Peygamberimizin (s.a.v) Habeşistan'a Hicreti


Peygamberimiz (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) ilk muslumanların ağır işkencelere ve zulum altında zor duruma duşmeleri uzerine “Siz Habeş ulkesine gidiniz, Allah sizi orada ferahlığa kavuşturur ve sizi yine toplar.” buyurdu. Bi’setin beşinci yılında EshÂb-ı kirÂmdan 10’u erkek, 5’i kadın olmak uzere 15 kişilik bir kafile Mekke’den ayrılarak Habeşistan’a hicret ettiler. Muşrikler bu hicrete de mani olmak icin harekete gectiler. Fakat hicret edenler suratle uzaklaştıkları icin engelleyemediler. Bi’setin altıncı yılında Hz. Hamza’nın, sonra da Hz. Omer’in musluman olması uzerine muslumanların durumu kuvvetleniyor ve İslÂmiyet gunden gune yayılıyordu. Habeşistan’a hicret eden ilk kafilenin hukumdar NecÂşî tarafından iyi karşılanması uzerine, Peygamberimiz muşriklerin baskı ve işkencelerine maruz kalan muslumanlardan ikinci bir kafileyi de Bi’setin yedinci yılında Habeşistan’a gonderdi. 80’i erkek, 10’u kadından meydana gelen bu kafile de Habeşistan’a hicret etti. Muşrikler bu hicrete hic tahammul edemedi. Hicret eden muslumanların peşinden adamlarını gonderdiler. Muşriklerin gonderdikleri kişiler Habeş hukumdarı Necaşî’nin yanına varıp Muslumanları kendilerine teslim etmesini istediler. NecÂşî sebebini sorunca yalan soylediler. Bunun uzerine NecÂşî muslumanları cağırdı. Onlara sebebini sordu. Cafer bin Ebû TÂlib şoyle cevap verdi. “Ey hukumdar! Biz cahil bir millettik. Putlara tapardık. Akrabamızla munasebeti keser, komşularımıza kotuluk yapardık. Kuvvetli olanlarımız, zayıf olanlarımızı ezerdi. Her turlu kotuluğu işlerdik... Allahu teÂl bize, aramızdan en ustun ve en emin ve en şerefli olan Muhammed aleyhisselÂmı peygamber olarak gonderdi. O peygamber Allahu teÂlÂya imÂn etmeye ve ona ibadete cağırıyor. Şimdiye kadar taptığımız putları, taşları terk etmemizi soyluyor. Doğru sozlu olmayı, emanetleri yerine getirmeyi, akrabalık haklarını gozetmeyi, komşularla iyi gecinmeyi, kan dokmekten ve gunahlardan sakınmayı emretti. Biz de Onu tasdik ettik. Ona imÂn ettik. Tebliğ ettiği şeylere tÂbi olduk.
İşte bu yuzden kavmimiz bize duşman kesildi. Bizi Allahu teÂlÂya ibadet etmekten vazgecirmeye kalkıştılar. Bunun icin bize her ceşit işkenceyi yaparak zulmettiler, Biz de yurdumuzu bırakarak, senin himayene geldik. Yardımını ummaktayız...”



Habeş hukumdarı NecÂşî bunları dinledikten sonra kendini tutamayıp, “Vallahi bu aynı kandilden fışkıran bir nûrdur ki, Hz. Mûs da, Hz. İs da bunu bildirmiştir...” dedi. Sonra muşriklerin elcilerine donup, hadi cekip gidiniz, ben onları size asla teslim etmem... dedi. NecÂşî Muslumanlara cok yardım etti. Sonra kendisi de musluman oldu. Habeşistan’a hicret eden muslumanlar orada yedi yıl kaldılar. Daha sonra Peygamber efendimiz (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicret edince onlar da Medine’ye geldiler. Bu arada İslÂmiyetin yayılmasına mani olmak icin her yola başvuran muşrikler, Peygamberimize (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) ceşitli şeyler soruyorlar, nazil olan Âyetler okundukca aldıkları cevaplar ve gordukleri mu’cizeler karşısında şaşırıyorlardı. Gunden gune muslumanların sayısı arttıkca bunu engellemek icin ceşitli yollar deneyen muşrikler, bu defasında muslumanları muhasara altına almaya, başta ticÂrî ve diğer munasebetleri tamamen kesmek uzere karar aldılar. Muslumanlara hicbir şey satmamaya ve onlardan hicbir şey satan almamaya yemin ettiler. Bu anlaşmalarını bir kÂğıda da yazarak KÂ’be icine astılar. Muslumanlar ise Şı’b-i Ebî Talib (Ebû TÂlib mahallesi) denilen yerde toplanmışlardı. Muşrikler bu mahalleye yiyecek, icecek hic bir şey sokmuyorlardı. Oradan bir şey satın almak uzere cıkmak isteyene ve oraya yiyecek icecek satmak icin gitmek isteyen hicbir satıcıya fırsat vermiyorlardı. Bu mahallede muhasara altına alınan muslumanlar ise dışardan fazla bir şey satın alamadıkları