İslamiyetten Once Mekke

Mekkenin Durumu İslamiyetten Once

Âlemlere rahmet olarak gonderilen Allahın elcisi ve son peygamberi Hz. Muhammed (sav), eski dunya olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının ortasında yer alan Arabistan yarımadasının batısındaki Hicaz bolgesinde Mekke şehrinde dunyaya gelmiştir. Bu sebeple ana hatlarıyla Mekke tarihi ve bu arada KÂbe ve Kureyşten bahsetmek faydalı gorulmektedir.

Mekkenin bilinen tarihi Hz. İbrahim donemine kadar inmekte, daha onceki tarihi hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Hz. İbrahim Allahın emriyle, henuz cok kucuk yaşta olan oğlu Hz. İsmaili ve annesi HÂceri Mekkeye getirip bıraktıktan sonra Filistine donmek uzere ayrıldı. KurÂn-ı Kerimde “ekin bitmeyen bir vadi olarak nitelenen (İbrahim 14/37) Mekke vadisi col karakterli bir araziye sahip olup iklimi sıcak ve kuraktır. Bu sebeple anne-oğul bir sure sonra susuzluk problemi ile karşılaştılar. Dinî rivÂyetlere gore su bulmak icin Safa ve Merve tepeleri arasında koşturan Hacerin, caresiz kalıp oğlunun hayatından umit kestiği bir sırada Yuce Allahın emriyle cocuğun bulunduğu yerden bir su kaynağı fışkırdı. Zemzem adını alan ve suyu bol olan kaynak nedeniyle burası kervanların konak yeri oldu. Bir sure sonra Yemenden gelen Curhumluler Mekke cevresine yerleştiler. İsmail onlardan Arapca oğrendi ve bu kabileden bir kızla evlendi.

Filistinde yaşayan Hz. İbrahim zaman zaman HÂcer ile İsmaili ziyarete gelmekteydi. Hz. İbrahim Mekkeyi ucuncu ziyaretinde Allahın emri doğrultusunda oğlu İsmail ile birlikte KÂbeyi inşÃ‚ etmeye başladı. KurÂn-ı Kerîmdeki bazı Âyetlerden (el-Bakara 2/127; Âl-i İmrÂn 3/96; el-Hacc 22/26) hareketle KÂbenin Hz. İbrahimden once de var olduğu, ancak yıkılıp uzun zaman icinde yerinin kaybolduğu ve İbrahim tarafından bulunarak yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır.1 KurÂnda Hz. İbrahimden once kimin tarafından inşÃ‚ edildiği hususunda herhangi bir bilgi yer almamakla birlikte bazı kaynaklarda Hz. Âdem yahut oğlu Şît tarafından yapıldığı kaydedilmektedir. Hz. İbrahim KÂbenin inşÃ‚sını tamamlayınca Cebrail gelip kendisine hac ibadetinin nasıl yapılacağını oğretti. O da insanları hac ibadetine davet edip oğlu ile birlikte gorevini tamamladıktan sonra İsmaili burada bırakarak Filistine dondu.

Mekke ve KÂbenin idaresi Hz. İsmailden bir nesil sonra Curhumlulerin eline gecti. Onceleri Hz. İsmailin tebliğ ettiği dini benimsemiş olan Curhumluler zamanla sapıklığa duştuler; ceşitli ahlÂksızlıklar yanında KÂbeye takdim edilen hediyeleri caldıkları gibi hac maksadıyla şehre gelenlere de kotu davranmaya başladılar. Bir sure sonra Guney Arabistandan goc ederek Mekke civarına gelen HuzÂa kabilesi Curhumlulerle yaptıkları savaşta onları mağlup ederek şehirden cıkardı. Curhumluler Hacerulesvedi yerinden sokup bir yere gomdukten ve Zemzem Kuyusunu kapatıp yerini belirsiz hale getirdikten sonra tekrar ilk yurtları olan Yemene gittiler. İsmailoğulları ise sayılarının azlığı sebebiyle savaşta taraf olmadı ve Benî HuzÂa ile anlaşarak şehirde kalmaya devam etti. Huzaalılar zamanında kabilenin ileri gelenlerinden Amr b. Luhay, Mekke ve KÂbe idaresini eline alınca tevhid geleneğini bozup şehirde putperestliğin başlamasına sebep oldu.

V. Yuzyılın ilk yarısında Hz. Peygamberin beşinci kuşaktan dedesi Kusay b. KilÂb liderliğindeki Kureyş kabilesi, HuzÂalılara karşı mucadele ederek Mekke yonetimini ele gecirdi. Boylece buyuk şeref ve saygınlık ifade eden KÂbe hizmetleri de Kureyşe gecmiş oldu. Kusay Mekke civarında dağınık halde yaşayan Kureyş kollarını birleştirerek KÂbe cevresinde yerleştirdi. Ayrıca gerekli duzenlemeler yaparak Mekke idaresi (DÂrunnedve idaresi), başkumandanlık (kıyÂde), sancaktarlık (livÂ), KÂbenin bakımı, kapısının ve anahtarlarının muhafazası (hicÂbe veya sidÂne), hacılara su temini (sikÂye) ve hacıları ağırlama (rifÂde) hizmetlerini elinde topladı. Onun yaptırdığı DÂrunnedve onemli meselelerin goruşulup karara bağlandığı ve ceşitli torenlerin duzenlendiği bir toplantı yeri olarak İslÂm donemine kadar devam etti.

Kusaydan sonra Mekke idaresi ve KÂbe hizmetleri onun cocukları ve torunları tarafından surduruldu. Kusayın torunu ve Hz. Peygamberin ucuncu kuşaktan dedesi HÂşim b. AbdumenÂf gerek Mekkeye gelen hacıların gerekse Kureyş kabilesinin yiyecek ve su ihtiyacını karşılamak icin calıştı. Comertliği ile tanınan HÂşim ile kardeşleri Muttalib, Abduşems ve Nevfel, Bizans, Yemen, Habeşistan ve İran devletleri nezdinde ticaret antlaşmaları yaptılar. Ayrıca ticaret guzergÂhı uzerindeki kabilelerle saldırmazlık antlaşmaları imzaladılar. Boylece Mekke ticareti milletlerarası bir mahiyet kazandı. Kureyşliler gerek antlaşmalar gerekse KÂbe hizmetlerini yurutmenin vermiş olduğu itibar sayesinde emniyet icerisinde kışın Yemene ve Habeşistana, yazın Suriye ve Anadoluya kadar ticarî amaclı yolculuklar yapmaya başladılar. HÂşim ticaret icin Suriyeye giderken bir sure kaldığı Yesribde (Medine) NeccÂroğullarından Amr b. Zeydin kızı Selm ile evlendi. Bu evlilikten Hz. Peygamberin dedesi Abdulmuttalib (Şeybe) dunyaya geldi. HÂşim seyahatı sırasında Filistindeki Gazzede oldu ve oraya defnedildi. Abdulmuttalib sekiz yaşına kadar Medinede kaldıktan sonra amcası Muttalib tarafından Mekkeye getirildi. Abdulmuttalibi amcası yetiştirdi ve olumune yakın bir zamanda kabile reisliği gorevini ona devretti. Abdulmuttalib gorduğu bir ruya uzerine Curhumlulerin Mekkeyi terkederken kapattıkları Zemzem kuyusunun yerini bularak yeniden actı. Hacılara yiyecek ve su temini gorevlerini ustlendi.

İslÂm oncesinde Mekke coğrafî konumu yanında dinî ve ticarî bir merkez olmasından dolayı Bizans, İran (SÂsÂn&#238 ve Habeşistan gibi donemin devletlerinin dikkatini cekmiştir. Habeş Krallığının mustakil Yemen valisi Ebrehe Arapların KÂbeyi ziyaretlerini engellemek uzere Sanada bir kilise yaptırmış, ancak amacına ulaşamayınca KÂbeyi yıkmaya karar vermiş, şehri zaptederek dinî merkez olma ozelliğini ortadan kaldırmayı ve Mekkelilerin ticarî faaliyetlerine son vermeyi planlamıştı. Ebrehe ordusuyla birlikte Mekke yakınlarına kadar gelip konakladı. Bu sırada Kureyşin HÂşimoğulları kolunun reisi olan Hz. Peygamberin dedesi Abdulmuttalib, Ebrehe ile goruştu ve Allahın evi (Beytullah) olarak bilinen KÂbeyi sahibinin mutlaka koruyacağını ona hatırlattı. KÂbeyi yıkmaya kararlı olan Ebrehe hucum emri verdi; ancak ordusunun onunde bulunan fil, KÂbeye doğru asla hareket etmediği gibi ordusu da Fîl sûresinde belirtildiğine gore (105/1-5) Allah tarafından gonderilen kuş surulerinin attığı kucucuk taşlarla helÂk oldu. Bu olaya Fil Vakası, meydana geldiği yıla da Fil yılı adı verilmiştir. Ebrehenin girişiminin başarısızlıkla sonuclanması Arapların KÂbeye ve hac ibadetine daha once gorulmemiş derecede değer vermeye başlamalarına yol actı; Mekke ve Kureyşin itibarı arttı.

Mekke Hicaz bolgesinin uc onemli şehrinin başında geliyordu (diğer ikisi Yesrib [Medine] ve TÂif). Guneyde Yemene, kuzeyde Akdenize, doğuda Basra korfezine, batıda Kızıldeniz limanı Ciddeye ve Afrika istikametine giden yolların kesişme noktasında bulunan Mekke ekonomik acıdan cok elverişli bir mevkide yer almaktaydı. Ote yandan KÂbe dolayısıyla şehir, Arabistanın dinî merkezi idi. Yılın belirli aylarında Arabistanın her tarafından KÂbeyi ziyarete gelen insanlar şehrin ticarî faaliyetlerine canlılık kazandırır, panayırlar kurulur ve şiir yarışmaları yapılırdı. Coğrafî şartlar yuzunden tarıma elverişli olmayan Mekkede ekonomik hayatın temelini ticaret oluşturmaktaydı.

Mekkede Arabistan yarımadasının genelinde olduğu gibi putperestlik hÂkimdi. KÂbe ve cevresinde sayıları 360a ulaşan putların en buyuğu Hubel olup Kureyşin en onemli putu idi. Bunların dışında evlerin coğunda da put vardı. Araplar gokleri ve yeri yaratan, idare eden en yuce tanrı olarak Allahın varlığını kabul etmekle birlikte kendilerini Allaha yaklaştıracağı ve Onun katında şefaatcı olacağı duşuncesiyle putlara tapıyorlardı. Boylece sadece Allaha kulluğu ongoren tevhid inancından saparak Allaha ortak koşmak suretiyle şirke duşmuş oluyorlardı. Ote yandan Mekkede sayıları az olmakla birlikte Hz. İbrahimden gelen tevhid inancına sahip Hanîfler de bulunuyordu.