Hz Yusuf Suresi
Hz Yusuf Suresi Meali ve Tefsiri
Yusuf suresi 111 ayet olup 1,2 ve 3. Ă‚yetler Medine'de, diğerleri Mekke'de inmiştir. Sûrenin başından sonuna kadar Yusuf Peygamber'den bahsedildiği icin sure bu adı almıştır.
RahmĂ‚n, Rahîm olan Allah'ın ismiyle
1-Elif, LĂ‚m, RĂ‚. Bunlar, apacık KitĂ‚bın Ă‚yetleridir.
2-Şubhesiz ki biz onu, anlayasınız diye, Arabca bir KurĂ‚n olarak indirdik.
3-Biz, bu KurĂ‚nı sana vahyetmekle, sana kıssaların en guzelini anlatıyoruz. Elbette (sen) ondan once (bunlardan) habersiz olanlardan idin.
4-Bir zaman Yûsuf babasına: Ey Babacığım! Doğrusu ben (ruyĂ‚mda) on bir yıldızla guneşi ve ayı gordum; (hem) gordum ki onlar bana secde eden kimselerdir demişti.
5-(Babası Yakub ise) dedi ki: Ey oğulcuğum! RuyĂ‚nı kardeşlerine anlatma! Sonra sana (hased ederler ve) bir hîle olarak tuzak kurarlar. Cunki şeytan, insan icin apacık bir duşmandır.
6-Boylece Rabbin seni sececek; sana ruyĂ‚ların tabîrini oğretecek ve daha once ataların İbrĂ‚hîm ve İshĂ‚ka tamamladığı gibi, sana ve Yakub Ă‚ilesine de nimetini tamamlayacaktır. Şubhesiz ki Rabbin, Alîm (hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.
7-And olsun ki Yûsuf ve kardeşlerin(in kıssasın)da, soranlar icin (cok buyuk) ibretler vardır.
8-O zaman (kardeşleri) demişlerdi ki: Gercekten Yûsuf ve (oz) kardeşi (BunyĂ‚min), babamıza bizden daha sevgilidir; hĂ‚lbuki biz birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluğuz (faydamız daha coktur). Muhakkak ki babamız, apacık bir hatĂ‚ icindedir.
9-(İclerinden biri dedi ki: ) Yûsufu oldurun veya onu bir yere bırakın ki, babanızın teveccuhu yalnız size kalsın; ondan sonra (tevbe eder) de sĂ‚lih kimseler topluluğu olursunuz.
10-İclerinden soz sĂ‚hibi olan biri (Yehûda ise): Yûsufu oldurmeyin; onu kuyunun dibine bırakın da, gecen kafilenin biri onu (bulup) alsın; eğer (gercekten ona bir şey) yapacak kimseler iseniz (bĂ‚ri boyle yapın!) dedi.
11-Dediler ki: Ey babamız! Sana ne oldu ki Yûsuf hakkında bize guvenmiyorsun? HĂ‚lbuki doğrusu biz, elbette onun iyiliğini isteyenleriz.
12-Yarın onu bizimle berĂ‚ber gonder; bol bol yesin (icsin), oynasın! Şubhe yok ki biz, onu gercekten muhĂ‚faza edicileriz.
13-(Yakub) dedi ki: Onu goturmeniz beni hakikaten uzer; cunki siz ondan habersiz kimseler iken, onu kurdun yemesinden korkarım!
14-(Onlar: ) Yemîn olsun ki, biz birbirine bağlı bir cemĂ‚at olduğumuz hĂ‚lde eğer onu kurt yerse, o takdirde şubhesiz ki biz elbette husrĂ‚na uğrayanlar oluruz dediler.
15-NihĂ‚yet (kardeşleri) onu goturup, kendisini kuyunun dibine bırakmaya hep berĂ‚ber karar verdiklerinde (ona eziyet ettiler de biz) ona: ŞĂ‚nım hakkı icin, bu işlerini onlar hic farkında olmadıkları bir sırada kendilerine haber vereceksin! diye vahyettik.
16-Derken yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler.
17-Dediler ki: Ey babamız! Doğrusu biz gittik, yarış ediyorduk; Yûsufu da eşyĂ‚mızın yanında bırakmıştık (bir de baktık) ki onu kurt yemiş! Şimdi (biz), ne kadar doğru soyleyen kimseler olsak da, sen bize inanıcı değilsin!
