Peygamberimizin ( s.a.v) Cocukluğu
Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) doğduktan sonra uc gun kadar annesi Hz. Âmine tarafından emzirildi. Sonra da Ebû Leheb’in cariyesi Suveybe Hatun bir muddet emzirdi. O zaman Mekke halkının cocuklarını bir sut annesine vermeleri Ă‚detti. Mekke’nin havası cok sıcak olduğundan, cocukları havası iyi, suyu tatlı olan civar yerlerdeki yaylalara gonderirler, cocuklar bir muddet oralarda, verildikleri sut annelerinin yanında kalırdı. Her sene bu maksatla Mekke’ye bircok sut anaları gelir, birer cocuk alıp giderlerdi. Cocukları buyutup teslim edince de cok ucret ve hediyeler alırlardı. Peygamberimizin (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) doğduğu sene de yaylalarda yaşayan Benî Sa’d kabilesinden bir cok sut analar Mekke’ye geldi. Herbiri emzirmek uzere birer cocuk almıştı. Benî Sa’d kabilesi Mekke civarındaki kabileler arasında şerefte, comertlikte, mertlik ve tevĂ‚zuda ve Arapcayı duzgun konuşmakta meşhûrdu. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri cocuklarını daha cok bu kabileye vermek isterlerdi. O sene Beni Sa’d kabilesinin yurdunda şiddetli bir kuraklık ve kıtlık olmuştu. Bu sebeble ucretle cocuk emzirip sıkıntılarını gidermek uzere her senekinden daha cok sut annesi Mekke’ye gelmişti. Bilhassa zengin ailelerin cocuklarını alıyorlardı. Gelen kadınların her biri birer cocuk almışlardı. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) yetim olduğu icin fazla ucret alamama duşuncesiyle, ona talip olan cıkmamıştı. Gelen kadınlar icinde iffeti, temizliği, hilmi (yumuşaklık), hayası ve guzel ahlakıyla tanınmış Halime hatun adında bir kadın vardı. Binek hayvanları zayıf olduğu icin diğerlerinden daha sonra Mekke’ye ulaşmışlardı. Kocası ile Mekke’de dolaşarak zengin ailelerin cocuklarının alınmış olduğunu gorunce eli boş donmemek icin bir cocuk arıyorlardı. Nihayet gorunuşu ile hurmet celbeden ve siması cok sevimli olan bir zat ile karşılaştılar, Bu zat Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib idi. Onunla torununu almak uzere anlaştılar; Abdulmuttalib, Halime hatunu Hz. Âmine’nin evine goturdu. Halime hatun şoyle anlatır:
(Cocuğun başucuna vardığımda yunden beyaz bir kundağa sarılı, yeşil ipekten bir ortunun ustunde mışıl mışıl uyuyordu. Etrafa misk kokusu yayılıyordu. Hayret icinde kalıp bir anda ona oylesine ısındım ki, uyandırmaya bile gonlum rĂ‚zı olmadı. Elimi goğsune koydum, uyandı ve bana bakıp oyle bir tebessum etti ki, kendimden gectim. Annesi boylesine guzel ve mubĂ‚rek cocuğu bana vermez korkusuyla derhal yuzunu ortup kucağıma aldım. Sağ mememi verdim emmeğe başladı. Sol mememi verdim emmedi. Abdulmuttalib, bana dedi ki: (Sana mujdeler olsun ki, hanımlar icinde senin gibi nimete kavuşan olmadı.) Âmine hatun da bana cocuğunu verdikten sonra;
(Ey Halime, uc gun evvel bir nida işittim ki, “Senin oğluna sut verecek kadın Beni Sa’d kabilesinden Ebî Zeybe soyundandır) diyordu. Ben de dedim ki; Ben, Benî Sa’d kabilesindenim ve babamın kunyesi Ebî Zeybe’dir.) Halime hatun yine şoyle anlatmıştır: Âmine hatun bana daha nice vak’aları anlattı ve vasiyette bulundu. Ben de Mekke’ye gelmeden once bir ruya gormuştum. Ruyamda bana, (Ey Halime, Mekke’ye var, orada cok faydalanırsın. Sana bir nûr, arkadaş olur. Bu ruyayı henuz kimseye anlatma, gizle!) denildi. Mekke’ye gelirken de sağımdan solumdan sesler duyardım ve bana gaibden (Sana mujdeler olsun ey Halime, o