Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amir el Asbahî'ye nisbet edilen fıkhî ekolun adı. Buyuk fıkıh ekollerinden biri olan Malikî mezhebinin imamı İmam Malik, Hicrî 93 yılında Medine'den doğmuştur. İmam Malik, ilimle uğraşan bir aileye mensup olduğu icin tahsil hayatına kucuk yaşta başlamış ve Medine'nin seckin Âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri alarak kısa zamanda ilmî olgunluğa erişmiş, yeterliliğine kanaat getirince de Mescid-i Nebî'de ders okutmaya başlamıştı.

İmam Malik'in fıkıhta hocası Rabi'atu'r-Rey'dır. Bununla birlikte, onun fıkıhta derinleşmesinde ve hadis ilminde soz sahibi bir seviyeye yukselmesinde Medine'nin seckin Âlimlerinden Abdurrahman ibn Hurmuz, Şihab ez-Zuhrî, Ebu Zinad, Yahya b. Sa'id el-EnsÂrî ve Hz. Omer'in azadlısı Nafi'in buyuk katkıları olmuştur. O Nafi'den Hz. Omer (r.a) ve oğlu Abdullah'ın fıkhını ve fetvalarını iyice oğrenmişti.

O, hayatı boyunca Medine'den başka bir yere gitmemiştir. İlimde ihtiyacı olduğu her şeyin, sahih bir şekilde Medine'de bulunduğuna inanıyor, manevî havasını teneffus ettiği Peygamber şehrinden uzaklaşmak istemiyordu. Tahsilini Medine'de yapması ve hayatı boyunca oradan ayrılmamış olmasının, onun fıkhının oluşmasındaki tesirleri buyuk olmuştur.

İmam Malik'in zamanı, Âlimlerin odaklaştığı bir kısım şehirlerde, daha once Ashab'ın ve Tabiinin buralara taşıdığı ilimler cercevesinde, ekolleşmelerin başladığı bir donemdir. Basra fıkıh ile birlikte, akaidle alÂkalı meselelerin tartışıldığı, kelÂmı goruşlerden doğan fırkalaşmaların gorulduğu, vaizlerin ve az da olsa fakihlerin bulunduğu bir şehirdi. Burada kendi şartlarına has bir fıkıh ekolu oluşmakta idi. Kûfe ise, İbn Mes'ud'un rivayetlerine dayanan Irak fıkhının merkezini oluşturuyordu. Bu fıkıh ekolunun, İmamı Malik'in de kendisiyle goruşup bilgi alış verişinde bulunduğu Ebu Hanife'dir. Burada fıkıh, sadece vuku bulmuş olaylara verilen fetvalar uzerine bina edilmiyordu. Meydana gelmiş hadiseler yanında, vuku bulması muhtemel meseleler cercevesinde bir takdirî ve farazî fıkıh oluşmuştu.

Irak fıkhının en belirgin ozelliği ise, reye cokca başvurulmasıdır. Kıyas ve istihsan, orada en cok kullanılan temel fıkhi oğelerdendir. Şam bolgesinde ise sahabe kavilleri ve Tabi'in fetvalarına dayanan fıkıh hakim olup, reye pek başvurulmazdı. Şam ekolunun temsilcisi ise EvzÂi'dir.

İmam Malik'in imamı olduğu Medine ise, hadisin beşiği, Sunnetin amelî rivayetinin yapıldığı ve herkesin Sunnete sıkıca yapıştığı bir yerdi. Ayrıca, Hz. Omer (r.a), Zeyd b. Sabit (r.a), Hz. Aişe ve İbn Omer'in fıkhî goruşleri ve onları takip edenler, Medine'de bulunmaktaydı. Medine'nin Yedi Fukahası diye şohret bulan Tabi'inden, Sa'id b. Museyyeb, Urve b. Zubeyr, Kasım b. Muhammed, Harise b. Zubeyr, Ebu Bekir b. Ubeyd, Suleyman b. Yesar ve Ubeydullah b. Abdullah Ashabın fıkhını nakleden Medine'nin seckin Âlimleriydi. İmam Malik bu Âlimlerin fıkıh usullerini kavramış, fıkhî goruşlerini iyice ozumlemişti. Medine; hadis, sunnet ve reyin hepsinin bir arada bulunduğu, her taraftan ilim arayanların doluştuğu ve yuksek bir ilmî hareketliliğin yaşandığı bir yerdi.

Malikî mezhebinin dayandığı deliller şunlardır:

1- Kitap: Butun mezheplerde olduğu gibi, uyulması icab eden ana kaynak, dinin her şeyini icine alan Kur'an-ı Kerim'dir. Sunnet ise, Kitabın tefsiri mahiyetinde olup, onu acıklamaktadır. Bundan dolayıdır ki İmam Malik Kur'an tefsirinin sunnetle olduğunu kabul eder, İsrailiyyat turu haberlerin ona sokulmasına şiddetle karşı cıkardı.

O, Cumhur'un icma ettiği gibi, Kur'an-ı Kerim'in lÂfız ve manadan ibaret olduğu inancındadır. İmam Malik, her şeyde olduğu gibi, bu konuda da hic bir zaman tartışmaya girmemiştir (Muhammed Ebu Zehra, İmam Malik, Ankara 1984, 200).

2- Sunnet: İmam Malik, fıkıhta imam olduğu gibi hadiste de imamdır. Onun hadisi fıkha nasıl hÂkim kıldığı Muvattada acıkca gorulmektedir.

Butun imamlar, meseleleri cozumlerken hadisi ikinci sırada delil almakla beraber, ondan hukum cıkarmada kullandıkları usuller birbirinden farklı olmuştur.

3- Sahabe kavilleri: İmam Malik, hadisin yanında sahabe sozlerine ve fetvalarına da cok onem vermekteydi. O, bunları sunnetin bir parcası sayar. Onun goruşune gore sunnet, Ashabın kabul ettikleri şeylerdir. Bundan dolayıdır ki o, Abdullah ibn Omer'in fetvalarını oğrenebilmek icin Nafi'in peşini hic bir zaman bırakmamıştır.

4- İcma: Malikî mezhebi, diğerlerine nazaran icma'ı daha cok kullanmıştır. Ancak onun icma olarak kabul ettiği, sadece Medine ulemasının icma'ıdır. Muvatta'da icma konusunda kullandığı ifadelerden bu anlaşılmaktadır. İmam Malik, Medine dışındakilerin fıkıh konusunda Medinelilere tabi olduğu goruşundedir. Zaten İmam Şafiî'de; "Medineliler aralarında ihtilÂfa duşmedikce diğer memleketler halkı Medine ehline muhalif olmaz" sozu ile bunu desteklemektedir.

5- Medineliler'in amelî: İmam Malik'in fıkhında Medineliler'in amelinin ozel bir yeri vardır. Zira o, Medineliler'in yaşayış tarzını Sunnetin, bir tur pratik rivayeti kabul eder. Aslında o, bu konuda hocası Rabî'a'yı takip etmektedir.

6- Kıyas: Butun fakihlerin istisnalar haric, ortaklaşa kullandıkları, fıkhın temel dayanaklarından biri Kıyastır. Ashab'da Kıyası fıkhın kaynaklarından kabul etmişlerdir

7- İstihsan: İstihsan, İslÂm hukukunun aslî delillerinden biri olmayıp, fıkıh usulunde fer'î bir delil olarak kullanılır. Meseleleri, ortaya cıkan zaruretleri, toplumun menfaatına bertaraf etmede fakihin genel prensipleri terkedip, ozel bir delile dayanarak hukum vermesi İstihsan olarak adlandırılır. İmam Malik'in Muvatta'da rivayet ettiğini bir hadisi şerifte şoyle buyurulmaktadır: "Zarar verme ve zararla karşılıkta bulunma yoktur"

8- İstishab: Sabit olan bir hukmun, değiştiğine delil bulununcaya kadar, olumlu veya olumsuz haliyle devam etmesini kabul etmektir. İmam Malik, İstishab'ı bir delil olarak almıştır. Zira o, zann-ı galib'e gore mevcut olan durumun, onu değiştiren bir şey olmadıkca bulunduğu şekliyle bÂki kalmasının esas olduğunu kabul etmektedir. Eğer boyle olmazsa, hakların kaybolması kacınılmazdır. Kayıp bir kimsenin durumu hakkında bir bilgi yoksa, bu delile gore o, yaşıyor kabul edilir. HÂkim olduğune karar verinceye kadar bu boyle devam eder. Ortadan kaybolup olumune hukmedilinceye kadar, onun hakkındaki muameleler hayatta imiş gibi yurutulur.

9- MesÂlih-i Mursele: İnsanların iyiliği icin fayda bulunanı almak zararlı veya zararı faydasından cok olanı terketmektir. Bu prensip İmÂm Malik'in en cok kullandığı prensiplerden biridir.

10- Orf ve Âdet: Bir toplumda yerleşmiş olan hareket ve yaşam tarzı orf olarak adlandırılır. Toplumun ve fertlerin aynı şekilde tekrarlanan amellerine de Âdet denilmektedir. Orf ve Âdet ayrı kavramlar olmakla birlikte genellikle aynı anlamda, muteradif olarak kullanılırlar.