18-Ve (Yûsufun) gomleğinin uzerinde yalan bir kan getirdiler. (Yûsufun hayatta olduğunu peygamberlik ferĂ‚setiyle anlayan Yakub) dedi ki: Hayır, nefisleriniz sizi (aldatıp, kotu) bir işe suruklemiş. Artık (bana duşen) guzel bir sabır(dır). Cunki sizin bu anlattıklarınıza karşı kendisinden yardım istenecek olan, ancak Allahdır.
19-Derken (Mısıra giden) bir kafile gelip sucularını (kuyuya) gonderdiler (o) da kovasını saldı. (Aşağıdaki Yûsufu gordu ve: ) Hey, mujde! Bu bir erkek cocuk! dedi. Onu bir ticĂ‚ret malı olarak sakladılar. HĂ‚lbuki Allah, onların ne yapacaklarını hakkıyla bilendir.
20-Onu az bir fiyata, birkac dirheme sattılar. ZĂ‚ten (onlar), onun hakkında rağbetsiz (ona değer vermeyen) kimselerden idiler.
21-Onu satın alan Mısırlı (vezir) ise, karısına: Onun makamını şerefli tut (ona iyi bak)! Olur ki bize faydası dokunur veya onu evlĂ‚d ediniriz dedi. Boylece Yûsufu o yerde (Mısırda) yerleştirdik (ki adĂ‚letle hukmetsin), bir de ona ruyĂ‚ların tabîrini oğretelim (diye boyle yaptık). Allah ise, emrinde galibdir (dilediği herşeyi yapar); fakat insanların coğu bilmezler.
22-NihĂ‚yet (Yûsufun) gucu kemĂ‚le erince, (biz) ona hikmet ve ilim verdik. İşte iyilik edenleri boyle mukĂ‚fĂ‚tlandırırız.
23-Ve o evinde kaldığı (hanım), onun nefsinden murĂ‚d almak istedi de kapıları iyice kilitledi ve: Haydi gel! dedi. (Yûsuf) dedi ki: Allaha sığınırım! Şubhesiz ki o (kocan), benim efendimdir; benim mevkiimi (hep) guzel tuttu. Şu muhakkak ki, zĂ‚limler kurtuluşa ermezler.
24-Buna rağmen gercekten (kadın) ona meyletmişti. Ve Rabbinin delîlini gormeseydi, (o da) ona meyletmişti. İşte (biz) kotuluğu ve fuhşu ondan uzaklaştıralım diye boyle (delîlimiz gosterilmiş) oldu. Muhakkak ki o, ihlĂ‚sa erdirilmiş kullarımızdandı.
25-NihĂ‚yet (Yûsuf onde, ikisi de) kapıya doğru koşuştular; (kadın) onun gomleğini arkadan yırttı ve (derken) kapının yanında (kadının) beyi ile karşılaştılar. (Kadın hemen: ) Senin Ă‚ilene kotuluk etmek isteyenin cezĂ‚sı, zindana atılmaktan veya elemli bir azabdan başka ne olabilir? dedi.
26-(Yûsuf: ) O, (kendisi) benim nefsimden murĂ‚d almak istedi dedi. Onun (o kadının) akrabĂ‚sından bir şĂ‚hid ise şoyle şĂ‚hidlik etti: Eğer onun (Yûsufun) gomleği onden yırtılmışsa, o hĂ‚lde (kadın) doğru soylemiştir; o (Yûsuf) ise, yalan soyleyenlerdendir.
27-Yok onun (Yûsufun) gomleği arkadan yırtılmışsa, o hĂ‚lde (kadın) yalan soylemiştir; o (Yûsuf) ise doğru soyleyenlerdendir.
28-Bunun uzerine (onun beyi, Yûsufun) gomleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gorunce (kadına): Doğrusu bu sizin tuzağınızdandır. Gercekten sizin tuzağınız buyuktur! dedi.
29-(Sonra şoyle dedi: ) Yûsuf! (Sen) bundan vazgec (bunu kimseye anlatma)! (Ey kadın! Sen de) gunĂ‚hın icin mağfiret dile! Cunki sen, gunahkĂ‚rlardan oldun.
