Zeyneb Bint-i Cahş(ra) kimdir hayatı,


ZEYNEP BİNT-İ CAHŞ (RA)




İMTİHAN KADINI: HZ. ZEYNEB BİNTİ CAHŞ (ra)
Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Resûlullah Efendimiz’in (sav) yedinci hanımıdır. İslÂmiyeti ilk kabul eden hanım sahabelerden, Efendimiz’in (sav) halakızı, ibadete duşkun oluşu ve comertliğiyle meşhur, fakirlerin, gariplerin annesi diye anılan takva erlerindendir. Kendi el emeği ile gecinen, dikiş, nakış ve el işi yaparak kazandığı paraları fakirlere infak eden, sehÂvet sahibi bir mucahide... NikÂhını Allahu TeÂlÂ’nın (cc) kıydığı bir bahtiyar... Fahri KÂinat Efendimiz’in (sav) ahirete goc eylemesinden sonra kendisine ilk kavuşan annemiz...



O, peygamberlikten yirmi sene once Mekke’de doğdu. İlk iman edenlerden oldu. Asıl adı Berre idi. Resûl-i Ekrem (sav) onu Zeyneb olarak değiştirdi. Babası Beni Esad kabilesinden Burre olup annesi de Resûlullah Efendimiz’in (sav) halası Umeyye binti Abdulmuttalib’dir. Abdullah İbni Cahş’ın (ra) kızkardeşidir.



O, ilk hicret edenler arasında yer alarak Mekke’den Medine’ye hicret etti. İlk muhacirlerden oldu. Fahri KÂinat Efendimiz (sav) onu evlÂtlığı Hz. Zeyd İbni HÂrise (r.a) ile evlendirmeyi duşundu. Cahiliye devrinin yanlış Âdetlerinden birisini daha yıkmak istedi. Kolelerin aşağılanmasını ortadan kaldırmak ve İslÂmiyet’in insanları eşit saydığını gostermek uzere Hz. Zeyneb’e (ra) dunurcu olarak gitti. Bu evlilik Hz. Zeyneb’e (ra) ve kardeşine gore imkÂn dÂhilinde değildi. Bunu iclerine sindiremediler. Hatta Hz. Zeyneb (ra) tavrını şu ifadeleriyle ortaya koydu: “Ya Resûlullah! Ben senin halanın kızıyım. Ona varmaya razı değilim. Ben Kureyşliyim.” dedi. Bunun uzerine Allah-u TeÂl (cc) Ahzab sûresinden 36. Âyeti kerîmeyi nÂzil buyurdu. MeÂlen: “Allah ve Resûlu bir işe hukum verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine gore secme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlune karşı gelirse, apacık bir sapıklığa duşmuş olur.”



Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) tekrar Resûlullah’a (sav) sordu: “YÂ Resûlullah sen, Zeyd ile evlenmemi istiyor musun?” dedi. Efendimiz de (sav) “Evet!” buyurdu. Bunun uzerine o: “Resûlullah’a Âsî olamam.” dedi ve kabul etti. Hz. Zeyd b. Harise (ra) adına Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyneb binti Cahş’a (ra) tayin ettiği mehir: On dinar altın, altmış dirhem gumuş, bir başortusu, bir carşaf, bir gomlek, bir adet entari, elli mud erzak, on mud hurmadır.



Cahiliye devrinde bir zadegÂn (aristokrat) sınıfı bir de kole sınıfı vardı. Bunlar arasında cereyan eden muamelelerde, bu ayrılık butun hatları ile ortaya cıkardı. İslamiyet tedrici bir usulle, insanları fikren ve ahlaken yukselterek, bu telakkiyi ortadan kaldırmaya calışıyordu. Kureyş kabilesinden ve Efendimiz’in (sav) yakın akrabasından bulunan Hz. Zeyneb (ra) ile Hz. Zeyd’in (ra) evlenmelerinde Resûlu Ekrem Efendimiz’in (sav) ısrarını, İslamiyet’in “eşitlik” kaidesini hayata tatbik etmesindeki titizliğe bağlamak gerekir.



Hz. Zeyd (ra) ile Hz. Zeyneb (ra) artık evlenmiş bulunuyorlardı. Gunler ilerliyor fakat aralarında tam bir sevgi ve anlayış hÂkim olamamaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) gonlundeki gizli isteksizlik zaman zaman acığa cıkmaktaydı. Hz. Zeyneb’in (ra) bu soğuk duruşu Hz. Zeyd’i (ra) duşundurmekte idi. Evlilik onlara rahatlık getirmedi, gecimsizlikleri arttı. Bu beraberliğin uzun omurlu olamayacağını sezen Hz. Zeyd İbni HÂrise (ra) durumu Fahr-i KÂinat Efendimiz’e (sav) acma zaruretini duydu ve Efendimiz’e (sav) gelerek: “Ya Resûlullah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra) “Sen O’ndan nicin ayrılacaksın? Yoksa kendisinde şupheleneceğin bir şey mi gordun?” diye sordu. Hz. Zeyd b. Harise (ra): “Hayır vallahi Ya Resûlullah! Ben ondan şuphelenebileceğim bir şey gormuş değilim. Ondan hayırdan başka bir şey gormedim. Fakat o kendisini şerefce ustun goruyor bana karşı hep buyukleniyor ve dili ile beni hep uzup duruyor. Kendisi dayanılamayacak kadar hırcın huylu.” diyerek boşamak istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz (sav): “Tut onu boşama! Allah’tan kork!” buyurdu. HÂlbuki Peygamberimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra) bunu soylediği zaman onun Hz. Zeyneb’i (ra) muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyordu. Allah (cc) tarafından kendisine boyle haber verilmiş bulunuyordu, fakat munafık halkın “Muhammed, evlatlığının boşadığı karısı ile evlendi.” diyerek, yaygara koparmalarından cekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.



Hz. Zeyd (ra) nikÂh akdini bozmak zorunda kaldı. Hz. Zeyneb’i (ra) boşadı. Cahiliye devri geleneğine gore, bir kimse birisini evlat edinirse, halk evlatlığı onun adıyla anar, evlatlık oz oğul gibi, o kimsenin mirasından da yararlanırdı. Bir kimse evlÂtlığının hanımı ile evlenemezdi. Allah TeÂl (cc) bu yanlış anlayışların, batıl Âdetlerin kalkmasını murad etti. Cok gecmeden vahyini indirdi. Ahzab sûresinin; 4 ve 5. ayetleriyle bu konuyu acıklığa kavuşturdu. Şoyle ki: MeÂlen: “Allah evlÂtlıklarınızı oz oğullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lÂfınızdır. Allah, hakkı soyler ve O, doğru yolu gosterir. Onları babalarına nispetle cağırın. Bu Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve gorup gozettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yoktur. Fakat kalplerinizin bile bile yoneldiğinde gunah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Bu ayetler nazil olunca azÂd edilmiş koleler ve evlÂtlıklar, oz babalarının adıyla anılmaya başlandı. Oz babası bilinmeyenler de eski efendilerinin dostu ve din kardeşi oldular.



Aradan bir zaman gecti. Daha sonra da ayet, bu konudaki endişeleri acıklayan hukmu bildirdi. Allah TeÂl (cc) Ahzab suresi: 37-40. ayetlerini inzal buyurdu. MeÂlen: “(Resûlum!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın acığa vuracağı şeyi insanlardan cekinerek icinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lÂyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikÂhladık ki evlÂtlıkları karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) muminlere bir gucluk olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Muhammed, sizin erkeklerinizden hicbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlu ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” Vahiy tamam olunca Efendimiz (sav): “Kim gidip Zeyneb’e Allah’ın (cc) onu gokte bana nikÂhladığını mujdeler?” buyurdu ve gelen ayeti kerimeleri okudu. Hz. Âişe (ra) annemiz bu ayetleri duyduğu zaman: “İşlerin en buyuğu en faziletlisi ona nasib olmuş ve Allah (cc) onu gokte Resûlu’ne nikÂhlamıştır. Zeyneb, bize karşı bununla iftihar edecek, oğunecektir.” dedi.



Enes b. Malik der ki: “Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) Hz. Zeyd’den (ra) boşandıktan sonra iddeti tamamlanınca Resûlullah Efendimiz (sav) Hz. Zeyd’e (ra); “Kendime senden daha emniyetli bir kimse bulamadım. Zeyneb’e git O’na benim icin dunurluk et.” buyurdu. Hz. Zeyd soyleneni yaptı ve Hz. Zeyneb’e (ra) gidip Peygamberimizin (sav) isteğini bildirdi. Hz. Zeyneb bu duruma cok sevindi. Hz. Zeyneb (ra): “Ben Rabbime danışmadan bir şey yapmam dedi ve namaz kıldı, ardından şu duayı yaptı: ‘Allah’ım! Resûlun beni istiyor. Layık isem beni ona zevce kıl!’ Hz. Zeyneb Peygamberimiz (sav) ile evleneceğine cok sevindi ve Allah’a (cc) şukur secdesi yaptı. Allah rızası icin iki ay oruc tutmayı adadı ve hatta Allah (cc) tarafından nikÂhlandığını mujdeleyene ziynetlerini bahşiş olarak verdiği de rivayet edilir.



Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) ile iki Cihan Guneşi Efendimiz (sav), hicretin beşinci senesinde evlendi. O sırada Hz. Zeyneb (ra) annemiz otuz beş yaşlarında idi. Yuce Allah’ın (cc) emriyle nikÂh yapıldığı icin, Hz Zeyneb’in (ra) nikÂh akdine mehir de verilmemiştir. Enes b. Malik (ra) der ki: “Resûlullah Efendimiz (sav) olağanustu bir duğun ziyafeti verdi. Enes b. Malik’in (ra) annesi Ummu Suleym (ra) o gun Medine hurmasını yağ ile karıştırarak ozel bir yemek yaptı. “Hays” adı verilen bu yemeği Enes b. Malik (ra) ile birlikte Efendimiz’e (sav) gonderdi. Yemek iki kişiye zor yeterdi. Ama Allah (cc) dilerse bir orduya yetirirdi. Enes b. Malik (r.a) o zamana kadar hic gormediği bir manzara ile karşılaştı. İki Cihan Guneşi Efendimiz (sav) ona: “Hz. Ebû Bekir, Hz. Omer, Hz. Osman ve Hz. Ali’yi cağır” dedi. O hayretler icerisinde gitti cağırdı. Efendimiz tekrar Enes b.Malik’e (r.a): “Mescidde kim varsa, yolda kimi gorursen davet et!” buyurdu. Enes b.Malik (ra) busbutun şaşırdı. Bu kadar yemek kime yetecek diye kendi kendine duşundu. Ama emre uyarak dışarı cıktı. Kimi gordu ise duğun yemeğine cağırdı. Ulaşılabilen ashabın hepsi grup grup gelmeye başladı. Habib-i Kibriya Efendimiz (sav) yemek kabını ortaya koydu. Bereketlenmesi icin dua etti ve: ‘Onar onar sofraya otursunlar ve herkes onunden yesin.’ buyurdular. Cağırılan herkes o yemekten doyasıya yedi. Enes b. Malik (ra) diyor ki: ‘Yedikce kaptaki yemek coğalıyordu. Adet alttan kaynıyordu. Davetlilerin hepsi yedi ve doydu. Getirdiğim yemek aynen ortada idi.’ Resûl-i Ekrem (sav) bana: ‘Y Enes! Tabağı kaldır.’ buyurdu. Tabağı zevcesinin yanına koydum ve annemin yanına dondum. Gorduklerimi hayretler icerisinde anneme anlattım. Annem bana, ‘Hayret etme, CenÂbı Hak (cc) o yemekten butun Medinelilerin yemesini dilemiş olsaydı, hepsi de yer ve doyardı.’ diyerek bunun bir mûcize olduğunu soyledi.”



Hz. Zeyneb (ra) annemizin duğun ziyafeti hicab ayetlerinin nuzulune de vesile oldu. Davetliler yemekten sonra kalkıp gitmişti. Uc kişi vardi ki, onlar oturmuş cene calıyorlardı. İki Cihan Guneşi Efendimiz (sav) onların kalkıp gitmesi icin odaya girip cıkıyordu. Fakat onlar bu hareketten anlamıyorlardı. Efendimiz (sav) annelerimizin odalarını ayrı ayrı dolaştı geldi yine onlar konuşuyordu. Can sıkıcı bu hadise uzerine Allah-u TeÂl (cc) Ahzab Sûresi: 53. ayeti celileyi nÂzil buyurdu. MeÂlen: “Ey iman edenler! Peygamberin evlerine yemeğe dÂvet olunmadan vaktine de bakmadan girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Cunku bu hareketiniz Peygamberi uzmekte, fakat o (size bunu soylemekten) utanmaktadır. Ama Allah hakkı soylemekten cekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri icin daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlunu uzmeniz ve kendisinden sonra O’nun hanımlarını nikÂhlamanız asl cÂiz olamaz. Cunku bu, Allah katında buyuk bir gunahtır.”



O gunden itibaren Resûl-i Ekrem Efendimizin (sav) aileleri, mu’minlerin anneleri, perde arkasına cekildiler. Kıyamete kadar gelecek İslÂm hanımefendilerine ornek teşkil ettiler. İnsanlık haysiyet ve şerefini boyle muhafaza ettiler. İffet timsali nezih bir hayat surduler. Gozler ve gonuller İslam’ın bu guzellikleriyle huzur ve sukûn buldu. İnsanlık bu olculerle mutlu oldu. İnsan kıymeti ancak bu şekilde bilindi. İnsan insanlığının şerefine erdi. Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemiz ibadete duşkun, takva sahibiydi. Cokca nÂfile namaz kılar, nafile oruc tutardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) bir gun mescitte iki direk arasında bağlı bir ip gordu. “Bu ip nedir?” diye sordu. AshÂb-ı Kiram da: “Hz. Zeyneb annemizin.” dediler. Namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur diye ilÂve ettiler. Fahr-i KÂinat Efendimiz (sav) bu hareketten pek hoşlanmadı. Bunun uzerine: “İbadette boyle gucluğe girilmez. Bu ipi cozunuz. Sizler zinde oldukca ayakta kılın.” buyurdular.



O, vefÂkÂr bir hanımefendiydi. Hakkı teslim ederdi. Durustlukten ayrılmazdı. Bir gun, munÂfıklar Hz. Aişe (ra) annemize iftira atmışlardı. İki Cihan Guneşi Efendimiz (sav) bu konuda Hz. Omer, Hz. Osman, Hz. Ali’nin (ra) fikirlerini sordu. Bu arada Hz. Zeyneb (ra) annemizin de goruşunu almak istedi. Bunun uzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz butun insanlığa ornek olacak şu cevabı verdi: “Ya Resûlullah! Ben işitmediğimi işittim demekten, gormediğimi gordum demekten kendimi korurum. Onun hakkında vallahi hayırdan başka bir şey bilmiyorum.” dedi. Bu cevap hem Habib-i Ekrem Efendimiz’i (sav) hem de Hz. Âişe (ra) annemizi cok sevindirdi.



Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) annemizin en bÂriz vasıflarından biri de comertliği idi. O, dunya malına onem vermezdi. Kendi el emeği ile gecinirdi. Dikiş ve el işi yapardı. Deri tabaklar, onları diker ve deri eşyalar uretip satardı. Elde ettiği kazancı Allah (cc) yolunda fakir ve yoksullara dağıtırdı. Omru boyunca sehavet uzere yaşadı. İnfak etmek onun icin buyuk bir zevki idi. Hz. Âişe (ra) onun comertliği hakkında şoyle der: “Ben, dini yaşama konusunda Hz. Zeyneb’ten daha hayırlı, ondan daha cok Allah’tan (cc) korkan, ondan daha doğru sozlu, akraba hakkını ondan daha cok gozeten, Allah’ın (cc) rızasını kazanabilmek icin fakirlere ondan daha cok sadaka veren bir kadın gormedim.” Yine onun comertliğini ortaya koyan bir ornek de şudur:



Hz. Omer (ra) sahabelere hazineden maaş bağlamıştı. Hz. Zeyneb (ra) annemize de bağladığı maaşı gonderdi. Hz. Zeyneb (ra) annemiz bu kadar cok parayı gorunce şaşırdı ve: “Allah (cc) Omer’i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun icinde mi?” diye sordu. Parayı getirenler: “Hayır! Bunların hepsi senindir.” dediler. Bunun uzerine O: “Subhanallah!” diyerek ortusu ile yuzunu kapadı ve hizmetcisine: “Elini sok, o paradan bir avuc al, falan oğullarına gotur. Bir avuc al, filana ver.” diyerek akrabasına ve kimsesizlere dağıttı. Ortunun altında avuclayacak bir şey kalmadı. Hizmetcisi: “Ey mu’minlerin annesi! Allah (cc) sizi affetsin. Bunda bizim de payımız var.” dedi. Bu soz uzerine Hz. Zeyneb (ra) annemiz ortunun altında kalanlar da senin olsun dedi ve gelen paranın hepsini dağıttı. Hz. Omer (ra) annemizin bu davranışından haberdar olunca bin dirhem daha getirdi. Onun kapısında durdu, selÂm verdi ve “Gonderdiğim parayı dağıttığını duydum. Bari bunları elinde tut.” dedi. Hz. Zeyneb (ra) o parayı da ihtiyac sahiplerine dağıttı. Ustelik ellerini actı ve butun samimiyetiyle şoyle du etti. “Allah’ım! Bundan sonra beni Omer’in ihsanını almaya eriştirme. Cunku bu dunya malı bir fitnedir” dedi.



Kanaat ve comertlik buyuk bir hazine idi. Fakiri, yoksulu sevindirmek iki cihan saÂdetini elde etmektir. Vermek, infak etmek, dağıtmak onun en buyuk zevkiydi. Bu yuce hasletlerinden dolayı O, Fahr-i KÂinat Efendimiz’e (sav) vefatından sonra ilk kavuşan annemiz oldu. Peygamberiz’in: “Bana en once kavuşacak olanınız kolu uzun olanınızdır.” hikmetli sozunun muhatabı olarak anıldı. Kolu uzun olmak comertlikten kinaye olarak soylenmişti. Hz. Zeyneb binti Cahş (ra) vÂlidemizin yapmış olduğu samimi duası Allah (cc) katında kabul buyuruldu ve hicretin 20. yılında 53 yaşında iken Medine’de vefat etti. Bir daha maaş alamadı. CenÂze namazını Hz. Omer (ra) kıldırdı. Cennetu’l-Bakî kabristanlığına defnedildi.



CenÂb-ı Hak şefaatlerine nail eylesin. Âmin.