Emevî İktidarının Tutumu
Muaviyenin iktidara gelmesiyle birlikte Musluman toplumun yaşam
koşulları ve olaylara bakış acıları derinden değişim surecine girmiştir.
Cunku onunla birlikte hilafet sisteminde değişiklikler meydana gelmiş;
hanedanlık ve saltanat olarak nitelendirilebilecek14 bir uygulamaya
gecilmiştir. Bunun yanı sıra yeni siyasi acılımlara ve dizayn edilen yeni
ekonomik sisteme dinî meşruluk kazandırılmaya calışılmıştır. Bu
uygulamalar, muhatap kesimlerden biri olarak mevÂlîyi bircok acıdan
etkilemiş ve enerjilerini değişik yonlere sevketmiştir.
Emevîler, kendi iktidarlarını guclu kılmak, yonetimlerini meşru
zemine yerleştirmek, soylemlerinden rahatsızlık duydukları
muhalefetin gucunu ve direncini kırabilmek adına, insan iradesini
gormezlikten gelerek, Cebr duşuncesinden yararlanmak istemişler ve bu
doğrultuda yaptıklarını “Allahın Takdiri cercevesinde
temellendirmeye calışmışlardır. Bu sureci, “Rabbim beni bu goreve ehil gormeseydi, onu bana bırakmazdı. Bizde bulunmasını Allah cirkin
gorseydi değiştirirdi. Ben Allahın hazinesinin sahibiyim, Allahın
verdiğini verir, onun yasakladığını yasaklarım15 soylemi ile birlikte
Muaviye başlatmıştır. Boylece makam ve konumları itibariyle guclu ve
etkin insanlar, ekonomik alanda oluşan krizin, yanlışlıkların,
haksızlıkların ve olumsuz gorulen uygulamaların kendileri ile ilgili
olmadığını, her şeyin Allahın takdiri ile olduğunu soyleyerek
sorumluluktan kacınmışlardır.16 Oysa -iktidara geliş yontemi ne olursa
olsun- yoneticinin adaleti uygulayacak biri olması halk kesimince her
zaman istenmiştir. Soz gelimi saltanat usuluyle hilafete gelmesine
rağmen Omer b. Abdulazizin hemen hemen her musluman grup
tarafından takdir edilmesinin arka planında adil bir yonetim17
gostermesi yatmaktadır.
Emevîler doneminde Musluman toplumun yapısı, ağırlıklı olarak
Araplar ve kendi varlığını yeni hissettirmeye calışan mevÂlîden
oluşmaktaydı. Fethedilen yeni bolgelerde İslÂmı kabul eden Arap
olmayan unsurlar, hem yoneten kesim, hem de Arap kamuoyunda
mevÂlî olarak adlandırılmış ve idarî, siyasî, ekonomik ve sosyal olarak
hayatın her alanında ikinci sınıf vatandaş gibi gorulmuşlerdir. Bu
donemde mevÂlî, Arap olan muslumanların yararlandığı bircok
imkÂndan yararlanamamış ve bu yondeki istek ve uygulamalar
yadırganmıştır. Soz gelimi Hadis ilminde one cıkan ve takva sahibi bir
insan olarak bilinen Sudan asıllı mevÂlî18 SÂid b. Cubeyr (95/714) Kûfe
kadılığına tayin edildiğinde bazı gruplar, bu atamaya, kadılığın
Arablara ozgu bir meslek olduğunu duşunduklerinden dolayı tepki
gostermişlerdir.19
Yine bu donemde mevÂlî, orduda musluman Araplar gibi suvari olarak değil de, ancak piyade olarak bulunabilme hakkını elde
edebilmiştir. Ustelik Arap suvarilerden daha az aylık ve daha az hisse
alıyorlardı. Ayrıca mevÂlî feyden pay alamıyor, ganimetlerden de cuzi
oranda yararlanabiliyordu. Bu cercevede, Muhtar es-Sakafî, mevÂlîye
feyden pay ayırdığı icin Kûfeli Araplardan tepki gormuştur.20 İlmî ve
fikrî alanda da etkili olan mevÂlînin, Mekke, Yemen, Mısır, Suriye,
Cezire, Horasan ve Basrada meşhur alimler yetiştirdiği gorulmektedir.