parlak nûru emzirmek sana nasîb olacak) diye seslenildi. Halime hatun şahit olduğu daha nice hadîseleri anlatmıştır. HĂ‚lime hatun der ki: (Muhammed’i (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) alıp Hz. Âmine’nin evinden ayrıldım. Kocamın yanına gelince kocam onun yuzune bakıp kendinden gecti: (Ey Halime bu gune kadar boyle guzel yuz gormedim) dedi. Onu yanımıza alır almaz kavuştuğumuz bereketleri gorunce de, (Ey Halime bilmiş ol ki, sen cok mubĂ‚rek bir cocuk almışsın) dedi. Halime de (Vallahi, ben de zaten boyle dilerdim) dedi. Halime hatun, kocası ile birlikte Muhammed aleyhisselĂ‚mı buyutmek uzere Mekke’den alıp yola cıktıkları andan itibaren onun bereketine kavuşmaya başladılar. Celimsiz ve hızlı gidemeyen merkebleri oylesine hızlı yuruyordu ki, beraber geldikleri kafile onlardan once yola cıkıp cok uzaklaşmış olmasına rağmen kafileye yetişip onları gecip gitmişti. Benî Sa’d yurduna vardıktan sonra gorulmemiş bir bolluğa ve berekete kavuştular. Sutu az olan hayvanları bol bol sut veriyor. Bunu goren komşuları hayret edip, bunun emzirmek icin aldıkları cocuk sebebiyle olduğunu acıkca anlamışlardı. Kuraklık sebebiyle cok sıkıntıya duşunce yağmur duĂ‚sına cıktılar. Onu yanlarında goturup duĂ‚ ederek onun hurmetine bol yağmura ve berekete kavuştular. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) sut annesi Halime hatunun sağ memesini emer, sol memesini emmezdi. Onu da sut kardeşi emerdi. İki aylık iken emekledi. Uc aylık olunca ayakta durur, dort aylık iken duvara tutunarak yururdu. Beş aylık iken yurudu, altı aylık iken cabuk yurumeye başladı. Yedi aylık iken her tarafa gider oldu. Sekiz aylık iken anlaşılacak şekilde, dokuz aylık iken gayet acık konuşmaya başladı. On aylık iken ok atmaya başladı. Halime hatun şoyle anlatmıştır: (İlk konuşmaya başladığında “LĂ‚ ilĂ‚he illallahu vallahu ekber. Velhamdulillahi rabbil Ă‚lemin” dedi. O gunden sonra (Bismillah) demeden hic bir şeye elini uzatmazdı. Sol eliyle bir şey tutmazdı. Gece gunduz belli zamanlarda bevl ederdi. Yurumeye başladığında cocukların oynadıkları yerden uzak dururdu ve onlara (Biz, bunun icin yaratılmadık) derdi. Her gun O’nu guneş ışığı gibi bir nûr kaplar ve yine acılırdı. İki yaşına girdiğinde gelişmiş gosterişli bir cocuk olmuştu. Uzerinde beyaz bir bulut daima onunla birlikte hareket eder, onu golgelerdi. Bir gun Halime hatun farkında olmadan sut kardeşi Şeyma ile oğlenin yakıcı sıcağında kuzuların yanına gitmişti. Halime hatun, onu yanında goremeyince hemen arayıp buldu. Şeyma’ya nicin sıcakta dışarı cıktınız? dedi. Şeyma, anneciğim! Kardeşimin başı uzerinde bir bulut onu daima golgeliyor, dedi. Sut kardeşleri ve hic kimse ondan asla incinmemiştir.
Halime hatun şoyle anlatmıştır: (Muhammed (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) iki yaşına girince onu sutten kestim. Sonra Onu annesi Âmine hatuna vermek uzere kocamla Mekke’ye gittik. Fakat Onun oyle bereketlerine kavuştuk ki, ondan ayrılmak, mubĂ‚rek yuzunu gormemek bize cok guc geliyordu. Onun hallerini annesine anlattım. Âmine hatun, “Benim oğlumun buyuk şanı vardır”
dedi. Ben: “Vallahi, bundan daha mubĂ‚rek bir kimse gormedim.” dedim. Sonra, Âmine hatuna, bir cok bahaneler soyleyerek biraz daha yanımızda kalmasını istedim. Nihayet biraz daha yanımızda kalması icin izin aldım. Tekrar yanımıza alıp kabilemize donduk. Onun bereketiyle malımız mulkumuz ve şanımız arttı. Her işimizde nimetlere kavuştuk.)
