Leke
lekeyi temizlemek
hayatımızdaki lekeler



Kullandığımız eşyalar uzerinde herhangi bir şekilde oluşmuş lekeler bizleri ne kadar da rahatsız ediyor. Bir an once o lekeyi temizlemek ve o cismi asıl goruntusune kavuşturmak icin gereğini yapıyoruz. Ya kalbimize, ruhumuza hucum eden, her gun karşı karşıya kaldığımız lekeler karşısında ozumuzu korumak icin neler yapıyoruz?
Onunla ilk karşılaşmamız, hayatla ilk tanışmamızla birliktedir. Adımlarımızı korunduğumuz, kollandığımız yuvadan dışarıya attığımız anda artık her şey değişmeye başlar. Etrafımızı cepecevre saran varlıklar, nesneler kimi zaman yaradılışımıza kimi zaman da icinde bulunduğumuz duruma uyumsuzluk gosterir. Bazılarını kabullenmek kolay olsa da bazılarıyla uyum sağlamak mumkun olmaz. Varlıkları her zaman bir yuk gibi durur uzerimizde. Yorulur, ezilir, değişiriz; istemesek de

Toprağın altından yerin yuzeyine cıkıp, orada bir muddet kalarak bir golcuk oluşturduktan sonra bulduğu bir mecra icinde akıp giden sular gibiyiz. Toprağın yuzeyine cıktığı yerde duru ve tertemiz olan sular, uzaklara doğru akıp gittikce, kaynağından uzaklaştıkca, berraklığını, duruluğunu yitirmeye başlar. O tertemiz sular, kaynağından uzaklaştığı olcude de, daha cok kire ve toza bulaşır, asıl ozelliğini kaybetmiş olur. Kaynağında pırıl pırıl parlayan, duruluğu ve serinliği ile seyretmeye de icmeye de doyulmayan sular, kaynağından uzaklara akıp, ozellikle de insanların yerleştiği yerlerden gectikce butun o guzelliğini yitirdiği gibi, artık “su olma ozelliğini de kaybeder. Suların yeryuzunde suzulduğu ve insanın da hayat yolunda yuruduğu muddetce oz duruluğunu muhafaza etmesi oldukca guc olsa gerek.


Aynı şekilde her cismin uzerine haricten bulaşmış olan, asıl olanla ilgisi olmayan, asıl olana zıt izler bir leke kabul edilir. Ve o lekeler kirliliğin başlangıcı sayılır. Leke temizlenmez ise artık o zemin veya nesne icin “kirli sıfatını kullanmaya başlarız. Kullandığımız eşyalar uzerinde herhangi bir şekilde oluşmuş lekeler bizleri ne kadar da rahatsız ediyor. Bir an once o lekeyi temizlemek ve o cismi asıl goruntusune kavuşturmak icin gereğini yapıyoruz.
Ya kalbimize, ruhumuza hucum eden, her gun karşı karşıya kaldığımız lekeler karşısında ozumuzu korumak icin neler yapıyoruz? Korunmakta aciz kaldığımız lekeler icin hangi temizleyicileri kullanıyoruz?
Gonul leke kabul etmez
İnsan fıtrat olarak temiz yaratılmıştır. Fakat temiz fıtratı bozacak meyil ve arzular da insanın yapısında mevcuttur. Gonul saf bir ayna olma ozelliğini korumak isterken, nefsanî talepler o aynanın saflığını bozmak, cilasını dokmek icin her an pusuda bekler. Zıtlar catışmasında guclu olan tarafın kazanması kacınılmazdır. Vicdan, akıl ve gonul her zaman doğruyu ve guzeli isterken, onların karşısındaki duygular da gecici heves ve arzular icin tutuşturur kandilini.
Genel ahlÂk kaidelerine aykırı davranışlar ve gunahlar karşısında kalbin ve vicdanın buyuk bir rahatsızlık duyduğu kesindir. Denizin sularına duşen yabancı bir cismi dışarıya atmak icin cırpındığı gibi, vicdan da fıtrata uygun olmayan duşunce ve davranışı bunyesinde barındırmak istemez. Rahatsız olur, rahat bırakmaz, uyutmaz, unutturmaz.
Aynı şekilde insan işlediği bir gunahın başkaları tarafından da bilinmesini istemez. Cunku her gunahın gonulde bıraktığı lekenin rengi siyahtır. Siyah renk ise hic de olumlu olmayan cağrışımların imgesidir.
Lekeler coğalmadan
Hicbir gunahı kucuk ve onemsiz gormek doğru değildir. Onemsiz saydıklarımızın bir araya gelmesiyle ruhumuzun pencerelerine kalın ve karanlık perdeler cektiğini fark ettiğimizde, artık aydınlığın rahatsızlık verdiğini goruruz.
“İnsan bir gunah işlediğinde kalbinde kucuk bir siyah leke olur. Gunahlarına devam ettikce lekeler buyur ve zamanla butun kalbi kaplar. nebevî uyarısı doğrultusunda kucuk lekelerin buyumesine meydan vermeden, pişmanlık ve tovbe ile o lekeleri silmek iki cihan saadeti icin biricik gayemiz olsa gerek. Koca ormanların tutuşup yok olmasına sebep olan coğu zaman kucuk bir kor ya da kıvılcım değil midir?
Gozyaşıyla yıkan gonul
Ufacık da olsa elbisemize sinmiş kucuk bir leke ile toplum icine cıkmaya utanırız. Evimizin kapısından cıkmadan aynada seyrederiz kendimizi. Bir kusur varsa gorunurde, onu hemen gidermeye calışırız.
İnsan sadece ayna karşısındaki goruntusu ile mi insan? Eğer dilimizden dokulen kelimeler dilde leke oluyorsa, yureğimizi karartıyorsa ne yapmak gerek? Gonlun sevmek icin var edildiğini bile bile, sırf bizi ucurum kenarlarına goturen ses oyle istiyor diye, nefret, kin, duşmanlık dikenlerine su vermenin, onları buyutmenin anlamı var mı?
İğne ucu kadar bir leke ile toplum icine, hele de bir makam sahibi kişinin huzuruna rahatlıkla cıkamazken, kirlenmiş, paslanmış, gunahlarla kararmış bir gonul ile Alemlerin Sultanının karşısına hangi yuzle cıkılabilir ki?
Sadece birkac gun temizlemediğimiz evimizin penceresinin camından cevremizi duzgun bir şekilde goremezken, her an uzerimize yağan gunah kirlerinden dolayı hayatı gonul gozuyle, vicdan aydınlığı ile yaşamamız, guzeli cirkini fark edebilmemiz mumkun mu?
Gonul ve vicdan, hayata baktığımız penceremiz. Onlar ne kadar parlak ve temiz olursa hayatın ve insan olmanın gayesini o kadar eksiksiz gormuş oluruz. Kirlenmiş vicdan ve gonullerin gun ışığını inkÂr etmesi, guzellikleri cirkin gormesi ve simsiyah bir pencereden seyrettiği hayatı bir vahşet yeri olarak algılaması bundan dolayıdır ve kacınılmazdır.
Omur topraklarımızdan akıp giden dupduru ırmaklarda her dem yeniden dirilmek, durulmak uzere sularına dalmak ve icimizdeki gunah lekelerini pişmanlık ateşiyle yakmak ve o yangının izlerini de nedamet gozyaşlarıyla yıkamak olsun dileğimiz, duamız. Ve bizim gonlumuze bakacak olan Zat-ı ZulcelÂl, “Bu ne hal? sualiyle zorda koymaz bizleri. İnşallah




semerkand dergisi