30-Şehirdeki birtakım kadınlar ise dedi ki: Vezîrin karısı, delikanlısının nefsinden murĂ‚d almak istiyormuş. Doğrusu (ona duyduğu) aşk, kalbine işlemiş. Muhakkak ki biz, onu apacık bir sapıklık icinde goruyoruz.
31-
Sonunda (o kadın) onların gizli dedikodularını işitince, kendilerine (haber) gonderdi ve onlar icin yaslanacak bir yer (yastıklar ve bir sofra) hazırladı; herbirine ise birer (keskin) bıcak verdi ve (meyveleri soymaya başladıklarında, Yûsufa): Karşılarına cık! dedi.
Bunun uzerine (kadınlar) onu (Yûsufu) gorunce, (eşsiz guzelliğine ve fazîletine meftûn olarak) onu pek yuce gorduler de (hayranlıklarından farkına bile varmadan) ellerini kestiler ve: HĂ‚şĂ‚! Allah icin, bu bir insan değildir! Bu, ancak cok şerefli bir melektir! dediler.
32-(O kadın) dedi ki: İşte, hakkında beni kınadığınız kimse budur! Yemîn olsun ki (ben) onun nefsinden murĂ‚d almak istedim de o, iffetini muhĂ‚faza etti (ve beni reddetti). Yine yemîn olsun ki, eğer ona emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka kucuk duşenlerden olacaktır.
33-(Yûsuf) dedi ki: Rabbim! Zindan bana, bunların beni kendisine davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden def etmezsen, onlara meyleder ve cĂ‚hillerden olurum.
34-Bunun uzerine Rabbi onu(n duĂ‚sını) kabûl etti de (o kadınların) tuzaklarını ondan def etti. Şubhesiz ki Semî (hakkıyla işiten), Alîm (herşeyi bilen) ancak Odur.
35-Sonra (Yûsufun sucsuzluğuna dĂ‚ir) o delilleri gormelerinin ardından, yine de onu bir muddet zindana atmaları (boylelikle gozden uzak tutmaları kanĂ‚ati) kendilerine uygun gorundu.
36-Onunla berĂ‚ber zindana iki de genc girmişti. Onlardan biri: Doğrusu ben (ruyĂ‚mda) kendimi goruyorum ki uzum sıkıyorum! dedi. Diğeri de: Doğrusu ben de (ruyĂ‚mda) kendimi goruyorum ki başımın ustunde bir ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor dedi. (Bunlar: ) Bize bunun tabîrini haber ver! Cunki biz seni iyilik edenlerden goruyoruz (dediler).
37-(Yûsuf) şoyle dedi: Kendisiyle rızıklanacağınız hicbir yemek size gelmez ki, daha (o) gelmeden onun tevîlini (mĂ‚hiyetini) size haber vermiş olmayayım. Bunlar, Rabbimin bana oğrettiklerindendir. Şubhesiz ki ben, Allaha îmĂ‚n etmeyen ve kendileri gercekten Ă‚hireti inkĂ‚r eden kimseler olan bir kavmin dînini terk ettim.
38-Cunki (ben,) atalarım İbrĂ‚hîm, İshĂ‚k ve Yakubun dînine tĂ‚bi oldum. Allaha herhangi bir şeyi ortak koşmamız, bizim icin (aslĂ‚ cĂ‚iz) olmaz! Bu, bize ve insanlara Allahın bir lutfudur; fakat insanların coğu şukretmezler.
39-Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı olan bir cok ilĂ‚hlar mı hayırlıdır; yoksa, VĂ‚hid (bir olan), KahhĂ‚r (her dilediğini kahretmeye muktedir olan) Allah mı?
40-Onu bırakıp tapmakta olduklarınız, sizin ve atalarınızın onlara taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir! Allah, onların hakkında hicbir delil indirmemiştir. Hukum ancak Allahındır! (O, size) kendisinden başkasına ibĂ‚det etmemenizi emretmiştir. İşte doğru din budur; fakat insanların coğu bilmezler.
41-Ey zindan arkadaşlarım! (RuyĂ‚nıza gelince: ) Biriniz yine efendisine şarab sunacak. Ve diğeri ise asılacak da kuşlar onun başından yiyecek! İşte hakkında fetvĂ‚ istediğiniz iş (bu şekilde) hukme bağlanmıştır.
42-Ve (Yûsuf) doğrusu iclerinden kurtulacak olanın o olduğunu zannettiği kimseye: Efendinin yanında beni an! (Umulur ki beni bu durumdan kurtarır) dedi. Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu da (Yûsuf) senelerce zindanda kaldı.
43-NihĂ‚yet (bir gun) hukumdar dedi ki: Doğrusu ben (ruyĂ‚mda) yedi semiz ineği, yedi zayıf (ineğ)in yediğini ve yedi yeşil başak ile (bir o kadar da) diğer kuru başakları gordum. Ey ileri gelenler! Eğer ruyĂ‚ tabîr ediyorsanız, bana (bu) ruyĂ‚mı acıklayın!
44-Dediler ki: (Bunlar) karmakarışık ruyĂ‚lardır. Biz ise, o ruyĂ‚ların tabîrini bilen kimseler değiliz.
45-Bunun uzerine (zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra (Yûsufu) hatırladı da dedi ki: Ben size onun tabîrini haber veririm; hemen beni (zindana) gonderin!
46-(Zindana gelince dedi ki: ) Yûsuf! Ey doğru sozlu kişi! (RuyĂ‚da) yedi zayıf (ineğ)in yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başak ile (bir o kadar da) diğer kuru başakları (gormeyi) bize acıkla! Umulur ki (saraydaki) insanlara donerim de (senin kadrini) bilirler.
47-(Yûsuf) dedi ki: Âdet(iniz) uzere yedi sene (ekin) ekersiniz! Sonra bictiklerinizden, yiyeceğiniz az bir mikdĂ‚rın dışındakileri başağında bırakın!
48-Sonra bunun (bu yedi bolluk yılının) ardından, yedi şiddetli (kıtlık yılı) gelecek ki, (tohumluk icin bir sonraki seneye) saklayacağınız az bir mikdar hĂ‚ric, onlar icin (o kurak yıllara hazırlık olmak uzere) onceden biriktirmekte olduklarınızı yiyecek (bitirecek)!
49-Daha sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, onda insanlar bol yağmura kavuşturulacak ve onda (o yılda insanlar meyveleri ve hayvanları bol bol) sıkıp sağacaklar.
50-(Elci bu tabîri anlatınca) bunun uzerine hukumdar: Onu bana getirin! dedi. NihĂ‚yet elci kendisine gelince, (Yûsuf, hakkındaki ittihĂ‚mı gidermek icin bu davete hemen icĂ‚bet etmedi ve ona) şoyle dedi: Efendine don de ona sor; ellerini kesen o kadınların maksadı ne imiş? Şubhesiz ki Rabbim, onların hîlesini hakkıyla bilendir.
51-(Mısır hukumdĂ‚rı, o kadınlara: ) Yûsufun nefsinden murĂ‚d almak istediğiniz zaman zorunuz neydi? dedi. (Onlar: ) HĂ‚şĂ‚! Allah icin, biz onun hakkında hicbir kotuluk bilmiş değiliz! dediler. Vezîrin karısı da dedi ki: Şimdi hak ortaya cıktı! Onun nefsinden (asıl) ben murĂ‚d almak istemiştim. Ve şubhesiz o, gercekten doğru soyleyenlerdendir!
52-(Yûsuf dedi ki: ) Bu (iftirĂ‚nın anlaşılmasını talebden maksadım), gercekten benim kendisine gıyĂ‚bında hĂ‚inlik etmediğimi ve hĂ‚inlerin tuzağını kesinlikle Allahın muvaffakiyete erdirmeyeceğini (sizlerin de vezîrin de) bilmesi icindir.
53-(Yûsuf dedi ki: ) HĂ‚lbuki (ben) nefsimi temize cıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis, dĂ‚imĂ‚ kotuluğu emredicidir; ancak Rabbimin merhamet ettiği (koruduğu kimse) mustesnĂ‚. Şubhesiz ki Rabbim, Gafûr (cok bağışlayan)dır, Rahîm (cok merhamet eden)dir.
54-Hukumdar ise: Onu bana getirin; kendime hĂ‚s (muşĂ‚vir) yapayım dedi. Sonra onunla konuşunca: Doğrusu sen bugun bizim yanımızda makam sĂ‚hibi emîn bir kimsesin! dedi.
55-(Yûsuf: ) Beni memleketin hazînelerinin başına getir! Cunki ben iyi muhĂ‚faza eden, (idĂ‚resini) iyi bilen bir kimseyim dedi.
56-İşte boylece Yûsufa o yerde (Mısırda) imkĂ‚n (ve kudret) verdik. Oradan dilediği yerde oturuyordu. Rahmetimizi dilediğimiz kimseye nasîb ederiz ve iyilik edenlerin mukĂ‚fĂ‚tını zĂ‚yi etmeyiz.
57-Âhiret mukĂ‚fĂ‚tı ise, îmĂ‚n edip (gunahlardan) sakınmakta olanlar icin elbette daha hayırlıdır.
58-Derken, (o kıtlık yıllarında) Yûsufun kardeşleri de gelip onun huzûruna girdiler; (Yûsuf) derhĂ‚l onları tanıdı; hĂ‚lbuki onlar onu (o mevkide) tanıyabilecek kimseler değillerdi.
59-Sonunda (Yûsuf) onların yuklerini hazırlayınca dedi ki: Bana, babanızdan bir, erkek kardeşinizi (BunyĂ‚mini) de getirin! Gormuyor musunuz, doğrusu ben olceği (adam başına) tam olarak veriyorum ve (kardeşinizin payını da vermekle) ben misĂ‚firperverlerin en hayırlısıyım.
60-Buna rağmen (bir daha geldiğinizde) onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size olcek(le verilecek bir şey) yok ve bana yaklaşmayın!
61-Dediler ki: Ona babasından musĂ‚ade almaya calışacağız ve doğrusu biz (bunu) gercekten yapacak olan kimseleriz.
62-(Yûsuf) genc (uşak)larına da dedi ki: (Verdikleri) sermĂ‚yelerini yuklerinin icine koyun; umulur ki onlar Ă‚ilelerine dondukleri zaman bunu anlarlar da belki geri gelirler.
63-NihĂ‚yet babalarına donduklerinde dediler ki: Ey babamız! (Kardeşimizi bizimle gondermediğin takdirde) bizden olcek men edildi; bu yuzden kardeşimizi bizimle berĂ‚ber gonder ki, olcek (ile verilen zahîre) alalım; artık şubhesiz ki biz onu gercekten muhĂ‚faza edici kimseleriz.
64-(Babaları Yakub) dedi ki: Onun hakkında size (hic) inanır mıyım? İllĂ‚ ki daha evvel kardeşi (Yûsuf) hakkında size guvendiğim gibi ola! (O vakit itimĂ‚dımı boşa cıkardınız.) Fakat (bilirim ki, siz değil,) en hayırlı koruyucu Allahdır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.
65-Derken eşyĂ‚larını actıklarında, (goturdukleri) sermĂ‚yelerini kendilerine geri verilmiş buldular. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte sermĂ‚yemiz, bize geri verilmiş! Yine Ă‚ilemize yiyecek getiririz, kardeşimizi de muhĂ‚faza ederiz, hem bir deve yuku fazla alırız. Bu, (boyle comert bir hukumdĂ‚ra gore) az bir olcektir. (Bize yine verir!)
66-(Babaları) dedi ki: EtrĂ‚fınız kuşatılmadıkca (oylesine cĂ‚resiz kalmanız mustesnĂ‚), onu bana mutlaka getireceğinize dĂ‚ir, Allah adına bana sağlam bir soz vermedikce, onu sizinle berĂ‚ber aslĂ‚ gondermem! Ne zaman ki ona temînĂ‚tlarını verdiler, (o da: ) Allah, soylediklerimize Vekîldir dedi.
67-Sonra dedi ki: Ey oğullarım! (Mısıra) tek bir kapıdan girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin (ki nazar değmesin)! Bununla berĂ‚ber, Allahdan (gelecek) hicbir şeyi sizden def edemem. Hukum ancak Allahındır. Ona tevekkul ettim. Tevekkul edenler de ancak Ona guvenip dayansın!
68-Daha sonra babalarının kendilerine emrettiği şekilde (ayrı ayrı kapılardan şehre) girdiklerinde, (bu tedbir, gercekten) Allahdan (gelecek) hicbir şeyi onlardan def edecek değildi; ancak Yakubun icinde bulunan (tevekkulde, o şeyin sebeblerine de riĂ‚yete duyduğu) ihtiyĂ‚c ki, onu yerine getirmiş oldu. Ve şubhesiz ki o, kendisine oğrettiğimizden dolayı elbette bir ilim sĂ‚hibi idi; fakat insanların coğu bilmezler.
69-(Kardeşleri) nihĂ‚yet Yûsufun huzûruna girdiklerinde, kardeşini (BunyĂ‚mini) bağrına bastı: Muhakkak (bilesin) ki ben gercekten senin kardeşinim; artık (onların bize) yapmakta olduklarına uzulme! dedi (ve yapacaklarını kardeşine anlattı).
70-Sonunda (Yûsuf) onların yuklerini hazırlayınca, su kabını kardeşinin (BunyĂ‚minin) yukune koydu; sonra bir tellĂ‚l (arkalarından): Ey kafile! Doğrusu siz gercekten hırsız kimselersiniz! diye seslendi.
71-(Yûsufun kardeşleri) onlara donerek: Ne kaybettiniz? dediler.
72-(Onlar) dediler ki: Melikin su kabını kaybettik; hem onu getirene bir deve yuku (bahşiş) var; (tellĂ‚l: ) Ben de buna kefîlim (dedi).
73-(Yûsufun kardeşleri: ) Allaha yemîn olsun, şubhesiz (siz de) bilmişsinizdir ki (biz) bu yerde (Mısırda) fesad cıkarmak icin gelmedik; (biz) hırsız kimseler de değiliz dediler.
74-(O nidĂ‚ edenler: ) Eğer yalancılar iseniz o hĂ‚lde (sizin şeriatınıza gore) bunun cezĂ‚sı nedir? (Hukmunuzu siz verin!) dediler.
75-(Onlar da: ) Bunun cezĂ‚sı, (su kabı) kimin yukunde bulunursa, işte o (kişinin kole olarak alıkonması) onun cezĂ‚sıdır. O zĂ‚limleri boyle cezĂ‚landırırız dediler.
76-Bunun uzerine (Yûsuf, su kabını aramak uzere), kardeşinin yukunden once onların yuklerine başladı; (en) sonra onu kardeşinin yukunden cıkardı. İşte Yûsufa boyle bir cĂ‚re oğrettik. Yoksa Melikin kanûnuna gore (Yûsuf) kardeşini alıkoyamayacaktı; ancak Allahın dilemesi mustesnĂ‚. (Biz) kimi dilersek derecelerle yukseltiriz. Her ilim sĂ‚hibinin ustunde, bir bilen vardır.
77-(Yûsufun kardeşleri) dediler ki: Eğer (o) caldıysa, doğrusu daha once onun bir kardeşi de calmıştı. O vakit Yûsuf, bunu icine attı ve onlara bunu belli etmedi. (İcinden: ) Siz daha kotu durumdasınız. HĂ‚lbuki Allah, ne anlatıyorsanız en iyi bilendir dedi.
78-Dediler ki: Ey azîz! Gercekten onun cok yaşlı bir babası var (onu bizden cok sever); bunun icin onun yerine birimizi alıkoy! Şubhe yok ki biz, seni iyilik edenlerden goruyoruz.
79-(Yûsuf: ) EşyĂ‚mızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını almaktan Allaha sığınırız; o takdirde şubhesiz ki biz gercekten zĂ‚limler oluruz dedi.
80-Artık ondan umidlerini kesince, fısıldaşarak bir kenara cekildiler. Buyukleri dedi ki: Doğrusu babanızın sizden Allah adına sağlam soz aldığını, daha once de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusûru bilmediniz mi? Artık babam bana izin verinceye veya Allah, hakkımda hukum verinceye kadar bu yerden aslĂ‚ ayrılmayacağım. O ise, hukum verenlerin en hayırlısıdır.
81-(Siz) babanıza donun de: Ey babamız! Gercekten oğlun (BunyĂ‚min) hırsızlık etti. HĂ‚lbuki (biz) ancak bildiğimize şĂ‚hidlik ettik; gaybın muhĂ‚fızları da değiliz, (sana soz verirken BunyĂ‚minin hırsızlık edeceğini bilemedik) deyin!
82-Hem (istersen) icinde bulunduğumuz şehre (oranın ahĂ‚lisine) ve berĂ‚berinde geldiğimiz kervana sor! Cunki şubhesiz biz (bu işte) elbette doğru soyleyen kimseleriz. (deyin).
83-(Donduklerinde babaları) dedi ki: Hayır! Nefisleriniz sizi (aldatıp boyle) bir işe suruklemiş. Artık (bana duşen) guzel bir sabır (etmektir)! Umulur ki Allah, onları (Yûsufu, BunyĂ‚mini ve orada kalan diğer ağabeyini) hep birlikte bana getirir. Şubhesiz ki, Alîm (herşeyi bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak Odur.
84-Artık onlardan yuzcevirdi ve: Ah Yûsuf(um)a ah! dedi. TĂ‚ kederden iki gozune ak duştu. Oyle ki (kederini icinde tutup) yutkunan bir kimse oldu.
85-(EvlĂ‚dları: ) Allaha yemîn olsun ki (sen) dermansız bir hastalığa tutuluncaya veya helĂ‚ke uğrayan kimselerden oluncaya kadar Yûsufu anıp durmaktan geri kalmayacaksın! dediler.
86-(Yakub) dedi ki: (Ben) gam ve kederimi ancak Allaha şikĂ‚yet ediyorum. Cunki Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri biliyorum.
87-Ey oğullarım! (Haydi) gidin de, Yûsufla kardeşinden bir haber araştırın; hem Allahın rahmetinden umid kesmeyin! Cunki kĂ‚firler topluluğundan başkası, Allahın rahmetinden umîd(ini) kesmez.
88-Bunun uzerine (kardeşleri tekrar Mısıra gelip Yûsufun) huzûruna girdiklerinde dediler ki: Ey azîz! Bize ve Ă‚ilemize zarûret (kıtlık ve aclık) dokundu ve pek ehemmiyetsiz bir sermĂ‚ye ile geldik; (sen) yine de bize olceği tam olarak ver ve bize (ayrıca) bağışta bulun! (Bize fazladan erzak ver ve kardeşimiz BunyĂ‚mini bize lûtfet!) Muhakkak ki Allah, sadaka verenleri mukĂ‚fĂ‚tlandırır.
89-(Yûsuf) dedi ki: Siz cĂ‚hil kimseler iken Yûsufa ve kardeşine neler yaptığınızı bildiniz mi?
90-(Onlar: ) Yoksa sen, gercekten sen, Yûsuf musun? dediler. (O da: ) (Evet) ben Yûsufum, bu da kardeşim! Şubhesiz ki Allah bize lutufta bulundu. Doğrusu şu ki, kim (Allahdan) sakınır ve sabrederse, artık şubhesiz Allah, iyilik edenlerin mukĂ‚fĂ‚tını zĂ‚yi etmez dedi.
91-(Kardeşleri: ) Allaha yemîn olsun, muhakkak ki Allah, seni bize ustun kıldı; hĂ‚lbuki şubhesiz (biz) elbette hatĂ‚ eden kimseler olmuştuk dediler.
92-(Yûsuf) dedi ki: Bu gun (benim tarafımdan) size bir kınama (bir başa kakma) yok! Allah sizi affetsin! Cunki O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.
93-Benim bu gomleğimi goturun de onu babamın yuzune koyun, (tĂ‚ gozleri) gorur hĂ‚le gelsin. Ve butun Ă‚ilenizle birlikte bana gelin!
94-Boylece kervan (Mısırdan) ayrılınca, babaları: Doğrusu ben, gercekten Yûsufun kokusunu duyuyorum. Eğer bana bunaklık isnĂ‚d etmeseydiniz (beni tasdîk ederdiniz.) dedi.
95-(Onlar: ) Allaha yemîn olsun ki, şubhesiz, sen hĂ‚lĂ‚ eski yanlışlığındasın dediler.
96-NihĂ‚yet mujdeci gelip onu (o gomleği Yakubun) yuzune koyunca, hemen (gozleri) gorur hĂ‚le geri geldi. Size, Bilemeyeceğiniz şeyleri Allah tarafından şubhesiz ki ben biliyorum demedim mi? dedi.
97-(Oğulları: ) Ey babamız! Bizim icin (Allahdan) gunahlarımıza mağfiret dile; biz gercekten hatĂ‚ eden kimseler idik dediler.
98-(Yakub: ) Sizin icin Rabbimden, daha sonra (seher vakti) mağfiret dileyeceğim. Şubhesiz ki Gafûr (cok bağışlayan), Rahîm (cok merhamet eden) ancak Odur dedi.