Bu durum donemin halifesi Abdulmelik (86/705)in endişe duymasına21
neden olmuştur.
MevÂlînin varlığı ve gucu hissedilmeye başlandıktan sonra
Emevîler, cozmek zorunda oldukları onemli bir sorunun ayrımına
vardılar. Halife Abdulmelik bu duruma care bulmak icin Haccacı Iraka
vali olarak atadı.22 O da, Basra Camiinde okuduğu hutbede “karşımda
koparılma zamanı gelmiş bazı olgunlaşmış kelleler goruyorum; onların
sahibi benim23 demek suretiyle ilk govde gosterisini yaptı. Emevî
yonetiminin tutumu ve Haccacın mevÂlîye karşı uygulamış olduğu
ekonomik politika, devletin yoneticileri ile yonetilen kesim arasındaki
gerginliğin tırmanmasına yol acmıştır. Emevîler doneminde devletin
biri ganimetler, diğeri vergiler olmak uzere iki gelir kalemi vardı.
Esasen devlet, fetihlerin durmasıyla gelir gider dengesini sağlamada
zorluk cekmekteydi. Ceşitli duzenlemelere gidilmesi ve mevÂlîden vergi
alınma isteği, bu dengeyi tutturma ihtiyacından kaynaklanmaktaydı.24
Haccacın, harac toplamak icin gorevlendirdiği amilleri, kendisine
mevÂlînin musluman oldukları icin, bunlardan harac alınamayacağını
yazmışlarsa da Haccac, Basra ve diğer şehirlerde yerleşmiş olan, ama
harac odemeyen herkesin şehirlerden cıkarılması emrini verdi. Bu
aşamadan sonra, emrin muhatabı olan herkes, bir meydanda toplanarak nereye gideceklerini bilemez durumda, ağlama protestosuna
başladılar.25 Bu sessiz direnişe rağmen mevÂlî, hukumet tarafından
şehirlerin dışına surulmuş ve daha once geldikleri yerlere geri
gonderilmiştir
Emevîlerin mevÂlîye uygulamış oldukları ekonomik politika, Arap
ustunluğune dayalı tutumları, Emevî-Haşimî cekişmesinin doruk
noktaya ulaşması vb. sosyo politik olaylar, ilgili bircok kesimi muhalif
kanatta toplamıştır. Emeviler, bu muhalefeti susturmak veya alt etmek
icin ulemanın desteğinden de yararlanmak istemişlerdir. Soz gelimi,
Zuhrî (124/742), Kaderiyyenin kanının helal olduğuna dair Abdulmelik
b. Mervana fetva vermiştir.33 Hasan Basrî gibi vali ve halifeleri
uyarmanın ahlakî bir sorumluluk olduğunu soyleyen alimler de
olmuştur. O, Emevilere karşı isyan edenleri uyarmayı da ihmal etmemiş
ve emire itaatin şart olduğunu soyleyerek ayaklanmalara taraftar
olmamıştır.34 Onun geleneğinden gelen Amr b. Ubeyd (144/761) de,
ceza olarak bir hırsızın elinin kesildiğini gorduğunde, -yoneticileri
kastederek- “gizli hırsız acık hırsızın elini kesiyor35 demiştir.
Bu arada Emevi saltanatının sarsılmasında etkin bir rol ustlenen
başka bir mevÂlî hareketi de dikkat cekmektedir. Bu hareket, Turk
diyarı olarak bilinen Horasanda Haris b. Sureyc onderliğinde ortaya
cıkmıştır.36 Wellhausen, Haris b.Sureycin İranlı muslumanlara devlet
icinde vatandaş hukukunu kazandırmak amacıyla giriştiği bu
teşebbusu şoyle kritik eder: “Haris daha evvelki devirlerde harekete
gecmiş olsaydı ona bu mutaassıp inkılÂpcı sıfatıyla Haricî denilecekti.
