mevlananın kişilik ozellikleri
Mevlana Celaleddin Rumi Kişiliği
Mevlananın kişiliği hakkında bilgi


Hz. Mevlana Kur’andaki vahiy muştularını şerbet şerbet icip ozumseyen, ayetlerin man iklimiyle teneffus eden ve icindeki sonmeyen ilahi aşkla donanan Hz. MevlÂna, ”Ayağının altındaki tozuyum” diye ovduğu ”yuruyen Kur’an”; ”usvetul Hasene” olmakla şerefyab Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimizin sunnet terbiyesiyle yetişmiştir. Mucehhez bir ahlaka, mumeyyiz bir karakter zenginliğine sahipti. Ornek kişiliğiyle cevresindekileri davranış etkileriyle irşad eden bir ozelliği vardı.

Hz. MevlÂna’nın kişiliği vahiy ve sunnet doğrultusunda olgunluk zirvesine erişmişti. Hz. Ebubekir (R.A.) efendimize dayanan kan bağıyla cağının bir sahabesi gibi yaşamaktaydı. İlim ve feyz aldığı ustadlarının takdir ve ovgusune mahzar olan Hz. MevlÂna’nın ummanlara sığmayan kişiliğinden bazı ornekler sunmak istiyoruz.

Sadeliği: Giyinişi ile sade ve gosterişsizdi. Zira dış goruntuye, şekilciliğe asla onem vermemişti. Elbisesi ilk once bilginlere mahsus sarık ile yine bol cubbeden ibaretti. Şems’le tanışıp dostluk kurduktan sonra onun da etkisiyle gok mavisi ferace giymiş, başına da duman renginde sarık sarmıştı. Hayatının sonuna kadar bu giyinişini değiştirmedi.

AhlÂkı : Sultanu’l ulema gibi bilgi sahibi olan babasının gozetimi altında, gonul erlerinin ilim meclislerinde terbiye almış olan MevlÂna, ahlakının temelini boyle mukemmel bir eğitim ortamında kurmuştur. Zuhd ve takva yoluna adım attıktan sonra, eliyle Allah erlerinin eteğini tutarak babasından miras kalan o, maarifet kandilindeki yağla gonul cırasını ışıklandırmıştır.

MevlÂna’nın ilmi olgunluğu, ahlaki coşkunluğuna fersah fersah ulaşmasının vesilesi olmuştur. Ayrıca Allah dostu velilerle goruşmeleri, ilim erbabının sozlerini, hallerini gozlemlemedeki yeteneği, derin araştırıcılığı, onun fıtratsal terbiyesine şekil veren etkenlerdir. Boylece ahlak kurallarının en ust mertebesine ulaşmıştır. Bilhassa Şems’le tanışıklığı ic dunyasının donum noktası olup ahlaki acıdan şahikalara kanat cırpmasına zemin hazırlamıştır. Şems’in insanı ruhunun derinliğinden yakan aşk ateşi, onun butun hal dunyasını ateşlere vermişti. Kin, ofke, ihtiras gibi her turlu kotuluğun ozu olan nefsi duygular bencillik ve maddi işlerde baş cekme sevdası gibi arzulardan onu kurtarmıştı. Sonucta iyi, kotu ne yaratılmış ise kendinden bir parca kabul etti:

“İyi de, kotu de dervişin parcasındandır

Boyle olmayan kimse derviş değildir. “

Toplum İlişkileri: MevlÂna ilim, ahlak ve seciye makamlarını buyuk insanlara yakışan bir haleti ruhiyye ile suslemişti. Mukemmeliyet derecesinde bir tevazuya sahipti. Buyuk-kucuk yaşlı-genc, zengin-fakir, sultan-halk ayrımı yapmaksızın butun halk tabakasına tevazu ile muamele yapardı. Asla kibir, gurur ve kendini beğenmişlik gibi bir acziyete duşmez, hic kimseye tepeden bakmaz. Yeri geldiğinde sokakta oynayan cocukların oyunlarına iştirak eder, esnaf ve zanaatkarla icli muhabbetli sohbetler yapar. Kimin cocuğu olursa olsun her gorduğu cocuğun başını okşar, onlara tebessum ederdi. Gun oluyor bir Ermeni kasap ona eğilip baş eğiyor, MevlÂna da aynı şekilde ona eşlik ediyor, eğilip başıyla selamlıyordu.

Hicbir inanc ayrımı yapmaksızın herkese aynı bakış acısıyla yaklaşıyor, hicbir kimseyi kucumsemiyordu. Muridlerine sozleriyle, hal ve takrirleri ile bu hususta da ornek oluyordu. Bir gun sem donerken meclise sarhoş bir Hristiyan dahil olmuştu. Sema’nın en ateşli vaktinde, MevlÂna ve semÂzenler kendilerinden gecmiş bir halde donerken, bu sarhoş Hristiyan birkac kez yalpalayarak yurur ve MevlÂna’ya carpar. Muridler onu fena halde azarlamak istediler. MevlÂna mudahale ederek şoyle buyurdu: “Şarabı o icmiş, sarhoşluğu siz ediyorsunuz. Dediler ki, o Hristiyandır. Buyurdu ki o, korkan kimsedir. Ya siz nicin korkmuyorsunuz?” İşte barış tuten, birlik kokan elvan elvan hoşgoru busesi sunan ahlaki kişilik

MevlÂna’nın ruhunun derinliğindeki aşk ateşi, ona buyuk bir sabır ve yumuşaklık bahşetmiştir ki, hayatında gonul gozleri kapalı olan duşmanları tarafından ona reva gorulen dil uzatmalara, ileri geri soylenen sacma, dengesiz, uygunsuz laflara karşı asla karşılık vermez, sert davranmaz, mulayimlik guzel haslet ve ifadelerle onları doğru yola getirirdi. MevlÂna, insani ilişkilerde tıpkı her huyundaki gibi nebiler nebisi Hz. Muhammed (S.A.V.) efendimizi rehber alıyordu. Nasıl ki Hz. Peygamber her turlu işkence ve iftiraya guzel huyuyla siperane olduysa MevlÂna da kotu sozlere asla karşılık vermezdi.

İstanbul’dan bilge bir rahip, MevlÂna’nın hilmini, hikmetini, himmet ve ilmini işitmiş, onunla tanışmak icin Konya’ya gelmişti. Kentin rahipleri onu merasimle karşılayıp, izzet ve ikramda bulundular. Rahip, MevlÂna’dan randevu istedi. Tesaduf eseri yolda karşılaştılar. Rahip tam otuz kez MevlÂna’ya baş eğip tazim gosterdi. Sonunda başını kaldırıp baktı ki ne gorsun, MevlÂna’yı secdede goruyorlardı. Rivayet o ki, MevlÂna 33 defa eğmişti. Rahip feryat ederek elbiselerini yırttı. Dedi ki,” Ey din Sultanı! Bu ne buyuk tevazu, ne ulvi gonul sahibisin ki, benim gibi bir bicareye hurmetlerin en guzelini guzel bir hal ile sunuyorsun? “ Hz. MevlÂna rahibe şu gazeli okudu:

“Âdemsin, Âdemsin, Âdemsin,

Soluğu almayınca Âdemlikten cıkarsın

Âdemliği tamamiyle kendini yak,

İşte o vakit sırlara mahrem olabilirsin,

O yeniay hillken, dolunay oldu,

Sen dahi herkesten aşağı olduğunu soylemezsen,

Aşağılıktan kurtulamazsın. “

Bunun uzerine rahip ve yanındakiler hemen musluman olup MevlÂna’ya biat ettiler.

İnsan İlişkileri: Tevazunun doruğuna ulaşmış olan MevlÂna, hasımları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, asla ofkeye kapılmaz, “Fesabru’n Cemil” emri mucibince sabrederdi.

Molla Cami’nin eserinde zikrettiği bir olay MevlÂna’nın ne yuksek bir kişiliğe sahip olduğunun delilidir. Konya’lı SirÂceddin’in yanında biri anlatır. “MevlÂna demiş ki, yetmiş uc mezheble beraberim, Siraceddin kindar birisiydi. MevlÂna’yı incitmek, onu halkın gozunde kucuk duşurmek icin yakınından birisini sıkı sıkı tembihledi, MevlÂna’ya kalabalığın icinde sen boyle boyle soyledin mi?” diye sor. MevlÂna ne sahip cıkıyorsa kufurler savur, hakaret ederek onu incit, yarala. Tembihi alan adam MevlÂna’nın karşısına cıkar. “Acaba siz, ben yetmiş uc mezheble beraberim dediniz mi? ” diye sorar. MevlÂna “evet” dedim diye cevap verir. İşte o an adam acar ağzını, başlar kufretmeye, oyle galiz sozler sarfeder ki terbiye sınırlarını tanımaz. MevlÂna gulmeye başlar. Sonra o adama; “senin soylediklerine rağmen seninle de beraberim” der. MevlÂna’yı incitmek icin bir adamını gorevlendiren Siraceddin, ileride MevlÂnayı tam anlamıyla tanıyıp ona muhabbet duyarak dostu olmuştur. Kaderin cilvesi MevlÂnayı uzmek icin adam gonderen Siraceddin, MevlÂna’nın cenaze namazını kıldıracak, defin sonrası hungur hungur ağlayacaktır.

MevlÂna halkla ilişkilerinde, mezhep, meşreb, meslek ayrımı yapmaksızın herkesi kucaklayan bir haslate sahipti. Alcak gonullu tavrıyla herkesin hayranlığını kazanıyordu. Hatt hasımları bile bu duruma şaşıyor ve şoyle diyorlardı: “MevlÂna’nın muridleri acayip adamlardır. Muridlerin coğunluğu alt tabakadan esnaf ve işsizler taifesidir. MevlÂna bu fakr-u zaruretteki insanlarla nicin duşup kalkar ki?”

Hasımları, MevlÂna’ya, “Senin muridler cahil cuhela taifesi, eğitimsizlerle ne işin var? ” diye sordular. MevlÂna cevap verir: “Eğer benim muridlerim iyi olsalardı, ben onların muridi olurdum. Kotu oldukları icin ben onları tercih edip kabul ettim, ta ki değişsinler, iyi olsunlar. “

MevlÂna, dunya malına tamah etmez kendine gelen hediyeleri, iaşe erzaklarını yardıma muhtac insanlara dağıtırdı. Kendisi az bir para ile gecinirdi. Coğu zaman omurunu oruc tutarak gecirdiğinden iaşe zorluğu cekmezdi. Evinde yiyecek bulunmadığı zamanlar sevinirdi. “Allah’a şukurler olsun bugun evimiz Peygamberlerin evi gibi olmuş” derdi.

MevlÂna’nın utangaclığı ve hayası sonsuzdu. Başkalarının yaptığı ihsanı uzaktan yakından, kimselerin bilmesine rıza gostermezdi. Medresedeki talebelere karşı adeti şoyleydi: “Her birinin oturduğu kecenin altına liyakatlarına gore 10, 20, 30 akce para bırakırdı. Muritler kilimin tozunu silmek icin kaldırdıklarında paralar dokulur, taaccup ederlerdi. Onun anlayış nezaketine hayran kalırlardı.”

Geniş bir halk kitlesinin kendisine hayranlığı, duşkunluğu karşısında MevlÂna, asla kibir ve gurur gostermemiş, tevazuundan ve sadeliğinden taviz vermemiştir. LutufkÂr bir edayla herkesi dinler, sorularını cevaplardı. Saygı ve nezaket gostermekte marifet sahibiydi.

Vefa hususunda hassastı. Vefa sıfatını severdi. Yemin ettiği zaman ”Mertlerin vefası hakkı icin” derdi. Dunya, ahiret dengesini harikulade derecede sağlar, toplumun ıslahı icin gayret sarfederdi. İnandığını yaşamaktaki iradesi, duşuncenin amele yansımasındaki azmi, sebatkar tavrı, korkusuz cesurca ifade tarzıyla bir aksiyon adamı olduğunu eşe dosta gosteriyordu. Toplumdan ayrı kalmayı, uzak durmayı yeğlemektense onları birliğe, beraberliğe, suretin terkine, manÂya visale davet eden bir tebliğciydi. “İlleti onulmaz hastaya salÂ, İlacımız dertlere birebir devadır.“