İslamiyet Oncesi Mekkenin Durumu





İslamiyetten Once Mekkenin Donemi

İslamiyetten once Peygamberimiz Hz Muhammed (sas) Arap yarımadasının Hicaz bolgesinde, Mekke şehrinde doğdu O'nun hayÂtını ve insanlık tarihinde yaptığı buyuk inkılÂbı kavrayabilmek icin, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır.

Mekkenin bilinen tarihi Hz. İbrahim donemine kadar inmekte, daha onceki tarihi hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Hz. İbrahim Allahın emriyle, henuz cok kucuk yaşta olan oğlu Hz. İsmaili ve annesi HÂceri Mekkeye getirip bıraktıktan sonra Filistine donmek uzere ayrıldı.

KurÂn-ı Kerimde “ekin bitmeyen bir vadi olarak nitelenen (İbrahim 14/37) Mekke vadisi col karakterli bir araziye sahip olup iklimi sıcak ve kuraktır. Bu sebeple anne-oğul bir sure sonra susuzluk problemi ile karşılaştılar. Dinî rivÂyetlere gore su bulmak icin Safa ve Merve tepeleri arasında koşturan Hacerin, caresiz kalıp oğlunun hayatından umit kestiği bir sırada Yuce Allahın emriyle cocuğun bulunduğu yerden bir su kaynağı fışkırdı.

Zemzem adını alan ve suyu bol olan kaynak nedeniyle burası kervanların konak yeri oldu. Bir sure sonra Yemenden gelen Curhumluler Mekke cevresine yerleştiler. İsmail onlardan Arapca oğrendi ve bu kabileden bir kızla evlendi.

Mekke Hicaz bolgesinin uc onemli şehrinin başında geliyordu (diğer ikisi Yesrib [Medine] ve TÂif). Guneyde Yemene, kuzeyde Akdenize, doğuda Basra korfezine, batıda Kızıldeniz limanı Ciddeye ve Afrika istikametine giden yolların kesişme noktasında bulunan Mekke ekonomik acıdan cok elverişli bir mevkide yer almaktaydı.

Ote yandan KÂbe dolayısıyla şehir, Arabistanın dinî merkezi idi. Yılın belirli aylarında Arabistanın her tarafından KÂbeyi ziyarete gelen insanlar şehrin ticarî faaliyetlerine canlılık kazandırır, panayırlar kurulur ve şiir yarışmaları yapılırdı. Coğrafî şartlar yuzunden tarıma elverişli olmayan Mekkede ekonomik hayatın temelini ticaret oluşturmaktaydı.

Mekkede Arabistan yarımadasının genelinde olduğu gibi putperestlik hÂkimdi. KÂbe ve cevresinde sayıları 360a ulaşan putların en buyuğu Hubel olup Kureyşin en onemli putu idi. Bunların dışında evlerin coğunda da put vardı. Araplar gokleri ve yeri yaratan, idare eden en yuce tanrı olarak Allahın varlığını kabul etmekle birlikte kendilerini Allaha yaklaştıracağı ve Onun katında şefaatcı olacağı duşuncesiyle putlara tapıyorlardı.

Boylece sadece Allaha kulluğu ongoren tevhid inancından saparak Allaha ortak koşmak suretiyle şirke duşmuş oluyorlardı. Ote yandan Mekkede sayıları az olmakla birlikte Hz. İbrahimden gelen tevhid inancına sahip Hanîfler de bulunuyordu.