99-NihĂ‚yet (hep berĂ‚ber Mısıra gidip) Yûsufun yanına girdikleri zaman, (onları şehrin dışında karşılayan Yûsuf) ana-babasını bağrına bastı ve: (Buyurun!) İnşĂ‚allah guven icinde kimseler olarak Mısıra girin! dedi.
100-Boylece (sarayına geldiklerinde) ana-babasını (kendi) tahtın(ın) ustune cıkardı ve (derken hepsi) onun (Yûsuf) icin secde ediciler olarak, secdeye kapandılar. (Yûsuf) dedi ki: Ey Babacığım! İşte bu, evvelki ruyĂ‚mın tabîridir. Doğrusu Rabbim onu gercek kıldı. Hem şubhesiz bana ihsanda bulundu; cunki beni zindandan cıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi colden getirdi. Muhakkak ki Rabbim, ne dilerse cok hoş tedbîr edendir. Şubhesiz ki, Alîm (hakkıyla bilen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak Odur.
101-Rabbim! Bana mulkden (bir nasib) verdin ve bana ruyĂ‚ların tabîrinden (bir ilim) oğrettin. Ey gokleri ve yeri hakkıyla yaratan! Sen, dunyada da Ă‚hirette de benim velîmsin (gercek dostumsun). Canımı Musluman olarak al ve beni sĂ‚lih kimseler arasına kat!
102-(Habîbim, yĂ‚ Muhammed!) İşte bu (anlatılanlar) gayb haberlerindendir ki, onu sana vahyediyoruz. Yoksa, onlar (Yûsufun kardeşleri) hîle yaparak işlerine (karar vermek uzere) toplandıkları zaman, onların yanında değildin.
103-(Sen ne kadar) hırs gostersen de, yine insanların coğu îmĂ‚n edecek kimseler değildir.
104-HĂ‚lbuki (sen) buna (bu KurĂ‚nı tebliğ vazîfene) karşı onlardan bir ucret istemiyorsun. O (KurĂ‚n), (butun) Ă‚lemlere ancak bir nasîhattir.
105-Hem goklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar (ibret almadan) bunlardan yuz cevirici kimseler olarak uzerlerinden gecip giderler.
106-HĂ‚lbuki onların coğu, ancak muşrik kimseler olarak Allaha îmĂ‚n ederler. (Hem inanırlar, hem de şirk koşarlar).
107-Ya (onlar,) Allahın azĂ‚bından kuşatıcı bir musîbetin kendilerine gelmesinden veya onlar farkında değillerken kıyĂ‚metin ansızın kendilerine gelivermesinden emîn mi oldular?
108-(Habîbim, yĂ‚ Muhammed!) De ki: İşte benim yolum budur! (Ben, sizi) bir basîret (acıkca gorunen bir delîl) uzere Allaha davet ediyorum; ben de, bana tĂ‚bi olanlar da! Ve Allahı tenzîh ederim. Cunki ben (sizin gibi) muşriklerden değilim!
109-(Ey Resûlum!) Senden once de (bedevîlerden ve kadınlardan değil,) şehirlerin halkından kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkeklerden başkasını (bir meleği, peygamber olarak) gondermedik. (O muşrikler) yeryuzunde hic dolaşmadılar mı ki, kendilerinden oncekilerin Ă‚kıbeti nasıl olmuş, baksınlar! Âhiret yurdu ise, (gunahlardan) sakınanlar icin elbette daha hayırlıdır. HĂ‚lĂ‚ akıl erdirmeyecek misiniz?
110-NihĂ‚yet peygamberler (o kavimlerin îmĂ‚na gelmelerinden) umidlerini kestiği ve (o kavimler de) gercekten onların (o peygamberlerin) yalancı cıkarıldıklarını zannettikleri bir sırada kendilerine yardımımız geldi de dilediğimiz kimseler (o azabdan) kurtarıldı. HĂ‚lbuki gunahkĂ‚rlar topluluğundan azĂ‚bımız geri cevrilmez.
111-Muhakkak ki onların kıssalarında, (selîm) akıl sĂ‚hibleri icin bir ibret vardır. (Bu KurĂ‚n,) uydurulacak bir soz değildir; fakat kendinden once gelen (kitab)ların tasdîki, herşeyin acıklaması ve îmĂ‚n edecek bir topluluk icin bir hidĂ‚yet ve bir rahmettir.
Hz Yusuf Suresi Meali
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eđitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Hz Yusuf Suresi Meali
-
13-09-2019, 09:01:58