Bir gun sut kardeşi Abdullah ile evlerinin yakınında bulunan kuzuların arasına gitmişlerdi. Sut kardeşi koşarak eve gelip, “Beyaz elbiseli iki kişi, Kureyşli kardeşimi yere yatırıp karnını yardılar, ellerini karnına soktular!” dedi. Halime hatun ile kocası HĂ‚ris, hemen suratle koşup yanına geldiler. Baktılar ki, rengi değişmiş, semaya bakıyor ve tebessum ediyor. Sana ne oldu yavrucuğum? diye sorduklarında şoyle anlattı: (Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde ici kar dolu bir tas vardı. Beni tutup, goğsumu yardılar. Kalbimi de cıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan pıhtısı cıkardılar. Goğsumu ve kalbimi o karla temizlediler ve kapatıp kayboldular), dedi. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) uc yaşında iken olan bu hadîseye (Şakk-ı sadır=goğsunun yarılması) denir. (Bu husus Kur’Ă‚n-ı kerîmde inşirah sûresinin birinci Ă‚yetinde bildirilmektedir).
Muhammed aleyhisselĂ‚ma peygamberliği bildirildikten sonra EshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan bazıları: YĂ‚ Resûlallah, bize kendinizden bahseder misiniz? deyince “Ben ceddim İbrĂ‚him’in duĂ‚sıyım. Kardeşim İsĂ‚’nın mujdesiyim! Annemin ise ruyasıyım. O bana hamile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nûrun kendisinden cıktığını gormuştu... Ben Sa’d bin Bekroğulları yanında emzirilip buyutuldum. Bir gun sut kardeşim ile birlikte evimizin arkasında kuzuları otlatıyorduk. O sırada yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde ici karla dolu bir altın tas vardı. Beni tuttular, goğsumu yardılar, kalbimi de cıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan parcası cıkarıp bir yana attılar. Goğsumu ve kalbimi o karla temizlediler.” buyurdu. Halime hatun, dort yaşından sonra O’nu Mekke’ye goturup annesine verdi. Dedesi Abdulmuttalib, Halime hatuna cok buyuk hediyeler verip ihsanda bulundu. Halime hatun onu Mekke’ye bırakınca sanki canım ve gonlum de onunla birlikte kaldı demiştir. Muhammed aleyhisselĂ‚m altı yaşına kadar da annesinin yanında buyudu. Altı yaşında iken annesi Ummî Eymen adındaki cariye ile birlikte akrabalarını ve babası Abdullah’ın mezarını ziyĂ‚ret etmek icin Medine’ye gittiler. Medine’de bir ay kaldılar. Bu sırada Muhammed aleyhisselĂ‚m Beni Neccar kuyusu denilen havuzda yuzmeyi oğrendi. Bu sırada Medine’deki bir yahudi bilgin ondaki nubuvvet alĂ‚metlerini gurdu. Yanına yaklaşıp ismini sordu. “Ahmed” dir deyince, yahudi bilgin (Bu cocuk Ă‚hır zaman Peygamberi olacaktır!) diye bağırdı. Gene orada diğer yahudi Ă‚limlerinden bazıları da ondaki peygamberlik alĂ‚metini gormuşler ve peygamber olacağını anlamışlardır. Bunu birbirleriyle konuşup anlatmışlardır. Onların bu sozlerini duyan Ummî Eymen durumu Hz. Âmine’ye haber verince, Hz. Âmine ona bir zarar gelmesinden cekinerek onu alıp, Mekke’ye donmek uzere yola cıktı. EbvĂ‚ denilen yere geldiklerinde Hz. Âmine hastalandı. Hastalığı artıp sık sık kendinden geciyordu. Başında duran oğlu Muhammed aleyhisselĂ‚ma bakarak şu beyitleri soyledi:
Eskir yeni olan, olur yaşayan,
Tukenir cok olan, var mı genc kalan.
Ben de oleceğim, tek farkım şudur:
Seni ben doğurdum, şerefim budur.
Geride bıraktım hayırlı evlĂ‚t,
Gozumu kapadım, icim pek rahat.
Benim nĂ‚mım kalır daim dillerde,
Senin sevgin yaşar hep gonullerde.
Biraz sonra vefĂ‚t etti. Orada defnedildi. Hz. Âmine vefĂ‚t ettiğinde yirmi yaşında idi. Ummî Eymen, Muhammed aleyhisselĂ‚mı yanına alıp, bir kac gun suren yolculuktan sonra Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’in yanına bıraktı.
Muhammed aleyhisselĂ‚mın babası ve annesi İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚mın dininde idi. Yani mu’min idiler. İslĂ‚m Ă‚limleri; onların İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚mın dininde olduklarını ve Muhammed aleyhisselĂ‚m’a Peygamberliği bildirildikten sonra da onun ummetinden olmaları icin diriltilip, Kelime-i şehĂ‚deti işittiklerini, soylediklerini ve boylece bu ummetten de olduklarını bildirmişlerdir. Muhammed aleyhisselĂ‚m sekiz yaşına kadar da dedesinin yanında buyudu. Dedesi Abdulmuttalib Mekke’de sevilen ve ceşitli işleri idare eden bir zat olup, heybetli, sabırlı, ahlĂ‚kı durust, mert ve comert idi. Fakirleri doyurur, hatta ac, susuz kalan hayvanlara bile yiyecek verirdi. Allah’a ve ahirete inanırdı. Kotuluklerden sakınan, cahiliyye devrinin cirkin Ă‚detlerinden uzak duran bir zat idi. Mekke’de zulme, haksızlığa engel olur, oraya gelen misafirleri ağırlardı. Ramazan ayında Hira dağında inzivaya cekilmeyi Ă‚det edinmişti. Cocukları seven ve şefkat sahibi olan Abdulmuttalib, Muhammed aleyhisselĂ‚mı bağrına basıp gece gunduz yanından ayırmadı. Ona buyuk bir sevgi ve şefkat gosterirdi. KĂ‚’be’nin golgesinde kendisine mahsus olan minderinde onunla beraber oturur, mĂ‚ni olmak isteyenlere (Bırakın oğlumu, O’nun şanı yucedir!) derdi. Peygamberimizin (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) dadısı Ummî Eymen’e, O’na iyi bakmasını onemle tenbih eder (Oğluma iyi bak! Ehl-i kitab, benim oğlum hakkında, bu ummetin peygamberi olacak diyorlar dedi. Ummî Eymen demiştir ki, (Onun cocukluğunda ne aclıktan, ne de susuzluktan şikĂ‚yet ettiğini gormedim. Sabahleyin bir yudum zemzem icerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde “İstemem tokum” derdi.” Abdulmuttalib uyurken ve odasında yalnızken, ondan başkasının yanına girmesine musaade etmezdi. Onu daimĂ‚ oper, okşar, sozlerinden ve hareketlerinden son derece hoşlanırdı. Sofrada onu yanına alır dizine oturtur; yemeğin en iyisini ve en lezzetlisini O’na yedirir ve O gelmeden sofraya oturmazdı. O’nun hakkında nice ruyalar gorup bir cok hadîselere şahit oldu. Bir defasında, Mekke’de kuraklık ve kıtlık olmuştu. Abdulmuttalib, gorduğu bir ruya uzerine Muhammed aleyhisselĂ‚mın elinden tutup Ebû Kubeys dağına cıkıp, (Allahım, bu cocuk hakkı icin, bizi bereketli bir yağmur ile sevindir.) diyerek duĂ‚ etti. DuĂ‚sı kabul olundu ve bol yağmur yağdı. O zamanki şairler bu hadîseyi şiirler yazarak dile getirmişlerdir. Abdulmuttalib, bir gun KĂ‚’be’nin yanında otururken, Necranlı bir rahip yanına gelip onunla konuşmaya başlamıştı. Bir ara “Biz İsmailoğullarından en son gelecek olan peygamberin sıfatlarının kitaplarda yazılı olduğunu okuduk. Burası (Mekke) O’nun doğum yeridir. Sıfatları şoyle, şoyledir!” diyerek birer birer saymağa başladı. Bu sırada, Peygamberimiz yanlarına gelmişti. Necranlı rahip, O’nu dikkatle seyretmeye başladı, sonra da yaklaşıp gozlerine, sırtına, ayaklarına baktı ve heyecanla: “İşte, O budur. Bu cocuk senin neslinden midir?” dedi. Abdulmuttalib oğlumdur! deyince, Necranlı rahip: “Biz kitaplarda okuduğumuza gore O’nun babasının sağ olmaması lĂ‚zım!” dedi. Abdulmuttalib (O, oğlumun oğludur. Babası daha O doğmadan, annesi hamile iken olmuştu) deyince, rahip “Şimdi doğru soyledin” dedi. Bunun uzerine Abdulmuttalib oğullarına: (Kardeşinizin oğlu hakkında soylenileni işitin de, O’nu iyi koruyun!) dedi.