Fakat o, Haricilerin ısrarla uzerinde durdukları mufrit fikirlere saplanmamıştı. Ne kendisine halife sıfatıyla biat ettiriyor, ne de başka
birisi icin biat topluyordu. Murciî olarak ortaya cıkmıştı. Murciîlik ise;
bir toplanma politikasıydı.37 Bu kişi, haksızlığa uğrayanlarla birlikte
devlete karşı carpışan Mesih rolune burunmuş bir mazlumlar
kurtarıcısı38 olarak gorulmuştur. Bu hareketin mensuplarını kendine
bağlamayı başaran Abbasiler, onların yardımıyla zafere ulaştılar.39
Boylece Emevîlerin tebasına ve ozellikle mevÂlîye karşı surdurduğu katı
rejim en buyuk protestoyu mevÂlîden almış oldu. Bu bir anlamda
mevÂlînin Araplara karşı ustunluğuydu.
Genel olarak Emevî iktidarının menfaatlerini dinin onune
almaları, Haccacın mevÂlîye karşı uygulamış olduğu ekonomik
politikanın bazı halifelerce desteklenmesi, kabileci ve ırkcı tutumların
sergilenmesi gibi uygulamalar; soz konusu iktidarın kendi sonunu
hazırlayan sebeplerdi. Hem muslumanlığın gereğini yapmak isteyen
hem de kulturel kimliklerini korumak isteyen, ama mevÂlî nitelemesiyle
dışlanan, itilen, kakılan bu kesim, bu sonun hazırlanmasında onculuk
yapmıştır. Emevi ve Abbasilerin Mevaliye karşı uygulamaları ve etkileri

Abbasilerin MevÂlî Politikası
Emevîlere karşı isyan faaliyetlerini yuruten Abbas oğulları, mucadeleyi
mevÂlînin nufus olarak egemen olduğu Horasanda yoğunlaştırmıştır.
İsyanı yoneten Ebû Muslimin gozetiminde mevÂlîden oluşan daî ve
nakîbler eliyle gizlice teşkilÂtlanma cihetine gidilmiştir. Gerek haksızlığa
ve zulme uğrayanlar ve gerekse din kardeşleriyle eşit seviyede olmayı
arzu eden mevÂlî icin umut ışığı olan Abbasîler, iktidara gelmeleriyle
birlikte iktidarlarını borclu oldukları bu kesimlere ilk etapta
umduklarını verememiştir. İlk halifeler doneminde isyanda etkin rol
alan mevÂlî dışlanmışken,40 sonraki donemde izlenen siyaset41 bu
unsurun guc kazanmasında etkili olmuştur.
Abbasiler uzerindeki mevÂlî ozellikle de İran etkisi, saraydaki
bircok gorev alanında mevÂlînin istihdamıyla kendisini
gostermektedir.42 Aynı zamanda ilk donem vezirlerinin coğu Fars
asıllıydı. Harun Reşid (193/809) iktidarının vezirleri Bermekî ailesi, bu
konuda en onemli orneklerden biridir.43 Vezirlik yaptıkları donemde bu
aile, siyasî arenada etkin olduğu olcude ilmî hayata da damgasını
vurmuştur. Değişik mezhepler ve eğilimler arasında tartışma oturumları
duzenlediklerine dair rivayetler mevcuttur.44 Cahızın Abbasi devletini
“Horasan Acem devleti, Emevîleri ise “Asıl Arap devleti şeklinde
isimlendirmesi45 de Abbasiler uzerinde İran etkisini gostermesi
acısından ilginctir.
Memundan itibaren mevÂlînin yıldızının parladığına tanık
olunur. Cunku o, kardeşi Emin ile olan hilafet mucadelesinde daha cok
Arap olmayanlara ve ozellikle İranlılara dayanmıştır. Zira Emin, anne
ve baba tarafından Araptır ve destekcilerinin coğunluğu da Araptır.46
Memun ise anne tarafından Farisîdir ve Fars asıllı olan Fazl b. Sehl
(202/817) tarafından desteklenmiştir. Boylece Memun, Arap
olmayanların desteğini almayı başarmış ve bu unsur kendisine iktidar
yolunu acmıştır.47
Boylece mevÂlî icinde etnik kokene onem veren ve bağları
guclendirmeye calışan İranlı unsur one cıkmaya başladı. Farklı gruplar
devlete farklı ozellikleri ile guc ve katkı sağlamış oldular. Bu durum,
Abbasilerin siyasal iktidarı daha geniş bicimde paylaştıklarını ve nedeni
ne olursa olsun, Araplarla, mevÂlî arasındaki ayırımı gidermeye
calıştıklarını gostermektedir.
Abbasilerin askerî gucu de, bir başka mevÂlî grup olan Turklerin
eline gecmiştir. Memunun halifeliği doneminde, Mutasımın
gorevlendirilmesiyle Semerkanddan sayılarının 3000 kadar olduğu
soylenen Turk askeri getirtilmiştir.48 Mutasım doneminde bu sayının 20
bine yaklaştığı49 rivayet edilmektedir. İran unsuruna karşı guc kazanan
bu grup, sonraki donemde halifelere karşı tehdit unsuru haline
gelmiştir.
İlmî hareketin başında da Araplardan daha cok mevÂlî etkin bir
goruntu ciziyordu Beytul-Hikme personelinin coğu mevÂlî kesime
mensuptu.50 Tercume faaliyetlerinin arttığı donem Memun (218/833)
donemidir ve onun zamanında Beytul Hikmeye yeni bir veche
kazandırılmıştır. Eski Cundişapur Akademisi ornek alınarak kurulmuş
olan bu muessesedeki asıl faaliyet, felsefe ve ceşitli ilim dallarıyla ilgili
kitapları tercume etmeye yonelikti. Muhtemelen Harun Reşid
iktidarının son zamanlarında Hızanetul-Kutubil Hikme adıyla kuruluş
calışmaları başlatılmıştı. Burada etkin bir gorev ustlenen İran asıllı Ebu
Sehl el-Fazl b. Nevbaht halifenin emriyle Farscadan Arapcaya eserler
tercume etmekteydi.51
Abbasiler doneminde mevÂlînin bilim alanındaki etkinliği, aslında
Emeviler doneminde başlayan bir teamulun devamı niteliğindeydi.
Cunku bu donemde tekrar ortaya cıkan kabile cekişmeleri ve Arapların
ilimle meşgul olmayı kucuk gormeleri gibi nedenlerle, ilmî alandaki
otorite, Arap olmayan ve mevÂlî diye bilinen insanların eline gecmişti.
Musluman toplumda gerek şeri ve gerekse akli ilimler alanında calışan
ilim adamlarının coğunluğu mevÂlîdendi.52 Bu teaumulun Abbasiler
doneminde de surduğu gorulmektedir. Abbasî gucunun zirvede olduğu
ilk yuzyıllarda merkez şehir Bağdata Arapların yanı sıra Arap olmayan
bircok ilim adamı, edip ve duşunur gelmeye başlamıştır. Kultur ve fikir
hayatı gelişmiş ve canlılık kazanmıştır. MevÂlî kendi bilgi ve tecrubeleri
ve ozellikle Yunancadan ve Suryaniceden yaptıkları tercumelerle
katkıda bulunmuştur
Fars kulturunden yapılan ceviriler, İslÂm kulturunun bunyesini
derinden etkilemiştir. Abbasî yonetimi, Mehdi donemindeki yabancı
inanc ve kulturleri şiddet yoluyla sindirme politikasından54
vazgecmiştir. Bu tavır beraberinde farklı din ve kulturlerin
kaynaşmasını ve bir arada yaşamalarını getirmiştir.
MevÂlî İslÂmın ilk donemlerinde, Arap muslumanlarla devletin
musluman olmayan uyrukları arasında onemli bir ara sınıf
oluşturuyordu. Bu grup, Abbasî yonetiminde İslÂm toplumunun diğer
unsurlarıyla butunleşmek suretiyle ayrı bir toplumsal sınıf olarak ayırt
edici niteliğini yitirmiştir. Boylece mevÂlî ismi, sonraki donemlerde
yerini etnik yapıların isimleri olan Fars veya Turk sozcuklerine
terketmiştir. Boylece etnik kimlikler on plana cıkmıştır. Her iki etnik
yapının, İslÂm ile gelen Arap kulturu etkisine boyun eğmedikleri ve
geliştirdikleri yeni kimlik ve din anlayışıyla, eski din ve kulturlerinden
gelen nitelikleri korudukları gorulmektedir.