Mevlananın mesnevisi kitabı
Mevlananın mesnevisi nedir
Mevlananın mesnevisinden hikayeler


Bilindiği gibi MevlÂnÂ’nın en buyuk eseri Mesnevı’sidir. Eser, aruzun fÂ’ilÂtun fÂ’ilÂtun fÂ’ilun kalıbıyla yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik anlayışını birtakım hayali veya realist hikayelerle; insanlar arasında olduğu kadar hayvanlar arasında da gecen vakalarla anlatmaya calışan bir eserdir. MevlÂnÂ’da hakiki muslumanlık şuriyetin en yuksek derecesi ile ifade edilmiştir. Ve bu muslumanlık şeklin değil, mananın muslumanlığıdır.
Mesnevi’deki en onemli ozellik cok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana bircok konuyu ilhamının sesine uyarak icine doğduğu gibi soylemiş ve buyuleyici bir eda yakalamıştır. O, duşuncelerini uzun uzun bir kÂğıda dokup sonra uzerinde duzeltme falan yapmamıştır. Bu arada MevlÂnÂ, basit; fakat duşundurucu ve bilhassa buluş kabiliyetini gosteren deliller getirir, ornekler verir, anlatmak istediği şeyi apacık bir hÂle koyar, hatta gulunc hikayeler bile soylemekten cekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gulunc şeyler soylemem, gulunc şeyler soylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek icin değil; oğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak icindir.” der.

MESNEVİ’den İlk 18 beyit:

1. Şu ney’in nasıl şikÂyet etmekte olduğunu dinle. Onun inleyişi ayrılık hikÂyesidir.
2. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın herkes etkilenmekte ve inlemektedir.
3. Kavuşma derdini acıklayabilmek icin ayrılık acılarıyla parca parca olmuş bir kalp isterim.
4. Aslından, vatanından uzaklaşmış olan kimse orada gecirmiş olduğu zamanı tekrar arar.
5. Ben her yerde, her mecliste inledim durdum. Kotulerle de iyilerle de duşup kalktım.
6. Herkes kendi anlayışına gore benim dostum oldu. İcimdeki sırları araştırmadı.
7. Benim sırrım feryadımdan uzak değildir. Lakin her gozde onu gorecek nur, her kulakta onu işitecek kabiliyet yoktur.
8. Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lakin herkesin ruhu gormesine izin yoktur.
9. Şu ney’in sesi ateştir, hava değildir. Her kimde bu ateş yoksa, o kimse yok olsun.
10. Neydeki ateş ile ilahî şaraptaki kabarış, hep aşk eseridir.
11. Neu. uÂrinden aurılmıs olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri bizim nurani ve zulmani perdelerimizi, yani kavuşmaya engel olan perdelerimizi yırtmıştır.
12. Ney gibi hem zehir, hem panzehir; hem hoş sesli, hem cekici bir şeyi kim gormuştur?
13. Ney kanlı bir yoldan bahseder, Mecnunane aşkları hikÂye eder.
14. Dile kulaktan başka muşteri olmadığı gibi, maneviyatı idrak etmeye de Allah yolunda kendinden gecenden başka alıcı yoktur.
15. Gamlı gecen gunlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O gunler, mahrumiyetten ve ayrılıktan hasıl olan ateşlerle arkadaş oldu. Yani ateşlerle yanmalarla gecti.
16. Gunler gecip gittiyse varsın, gecsin. Ey pak ve mubarek olan insan-ı kÂmil; hemen sen var ol!
17. Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasipsiz olanın da rızkı gecikti.
18. Ham ruhlular, pişkin ve olgun insanların hÂlinden anlamazlar. O hÂlde sozu kısa kesmek gerektir vesselam.

Mevlana’nın Mesnevi’sinin icinde toplumsal, felsefi, ahlakı, dini, aşk ile ilgili binlerce ibret verici hikÂye bulunmaktadır. Mevlananın mesnevisi mesnevileri

Mevlana’nın Mesnevi’sinden hikayeler

Namazda Konuşan Hintliler:

Dort Hintli birlikte namaza durmuşlardı. Biri, namazda iken, muezzine sordu: “Ezan okundu mu?” Yanında ki atıldı: “Ezan o-kunmasa idi, şimdi namazda olur muyduk?” Ucuncusu, “konuştuğunuz İcin namazınız bozuldu, susun” dedi. Dorduncusu de: “Şukurler olsun ki, ben boşu boşuna konuşup da namazımı bozmadım” dedi. Ancak şurası kesin ki, dordunun de namazı bozulmuştu.
Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını gorur; kim birinin ayıbını gorurse, o ayıbı kendisinde bulur.
Sende o ayıp yoksa da, yine emin olma; cunku o ayıbı bir gun sen de yapabilirsin; o ayıp seni de bulur.

Aslan’ın Payı:

Aslan, kurt ve tilki ormanda avlanıyorlardı. Akşama kadar bir okuz, bir keci, bir de tavşan avladılar. Sıra boluşmeye gelmişti. Aslan, Kurt’a pay etmesini soyledi. Kurt, okuzu aslana, keciyi kendisine, tavşanı da tilkiye verdi. Aslan buna sinirlenerek, bir pencede kurdu yere serdi. Sonra da, tilkiye aynı işlemi yapmasını soyledi. Tilki, “Ey buyuk sultan, pay etmek ne haddime. Şu kucuk tavşan sabah kahvaltınız, keci oğlen yemeğiniz, Okuz de akşam yemeğiniz olmalıdır” deyince, aslanın ağzı kulaklarına vararak tilkiye sordu: “Bu kadar adaletli paylaşımı nereden oğrendiniz?” Tilki: “Şu haddini bilmez kurdun halinden” diyerek cevap verdi…
Akıllı o kişidir ki, dostlarının başına gelenlerden ders alır.

Hırsız:

Bir gun hırsızın biri, bir bahceye girip, meyve ağacının ustune cıktı. Bir yandan yiyor, bir yandan da yerlere dokuyordu. Bah-Ce sahibi bu durumu gorunce: “Behey Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, bu ne densizliktir” diye seslendi. Hırsız, buyuk bir pişkinlikle: “Ne bağırıyorsun, bahce Allah’ın, meyve Allah’ın, sana ne oluyor?” dedi. Mal sahibi, “oyle mi?” diye kafasını salladı. Sonra da adamlarına, hırsızı falakaya yatırmalarını soyledi. Hırsız sopayı yedikce: “Yapmayın, etmeyin. Allah’tan korkun” diye yalvarmaya başlayınca, bahce sahibi: “Ne bağırıp duruyorsun? Sopa Allah’ın sopası, vuran da Allah’ın kulu…”

Tuccar ile Papağanı:

Bir tuccarın, kafese kapattığı cok guzel bir papağanı vardı. Bir gun Hindistan’a gitmesi icap etti. Herkesten ne istediğini sordu. Sıra papağana gelince, dedi ki: “Oradaki papağanlara soyle, siz serbestce gezip dolaşırken, benim kafeslerde kapalı olmam, doğru mudur? Bir sabah vakti beni de hatırlayın da, birazcık mutlu olayım…”
Tuccar, Hindistan’a vardı. Gorduğu papağanlara kendisini tanıtarak, papağanının soylediklerini nakletti. Ancak, sozu biter bitmez, papağanlardan biri anında duşup oldu…
Tuccar, memleketine dondu. Olanları kendi papağanına da anlattı. Papağan da kafesin icinde once titredi, sonra hareketsiz kalıp oldu. Tuccar cok uzuldu. Kafesi acıp, olu papağanı alıp pencerenin kenarına bıraktı. Bırakır bırakmaz, papağan canlanıp uctu. Tuccara da dedi ki:
“O Hindistan’daki papağan, selamımı alınca, olmuş gibi yaptı. Yani bana dedi ki, ‘Kafesten kurtulmak istiyorsan, ol’ Ben de onun dediğini yaparak kurtuldum.”

Fil Yavruları:

Akıllı bir adam, uzak yoldan gelen fakir uc kişinin hallerini gorunce, onlara Oğut verdi: “Biliyorum fakir ve acsınız. Buradan koyunuze giderken ne kadar ac olursanız olun, sakın ha onunuze cıkan, fil yavrusunu yemeyiniz” diye oğut verdi. Nitekim bizimkiler yollarında giderlerken fil yavrusunu gorduler. Soylenenleri unutup, fil yavrusunu yakalayıp, pişirip yediler. Sadece iclerinden bir tanesi, arkadaşlarını engelleyemese de, oğude uydu yemedi. Gece olunca uj’udular.
Gece olunca kızgın fil arayıp onları buldu. Hepsinin tek tek ağızlarını kokladı. Sadece yemeyene dokunmadı. Diğerlerini ise parcalayarak oldurdu.