2012 bayan Eteklerinizin fiyati ne kadar acaba nasil alabiliim Mirac mucizesi ne zaman vuku bulmuştur


Mekke ehĂ‚lisi imĂ‚n etmiyor. Muslumanlara cok sıkıntı veriyordu. İşkenceyi arttırıp işi azdırmışlardı. Resûlullah cok uzuldu. Hicretden bir yıl once, elliiki yaşında idi. Zeyd bin HĂ‚rise’yi alarak Taif’e gitti. TĂ‚if halkına bir ay nasihat etti. Hic kimse imĂ‚n etmedi. Alay ettiler, işkence yaptılar, yuhaladılar. Cocuklar taşa tuttular. Umitsiz, uzuntulu, yorgun geri donerken mubĂ‚rek bacakları yaralandı. Zeyd’in başı kan icinde kaldı. TĂ‚if’den uzaklaştılar. Cok sıcak bir saatte yorgun bir halde yol kenarında oturdular. Bir bağ yanında istirahat edip, yaralarının kanlarını sildiler. Yakınlarında bulunan bağın sahibi, Rebîaoğullarından Utbe ve Şeybe adında zengin iki kardeşti. Peygamberimizi (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) ve Zeydi (radıyallahu anh) gorup, koleleri Addas ile iki salkım uzum gonderdiler. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) uzumu yerken besmele cekti. Uzumu getiren kole Addas Hıristiyan idi. Besmeleyi işitince şaşırdı. Yıllarca buralardayım. Kimseden boyle soz duymadım. Bu nasıl sozdur?) dedi. Resûlullah: “Sen neredensin?” buyurdu. AddĂ‚s: Nineveliyim, dedi. Resûlullah: “Yunus aleyhisselĂ‚mın memleketinden imişsin” buyurdu. AddĂ‚s: Sen Yunus’u nerden tanıyorsun? Onu, buralarda kimse bilmez, dedi. Resûlullah: “O benim kardeşimdir. O da, benim gibi Peygamber idi” buyurdu. AddĂ‚s: Bu guzel yuzun, bu tatlı sozlerin sahibi yalancı olmaz. Ben inandım ki, Sen Allah’ın Resûlusun, dedi. Musluman oldu, YĂ‚ Resûlallah, yıllarca bu zalimlere, bu yalancılara kolelik ediyorum. Herkesin hakkını yiyorlar. Herkesi aldatıyorlar. Hic iyi tarafları yok. Dunyalık toplamak, şehvetlerini yapmak icin her alcaklığı goze alıyorlar. Onlardan nefret ediyorum. Sizinle birlikte gitmek, size hizmetle şereflenmek, cahillerin, ahmakların size yapacağı saygısızlıklara hedef olmak, mubĂ‚rek vucudunuzu korumak icin fedĂ‚ olmak istiyorum, dedi. Resûlullah, tebessum buyurdu: “Şimdi efendilerinin yanında kal!” Az zaman sonra, adımı her yerde işitirsin. O zaman bana gel.” buyurdu. Bir muddet istirahat edip, Mekke’ye yuruduler. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) TĂ‚if’den Mekke’ye donduğu sırada Mekke’ye varmadan Nahle adındaki bir yerde bir muddet istirahat etti. Bu sırada namaza durmuştu. Nusaybin cinlerinden bir grup oradan gecerken Peygamberimizin (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) okuduğu Kur’Ă‚n Ă‚yetlerini duydular ve durup dinlediler. Sonra Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) ile goruşup musluman oldular. Muhammed aleyhisselĂ‚m onlara “Kavminize varınca benim imĂ‚na davetimi onlara da soyleyin, onları imĂ‚na davet edin” buyurdu. O cinniler kavimlerine gidip bunu bildirince, işiten cinnilerin hepsi imĂ‚n ettiler. Bu husus Kur’Ă‚n-ı kerîmde Cin sûresinde bildirilmektedir. Bu hadîseden sonra Mekke’ye yuruduler. Muhammed aleyhisselĂ‚m Mekke’ye doğru gitmekte iken, başının uzerinde kendisini golgeleyen bir bulutu ve biraz sonra da CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚mı gordu. CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m (YĂ‚ Muhammed, şuphesiz ki, Allahu teĂ‚lĂ‚ kavminin sana ne soylediklerini işitti, dedi.) Sonra bir melek gostererek, (Şu melek, Allahu teĂ‚lĂ‚nın dağları emrine verdiği melektir. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin) dedi. Dağlara muvekkil melek: Mekkenin iki tarafında bulunan Ebû Kubeys ve Kuaykın dağını gostererek (YĂ‚ Muhammed! Eğer şu iki yalcın dağın Mekkeliler uzerine kapanıp birbirine kavuşmasını istersen, emret, kavuşturayım) dedi. Muhammed aleyhisselĂ‚m “Hayır! Ben insanlara rahmet olarak gonderildim. Allahu teĂ‚lĂ‚nın bu muşriklerin sulbunden imĂ‚n edecek, Allaha şirk koşmayacak bir nesil cıkarması icin duĂ‚ ederim” buyurdu.