İmam Malik'in Mısırlı yedi oğrencisi:

1- Ebû AbdillÂh, Abdurrahman b. el-KÂsım (O.191/807). İmam Malik'ten yirmi yıl sureyle fıkıh tahsil etmiş ve mutlak muctehidlik derecesine ulaşmıştır. Mısır fakihi Leys b. Sa'd'den de fıkıh ilmi almıştır. el-Mudevvene'yi gozden gecirip tashih eden odur. Malikîler'in en değerli fıkıh eserlerinden olan el-Mudevvene, Sahnûn (O. 240/854) tarafından fıkıh ile ilgili yazılan eserlerin tertip ve tasnif metoduna gore duzenlenmiştir.

2- Ebû Muhammed, Abdullah b. Vehb b. Muslim (O.197/812). İmam Malik'in yanında yirmi yıl kaldı. Malikî fıkhını Mısır'da yaydı. Bu mezhebin tedvininde buyuk etkisi oldu. İmam Malik O'na; "Mısır fakihine; Ebû Muhammed el-Mufti'ye!" diye hitap ederek mektup yazardı. Leys b. Sa'd'dan fıkıh oğrendi. Guvenilir (sika) bir muhaddis idi. "Divanu'l-ilm" diye adlandırılırdı.

3- Eşheb b. Abdilaziz el-Kaysî (O. 204/819). İmam Malik ve Leys b. Sa'd'dan fıkıh oğrendi. Abdurrahman b. el-Kasım'dan sonra Mısır'da fıkıh riyaseti ona gecmiştir. Malikî fıkhını rivayet ettiği Mudevvenetu Eşheb" adı verilen bir kitabı vardır. Bu, Sahnûn'un kitabından ayrıdır. İmam Şafiînin; "Mısır, Eşheb gibisini yetiştirmemiştir" dediği nakledilir.

4- Ebû Muhammed, Abdullah b. Abdilhakem (O. 214/829). Eşheb'ten sonra Malikîlerin riyaseti ona gecmiştir.

5- Asbağ b. Ferec (O. 225/840). İbn Kasım, İbn Vehb ve Eşhebten fıkıh oğrendi, Malik'in mezheb ve goruşlerini en iyi bilenlerdendi.

6- Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem (O. 268/881). Fıkıh ilmini babasından, cağdaşı Malikî fakihlerinden ve İmam Şafiî'den aldı. Mısır'da fıkıh konularında başvurulan sembol kişi haline geldi. Hatta Mağrib ve Endulus'ten oğrencilerin ilim almak icin koştukları bir kişi idi.

7- Muhammed b. İbrahim el-İskenderî b. Ziyad (O. 269/882). İbn MevÂz olarak bilinir "el-MevvÂziye" diye unlu bir kitabı vardır. Malikî fıkhına ait en değerli, meseleleri en sağlam ve en basit bicimde kapsayan geniş bir kitaptır.

İmam Malik'in Mağribli unlu yedi oğrencisi:

1- Ebû Hasan Ali b. Ziyad et-Tunûsî (O.183/799). Fıkhı İmam Malik ve Leys b. Sa'd'dan aldı. Afrika'nın fakîhi idi.

2- Ebu Abdillah Ziyad b. Abdurrahman el-Kurtubî (O. 193/809). "Şabtun" lakabıyla bilinir. Muvatta'ı, Malik'ten dinlemiş ve onu Endulus'e ilk sokan kişi olmuştur.

3- İsa b. Dinar el-Kurtubî el-Endelûsî (O. 212/827). Endulus fakihlerindendir.

4- Esed b. el-FurÂt b. Sinan et-Tunûsî (O. 213/828). Nisaburlu olan bu zat, İmam Malik'ten Muvattaa okudu. Daha sonra Malikî mezhebinden olduğu halde Irak'a gittikten sonra Hanefî mezhebine girmiştir. Hanefî fıkhını Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'den almıştır.

5- Sahnûn b. AbdisselÂm b. Saîd (O. 240/854). Once Tunus'un Kayravan şehrinde tahsiline başladı. Daha sonra Medine ve Mısır'a giderek ilmini ilerletti. Afrika'nın kuzeyi ile Endulus'te Malikî mezhebinin yayılmasında buyuk hizmetleri olmuştur. Keskin buluşları olması sebebiyle kendisine "Sahnûn" lakabı verilmiştir. Malikî fıkhının temel kitaplarından olan "el-Mudevvene"nin hazırlanmasında bu zatın buyuk emeği gecmiştir.

6- Yahya b. Yahya b. Kesir el-Leysî (o. 234/848). Kurtuba'lı olup, Malikî mezhebini Endulus'te okutmuş ve tanıtmıştır.

7- Abdulmelik b. Habib b. Suleyman es-Selemî (O. 238/852). Yahy b. YahyÂ'dan sonra Malikî fıkhının riaseti ona gecmiştir.