Abdulmuttalib vefĂ‚tı yaklaşınca oğullarını toplayıp Peygamberimize (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) (Yavrum, bu amcalarından hangisinin yanında kalmak istersin) deyince, koşup amcası Ebû TĂ‚lib’in kucağına oturdu. O’nun yanında kalmak istediğini soyledi. Peygamberimizi (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) dedesi Abdulmuttalib oğlu Ebû TĂ‚lib’e bıraktı ve O’na iyi bakmasını onemle vasiyet etti. Bundan sonra da vefĂ‚t etti. Peygamberimiz sekiz yaşından sonra amcası Ebû TĂ‚lib’in yanında kalmaya başladı ve O’nun himayesinde buyudu. O zaman Mekke’de Ebû TĂ‚lib de babası Abdulmuttalib gibi Kureyş’in ileri gelenlerinden, sevilen, saygı gosterilen ve sozu dinlenilen bir zat idi. O da Peygamberimize (s a.v.) buyuk bir sevgi ve şefkat gosterdi. O’nu kendi cocuklarından cok sever, yanına almadan uyumaz, bir yere gitmez ve (Sen cok hayırlısın, cok mubĂ‚reksin!) derdi. O elini uzatmadan yemeğe başlamaz, once onun başlamasını isterdi. Bazen de ona ayrı sofra kurdururdu. Sabahları uyandığında yuzunun pırıl pırıl parladığını, saclarının taranmış olduğunu gorurlerdi. Ebû TĂ‚lib’in fazla malı yoktu ve ailesi de kalabalıktı. Muhammed aleyhissselĂ‚mı himayesine aldıktan sonra bolluğa ve berekete kavuştu. Mekke’de vuku bulan kuraklık sebebiyle halk sıkıntıya duştuklerinde Ebû TĂ‚lib O’nu KĂ‚’be’nin yanına goturup duĂ‚ etti. O’nun bereketiyle bol yağmur yağdı. Kuraklıktan ve kıtlıktan kurtuldular. Ebû TĂ‚lib bir defasında Şam’a ticĂ‚ret icin giderken, Muhammed aleyhisselĂ‚mı da, dokuz veya oniki yaşında bulunduğu sırada yanında goturdu. TicĂ‚ret kervanı uzun bir yolculuktan sonra Busra’da Hıristiyanlara mahsus bir manastırın yakınında konakladı. Bu manastırda “Bahîra” adında bir rahip kalmakta idi. Onceden yahudi Ă‚limlerinden iken sonradan hıristiyan olan bu bilgili rahibin yanında elden ele gecerek saklanan bir kitap bulunmakta ve bircok şeyler ondan sorulmakta idi. Kureyş kervanı daha onceki yıllarda buradan defalarca gelip gecmesine rağmen hic ilgilenmemişti. Her sabah manastırın damına cıkıp kafilelerin geldiği yone bakarak merakla bir şey beklerdi. Rahib Bahîra’ya bu defa bir hĂ‚l olmuştu ve heyecanla irkilip yerinden fırlamıştı. Cunku o, Kureyş kervanı uzaktan gorunduğu sırada kervanın ustunde beyaz bir bulutun da onlarla birlikte akıp geldiğini gormuştu. Bu bulut Muhammed aleyhisselĂ‚mı golgelemekteydi. Kervan konaklayınca da Muhammed aleyhisselĂ‚mın altına oturduğu ağacın dallarının uzerine doğru eğildiğini de gorerek iyice heyecanlanmıştı. Hemen bir sofra hazırlatıp, acele ile bir de davetci gondererek Kureyş kervanında bulunanların hepsini yemeğe davet etti. Kureyş kervanında bulunanlar Muhammed aleyhisselĂ‚mı mallarının yanında gozlemek uzere bırakıp rahip Bahîra’nın yanına gittiler. Bahîra gelenlere dikkatle bakıp (Ey Kureyş topluluğu, icinizden yemeğe gelmeyen var mı?) diye sorunca, evet, bir kişi var dediler. Cunku Kureyşliler geldiği halde bulut duruyordu. Bulut gelmeyince kervanda davete gelmeyen olduğunu anladı. Rahip Bahîra ısrarla onun da cağrılmasını isteyince gidip cağırdılar. Gelir gelmez dikkatle ona bakmaya, incelemeye başladı. Yemekten sonra hallerine işlerine dair bir cok sualler