icin şiddetli kıtlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Sadece hac mevsiminde dışarı cıkabiliyorlar, ancak Mekke’ye gelen tuccarlardan bir şey satın almak istediklerinde muşrikler, tuccarlardan fiyatlarını cok yuksek tutmalarını istiyorlardı. Bu sebeple muslumanlar fazla bir şey satın alamıyorlardı. Oyle ki bazıları yiyecek bulamadıkları icin ağac yapraklarını yiyerek aclıklarını gideriyordu. Kucuk cocuklar aclıktan feryat ediyordu. Muslumanlar icinde zengin olanlar sıkıntıya duşenlerin ihtiyacını karşılamak icin butun mallarını harcamışlardı. Ancak bu da kÂfi gelmemişti. Uc sene suren bu hadîse uzerine umitlenen muşrikler, İslÂmın hızla yayıldığını gorerek iyice cıldırmışlardı. Allahu teÂlÂ, muşriklerin anlaşmalarını yazarak KÂ’be icine astıkları sahifeye bir guve kurdu musallat etti. O sahifede “Bismike Allahumme” ibaresi haric diğer kısmını tamamen yiyip bitirdi. Bu husus Peygamberimize (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) vahiyle bildirildi. Muhammed aleyhisselÂm bu durumu amcası Ebû Tatib’e bildirince, Ebû TÂlib muşriklere gidip (Kardeşimin oğlunun bana haber verdiğine gore Allah sizin KÂ’be’de astığınız sahifeye bir kurt musallat etmiş ve (Allah) lÂfzı haric o sahifede zulum, akrabalarla munasebeti kesme ve iftira olarak yazılı diğer kısmı yiyip bitirmiştir. KÂ’be’ye gidip bakınız. Bu zulum ve kotu davranışınızdan vazgeciniz...) dedi. KÂ’be’ye gidip astıkları sahifeyi, gercekten bir guve kurdunun yiyip bitirdiğini gorduler. Bu hadîse karşısında şaşıran muşrikler bazı ileri gelen kimselerin de boyle bir uygulamadan vaz gectiklerini bildirmeleri uzerine Bi’setin onuncu yılında bundan tamamen vazgecmek zorunda kaldılar. Fakat duşmanlıklarını gun gectikce şiddetlendirip İslÂmiyetin yayılmasına mani olmak icin her turlu yola başvurdular. Halbuki İslÂmiyet suratle yayılıyor, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselÂm cahiliyye devrinin zulmetinde bunalan insanları kurtarmaya calışıyor ve hakiki se’Âdete kavuşturuyordu. Bu se’Âdet ile şereflenen insanlar da kavuştukları buyuk nimete şukrediyorlar, muşriklerin hakaretleri ve işkenceleri karşısında asla yılmıyorlardı. Muhammed aleyhisselÂmın mu’cizelerini ve muslumanların dinlerindeki sebatını goren nice gonuller İslÂm nûru ile aydınlanıyordu. Muşriklerin muslumanlara uyguladıkları uc senelik ablukanın sona ermesinden sonra Habeşistan’dan yirmi kişi kadar Hıristiyan Ruhban Mekke’ye gelmişti. Bunlar daha once Habeşistan’a hicret eden muslumanlardan İslÂmiyet ile ilgili duydukları şeyleri bizzat mahallinde gormek ve araştırmak uzere Mekke’ye gelmişlerdi. KÂ’be yanında Peygamberimizle goruşen bu Hıristiyan kafilesi, Kur’Ân Âyetlerini dinlediler ve o kadar ağlaştılar ki, sakalları gozyaşları ile ıslandı. Sorduktan her soruya verilen cevaplar karşısında son derece memnun kalıp, Peygamberimizin kendilerini İslÂma davet etmesi uzerine buyuk bir şevkle sevinc gozyaşları dokerek musluman oldular. Bu hallerini gorerek kendilerine ceşitli hakarette bulunan Ebû Cehile ve diğer muşriklere asla aldırış etmediler (Bize yaptığımız cahilliği biz size yapamayız ve bize nasip olan hak dinden asla donmeyiz) dediler. Muhammed aleyhisselÂmın peygamberliğinin onuncu yılında buyuk oğlu KÂsım ve bir muddet sonra da diğer oğlu Abdullah kucuk yaşta iken vefÂt ettiler. Yine Bi’setin onuncu yılında Peygamberimizin (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) amcası Ebû TÂlib ve ondan birkac gun sonra da hanımı Hz. Hatice vefÂt etti. Ard arda vuku bulan bu olum hadîselerinden dolayı bu seneye Senet-ul huzun (Huzun yılı) denildi. Bu vefÂt hadîselerine cok sevinen muşrikler, Peygamberimiz (sallÂllÂhu aleyhi ve sellem) ve muslumanlara karşı oncekinden daha şiddetli davranmaya başladılar. Ebû TÂlib hayatta iken, onun himayesinden cekinen muşrikler, o vefÂt edince, Muhammed aleyhisselÂma ve muslumanlara yaptıkları tecavuzleri kat kat arttırdılar.