarının da manevi kişilikler olmadıklarını, aynı şekilde "bİrer ŞahIs" olduklarını acıklamıştır. Kuşkusuz ki Bediuzzaman'ın bu sozleri, ahir zaman şahıslarından bir kısmının birer "şahıs", bir kısmının ise birer "şahsı manevi" olarak gelecekleri iddialarını gecersiz kılmaktadır. Cunku Bediuzzaman "Hz. Mehdi gibi şahıslar" sozleriyle bunların tumunu kapsayan ve hepsi icin "ŞAHIS" tanımlamasını yapan bir ifade kullanmaktadır. Nitekim Bediuzzaman eserlerinde Deccal ve Sufyan'ın birer şahıs olduklarını ne kadar net bir şekilde acıklamışsa, Hz. İsa ve Hz. Mehdi konusunda da bu gerceği o kadar acık ve anlaşılır ifadelerle dile getirmiştir. Deccal'in de fiziksel ozelliklerini anlatmış, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin de fiziksel ozelliklerini tarif etmiştir. Dolayısıyla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin birer şahsı manevi olacakları duşuncesi, Bediuzzaman'ın bu acıklamalarına tamamıyla ters duşmektedir. Bediuzzaman bu sozunde Hz. Mehdi'den acıkca bir şahıs kelimesini kullanarak bahsetmekte ve aksi yondeki duşuncelerin gecersizliğini ortaya koymaktadır.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerini acıklayanlar, o donemlerde saltanatın merkezi Basra, Şam, Kufe gibi yerlerde olduğu icin Hz. Mehdi ile ilgili olayların bu civarlarda gercekleşeceğini duşunmuşlerdir. Ancak Bediuzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu icin Hz. Mehdi ile ilgili olayların da bu şehirde gercekleşeceğini bildirmiştir. Bu ifadelerle Bediuzzaman ahir zaman ile ilgili rivayet ve acıklamaların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.

AshÂb-ı Kutub-i Sitte'den İmam-ı HÂkim'in "Mustedrek"inde ve Ebu DÂvud'un "Kitab-ı Sunen"inde, Beyhaki "Şuab-ı İman"da tahric buyurdukları (delillere dayanarak ortaya koydukları): "Her yuz senede bir, Cenab-ı Hak bir muceddid-i din (her yuzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına gore acıklamak uzere gonderilen buyuk İslam alimi, yenileyici) gonderiyor..." hadis-i şerifine mazhar (sahip, erişmiş) ve mÂsadak (belirtilen ozelliklere tam olarak uyan) ve muzhir-i tam olan (uyarma gorevini tam olarak yerine getiren). (Barla Lahikası, s. 119)

Bediuzzaman Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayanarak, Allah'ın her yuzyıl başında bir muceddid gondereceğini bildirmektedir:

Bediuzzaman'ın burada dikkat cektiği gibi, Peygamber Efendimiz (sav) "her yuzyılda bir muceddid gonderildiğini" bildirmiştir:

Gercekten Aziz ve Celil olan Allah her yuz sene başında şu ummetin dinini bidatten (dine sonradan sokulan hurafelerden) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) BİR ZATI gonderir. (Sunen-i Ebu Davud, 5/100)

Hadiste, Allah'ın her yuz senede bir muceddid yani dini hurafelerden arındırıp tekrar Kuran'da anlatıldığı şekliyle ortaya koyan, Peygamberimiz (sav)'in sunnetiyle hareket eden, zamanın ihtiyaclarına gore insanların kafasında oluşan sorulara Kuran'dan cozumler getiren bir kişiyi gonderdiği belirtilmektedir. İlerleyen bolumlerde acıklanacağı gibi, Peygamberimiz (sav)'den sonraki her yuzyıl başında insanlara doğruyu gosterecek bir muceddid gondermiştir. Ahir zamanın buyuk muceddidi de Hz. Mehdi olacaktır. Hz. Mehdi, pek cok hadiste bildirildiği gibi, Kuran ahlakını eksiksiz uygulayacak, dini batıl inanış ve uygulamalardan arındıracak, Peygamberimiz (sav)'in sunnetini yeniden canlandıracak ve bunu tum dunyaya hakim kılacaktır.

Baştaki hadis-i şerifin "her yuz sene başında dini tecdid edecek (yenileyecek) bir muceddidi (yenileyiciyi) gonderiyor" mujdesinin ihbarına (verdiği bilgilere) muvÂzi (uygun) olarak HAZRET-İ MEVLANA HALİD ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle (din alimlerinin buyuk bir coğunluğunun onaylamasıyla ve ittifakla) 1200 senesinin yani ON İKİNCİ ASRIN MUCEDDİDİDİR. (Barla Lahikası, s. 120)

Bediuzzaman bu sozunde, Hz. Mevlana Halid'in 12. asrın muceddidi olduğunu acıklamaktadır:

Peygamberimiz (sav)'den sonra, hadislerde bildirildiği gibi her yuzyıl başında insanlara din ahlakını ve hukumlerini anlatan, donemin ihtiyaclarına gore acıklamalarda bulunan bir muceddid gelmiştir. Orneğin İmam-ı Rabbani 1000. Hicri yılın muceddididir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hicri 1193 (Miladi 1779) yılında doğmuş, Hicri 1242 yılında (Miladi 1827) vefat etmiştir. Bu mubarek insan, İslam alimlerinin buyuk coğunluğunun ittifakıyla, Hicri 12. ve 13. yuzyıllar arasındaki muceddiddir. Bediuzzaman da bu gerceğe dikkat cekmektedir.

Madem TAM YUZ SENE SONRA aynen dort cihette (yonde) tevafuk ederek (tam uyarak) RİSALE-İ NUR ECZALARI (BOLUMLERİ) AYNI VAZİFEYİ GORMUŞ... Kanaat verir ki -nass-ı hadis ile (hadisin şupheye yer bırakmayan ifadesi ile)- Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme) hususunda BİR MUCEDDİD HUKMUNDEDİR. (Barla Lahikası, s. 121)

Bediuzzaman bu sozunde ise, Hz. Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam yuz sene sonra kendisinin ve eserlerinin bir muceddid gorevi gorduğunu acıklamaktadır. Buna gore, 13. asrın muceddidi Bediuzzaman Said Nursi'dir. 14. asrın muceddidi ise Hz. Mehdi olacaktır:

Bediuzzaman Said Nursi ise Mevlana Halid-i Bağdadi'den tam 100 sene sonra, Hicri 1293 (Miladi 1878) yılında doğmuştur. Vefatı ise Hicri 1379 (Miladi 1960) yılıdır. Beduzzaman, Hicri 12. asrın muceddidi Mevlana Halid'den yuz sene sonra yani 13. asırda buyuk bir iman hizmeti gercekleştirmiştir. Dolayısıyla Bediuzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki muceddiddir

Bediuzzaman Risale-i Nur'un muceddidlik yani dini yenileme gorevini tam olarak yerine getirdiği konusunda buyuk bir kanaati olduğunu belirtmiştir. Risale-Nur'un etkileri ile muceddidlerin faaliyetleri tam bir uygunluk gostermiş, 12. asırdaki Hz. Mevlana Halid ile aynı gorevi, Hicri 13. yuzyılda Bediuzzaman'ın vesile olduğu Risale-i Nur yerine getirmiştir. Dolayısıyla Hicri 12. asrın muceddidi Mevlana Halid'den tam yuz sene sonra yayınlanan Risale-i Nur dolayısıyla, risalelerin yazarı olan Bediuzzaman da 13. ve 14. asırlar arasındaki muceddiddir.

Bediuzzaman'ın burada ortaya koyduğu onemli bir başka konu daha vardır: Tum elciler ve peygamberler gibi, Peygamberimiz (sav)'den sonra gelen ve İslam tarihinde yer alan hicbir muceddid veya muctehid de bir şahsı manevi olarak gonderilmemiştir. Allah'ın Kuran'da bildirdiği adetullahına uygun olarak tum muceddidler, insanları uyarıp korkutacak, onları Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetiyle mujdeleyebilecek, onlara doğruyu yanlıştan ayıran bir hidayet rehberi olabilecek birer insan olarak gelmişlerdir. Ve her birinin talebeleri ve takipcilerinden meydana gelen birer şahsı manevileri oluşmuştur.

Mevlana Halid-i Bağdadi ve Bediuzzaman gibi muceddidler bunun en guzel orneklerindendir. Bu mubarek şahıslar yaşadıkları yuzyıllarda birer şahıs olarak gelmiş buyuk İslam alimleridir. Her biri beklenildiği gibi gelip gorevlerini yerine getirmişlerdir. Her birinin cevresinde, talebelerinden oluşan ve kendilerini temsil eden şahsı manevileri olmuştur. Cevrelerinde bulunan bağlıları ve talebeleri buyuk hizmetler yapmışlar, onların şahsı manevilerini oluşturmuşlardır. Ancak elbette ki bu şahsı manevilerin başında birer muceddid olarak hem Mevlana Halid-i Bağdadi hem de Bediuzzaman bizzat yer almışlardır. Demek ki onlardan sonra gelecek olan Hz. Mehdi de aynı şekilde manevi bir şahıs olmayacak, aynı gorevleri ustlenebilecek, dinin hakikatlerini insanların ihtiyaclarına gore acıklayabilecek İslam alimi ve muceddid hukmunde bir şahıs olacaktır. Bediuzzaman bu gerceği verdiği bilgilerle cok acık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Cok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, HZ. MEHDİ AL-İ RESUL'UN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen Hz. Mehdi'nin) TEMSİL ETTİĞİ KUDSİ (mukaddes, kutsal) CEMAATİNİN ŞAHSI MANEVİSİNİN UC VAZİFESİ var. Eğer cabuk kıyamet kopmazsa ve beşer (insanlar) butun butun yoldan cıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati (Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelenlerin) yapacağını Rahmet-i İlahiyeden (Allah'ın rahmetinden) bekliyoruz. Ve ONUN UC BUYUK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ Lahikası, s. 259)

Bediuzzaman, bu sozunde Hz. Mehdi'nin ahir zamanda muhakkak geleceğini ve Hz. Mehdi ile mukaddes cemaatinin birlikte yerine getirecekleri uc buyuk vazife olacağını acıklamaktadır:

Bediuzzaman bu sozunde Hz. Mehdi ile ilgili onemli birkac konuyu birden acıklamıştır. Bediuzzaman oncelikle "HZ. MEHDİ AL-İ RESUL'UN TEMSİL ETTİĞİ" sozleriyle, Hz. Mehdi'nin Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelecek bir şahıs olduğunu hatırlatmıştır. Bir şahsı manevinin herhangi bir soydan gelmesi kuşkusuz ki mumkun değildir. Ancak bir insanın bir başkasının soyundan gelebilmesi soz konusu olabilir. Bediuzzaman da burada bu gerceği vurgulamış, Hz. Mehdi'nin manevi bir kişilik olmadığını, "BİR ŞAHIS" olduğunu acıkca ifade etmiştir.

Bediuzzaman bu sozunde ayrıca Hz. Mehdi'nin ve cemaatinin iki ayrı kavram olduğunu hatırlatarak, Hz. Mehdi'nin bir "şahsı manevi" olduğu iddiasının gecersizliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bediuzzaman "HZ. MEHDİ AL-İ RESUL'UN TEMSİL ETTİĞİ kudsi cemaatin şahsı manevisi" sozleriyle "Hz. Mehdi'nin bir cemaati" olacağını ve "bu cemaatin başında da onu temsil eden Hz. Mehdi'nin bizzat bulunacağını" ifade etmiştir. Hz. Mehdi'nin bir cemaatinin olabilmesi icin, oncelikle Hz. Mehdi'nin bir şahıs olarak var olması gerekmektedir. Cunku bir şahsı manevinin kendine ait bir cemaatinin olabilmesi elbette ki soz konusu değildir. Bediuzzaman da bu sozunde bu gerceği dile getirmiştir. Bediuzzaman'ın belirttiği bu durumu birkac soru sorarak da anlayabiliriz: