Yar ile Şimdi Evliyalık Tacı Nasıl Veriliyor





Murşidi Kamil Nasıl Secilir

Yakub (a.s), Azraile (a.s), benim olum vaktim yaklaştığı zaman bana haber ver, dedi. 0 da peki, olur, dedi. Bir gun Azrail (a.s) gorevini icra etmek icin ansızın geldi. Yakup (a.s),
- Ne oldu, hayırdır, ni...ye geldin, dedi.
- Ruhunu almak icin geldim, dedi, Azrail (a.s).
- Hani biz seninle sozleşmiştik, sen bana haber verecektin?
- Ben haber verdim, dedi.
- Nasıl haber verdin?
- Bak, dedi. Sacına aklar duştu. Belin bukuldu. Kuvvetin tukendi. Yemen ve icmen azaldı. Butun bunlar senin olumun icin haberdi. Sen bunlardan anlamadın mı olum vaktinin geldiğini?
Başımıza turlu turlu işler gelebilir. Bunların her biri bizim icin aslında birer rahmettir. Bize Âdeta hazırlığınızı yapın, diye haber veriyor. Butun bu uyarılara rağmen hazırlık yapmazsak o zaman cekeriz. Kimseye bir şey diyecek halimiz de olmaz.
Mubarek Allah dostları işte bu zahmeti cekmişlerdir. Onlar yatağında yatıp dururken baş ucuna evliyalık tacı konmamıştır. Bizden istediklerini fazlasıyla kendileri yapıyorlar. Durup dururken gelmiyor evliyalık. SÂdÂt-ı kiram efendilerimiz,
- Allah TeÂlÂ, kimseye iltimas etmez, buyurmuşlar. Kim ne calışmışsa onun karşılığını alır.
Bizde de oyle değil mi? Bazı insanlar vardır, gayretinden dolayı ucret alır. Calışması pek randımanlı olmayabilir; ama biraz gayreti varsa, o gayretinin karşılığında Allah TeÂl ona lutuf ve ikramda bulunur. Onu boş bırakmaz. Bizim ilmimiz olmayabilir, aklımız cok olmayabilir, ama yine de gayretimiz olursa, bu yuzden kÂrlı cıkarız.
Lisede beraber okuduğumuz bir arkadaşımız vardı. Hafızası zayıftı. Bir dersi on kere okur, yine de aklında tutamazdı. Devamlı ders calışırdı. Biz teneffuste bahceye cıkardık, o yine iceride kalırdı. Cok ders calışırdı. Kitap okurdu. Başını kitaptan kaldırmazdı. Etrafına baktığını gormezdik. Yanında davul calsalar, etrafına bakmaz, kitapla meşgul olurdu. O kadar gayretliydi. Fakat bu kadar gayretine rağmen imtihana girdiği zaman gecer notu almakta cok zorlanırdı. Oğretmenler de onun durumunu bilirlerdi. Gece de calışırdı.
Biz pansiyonda kalırdık. Herkes yatağa gider, o ise gece saat on ikiye kadar calışırdı. Ancak her sene Oğretmenler kurulu kararıyla sınıfını gecerdi. Oylelikle bitirdi liseyi. Oğretmenler onun gayret ettiğini gorurler ve gecerli notu verirlerdi.
Biz de gayret edersek, yanlış da yapsak, noksan da olsa Allah TeÂl lutuf ve kerem sahibidir. Bize gayretimizden dolayı yine aynı şeyleri verir. Şu halde biz dış tarafımızı duzelteceğiz, işin zahirini sağlam yapacağız. Dışımızı duzeltmek bize kolay gelir. İcimizi de sÂdÂtlar duzeltecek; onların verdiği vazifeyi yaparsak olur.
Biz dışımızı nasıl duzelteceğiz? İbadetlerin nasıl yapıldığını hocalardan, kitaplardan oğreneceğiz. Bakınız şimdi, pek cok yerde dinî bilgiler verilmeye başlandı. Kitaplar cok var. Hepimiz kitaplardan kendimiz acıp okuyabiliriz. Okuma yazması az olanlar da cami derslerine devam edebilir. İbadetlerin nasıl yapıldığını, farzlarını, vaciplerini, sunnetlerini, mustehaplarını bunların hepsini guzelce oğrenebiliriz. Butun bunlar kolaydır.
Oğrendikten sonra bize duşen vazifenin bir kısmı tamamlanmış demektir. Boylece, biz dışımızı (zahirî bilgiler oğrenerek) duzeltmiş oluruz. İbadet yaparken mumkun olduğu kadar Peygamberimizin (s.a.v) sahabilerine oğrettiği şekilde yapmaya calışalım. Bunun icin de mezhep imamlarımızın cizdiği yol haritasına uymaya gayret edelim. Taviz vermeyelim. Bu zamanda cok taviz veriliyor. Dikkat edelim.
Eskiden camilerde takke kullananların sayısı cok idi. Sunnet olan başın kapalı olmasıdır. Cunku her bir sunnetin icinde bize verilmek uzere gizlenmiş ikramiyeler vardır.
0 ikramiyeler, kıyamet gununde bize azık olarak işimize yarayacak. O azıkları kaybetmeyelim.
Allame İmam ŞarÂnî hazretleri {rah.) buyuruyor:
- Bir defasında İmam Şiblî hazretleri (rah.) abdest esnasında misvağını kullanmak istedi. Misvak aradı, ancak bulamadı. Bunun uzerine 1 dinara bir misvak satın aldı ve onu kullandı. Boylece misvak sunnetini terk etmemiş oldu. Bazı insanlar İmam Şiblî hazretlerinin (rah.) bir misvak icin 1 dinar vermesini cok buldular. Bunun uzerine İmam Şiblî hazretleri şoyle buyurdu:
“Dunya ve icindekilerin Allahın elinde sivrisineğin kanadına eşit kıymeti yoktur. Allah TeÂl bana, “Sen benim peygamberimin sunnetini nicin terkettin? O sunnet olan misvağı elde etmek icin, sana verdiğim ve değeri sivrisineğin kanadı kadar bile olmayan malı neden harcamadın? dese nasıl cevap vereceğim? İmÂm-ı RabbÂnî hazretleri de şoyle diyor:
- “Zamanımızda Âlim olsun, cahil olsun muslumanların coğu, nafile ibadetleri yapmaya cok onem veriyorlar. Farzları yapmakta gevşek davranıyorlar. Farzların icinde bulunan sunnetleri ve mustehapları gozetmiyorlar. Nafilelere kıymet veriyorlar. Farzları aşağı goruyorlar. Sunnet olan cemaatin coğalmasına, hatta namazı cemaatle kılmaya aldırış etmiyorlar. Farzları gevşeklikle, uşenerek kılmakla, vazifeyi bitirdiklerini sanıyorlar. Aşure gunune. Berat gecesine, Receb ayının 27. gecesine ve bu ayın Regaib gecesi dedikleri ilk cuma gecesine daha cok onem veriyorlar. Bu zamanlarda, buyuk cemaatlerle nafile namazlar kılıyorlar. Bu cemaatleri iyi ve guzel sanıyorlar. Bunların, şeytanın aldatması olduğunu, gunahları sevap olarak gosterdiğini anlayamıyorlar.
Onun icin yaptığımızın kendimize ait olduğunu bilelim. Kendimiz icin yapıyoruz. Allah TeÂlanın İhtiyacı olduğu icin değil! Yani biz namazı cok guzel şekilde kılsak Allah TeÂlÂnın yuceliği zerre miktar artmaz. Ona bir menfaat vermez. Hic kılmasak da aynıdır. Ona bir zararı dokunmaz. Butun Âlem namazını kılmasa, hic kimse dinî ibadetini yapmasa Allah TeÂlÂya zerre kadar zararı olmaz. Ama olan bize olur.
Bu Âlemde son derece guzel ibadetler yapmış olsak, yine Allaha bir fazlalık olmaz. Yani yaptığımız bizedir. Kendimiz icin yapacağız. Namazı guzelce kılmayınca kendi malımızdan calmış oluyoruz. Buyuk sevap kazanacakken, coğunu bırakıyoruz, azını alıyoruz. Kendi kendimize yapıyoruz. Onun icerisi duzeldikten sonra yaptıkları cok kıymetli oluyor, buyuruyor buyuklerimiz.
Gavs-ı BilvÂnisî hazretleriyle beraber Suriyeye Şeyh Ahmed Haznevî hazretlerinin dergÂhına ziyarete gittik. Orada ziyaretten sonra bir evde misafir olduk. Ahmed Haznevî hazretlerinin evinde bir hasta var, dediler. Beni cağırdılar. Onu muayene icin gittim. Muayene ettim, geldim.
Gavs hazretlerinin yanında da bir hizmetcisi vardı:
- Doktora soyle, dedi. Bugunku kazanclarımızı ortak edelim; ben ne amel yaptımsa o da ne amel yaptıysa ortak olalım!
- Kurban, dedim. Siz zarar edersiniz ortak olursak.
- Niye dedi?
- E kurban, dedim. Biz kitaplarda okuduk; Gavsların bir anlık ameli insanların ve cinlerin amelinin toplamından daha kıymetlidir, diyorlar.
Ben bunları soyleyince hizmetini goren kişi, ona sozlerimi Kurtce olarak anlattı. O zaman da Gavs-ı BilvÂnisî hazretleri ona,
- Bu doktor bir şeyler biliyor, demiş.
Bakın orada iki kişi var; biri kÂmil bir veli, Gavs-ı BilvÂnisi hazretleri, diğeri de yetişmemiş biri! (Dr. Ahmet Cağıl, kendini kastediyor) “Yok oyle değildir demedi. O da aynı ameli yapsa biri bir avuc alıyor, diğeri de denizler kadar alıyor. Bu kadar farkediyor. İşte icimizi duzeltmek icin lazım gelen vazifelerin uzerinde mubareklerin durmaları da bu yuzden kardeşler!




Dr. Ahmet CAĞIL