Hz. Alinin Kahramanlığı

Ahzap Savaşı’nın en hassas ve tarihş kesitlerinden biri, Hz. Ali (a.s)’ın Amr b. Abduved ile yaptığı dovuştur.

Tarih kitapları bu konuyu şoyle işlemişlerdir: İslam duşmanları, Arapların en guclulerini Muslumanlarla savaşmaları icin bir araya toplamışlardı. Onlar arasında ozellikle “Amr b. Abdeved, İkrime b. Ebu Cehil, Hubeyre, Nevfel ve Zirar” gibi kahramanlık ve yiğitlikleriyle nam salmış savaş adamları da bulunuyordu.

Zikredilen bu beş kişi, savaşın surduğu gunlerin birinde yakın dovuş icin hendeğin dar yerinden karşı tarafa gectiler. Burası, Muslumanların kararg¡hına daha yakındı.

Onların icerisinde en guclusu olan “Amr b. Abduved”, katıldığı savaşlarda buyuk tecrubeler ve zaferler kazanmış ve Arap toplumunda gururla anılmasını sağlamıştı. O, Bedir Savaşı’na katılmış ve ağır yaralanmıştı. Uhud Savaşı’na ise yarasından dolayı katılamamış ve uzuntusunu her fırsatta dile getirmişti. Arapların icinde, “Amr b. Abduved, bin savaşcıdan daha iyidir.” sozunu neredeyse bilmeyen yoktu. O, bu savaşa psikolojik olarak hazırlandığı gibi, Muslumanların dikkatini cekmesi icin kendisine ozel altından zırh hazırlatmıştı.

Kendisinden bu denli ovguyle soz edilen bu savaşcı kibirli bir h¡lde meydanda ¡deta govde gosterisi yapıyor, naralar atarak kendisiyle savaşmaya curet edecek birini istiyordu.

“Ey Muslumanlar! Aranızda benimle savaşacak kimse yok mu?” diye feryat ediyor, Muslumanlardan karşısına cıkan birinin olmadığını gorunce daha da kustahlaşıyordu. Hatta İslam diniyle alay edecek kadar kuculerek Muslumanlara kahkaha altında kaba bir sesle şoyle sesleniyordu:

“ ‘Bizim olulerimiz cennete, muşriklerin oluleri de cehenneme gidecek’ diyen sizler değil misiniz?’ İcinizde yok mu oyle biri? Onu cennete gondereyim; ya da o beni cehenneme gondersin?”

Bu sozleri yetmiyormuş gibi, bir taraftan da Muslumanları tahkir eden beyitler dizeliyordu:

“Benimle savaşacak yok mu diye,

Bağırmaktan boğazım patladı!

Şu anda oyle bir yerde duruyorum ki,

Kahramancıklar (bulunduğum yerde) durmaktan korkarlar

Şuphesiz ki yiğit insanların cesareti

En guzel odevlerindendir...”

Amr b. Abduved’in yakışıksız narasından haberdar olan Peygamber-i Ekrem (s.a.a), İslam askerlerinden birinin, Muslumanları onun şerrinden kurtarması icin emir verdi. Ancak her zor işte olduğu gibi Hz. Ali b. Ebu Talib (a.s)’ın dışında kimse boyle zor bir gorevi kabul etmedi. Resulullah (s.a.a), Hz. Ali (a.s) gonullu olarak ileri cıktığında nasihatte bulundu ve kendisine hayatş bir olayda taktikler verdi.

“Karşında carpışacak kimsenin, Amr b. Abduved olduğunu unutma ve...”

Hz. Ali (a.s) ise, fedak¡rlığını ve cesaretini bir kez daha tescil etme fırsatı bulmuş ve hic duşunmeden şoyle seslenmişti: “Ben savaşa hazırım, karşımdaki Amr bile olsa...”

Bunun uzerine Peygamber (s.a.a) ona yakınına gelmesini buyurdu. Kendi sarığını başına sarıp ozel kılıcı Zulfik¡r’ı verdikten sonra onun icin şoyle duada bulundu: “Allah’ım! Bedir’de (amcam oğlu) Ubeyde b. Haris’i, Uhud’da (amcam) Hamza’yı benden aldın. Şimdi ise Ali b. Ebu Talip meydanda. Rabbim, beni tek başıma bırakma ve onu onden, arkadan, sağdan, soldan, yukarıdan ve aşağıdan koru.”

Hz. Ali (a.s) hızla savaş meydanına doğru ilerleyerek heybetiyle yerini aldı. Hz. Ali (a.s) bir taraftan muthiş gorkemiyle, diğer taraftan da fasih ve akıcı diliyle Amr b. Abduved’in rengini değiştirecek şiddette şiirler okuyordu.

“Acele etme! Davetine karşılık veren

Cesur adam meydana geldi

Oyle biri ki, temiz niyetli ve basiretlidir

Doğruluğu, galip insanı kurtuluşa erdirir

Ağıt yakanların, feryatlarını cenazenin baş ucunda

Yukselteceğime inanıyorum

Oyle bir darbe indireceğim ki,

Yankısı savaş meydanlarında kalacak

Ve her yerde yayılacaktır.”

Resulullah (s.a.a)’ın Hz. Ali (a.s)’ı kendinden emin bir şekilde meydanda gormesi, nurlu gozlerine ışık getirmiş ve umitli bir ifadeyle tarihe kaydedilecek meşhur cumlesini işte boyle bir anda sahabelerine soylemişti: “İmanın butunuyle şirkin butunu karşı karşıyadır.”[1]

Hz. Ali (a.s) ile Amr b. Abduved arasında kısa ama hararetli bir konuşma gecmesi, iki Arap pehlivanının mucadelesinin ne denli zor gececeğinin habercisiydi.

Amr, karşısına gecmeye cesaret edenin Hz. Ali (a.s) olduğunu fark ettiğinde kendisini bu işten alıkoyacak cumleler sarf ediyordu:

“Ey Ali! Amcaların arasında sen pek de naciz bir savaşcısın. Muslumanlar arasında senden buyuk başka bir kimse yok muydu? Ağzından sut kokusu gelmekteyken, kendini aslanın pencesine niye atıyorsun?...”

Hz. Ali (a.s) ise, beklemeden kustah Amr b. Abduved’e cevabını verdi: “Ey Amr! Boş konuşuyorsun. Olumun benim elimden olacak ve toprağı senin kanınla boyayacağım.”

Ve dovuş başlamıştı... Atağa ilk olarak kalkan Amr bin Abduved idi. O, kılıcıyla Hz. Ali (a.s)’ın başına buyuk bir darbe indirmek istese de, İmam savaş mahareti ve cevikliğiyle bu ağır darbeyi atlatmıştı. Ne var ki, Amr’ın darbesi oyle ağır ve şiddetliydi ki, imamın zırhını ikiye bolmuş, başını yaralamıştı.

Hz. Ali (a.s) ise, hic beklemeden kendine ozgu bir taktikle catal kılıc Zulfikar’ı, Amr’ın atının ayaklarına doğru kuvvetlice savurdu. Beklemedik hamle karşısında atı sendelemiş ve kendisini yerde bulmuştu. Koca govdesiyle yere yığılıp kalmıştı.

Bu sırada, savaş meydanını buyuk bir toz bulutu kaplamış, her iki tarafın askerleri de sesli duşunmeye başlamışlardı. Bir taraftan Amr b. Abduved gibi Arapların en buyuk pehlivanı, diğer taraftan da duşmanlarını iki darbeye fırsat kalmadan tek darbeyle olduren Hz. Ali (a.s). Her iki taraf da bu carpışmanın, savaşın kaderini etkileyeceğini duşunduklerinde bakışları daha da keskinleşiyor, eller gokyuzune duaya kalkıyordu.

Toz bulutu icerisinde yapılan kıyasıya mucadelede kimin ustunluk sağladığı belli olmazken, munafıklar Amr’ın, kendilerine en buyuk engel gordukleri Hz. Ali (a.s)’ı oldurduğu hissine kapılmışlardı. Onların bu zanları, Hz. Ali (a.s)’ın tekbir sesine dek surdu. Zira Hz. Ali (a.s)’ın tekbir nidası, zaferin de habercisiydi.

Hz. Ali (a.s), toz bulutu icerisinde mubarek alnından suzulen kan damlaları ve ince bir tebessum ile ağır ağır İslam Peygamberi’ne doğru gelirken, Muslumanlar Şah-ı Merdan’ı tekbir nidalarıyla karşılıyorlardı.

Toz yığını yavaş yavaş kalkarken, Amr’ın başsız bedeni meydanın orta yerinde gozukur olmuştu. Muslumanlar akıllardan silinmeyecek bu tabloyu gormelerinden sonra, yuzlerindeki cesaret cizgileri daha da belirginleşmiş, ifadeleri daha da sertleşmişti.

Şirk ordusu tarafındaysa, meşhur kahramanlarının cansız bedenini gormelerinden sonra urpertici bir sessizlik h¡kim olmuş, Mekke’den Medine’ye dek suren sevinc ve haykırışları, yerini gozle gorulen tedirginliğe ve endişeli bakışlara bırakmıştı.

Hz. Ali (a.s), muşrikleri bir kez daha umitsizliğe ve manevş cokuntuye mahkĞm etmişti. Mutlak zafer parolasıyla gelen muşrikler, Amr’ın olduruleceğini hic de hesap etmemişlerdi. Arapların meşhur pehlivanının olumu, şirk ordusuna tel¡fisi mumkun olmayan bir darbe indirmiş, umitlerini boşa cıkarmıştı.

Bu zaferden dolayı sevincini izhar eden Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s)’a hitaben şoyle buyurdu: “Senin bu zaferin, Muhammed ummetinin amellerinin tumuyle kıyas edildiğinde, şuphesiz senin bu muthiş zaferin ağır gelecektir. Cunku Amr’ın oldurulmesiyle, zilletin girmediği muşrik evi ve izzetin girmediği Musluman evi kalmamıştır.”[2]

Ehl-i Sunnet alimlerinden H¡kim-i Nişaburş bu sozu başka bir tabirle şoyle naklediyor: “Ali b. Ebu Talib’in Hendek gunu, Amr b. Ahduved ile yaptığı savaş, ummetimin kıyamete kadar yapacağı amellerden daha ustundur.”[3]

Muşriklerin, Amr b. Abduved’in golgesinde İslam’ı yok etme hedefiyle Medine sınırlarına kadar gelmeleri ve bitmez tukenmez ısrarlarının son bulması, yukarıdaki tarihş sozun hikmetini ortaya koymaya yetecektir. Diğer taraftan bu hadisenin gercekleştiği zaman diliminde, İslam’ın yeni filizlenen bir din olması ve icinde barındırdığı munafıkların sinsi planlarının gercekleşememesi, bu zaferin ne denli oneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır.

Hz. Ali (a.s)’ın hem Peygamber’in hayatı icerisinde, hem hayatından sonra defalarca İslam dinini yok olmaktan kurtardığını, boylelikle tarihş bir seyirle incelemiş olduk. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiğinde olum yatağında yatan, Bedir’de muşriklerin buyuklerini oldurerek şimşekleri ustunde toplayan, Uhud’da Muslumanlar muşriklerin cemberi altında kalmasıyla firar ederken Peygamber’in yanından ayrılmayıp, kendisini ona siper eden, Hayber’de Yahudilerin gecit vermez kalesini fetheden ve kapısını zırh olarak kullanan ondan başkası değildi. Onun fedak¡rlık ve kahramanlıkları, ormanlar kalem, okyanuslar murekkep olsa yazmakla bitmez, bitirilemez...