Karanlıkta Mekke’ye girdiler. Birkac ay Mekke’de cok sıkıntılı gecti. Her taraf duşman idi. Gidilecek bir yer yoktu. Doğruca amcası Ebû TĂ‚lib’in kızı Umm-i HĂ‚nî’nin Ebû TĂ‚lib mahallesinde bulunan evine geldi. Umm-i HĂ‚nî, o zaman imĂ‚n etmemişti. Kimdir o dedi. Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) “Amcan oğlu Muhammedim. Kabul edersen, misafir geldim,” buyurdu. Umm-i HĂ‚nî: Senin gibi doğru sozlu, emin, asil, şerefli misafire can fedĂ‚ olsun. Yalnız, teşrif edeceğinizi onceden bildirseydiniz, birşeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek birşeyim yok, dedi. Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) “Yiyecek, icecek istemem. Hicbiri gozumde yok. Rabbime ibadet etmek, yalvarmak icin bir yer bana yetişir” buyurdu. Umm-i HĂ‚nî, Resûlullah’ı (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) iceri alıp, bir hasır, leğen, ibrik verdi. Gelen misafire ikram etmek, onu duşmandan korumak, Araplar icin en şerefli vazife sayılırdı. Bir evdeki misafire zarar gelmesi, ev sahibi icin buyuk yuzkarası olurdu.

Umm-i HĂ‚nî duşundu. Bunun Mekke’de duşmanları cok. Hatta oldurmek isteyenler var. Şerefimi korumak icin, sabaha kadar onu gozeteyim dedi. Babasının kılıcını alıp, evin etrafında dolaşmağa başladı. Resûlullah, o gun cok incinmişti. Abdest alıp, Rabbine yalvarmağa, af dilemeğe, kulların imĂ‚na gelmesi, se’Ă‚dete kavuşmaları icin duĂ‚ya başladı. Cok yorgun, ac, uzuntulu idi. Hasır uzerine uzanıp uyuyuverdi. O anda, Allahu teĂ‚lĂ‚, CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚ma: Sevgili Peygamberimi cok uzdum. MubĂ‚rek bedenini, nazik kalbini cok incittim. Bu halde, yine bana yalvarıyor. Benden başka, hicbirşey duşunmuyor. Git! Habîbimi getir! Cennetimi, Cehennemimi goster. O’na ve O’nu sevenlere hazırladığım nimetleri gorsun. O’na inanmıyanlara, sozleri, yazıları ve hareketleri ile O’nu incitenlere hazırladığım azapları gorsun. O’nu ben teselli edeceğim. O’nun nazik kalbinin yaralarını ben gidereceğim, buyurdu. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m), bir anda Resûlullah’ın yanına geldi. Mışıl mışıl uyuyor gordu. Uyandırmağa kıyamadı. İnsan şeklinde idi. MubĂ‚rek ayağının altını optu. Kalbi, kanı olmadığı icin, soğuk dudakları, Resûlullah’ı uyandırdı. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m)’i hemen tanıdı ve (Ey CebrĂ‚il kardeşim. Boyle vakitsiz nicin geldin. Yokta bir hata mı ettim, Rabbimi gucendirdim mi? Bana acı haber mi getirdin?) buyurdu ve Rabbinin darılacağından cok korktu. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m): Ey butun yaratılmışların en ustunu! Ey Yaratanın sevgilisi; Ey peygamberlerin efendisi, iyilikler menbaı, ustunlukler kaynağı olan şerefli peygamber! Rabbin sana selĂ‚m ediyor. Seni kendine davet ediyor. Lutfen kalk. Buyur, gidelim, dedi. KĂ‚’be yanına geldiler. Orada, bir kimse geldi. Goğsunu yardı. Kalbini cıkardı. Zemzem suyu ile yıkadı. Yine yerine koydu. Sonra Cennetten gelen Burak adındaki beyaz hayvana binip, bir anda Kudus’de, Mescid-i Aksa’ya geldiler. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m) kayayı parmağı ile deldi. Burak’ı oraya bağladı. Gecmiş peygamberlerden bazısının ruhları insan şeklinde orada idi. Cemaatle namaz icin Âdem (aleyhisselĂ‚m), Nuh (aleyhisselĂ‚m), İbrĂ‚him (aleyhisselĂ‚m) peygamberlere, imĂ‚m olmalarını sıra ile soyledi. Hicbiri kabul etmedi, ozur dilediler. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m), Habîbullahı ileri surdu. Sen varken, başkası imĂ‚m olamaz, dedi. Namazdan sonra, mescidten cıkıp bilinmeyen bir Mirac ile, bir anda, yedi kat gokleri gectiler. Her gokte bir buyuk peygamberi gordu. CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m) Sidre’de kaldı ve kıl kadar ilerlesem, yanar, yok olurum dedi. Sidret-ul-muntehĂ‚, altıncı gokte bulunan buyuk bir ağactır. Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri gorup, Refref adındaki bir Cennet yaygısı ustunde olarak Kursi, Arş ve Ruh alemlerini gecip, bilinmeyen, anlaşılmayan, anlatılamıyan şekilde, Allahu teĂ‚lĂ‚nın dilediği yuksekliklere ulaştı. Mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Rabbi ile konuştu. Hicbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı nimetlere kavuşup, bir anda, Kudus’e ve oradan Mekke-i Mukerreme’ye, Umm-i HĂ‚nî’nin evine geldi. Yattığı yer henuz soğumamış, leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi. Dışarda dolaşan Umm-i Hanî uyuklamış, birşeyden haberi olmamıştı. Kudus’ten Mekke’ye gelirken Kureyş’in kervanına rastladı. Kervandaki bir deve urktu, yıkıldı. Sabah olunca, KĂ‚’be yanına gidip Miracını anlattı. İşiten kĂ‚firler alay etti. Muhammed aklını kacırmış, iyice sapıtmış dediler. Musluman olmağa niyetli olanlar da vazgecti. Birkacı sevinerek Ebû Bekir’in evine geldi. Cunku, bunun akıllı, tecrubeli, hesaplı bir tuccar olduğunu biliyorlardı. Kapıya cıkınca hemen sordular: Ey Ebû Bekir! Sen cok kere Kudus’e gidip geldin, iyi bilirsin, Mekke’den Kudus’e gitmek gelmek, ne kadar zaman surer dediler. Ebû Bekir: İyi biliyorum. Bir aydan fazla, dedi. KĂ‚firler bu soze sevindi. Akıllı, tecrubeli adamın sozu boyle olur, dediler. Gulerek, alay ederek ve Ebû Bekir’in de kendileri gibi duşuneceğini zannettiler. Senin efendin, Kudus’e bir gecede gidip geldiğini soyluyor, artık iyice sapıttı diyerek, Ebû Bekir’e sevgi, saygı ve itimĂ‚d gosterdiler.

Ebû Bekir (radıyallahu anh) Resûlullah’ın mubĂ‚rek adını işitince, (Eğer O soyledi ise inandım. Bir anda gidip gelmiştir) deyip iceri girdi. KĂ‚firler neye uğradıklarını anlayamadı. Onlerine bakıp gidiyor ve (Vay canına, Muhammed neyaman buyucu imiş. Ebû Bekir’e sihir yapmış) diyorlardı. Ebû Bekir hemen giyinip, Resûlullah’ın yanına geldi. Buyuk kalabalık arasında, yuksek sesle (YĂ‚ Resûlallah! Miracınız mubĂ‚rek olsun! Allahu teĂ‚lĂ‚ya sonsuz şukurler ederim ki, bizleri, senin gibi buyuk Peygambere, hizmetci yapmakla şereflendirdi. MubĂ‚rek yuzunu gormekle, kalbleri alan, ruhları ceken tatlı sozlerini işitmekle nimetlendirdi. YĂ‚ Resûlallah! Senin her sozun doğrudur, inandım. Canım sana fedĂ‚ olsun!) dedi. Ebû Bekir’in sozleri kĂ‚firleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şupheye duşen, imĂ‚nı zayıf birkac kişinin de kalbine kuvvet verdi. Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) o gun Ebû Bekir’e (sıddîk) dedi. Bu adı almakla derecesi bir kat daha yukseldi. KĂ‚firler bu hĂ‚le cok kızdı. Mu’minlerin kuvvetli imĂ‚nına, Peygamberin (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) her sozune hemen inanmalarına, O’nun cevresinde pervane gibi toplanmalarına dayanamadılar. Resûlullah’ı mahcup, mağlup etmek icin, imtihan etmeğe yeltendiler. YĂ‚ Muhammed (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Kudus’e gittim diyorsun. Soyle bakalım. Mescidin kac kapısı, kac penceresi var, gibi şeyler sordular. Hepsine cevap verirken, Hazret-i Ebû Bekir, oyledir YĂ‚ Resûlallah derdi. Halbuki, Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) edebinden, hayasından karşısındakinin yuzune bile bakmazdı. Buyururdu ki, (Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını gormemiştim. O anda CebrĂ‚il (aleyhisselĂ‚m), Mescid-i Aksa’yı gozumun onune getirdi, pencerelerini goruyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum). Yolda, develi yolcular gorduğunu soyledi. İnşĂ‚allah Carşamba gunu gelirler buyurdu. Carşamba gunu guneş batarken, kervan Mekke’ye geldi. Fırtına eser gibi olduğunu bir devenin yıkıldığını soylediler. Bu hĂ‚l mu’minlerin imĂ‚nını kuvvetlendirdi. KĂ‚firlerin duşmanlığını arttırdı. Hicretten bir yıl once Receb ayının 27’sinde Cuma gecesi vuku bulan bu mu’cizeye Peygamberimizin (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Mi’racı denir. Resûlullah (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Mi’raca ruh ve bedeni ile uyanık iken cıktı. Peygamberimize (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Mi’rac gecesinde nice ilĂ‚hi hakikatler gosterildi ve beş vakit namaz bu gecede farz kılındı. Mi’rac Kur’Ă‚n-ı kerîmde İsra sûresinde ve Hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir.