Peygamber efendimizin Hoşgorulu olması
Peygamber Efendimizin hoşgoruluğu
Hz Muhammed'in Hoşgorusu

Hoşgoru, literaturumuzdeki deyimiyle musÂmaha, gormezliğe gelme, aldırmama, bir sucluya karşı şiddet gostermeyip geciverme, katlanma[579] gibi anlamlara gelir.

Hoşgoru, toplum hayatında son derece gerekli bir davranış bicimidir. Cunku insanlar farklı inanc, duşunce ve davranışlara sahiptirler. Bir konuda dayanakları, amacları, hedefleri ve yontemleri coğu zaman farklı olduğu icin her zaman ve her konuda uzlaşmaları mumkun olmayabilir. O sebeple, birbirlerinin duşunce ve davranışlarına hoşgoru ile yaklaşmaları gerekmektedir.

Hoşgoru, cağımızın olumlu anlamda yukselen değerlerinden birisidir. Nitekim 1995 yılı, Turkiye'nin girişimi ile "Hoşgoru Yılı" ilan edilmiştir. Hz. Peygamber'in hoşgorusunu anlamak, cağımızdaki hoşgoru anlayışı ve uygulamalarının onun uygulama alanına koyduğu hoşgorunun neresinde bulunduğunun anlaşılmasına da yardımcı olacaktır. Hz. Peygamber bizzat hoşgoru anlamındaki musÂmaha kelimesini pek cok sozunde kullanmış ve faaliyetlerinde hoşgoru prensiplerini uygulamıştır. Halbuki hoşgoru, Batı'da, Asr-ı Saadet'ten bin yıla yakın bir zaman sonra, XV. yuzyıldan itibaren bir felsefî kavram olarak kullanılmaya başlamıştır.

Hoşgoru Hz. Peygamber'in faaliyetlerinde onemli bir ilkedir. Bu ilkenin temelini de "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Mujdeleyiniz, korkutmayınız" sozleriyle atmıştır. Dinin kolaylık olduğunu[580] acıklamıştır. Hoşgoru ve kolaylık dini olan İslÂm'la gonderildiğini bildirmiştir.[581] Bazı kişilerin "Allah katında hangi iş daha ustundur?" şeklindeki sorularına cevap verirken, Allah'a imandan sonra saydığı hususların icine hoşgoruyu de dahil etmiştir.[582] Hoşgorunun cennete girmeye vesile olacağını bildirmiştir.[583]

Hz. Peygamber hoşgoruyu bireyler arasında tek taraflı değil, karşılıklı uyulması gereken bir davranış bicimi olarak gormuştur. Haksızlığa yol acılmaması, bir kişinin surekli hoşgoru bekleyen, diğerinin ise hoşgoru gostermek zorunda kalan durumuna duşmemesi ve toplumun tum bireyleri arasında hoşgorunun hakim olması icin "Hoşgorulu davran ki sana da hoşgoru ile davranılsın"[584] buyurmuştur. Bu soz, aynı zamanda hoşgoruye aynıyla karşılık verilmesi ve hoşgorunun istismar edilmemesi gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber kaba ve genel ÂdÂba aykırı davranışlar karşısında fevrî hareket etmez, bunları olgunlukla karşılardı. Bir gun uzerinde Necran mamulu yakası sert bir elbise bulunduğu halde yururken, yanına yaklaşan bir kişi Hz. Peygamber'in elbisesini hızlıca ceker. Bunun sonucu elbisesinin yakası boynunda iz bırakır. Adam bununla yetinmez ve "Ey Muhammed! Senin yanındaki Allah'ın malından bana vermeleri icin emret"! der. Hz. Peygamber adama doner ve guler; onu cezalandırma yoluna gitmez. Arkasından da ona istediğini vermeleri icin emir verir.[585]

Yine bir gun bedevînin biri Mescid-i Nebevî'ye kucuk abdestini yapar. Orada bulunanlar bu adamı cezalandırmak isterler. Hz. Peygamber onlara mudahele ederek adamın abdest bozduğu yere su dokmelerini ister ve "Siz zorlaştırıcı olarak değil, kolaylaştırıcı olarak gonderildiniz"[586] der. Bu olayda Hz. Peygamber'in, uygunsuz davranışta bulunan kişiye hoşgoruyle davranmasının yanında, sahÂbeyi de eğittiği ve konuyla ilgili genel prensipleri hatırlattığı gorulmektedir.

Hz. Peygamber'in, aile bireylerine ve yakın cevresine hoşgorusu takdire şayandır. Eşlerine, cocuklarına, yanında buyuyenlere ve hizmetinde bulunanlara hoşgorulu davrandığını daha once gorduk. Bunun yanısıra geniş toplum kesimlerine de hoşgoru gostermiştir. Sozgelişi yakınlarına karşı işlenen cinayetlerin ve kendisine karşı tertiplenen suikastlerin faillerini affetmiştir.

Hz. Peygamber başka din mensuplarına hoşgoru gostermiş, onlara saygılı davranmıştır. Orneğin hicretten sonra Medine'de muşrik Araplar ve Yahudilerin de katılımıyla Medine Sozleşmesini imzalamıştır. Gayr-i Muslimlere inanc, fikir, mal ve can guvenliği tanınmıştır. Onlara tanıdığı ibadet hurriyeti konusunda bir orneği burada hatırlatmak gerekir. Hıristiyan Necran heyeti bir ikindi vakti Medine'ye gelerek Mescid-i Nebevî?ye girmişlerdir. Hz. Peygamber ashabı ile henuz ikindi namazını kıldığı sırada ibadet vakitleri gelen Hristiyanlar doğuya yonelerek ibadet etmeye hazırlanmışlardır. Bazı sahÂbiler onların ibadet etmesine engel olmak istemişler, fakat Hz. Peygamber onların serbest bırakılmasını ve ibadetlerini yerine getirmelerine musade edilmesini emretmiştir. Ehl-i kitaba dahil olan zumreler, yani Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusîler, şayet İslÂm'ı kabul etmeyip kendi dinlerinde kalmak isterlerse devlete cizye adlı yıllık bir vergi odedikleri takdirde canları, malları, ırz ve namusları ile din ve mabetleri himaye altına alınmıştır. Gorulduğu uzere bu uygulamada sadece hoşgoru ile yetinilmemiş, bunun cok otesinde himaye, koruma, garanti altına alma, teminat verme gibi hususlar devreye girmiştir. Bu alandaki uygulamalar daha sonraki donemlerde de devam etmiştir. Hz. Peygamber'in Ehl-i kitaba karşı hoşgorusunu Hristiyanlarla ilişkiler, Yahudilerle ilişkiler ve toplum yapısı ile ilgili bolumlerde anlattığımız icin aynı konu uzerinde burada uzun uzadıya durmak istemiyoruz.

Katlanma olmaksızın hoşgorusuz hayat gecmeyeceği tabiîdir. Hoşgoru, tahammulun de otesinde hÂkim, egemen, guclu olduğu zamanda hak tanımak, affetmek şeklinde gercekleşirse daha da anlamlı olmakta ve onem kazanmaktadır. Bu cercevede, Mekke'nin Fethi'nde Hz. Peygamber'in yaptığı hoşgoru onemlidir.

Şuphesiz her şeyin hoş goruleceği de soylenemez. Bireye ve topluma karşı işlenen oyle ağır suclar gorulmektedir ki, bunların hoş gorulmesi mumkun değildir. Bu bakımdan Hz. Peygamber'in, yeni bir toplum duzeni kurmaya, toplumsal duzeni sağlamaya ve barışı korumaya yonelik bazı uygulamaları, hoşgorusuzluk olarak değil, yukarıda cizilen cercevede değerlendirilmelidir. Peygamberimiz bu tutumuyla, hoşgoruyu safdilliğe varan bir davranış bicimi olarak gormediğini de ortaya koymuştur. Ayrıca her şeyi hoş gormek, yanlış bir hoşgoru anlayışının doğmasına, hoşgorunun bir sığınma aracı olarak kabul edilmesine ve kotu alışkanlıkların yaygınlaşmasına sebep olabilir.

Hoşgoru toplumsal barış ve uzlaşmaya katkıda bulunur. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, kavgasız, cekişmesiz, birbirinin duşuncelerine, goruşlerine, inanclarına saygılı bireylerden oluşan huzurlu bir toplum oluşmasına vesile olur. Ki, boyle bir toplum yapısı, Hz. Peygamber'in en başta gelen hedefiydi. Hz. Peygamber sadece yanlışa goz yummakla yetinmemiş, doğru olanı da gostermiş, aynı yanlışın tekrarlanmaması icin gayret gostermiştir. Cunku aksi takdirde goz yumma, giderek sabrı taşıran, bireyin ve toplumun huzurunu bozan noktalara ulaşabilir. Başlangıctaki hoşgoru daha sonrası icin birikim oluşturabilir.

Hz. Peygamber'in hoşgorusu Batılı araştırmacıların da ilgisini cekmiştir. Mesela onunla ilgili ozel bir eser kaleme alan İngiliz subayı Bodley, cok yonlu bir insan olan Hz. Muhammed (s.a.s.)'in insanların zaaflarını hesaba kattığını ve bu zaaflara karşı musamaha gosterdiğini, insanların ihtiraslarını anladığını[587] vurgular. Hoşgoru, kolaylaştırma ve ılımlı politikanın onun başarısına damgasını vurduğunu dile getirerek bu konuda şunları soyler: "Ebû Cehil'in oğlu İkrime'nin İslam'ı kabul etmesi, itidal ve kolaylığı haklı gosteren bir zaferdi."[588] Bodley, Hz. Peygamber'in hoşgoru cizgisini hemen her ortamda izlediğini, itidalden en sıkıntılı zamanlarında bile ayrılmama cabası icinde bulunduğunu[589] ifade eder.

diyanet.gov.tr