sordu. Muhammed aleyhisselĂ‚m da cevap verdi. Bahîra gorduğu alĂ‚metlerin ve aldığı cevapların hepsi icin Ă‚hır zamanda gelecek olan peygamberin sıfatları hakkında bildiklerine tam uyduğunu gordu. Sonra sırtını acıp nubuvvet muhrunu de gorunce Ebû TĂ‚lib’e (Bu cocuk senin neslinden midir?) dedi. Ebû TĂ‚lib oğlum deyince Bahîra (Kitaplarda bu cocuğun babasının sağ olmayacağı yazılı, O senin oğlun değildir.) dedi. Bu sefer Ebû TĂ‚lib (O benim kardeşimin oğludur.). Babası ne oldu deyince, babası onun doğmasına yakın bir sırada oldu cevabını alan Bahîra, (Doğru soyledin), annesi ne oldu? dedi. O da oldu deyince (doğru soyledin) diyen Bahîra, Peygamberimize (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) donup, putlar adına yemin verdi ve soracaklarıma cevap ver dedi. Peygamberimiz (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) Bahîra’ya putların ismiyle yemin verme. Ben onlardan nefret ederim, dedi. Bahîra, bu sefer Allah adına yemin edip sormaya başladı. Uyur musun, dedi. Gozlerim uyur fakat kalbim uyumaz buyurdu. Bahîra daha bircok sual sorup cevap aldı. Sonra Ebû TĂ‚lib’e, bu cocuğun gozlerindeki kırmızılık devamlı mıdır? dedi. Ebû TĂ‚lib, evet hic kaybolmaz dedi. Sonra Peygamberimize (sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem) sırtını acmasını rica etti. Ebû TĂ‚lib arzusunu yerine getir deyince, mubĂ‚rek sırtını actı. Bahîra nubuvvet muhrunu gorunce kitaplarda okuduğu muhim alĂ‚metlerden olduğunu anladı. Nubuvvet muhrunu optu. Gozlerinden yaş boşandı. (Ben şehĂ‚det ederim ki sen Allahın Resûlusun) dedi. Sonra da ısrarla şoyle dedi: (Kardeşinin oğlunu hemen memleketine geri gotur. O’nu hasetci yahudilerden koru! Vallahi yahudiler bu cocuğu gorup, benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse O’na bir zarar vermeğe kalkışırlar. Cunku kardeşinin oğlunda buyuk bir hĂ‚l vardır. Bu, peygamberlerin sonuncusu olacak. Bunun getireceği din butun yeryuzune yayılacaktır. Sakın bu cocuğu Şam’a goturme, mubĂ‚rek bedenine bir zarar verirler. Bunun hakkında cok ahd ve misak olmuştur.) dedi. Ebû TĂ‚lib misak nedir? dedi. Bahîra dedi ki: (Allahu teĂ‚lĂ‚ butun peygamberlerden ve en son da İsĂ‚ aleyhisselĂ‚mdan ummetlerine Ă‚hir zaman peygamberinin geleceğini bildirmeleri uzerine soz almıştır) dedi. Ebû TĂ‚lib, Bahîra’nın bu sozleri uzerine Şam’a gitmekten vazgecti. Mallarını Busra’da ucuz fiyata satıp Mekke’ye dondu. Ebû TĂ‚lib, Bahîra’dan işittikleri şeylerden sonra, Muhammed aleyhisselĂ‚mı daha da cok sevdi. Omru boyunca O’nu daima korudu ve her işinde O’na yardımcı oldu. Her haliyle faziletler ve guzellikler sahibi mustesna bir insan olarak buyumekte olan Muhammed aleyhisselĂ‚m, onyedi yaşına girmişti. Bu sırada Yemen’e ticĂ‚ret icin giden amcası Zubeyr, ticĂ‚retinin bereketli olması icin O’nu da yanında goturdu. Bu seferde de nice harikulade halleri goruldu. Mekke’ye donduklerinde O’nun bu halleri anlatıldı ve Kureyş kabilesi arasında (Bunun şanı pek yuce olacak) diye soylenmeye başlandı.
Peygamberimizin ( s.a.v) Cocukluğu
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaţam & Danýţman
- Eđitim Öđretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Peygamberimizin ( s.a.v) Cocukluğu
-
13-09-2019, 09:05:40